< P. 5.> ALMAN MATBUATI VE [YABAN] yaban'@n almanca tercu%mesi u%zerine muhtelif Alman gazete ve mecmualar@nda c#@kan yaz@lardan baz@ parc#alar al@yoruz: [Bu eser, milletine olan sevgisinden a*deta meczup bir adam@n roman@d@r. Bu yu%zdendie ki, yeis verici mu%nasebetle- rin tasviri okuyanda daha trajik bir tesir b@rak@yor.] (D. H. To%tter, im Westduetschen Beobachter.) [Bu, yeis ic#inde s#ika*yet eden ve nadiren optimist olan yerlerinde bile insan@ daha bu%yu%k bir ihtirasla saran bir eser- dir.] (Literatur.) [YakupKadri, Yaban.@yla Avrupa'n@n art@k ihmal edemi- yeceg~i s#ayan@ dikkat bir sima olarak Garp edebiyat@n@n Fo- rum'una ayak bas@yor. Anadoluda Yunanl@lara kars#@ harbin derin ve sars@c@ sahneleri, bir ko%yu%n tahribi feci bir surette is#gali, bu mu%this# realist ve yer yer lirik renkleri olan eserin sert profilini tes#kil ediyor.] (Das Deutsche Wort.) [Frans@z Flaubert mektebinden gelen Yakup Kadri, bizi kavr@yarak ikna eden ve tamamen kendisine has bir s#ekilde yaratmas@n@ bilen bir muharrirdir. Bila*hare Inkila*b@ yapan mu%nevver zu%mre ile roman@n cereyan ettig~i yolsuz, c#@plak ve sert Anadolu parc#as@nda yas#@yan genis# ko%ylu% tabakas@n@n de- rin donklug~u ve acarl@g~@ aras@nda birlik kurman@n gu%c#lu%g~u% o kadar bu%yu%k ve edip ic#in o derecede deruni* bir milli* ve s#ahsi* da*va ki, okuyucu bile onu bbirc#ok kuru makalelerin yapabile- ceg~inden daha iyi anl@yor.] (Wille und Macht.) [Fas@ldan fas@la heyecan derinles#iyor ve biz, hakikaten sars@larak okuyoruz. Ko%ylu%lerin @st@rapl@ hayat@n@, o%lu%mu%nu%, Emine'nin - sevgilin - o%lu%m%u%nu%... Eser, sadelig~i ic#inde dra- matiktir. Muharrir, tesir yapmak istiyen darbeleri, birbiri u%s- tu%ne y@g~maks@z@n vuruyor. C#u%nku%, Poetik'in ezeli* kanunlar@n@ < P. 6.> yerine getirmis#tir: Merhamet ve korku uyand@rmak. Gu%nde- lik ve a*di ma*nada deg~il, yu%ksek seviyede. Bu, bu%tu%n bu sanat eseri kadar hakiki*dir.] Reinisch-Westfalischen Zeitung.) [Bu tasvir, sars@c@ ve ihtirasl@ bir realistliktir. Ve ku%l renk- li atmosfer o kadar ic#e giren bir kuvvetle s#ekillendirilmis#tir ki, insan a*deta azap duym@ya bas#lad@g~@ zaman bile okumag~a devam etmekten kendisini alam@yor. Bu c#ok enteresan roman@n u%slu*bu ve ins#as@ b@c#ak kadar keskin bir zeka*n@n ha*kim oldug~u s#arkl@ bir hika*ye sanatiyle Avrupai* ku%ltu%r k@ymetlerinin c#ok orijinal bir halitas@n@ veriyorlar.] (Bresauer Neusten Nach- richten.) [Bu roman@n sert bir gu%zellig~i var. S#iirin Ethnos'unu s#a- yan@ hayret bir erkeklikte tas#@yor. Vakalar@n dramatik ak@s#@ insani yakalay@nca b@rakm@yor. Bu Ho%lderling mikyas@nda ala*y@s#siz s#iiri tan@d@g~@m ic#in bahtiyar@m.] (Artu%r Mu%ller.) [Eser, hem yorgun, hem de genc# bir tesir yap@yor. Bunun c#ok garip ve hic# de edebiyat olm@yan bir ca*zibesi var. Belki, Kadri'nin s@cak bir kalbden kopar@p c#@kard@g~@ sog~ukkanl@l@k baz@ genc# Amerikal@lar@ hat@rlat@yor. Muharririn sempatik ta- raf@, bence, bundan gelir.] (Erich Pfeiffer - Belli.) [Anadolu'nun genis# bozk@rlar@nda giden ve bu merhamet- siz tabiat@n ru%zga*lar@ kulaklar@nda ve kalbinde bir ac#@n c#@g~- l@g~@ c#@nl@yan, enkaz alt@nda kalm@s# bir halk@n mu%nzevi* aray@- c@s@, bu Yaban, muharririn ta* kendisidir.] Vo%lkische Beo- bachter - Yar@ resmi* F@rka organ@.) < P. 7.> YABAN'@n ikinci bas[ls#@ vesilesile Mevcudu c#oktan tu%kenmis# olan [Yaban]'@, bu sefer, ye- iden bast@rmag~a karar veris#imin bas#l@ca sebebi, gu%nden gu%ne rtan umumi* bir isteg~i yerine getirmek zorunda kal@s#@md@r. Bo%yle bir istekle kars#@las#mam@s# olsayd@ [Yaban], halk@n hu- uruna tekrar c#@kmak lu%zumunu duymakacakt@. Zira, bu eser, ay@m meydan@na ilk ad@mlar@n@ att@g~@ gu%nlerde ne kadar c#ok @mart@ld@ ise, son y@llarda, o kadar insafs@zca hu%cumlara ug~- am@s#, o kadar c#ok h@rpalanm@s#t@r. Eski Bab@a*li mahallesinin o%s#e bas#lar@n@ tutan baz@ sokak demagoglar@ onun aleyhine irtak@m suikastlar tertip etmis#ler ve onu, hergu%n u%stu%nde olas@t@klar@ kald@r@mlar@n c#amuruna bulamak istemis#lerdir. Bu c#irkin ve ig~renc# macera, yega*ne kuvveti, yega*ne me- iyeti [samimiyet] ten ibaret olan bir eserde ka*fi bir tiksinti e c#ekingenlik uyand@rabilirdi. Fakat, [Yaban], en genis#, en u%yu%k rag~bete, as@l, bu tecavu%zlerden sonra erdig~i ic#in ha*kim- erin en adaletlisi halk@n, kimden yana oldug~unu derin bir minnettarl@kla hissetti ve is#te bu minnet borcunu derin bir etiyledir ki, bug~u%n, tekrar, onun kars#@s@na c#@k@yor. Eski La*kin s#airi Horatius, kendi eserine ayni s#eyi so%yli- itap eder: [Haydi, git; halk@n ic#ine kar@s#; art@k, sen, benim hal@m deg~ilsin!...] Her mu%ellif kendi eserine ayni s#eyi so%yli- ebilir. Fakat, en ziyade, bir milli* heyecan@n mahsulu% olan serlerdir ki, meydana geldikleri andan itibaren, art@k, u%stle- inde tas#@d@klar@ isimle bu%tu%n ma*nevi* ala*kalar@n@ keserler ve endi talihlerini kendileri ta*yin ederler. Buna mukabil, bir mu%ellifin, kendi eserinden ayr@l@p ona abanc@ kald@g~@ da c#ok vakidir. Ben [Yaban] da neler yazm@s# oldug~umu o kadar unutmus#umdur ki, ona edilen hu%cumlar esnas@nda, ben de, baz@ kimseler gibi onun masumlug~undan s#u%pheye du%s#er gibi olmus# ve ancak, onu, yeni bas#tan, tekrar okuyunca kendi mu%dafaanamesini, en ac#@k sat@rlar halinde, bizzat kendinde bulus#tum. Mesela*, [Yaban ]a atfedilen bas#l@ca suc# kitab@n ko%ylu% aleyhtar@ bir karakter tas#@mas@; ko%ylu%nu%n maddi* ve manevi* sefaletini bir entellektu%el ag~z@ndan tezyife kalk@s#m@s# olmas@d@r. Yaban'@ ikinci defa go%zden gec#irdikten sonra anl@yorum ki, bu, bu%tu%n ma*nasiyle bir iftirad@r. Zira, roman@n kahraman@ olan entellektu%ele, elinizde tuttug~unuz s#u cildin 95 inci sahife- sinde, bundan yirmibes# y@l evvelki ko%yu%n hazin bir tablosunu c#izdikten sonra dedirtmis#im ki: [Bunun sebebi, Tu%rk mu%nevveri genc#, sensin! Bu viran u%l- ke ve bu yoksul insan ku%tlesi ic#in ne yapt@n? Y@larca onun ka- n@n@ emdikten ve onu bir posa halinde kat@ toprak u%stu%ne at- t@ktan sonra, s#imdi de gelip ondan tiksinmek hakk@n@ kendin- de buluyorsun.] [Anadolu halk@n@n bir ruhu vard@; nu%fuz edemedin. Bir kafas@ vard@;ayd@nlatamad@n. Bir vu%cudu vard@; besleyemedin. U%stu%nde yas#ad@g~@ bir toprak vard@; is#letemedin. O, kat@ top- rakla kuru go%g~u%n aras@nda bir yabani ot gibi bitti. S#imdi, elin- de orak, buraya hasada gelmis#sin! Ne ektin ki, ne bic#ecek- sin?...] Gene Yaban'@n 158 inci sahifesinde ko%ylu%lerin cahillig~in- den bahsederken Tu%rk entellektu%el' birdenbire kendini top- lar ve der ki: [Eg~er bilmiyorlarsa kabahat kimin? Kabahat benimdin- Kabahat, ey bu sat@rlar@ heyecanla okuyacak arkadas#, senin- dir. Sen ve ben onlar@, as@rlardanberi bu yalc#@n tabiat@n go%be- g~inde, herkesten, hers#eyden ve her tu%rlu% yas#amak s#evkinden mahrum bir avuc# kazazede halinde b@rakm@s#@z. Ac#l@k, hasta- l@k ve kimsesizlik bunlar@n etraf@n@ c#evirmis#tir. Ve cehalet de- nilen zifiri* karanl@k ic#inde, ruhlar@, her yan@ndan o%ru%lu% bir zindanda gibi mahpus kalm@s#t@r.] Bir objectif roman teknig~ine go%re, yap@lmamas@ iycabe- den bu c#es#it tirad'larda Yaban'@n hemen her taraf@ t@kl@m t@kl@m doludur. O kadar ki, sanat bak@m@ndan, bir tenkitc#inin, as@l hika*yeyi bo%lu%k po%rc#u%k eden bu feryad@ms@ hutbelere iti- raz etmesi la*z@m gelirdi. Fakat, [Yaban], bir objectif roman deg~ildir. [Yaban], bir ruh s@tmas@n@n, birdenbire ac@ ve kor- kunc# bir hakikatle kars#@ kars#@ya gelmis# bir s#uurun, bir vic- dan@n c#@kard@g~@ yu%rek parc#al@y@c@ sayhalar@d@r. Ve ben, Orta Anadolu viraneleri ic#inde dolas#@rken yu%reg~ime du%s#en od'un ac@s@n@, bundan y@rm@ y@l evvel yaz@p nes#rettig~im bir nesir par- c#as@nda ilk defa o viraneler halk@na s#u hitabeyle ifadeye c#a- l@s#m@s#t@m: < P. 9.> BARBARLAR@N YAKT@G~@ KO%YLER AHALISINE [Bilmem, beni hat@rl@yor musunuz? Ben sizi asla* unutma- d@m. Zira, ko%ylerinizin viraneleri ic#inden gec#erek kad@n, er- kek, genc#, ihtiyar, c#oluk c#ocok hayran, u%rkek ve mahc#up c#eh- relerle, yumus#ak yast@klar@na yasland@g~@m@z otomobillerin et- raf@n@ ald@g~@n@z zaman hayat@m@n en derin, en bu%yu%k, en yu%z k@zart@c@ utanc@n@ duymus#tum. Utanc# ise k@skanc#lik ve hased gibi unutulmaz, silinmez duygudur; gec#tig~i yerde ates#ten izler b@rak@r. [S#u dakikada sizi ve ko%ylerinizi hep biribirinze kar@s#t@r@- yorum. Hanginiz daha az defil idi? Hanginiz daha merhame- te la*yikti? Bilmiyorum; bildig~im birs#ey varsa o da, sizin go%z- leriniz benim go%zlerime deg~dikc#e, bas#@m@n o%nu%me du%s#mesi ve yu%zu%mu%n k@zarm@s# olmas@d@r. Bunun ic#in deg~il midir ki, size hitabettig~m s#u dakikada, hepinize kars#@ kalbimbe kine ve o%fkeye benzer bir s#ey duyuorum ve tekrar size do g~ru gitmek fikrine al@s#am@yorum; sizden korkuyorum. Bir caninin o%ldu%r- du%g~u% adam@n cesedinden korktug~u gibi, sizden korkuyorum. U%c# yas#@ndaki c#ocuklar@n@z@n hayali bile bende cu%r'et ve cesa- ret nam@na hic#bir s#ey b@rakm@yor. [Hat@rl@yor musunuz, bilmem! Sonbahar mevsiminin serin gu%nlerinde idi; hava ka*h kapan@yor, ka*h ac#@l@yordu ve bu mu%- temadi* deg~is#meler insanda hayata kars#@ bir emniyetsizlik uyand@r@yor; sebepsiz bir vesvese, bir endis#e, bir bu%yu%k tehli- ke hissi kalbi u%rpertiyordu. Arabam@z@n i#ine ne kadar go%mu%l- sek, yumus#ak ve s@cak esvaplar@m@za, ortu%lerimize ne kadar bu%ru%nsek, zannediyorduk ki, yolumuzum sonunda bizi bekliyen s#ey ac#l@k ve c#@ylakl@kt@r. Is#te tam bu s@rada siz o viraneler ic#inden, go%c#mu%s# bir neslin cehennenden do%nen heyu%la*lar@ ha- linde, bizim o%nu%mu%ze c#@k@yor veyahut o%nu%mu%zden kac#@p gi- diyordunuz. Bizden nic#in kac#@yordunuz? Bize dog~ru ni#in ko- s#uyordunuz? Bizimle sizin aran@zda mu%sbet veye menfi* bir ala*ka var m@yd@ ki, bizden kac#mak veya bize sokulmak ihti- yac@n@ duyuyordunuz? [Evet, aram@zda bir bag~, bir ala*ka var m@yd@? Siz benim ic#im yerin dibinden c#@m@s# mu%stehaser ve biz sizin ic#in bas#ka bir ku%rreden inmis# mahlu*klar deg~il mi idik? Sizin, alt@nda ba-

r@nacak bir tek dam@n@z, bas#@n@z@ koyacak bir tek yast@g~@n@z yoktu. Biz ise o kadar bu%yu%k arabalar ic#inde ve en yumus#ak yataklardan daha yumus#ak yast@klar u%stu%nde idik. [Biraz sonra siz, yang@n ku%lleri ic#inde kavrulumus# bug~day ve arpa tanelerini toplamag~a ve onlar@ iki tas# aras@nda o%g~u%tu%p yemeg~e giderken, biz yolun ferahl@ ve sulak bir yerinde dura- cakt@k ve gu%mu%s#ten daha parlak c#atallar@m@z@n ucuyla ezilmis# etler, sog~uk bo%rekler ve taze meyvalar yiyecektik ve bunlar@ yerken esmer harp ekmeg~ini biraz tatsiz bulacak ve gec#mis# zamanlar@n bize bahs#ettig~i (daha mu%kemmel bollug~u) hat@r- l@yacaktik. Bilseniz, biz buna benzemez ne yemekler tattik, ne rahat yerlerde oturduk, ne ferahl@ saatler gec#irdik!.... [Du%nyan@n bas#ka yerlerinde o%yle memleketler vard@r ki, du%zenini periler kurmus# san@l@r. Bast@g~@n@z yere sanki kadife- ler do%s#enmis# gidibir; teneffu%s etti~iniz hava insan@n bas#@n@ do%ndu%ren bir kevserdir; kad@nlar@ c#i#ekler ve c#i#ekleri kad@n- lar gibi kokar; orada herkes, her dakika gu%lu%mser; her daki- ka, herkes ic#in du%g~u%n bayramd@r ve her oturulan sofra sanki bir hu%ku%mdar@n ziyafet sofras@d@r. Geceleri, sizi bekliyen ya- tak, kus# tu%yu%ndendir. O%yle ki, vu%cudunuzu c#ine b@rakt@g~@n@z zamam kendinizi go%klerde bir buluta yaslanm@s san@rs@n@z ve tavan, bas#@n@z@n u%stu%nde y@ld@zl@ gecelerin kubbesinden daha su%slu%du%r. Is#te, bu alt@m@zda tepinen mag~rur, mu%tehakkim ara- ba da oralardan getirilmis# bur su%r'at ve rahat a*lettir. Hayat@, oralardaki yas#ay@s#a go%re anl@yan vu%cudumuzun, sizin yapt@- g~@n@z kag~n@ araba;ar@na binmeg~e art@k tahammu#lu% yoktur; na- s@l ki, bir defac@k oslun sizin yedig~iniz ekmekten yiyemeyiz. [La*kin, o s@ralarda ki, arabam@z@n straf@n@ sar@yordunuz. Her biriniz bir bas#ka tav@r, bir bas#ka s#ive ile bas#@n@zdan gec#en faciay@ anlat@yordunuz. O%rtu%ndu%g~u%nu%z pac#avralar aras@ndan kuru ve esmer kollar@n@z@ uzat@yordunuz. Biriniz: [Nah, ga*- vurun el uzatt@g~@ kiz budur; ates#e kakt@lard@, ayaklar@ ko%tu%- ru%mdu%r.] diye a*h ediyordu. Bir dig~eriniz de: [Eyvah, eyvah neyim var neyim yok hepsini ald@lar, mal, davar, tohum, og~ul, koca... hepsin...] diye hic#k@r@yordu ve bir kad@n: [Dokuz c#o- cukla bir viranenin ic#inde c#@r@lc#@plak kald@m; ne yapacag~@m, ne ideceg~im? Aman Allah@m, aman Allah@m!] diye du%s#u%nu%- yordu. O vakit, yemin ederim ki, sizden olmad@g~@ma, sizi din- lemeg^~e pac#avralar ic#inde, yal@nayak gelmedig~ime nedamet edi- yordum. Go#%zyas#lar@n@z arkas@nda bize kars#@ sexzzdig~im kin ve gay@zdan korktug~um ic$in #in deg~il, fakat fela*ket ve sefalet kars$#@- s@ndan sefahat ve rahat denilen s#eylerin ne kadar kaba, ne ka- dar a*di oldug~unu hissettig~im ic#indir ki, sizin aran@za kar@s#- mak, sizin aran@zda kaybolmak, kendimi sizinle beraber go%r- mek istiyordum; o dakikada zannediyordum ki, hayat@n en bu%yu%k zevki, nes#vesi ve en bu%yu%k s#erefi sizin gibi olmak ve size kar@s#makt@r. O dakikada, Nas@ral@ Nebinin ruhundaki bu%- tu%n esrar bana perde perde a*ya*n oluyordu; onun, cu%zaml@lar@ neden o%ptu%g~u%nu%, sefil ve serserilerle neden hembezm oldug~u- nu; neden toklar sofras@ndan kac#@p ac#lar meclisine s@g~@nd@g~@- n@, neden dilencilerle beraber gezindig~ini ve meczuplar@n soh- betinin neden ak@llar@n meclisine tercih ettig~ini anl@yuordum. O demis#ti ki: [As@l bahtiyar ac#lard@r, zira doyunacaklar. As@l bahtiyar c#@plaklard@r, zira giyinecekler. As@l bahtiyar zulu%m go%renlerdir, zira adalete mazhar olacaklar!] [Evet, buna inan@n@z! Biz ki tokuz, biz ki giyinmis#iz; biz ki adaleti tevzi edenler aras@nday@z, ruhumuz bin tu%rlu% gamla doludur! Hic# bilmedig~imiz, go%rmedig~imiz kederler, bizi, Eyyu*bun etini kemiren kurtlar gibi kemiriyor. Bu temiz, ra- hat ve yumus#ak o%rtu%ler alt@nda s#u%phe, gurur, nahvet ve ihti- ras denilen tu%rlu% tu%rlu% illetlerle s#erha s#erha kayn@yan bir de- rimiz var. Du%s#man@n h@nc@, vahs#eti sizin u%stu%nu%zden bir kaza gibi gelip gec#ti; fakat biz o h@nc@, o vahs#eti ve o du%s#man@ dai- ma, daima ic#imizde tas#@yoruz. Durmadan yan@p, durmadan tutus#uyoruz; durmadan yag~maya, talana, durmadan eza ve hakarete maruzuz; her dakika dog~rulup her dakika y@k@l@yo- ruz. [Ey, yanan tarlas@ u%stu%nde beyaz sakal@n@ yolan ihtiyar; ey, evla*d@n@n mezar tas#@ndan bas#@na yast@k yapan ana; ey, ge- celeri ko%peklerle beraber uluyan ac# c#ocuk; ey, beka*reti ig~renc# bir yara halinde kanayan genc# k@z, Allah cu%mlenizi bizim du%s#tu%g~u%mu%z dertten masu*n eylesin!] * * * Is#te, [Yaban], bu yaz@n@n intis#ar@ndan on, onbir y@l son- ra, ayni yu%rek ac@s@n@ daha genis# bir o%lc#u%de ifade etmek ic#in meydana geldi. Porsuk c#ay@ k@y@lar@nda gec#irdig~im u%c# do%rt ay- l@k ka*busu, s#uurumun alt@, on y@l durmaks@z@n yas#amakta de- vam etmis#ti. Anl@yorsunuz ki, bu eser, benlig~imin c#ok derinliklerin- den, a*deta kendi, kendine so%ku%lu%p koparak gelmis# bir s#eydir. Bir s#eydir, diyorum. Zira, bu, ne bu%tu%n ma*nasile bir roman, ne bu%tu%n ma*nasile bir sanat ve edebiyat is#idir. Hele, politika denilen gu%ndelik da*valarla hic#bir ala*kas@ yoktur. [Yaban], c#o%lde bir feryatt@r. 1942 Yakup Kadri KARAOSMANOG~LU < P. 12.> l@k ka*busu, s#uurumun alt@, on y@l durmaks@z@n yas#amakta de- vam etmis#ti. Anl@yorsunuz ki, bu eser, benlig~imin c#ok derinliklerin- den, a*deta kendi kendine so%ku%lu%p koparak gelmis# bir s#eydir. Bir s#eydir, diyorum. Zira, bu, ne bu%tu%n ma*nasile bir roman, ne bu%tu%n ma*nasile bir sanat ve edebiyat is#idir. Hele, politika denilen gu%ndelik da*valarla hic#bir ala*kas@ yoktur. [Yaban], c#o%lde bir feryatt@r. 1942 Yakup Kadri KARAOSMANOG~LU < P. 13.> Y A B A N Sakarya muharebesinden sonra du%sman ordular. Hayma- na, Mihal@c#c#@k ve Sivrihisar havalisini, bize, yer yer ates# y@- g~@nlariyle o%rtu%lu% @ss@z ve engin bir virane halinde b@rakt@. O a*fetlerden arta kalm@s# halk@n, bu tas# y@g~@nlar@ aras@nda, ilk insanlardan fark@ yoktu. Bunlar; yari@ c#@plak bir halde dolas#@- yor; alevin karatt@g~@ harman yerlerinde toprag~a, c#amura ka- r@s#m@s# yan@k bug~day ve m@s@r tanelerini iki tas# aras@nda eze- rek o%g~u%tmeg~e c#al@s#@yor; ad@ bilinmez otlardan, ag~ac# ko%klerin- den kendilerine bir nevi yiyecek c#@kar@yor ve bir yabanc@n@n ayak sesini duyunca herbiri bir yana kac#@p bir kovug~a sakla- n@yordu. Is#te, Garp Cephesi Kumandanl@g~@n@n go%nderdig~i [Tetkiki* mezalim Heyeti] o viranelerde, tas#lar alt@nda ko%mu%rles#mis# in- san kemiklerini aras#t@r@rken, bu kitab@ tes#kil eden yaz@lar@, ortas@ndan y@rt@lm@s# ve kenarlar@ yanm@s# bir defter halinde buldu. Ko%ylu%lerden, bunun sahibinin ne oldug~unu sordu. Kim- se, onun nereye gittig~ini bilmiyordu. Bununla beraber, onun iki u%c# y@l hep bu ko%yde oturdug~unu ve son fela*ket gu%nu%ne ka- dar burada kald@g~@n@ so%yleyen de kendileri idi. [Tetkiki* mezalim Heyeti] a*zas@ndan biri bu kay@ts@zl@g~a s#as#t@: -- Nas@l olur! dedi, nas@l olur! Insan y@llarca beraber ya- s#ad@g~@ bir kimsenin nereye gittig~ini, ne oldug~unu bilmez mi? Ko%ylu%ler, ku%sku%n bir tav@rla omuzlar@n@ kald@r@p uzaklas#- yorlard@. Yaln@z, ic#lerinden biri, yas#@ bellisiz ku%c#u%k ve s@ska bir adam, do%ndu%: -- Dee, sizin gibi yaban@n biriydi, dedi. * * * Du%nyadan elini eteg~ini c#ekmis# bir kimse ic#in Anadolu- nun bu u%cra ko%s#esinden daha uygun neresi bulunabilir? Ben, burada diri diri, bir mezara go%mu%lmu%s# gibiyim. Hic#bir inti- har bu kadar s#uurlu, bu kadar iradeli, bu kadar su%rekli ve c#e- tin olmam@s#t@r. < P. 14.> Daha otuzbes#imize basmadan hers#eyin bittig~ini, is#in tamam oldug~unu; as#k@n, arzunun, u%mit ve ihtiras@n art@k bir daha uyanmamak u%zere so%nu%p gittig~ini kendi kendimize itiraf et- mek; kendi kendimize bu%tu%n saadet ve muvaffakiyet kap@la- r@n@n kapand@g~@n@ so%ylemek ve gelip, burada bir ag~ac# gibi ya- vas# yavas# kurumag-a mahku*m olmak... Bo%yle mi olacakt@? Bo%yle mi sanm@s#t@m? La*kin, is#te bo%yle oldu ve bo%yle olmas@ la*z@md@. Mehmet Ali, bana: [-- Gel, beyim, seni bizim ko%ye go%tu%- reyim; buralarda, yaln@z bas#@na sersebil olursun] dedig~i va- kit, bir Anadolu ko%yu%nu%n ne oldug~unu bilmiyor deg~ildim. Mehmet Ali: [Gel beyim, seni bizim ko%ye go%tu%reyim.] dedig~i vakit, bu ko%yu%, kafam@n ic#inde oldug~u gibi go%rmu%s#- tu%m. Hatta Mehmet Alinin evini, hatta* bu oday@, hatta*, bu de- likten serettig~im manzaray@... Zaten, Cihan Harbinde kolumu kaybetmezden evvel bu%tu%n s#iir kabiliyetimi, bu%tu%n sadedillig~i- mi kaybetmis# bulunuyordum. Korkunc# ig~renc# ve yalc#@n haki- kat [parmaklar@n@n ucundaki kan ve aln@n@n ortas@ndaki c#a- murla] c#oktan bana go%ru%nmu%s#tu%. Biliyordum ki, toporak kat@ ve tabiat zalimdir ve insan hayvanlar@n en ko%tu%su%, enm bayag~@s@ ve en az sevimli olan@d@r. Evet, bilhassa en az se- vimli olan@d@r. Bunu, esekler, mandalar, kec#iler ve tavuklar aras@nda ya- s#amaga bas#lad@g~@m gu%ndenberi daha iyi anl@yorum, daha iyi go%ru%yorum. Bu mahlu*klar@n sadelikleri, samimiyetleri, instenktlerinde- ki dog~ruluk ve isabet bu%tu%n kusurlar@n@ unutturuyor. Insan instenkti ise bozuktar. Onun ic#in dog~ruya eg~riden, c#irkini gu%- zelden, faydal@y@ faydas@zdan ay@rmas@n@ bilmez ve ak@l deni- len bir cehennem a*letinin hu%kmu% alt@nda gu%lu%nc#, kaba sersem ve patavats@z k@vran@r durur. Gene onun ic#in, hareketleri ak- sakt@, sesi a*henksizdir, nes#eesi yavan ve ig~retidir. Go%rdu%m, go%rdu%m. Medeni* insanlar@n hepsi benim o%nu%mde bir gec#it alay@ yapt@lar. Racine'lerin, Voltaire'lerin Frans@zla- r@; Bacon'lar@n, Shakespeare'lerin Ingilizleri; ve hu%nleri Ital- yal@lar ve y@ld@r@m@ zaptetmis#lerin c#ocuklar@, hep, kendilerine mahsus k@l@klar@, k@yafetleri, renkleri, konus#ma ve gu%lu%s#me- < P. 15.> lerile benim o%nu%mden gec#tiler. Ne terbiye go%rmemis#, ne ga- liz, ne ig~renc#, ne c#irkin bir Goril su%ru%su%... Bunlar y@rt@c@ ve barbar bile deg~ildiler. Gasbettikleri s#ey- lerle avurtlar@ s#is#tig~i vakit ve kendi ararlar@nda oynas#@rker bana, tarife s@g~maz bir go%nu%l bulant@s@, bir ruhtan t@rmalan duygusu, bir derin kasvet gelirdi. Kac# defa, elime bir sopa al@p, bunlar@ o%nu%me katarak ken- di ormanlar@na dog~ru su%rmek arzusunu duydum. fakat sag~ kolum yoktu... Onun ic#in deg~il midir ki, ben aralar@nda dolas#@rken kaba kaba s@r@t@rlard@ ve sag~ taraf@mdan bir bos# torba gibi sallanan yenimle oynamag~a kalk@s#@rlard@. Sonra, bu yeni, sallan@p dur- mas@n diye, uc#lar@ndan bu%kerek cebime soktum. O gu%n bu%gu%n du%r, ha*la* o%yle dolas#@r@m. La*kin, bu ko%yde de hic# kimse kolsuz oldug~umun fark@n- da deg~il... Halbuki, burada, isterdim ik, fark@nda olsunlar. Zi- ra, sag~ kolumu, ben, onlar ic#in kaybettim. Istanbuldu zilletim olan s#ey burada s#erefimdir. Hatta*, ilk gu%nler Mehmet Ali ile ko%yde dolas#@rken s#una buna rastgeldik mi, hemen sag~ yan@m@ c#eviridim. Hele ,yeni yetis#en delikanl@lara genc# k@zlara ne yap@p yap@p mutlaka bu noksan@m@ hissettirmeg~e c#abalard@m. Bu, benim son su%su%m, son s#uhlug~um, son c#al@m@md@. Bes# on gu%n ic#inde o da gitti. Sag~ kolumun yoklug~u kimsenin takdiri- ni celbetmek s#o%yle dursun, hatta* merhametini bile uyand@r- mad@. Acaba nic#in? Bunu sonradan anlad@m: Zira, burada, sa- katl@k hemen herkese mahsus bir hal gibidir. Mehmet Alinin anas@ enikonu topall@yor. Salih ag~an@n og~ullar@ndan biri kamburdur. Bekir c#avus#un k@z@ Zehra a*ma*- d@r. Ben go%remedim, fakat Mehmet Alinin rivayetine go%re muh- tar@n kar@s@n@, ad@ bilinmeyen bir illet sekiz y@ldanberi o%yle bir evirip k@v@rm@s#, o kadar karmakar@s#@k bir hale sokmus# ki, bacaklar@n@ kollar@ndan, kollar@n@ bacaklar@ndan ay@rman@m imka*n@ yokmus#. Bu%tu%n vu%cudunda canl@ yaln@z bir yeri kal- m@s#. O da go%zleri imis#, Muhtar hergu%n bag~@r@rm@s#: [Bari, oldu olacak, s#unlar@ da kapay@versene.] Bunlardan bas#ka, ko%yu%n iki meczubu, bir cu%cesi vard@r. S#imdi, du%s#u%nu%n, bu illet ve sakatl@k yuvas@nda ben nas@l ken- dimi go%sterebilirim? < P. 16.> Gerc#i, ko%ye geldig~im ilk gu%ndenberi, daima, herkesten ayr@ bir vaziyetteyim. Go%zle go%ru%nmez bir c#ember, bir nevi karantina kordonu, beni, aralar@na kar@s#mak istedig~im bu ku%- c#u%k insan ku%mesinden tecrit edip duruyor. Ne yapsam bu c#emberi yaram@yorum. Zaten, korkunc#, engin bir @ss@zl@kla c#epec#evre c#evrilmis# bu ko%yu%n ic#inde benim etrafimi ayr@ca bas#ka bir @ss@zl@k sarm@s# bulunuyor. Mehmet Ali olmasa hic# kimse benimle konus#m@yacak, be- nim yan@ma yaklas#maktan c#ekinecek; bana ko%yu%n sokakla- r@nda dikili bir korkuluk gibi bakacak. Ilk gu%nler c#ocuklar benden u%rku%p kac#@s#m@yorlar m@yd@? Ko%pekler arkamdan hav- lam@yor muydu? Halbuki, ben ne acay@p, ne korkunc#tum. Bi- la*kis.. Ve buraya yabanc@lardan kac#@p geldim; yabanc@n@n cevrinden kac#@p geldim. Ta* ki, kendi kan@mdan, kendi can@m- dan bu ku%c#u%k insan cemiyetinin ic#ine kar@s#ay@m; onunla hal- lihamur olay@m, onda kimsesizlig~imi unutay@m diye... Yolda, Mehmet Aliye, durup durup s#u so%zleri tekrar ediyordum: [Anan, benim anam; kardes#lerin, benim kardes#lerim ola- cak. Bunu iyi bil.] Ve Mehmet Ali hic# cevap vermeksizin ya- g~@z erkek c#ehresinin ortas@ndaki o c#ocuk tebesseu%miyle gu%lu%m- su%yordu. O vakitten, bunun ne kadar imka*ns@z oldug~unu du%s#u%ndu%- g~u% ic#in midir ki, o%yle susup gu%lu%msu%yordu? Kimbilir, kimbi- lir... Tu%rk ko%ylu%su%nu%n ruhu, durgun ve derin bir sudur. Bu- nun dibinde ne var? Yalc#@n bir kaya m@, bir balc#@k y@g~@n@ m@, bir yumusa#k kum tabakas@ m@? Kes#fetmek mu%mku%n deg~ildir. Onlara hitap ettig~im vakit hic#bir s#ey anlamaz gibi bo%n bo%n yu%zu%me bakarlar. Sonra kendi aralar@nda birs#eyler m@- r@ldan@rlar. Hissederim ki so%zlerimi anlam@s#lar ,fakat, tasvip etmemis#lerdir. Bazan b@y@k alt@ndan bana gu%ldu%klerini de seze- rim. Buraya gelis#imin ilk haftalar@, etraf@ma yaln@z korku ve endis#e veriyordum. Beni, hu%ku*met taraf@ndan go%nderilmis# her- hangi bir memur, bir tahsildar, bir o%s#u%rcu%, bir jandarma ,yok- sa bir ahziasker s#ubesi reisi mi sand@lar bilmem; fakat, hep- sinin yu%zu%nde korku ve endis#e emarelerini ayan beyan go%r- mu%s#tu%m. Sonradan, benim ne o, ne bu, ne de s#u olmad@g~@m, benim bir hic#ten ibaret oldug~um anlas#@l@nca. @st@rap ile burus#an < P. 17.> al@nlar yerine hayretle ac#@lan go%zler ve sinsi bir istihza ile bu%ku%- len dudaklar go%rmeg~e bas#lad@m. Bana bakarken herbirinin go%zlerinde parlay@p so%nen, so%nu%p parl@yan bir acayip @s#@k dam- las@ beliriyordu. S#u%phesiz, ko%kleri benim eris#emiyeceg~im dere- ce uzaklarda'bir nevi gizli ve s#eytani* zeka*n@n bir s@z@nt@s@ olan bu @s#@k kadar beni rahats@z eden bir tesir hat@rlam@yorum. O beni her yerde, her dakika takip ediyor, yega*ne kurtulus# de- lig~im olan odama kadar sokuluyor; y@kan@rken, giyinirken, so- yunurken veya tras# olurken bir a*n yakam@ b@rakm@yor! En basit, en sade, en tabii* hareketlerim onlara, bir sirk ortas@nda, bir klovnun taklak at@s#lar@, s@c#ray@s#lar@, atlay@p yu~ varlan@s#lar@ kadar tuhaf geliyor. Mehmet Aliye soruyordum: -- Nic#in hers#eyim senin hems#erilerinin bu kadar tuhaf@na gidiyor? Mehmet Ali evvela* inka*r etmek istiyordu; sonra kendini tutam@yor; baklalar@, birer nasihat halinde, ag~z@ndan c#@kar@- yordu: --Beyim, her gu%n tras# olmay@ver. --Beyim, bu dag~@n bas#@nda sabah aks#am dis#lerini f@rc#a- lamak neyine gerek... --Beyim, bizde sac#lar@n@ yaln@z kad@nlar tarar --Beyim, geceleri, sabahlaradek m@r@l m@r@l ne okuyup duruyorsun? Seni bu%yu% yapar san@rlar Geceleri sabahlara kadar okumayay@m da ne yapay@m? Ben, el ayak c#ekildikten sonra odam@n kap@s@n@ su%rmeleyip kitaplar@mla bas#bas#a kalmak saatini h@rz@can ile beklerim. C#u%nku%, bu o%mru%mu%n bu%tu%n hazin sergu%zes#tini ve yas#ad@g~@m an@n ag~@r facias@n@ unuttug~um yega*ne saatir. O vakit, bu c#@p- lak ve yalc#@n oda, reel du%nyadan daha genis#, daha ferahl@ bir a*lemin munis, sevimli ve her biri sihir ve fu%sunla yug~rulmus# mahluklar@ ile dolmag~a bas#lar. Kendileri c#ekildikten sonra kokular@ havada kalan dilber ve nadide kad@nlar, sesleri bir ana sesinden daha yak@n, daha dokunakl@ arkadas#lar, nur c#ehreli ihtiyarlar, cos#kun suya ben- ziyen berrak go%zlu% genc#ler, mahzun sevdal@lar, gu%lu%mser sevgililer, Dante'nin Beatrice'i, Petrake'nin Leonora's@; Ro- meo'lar, Julieta'lar, ve daha birc#ok tatl@ hayeller... kimi yata- g~@m@n u%stu%nde yanyana ,kimi bir ku%c#u%k c#ocuk gibi benim ku- F. 2 < P. 18.> cag~@mda, kimi bir iskkemlede tek bas#@na, kimi ayakta, kimi pen- cerenin kenar@nda dirseg~ine dayanm@s#; kimi odan@n ic#inde bir as#ag~@ bes# yukar@ dolas#arak benimle sabah@ ederler; ve saba- ha kadar, havada ila*hi bir orkestran@n akisleri dalgalan@r ve yaradanlarla yarat@klar@n elele verip hepbir arada raksettik- leri sezilir. * * * Buraya, bir aks#amu%stu%, alacakaranl@kta geldik. Mehmet Ali araban@n ic#inden kolunu d@s#ar@ya uzat@p: -- Aha bizim ko%y... diye bag~@rd@g~@ vakit, bir mu%ddet, bos# yere etraf@ aras#t@rd@m. Hic#bir s#ey go%rmedim. Neden sonra, Mehmet Ali'nin is#aret et- tig~i tarafta bir karalt@ sec#er gibi oldum. Tek bir @s#@k yoktu. Yaln@z uzaktan uzag~a ko%pekler havl@yordu. Bu esesler, @ss@z Anadolu ovalar@n@n ortas@nda, yega*ne hayat ala*metidir. Biraz daha sonra saman ve tezek kokular@n@ duyacag~@m Is#te, duy- mag~a bas#lad@m. Mehmet Ali, art@k benimle konus#muyor. Yar@belinden o%te, arabadan sarkm@s#, ko%ye dog~ru uzan@yor. Sak@n ko%ye girdik- ten sonra beni bus#bu%tu%n unutmas#@n! S#imdiden, ic#ime ona kar- s#@ bir gu%ceniklik peydah oluyor. Onu, ko%yu%nden k@skan@r gibi idim. Daha dog~rusu, do%rt y@ll@k bir ayr@l@ktan sonra ko%yu%ne kavus#an bu neferin yan@nda kendimi fazla buluyordum. Bu- raya ne yapm@ya geldim? Kendi kendimi gurbet iline su%r- mekten maksad@m nedir? Gurbet ili mi? Henu%z hic#bir du%s#man ayag~@n@n basmad@g~@ bu ar@ vatan topraklar@ bir gurbet ili mi? Ne kadar inka*r ede- cek olsam gene bu hissimi sakl@yam@yacag~@m: Mehmet Ali'- nin ko%yu%ne yaklas#t@kc#a bir s#eyden, aziz bir s#eyden ayr@ld@g~@- m@ seziyordum. Yu%reg~ime bir ag~@rl@k c#oku%yordu. Arkamda ne b@rakm@s#t@m ki, bo%yle hu%zu%nleniyordum? Bir yurt mu? Bir ana mi? Bir sevgili mi? Hay@r, hic#bir s#ey. Hic# kimse. Bu%tu%n kaybettig~im s#eyleri burada bulmag~a geliyorum. Araba, bir tas#a c#arpm@s# gibi sars@larak durdu. Mehmet Ali, bana hic#bir so%z so%ylemeden, as#ag~@ya atlad@. Karanl@k ic#in- de kaybolup gitti. Ben, bu dakikadan itibaren iradesi bas#kala- r@n@n iradesine ta*bi bir adamd@m. Araban@n ic#inde bu%zu%lmu%s# oturuyordum. Bavullar@m@n, c#antalar@m@n aras@nda, ben de, bir < P. 19.> bavul, bir c#anta gibiydim. Arabac@ya: [Geldik mi?] diye sor- mag~a cesaret edemiyordum. La*kin o bana sordu: -- Nereye gideceg~iz? -- Bilmem. Arkadas#@m@ bekliyelim. Nihayet, Mehmet Ali geldi. Yan@nda, bir meter yirmi san- tim boyunda bir go%lge ile. Mehmet Ali ve bu go%lge araban@n ic#ine dog~ru uzan@yorlar. Sessiz, es#yalar@ birer birer indirmeg~e koyuluyorlar. Ben de bunlarla beraber, ayni sesdsizlik ic#inde yere iniyorum. Mehmet Ali, beni buraya getirdig~ine s#imdiden pis#man m@? Acaba evde anasiyle kardes#leri onun bir misafirle geldig~ini haber al@r almaz kendisine c#@k@s#t@lar m@? Es#yam@n arkas@nda acayip bir s@k@lganl@kla yu%ru%yorum. Ayaklar@m, ka*h bir c#u- kura giriyor, ka*h bir tas#a c#arp@yor, ka*h karpuz kavun kabuk- lar@n@ and@ran birtak@m z@ypak s#eyler u%zerinden kayiyor. Ve ko%y, batakl@kta bir uyuz manda gibi kokuyor. Mehmet Ali: -- Gir, beyim... diye seslendig~i vakit, nihayet, ameliyat masa@n@n bas#@na ge- tirilen bir hasta gibi teslimiyetle eg~ildim, bir delikten ic#eri- ye girdim. Taban@ kaba bir has@rla o%rtu%lu% bir oda: Kenarda bir ihtiyar kad@n, elinde bir fenerle duruyor. Mehmet Ali: -- [Beyim, hele s#uraya bir otur], dedi ve bana, odan@n ko%s#esinde bir s#ilte go%sterdi .Kap@dan girdig~im zamanki tesli- miyetle s#iltenin u%stu%ne c#oktu%m. Kad@n feneri yere koyup c#e- kildi. Yar@ ayd@nl@k ic#inde, go%lgesi tavana vuran Mehmet Ali- nin yu%zu%ne bak@yorum. Memnun mu? Can@ s@k@lm@s# gibi mi? Hay@r, ne o, ne bu... Mehmet Ali, sadece dalg@nd@r. Demin, kendisiyle beraber es#yalar@ tas#@yan ku%c#u%k adam, on, onbir yas#lar@nda bir erkek c#ocug~u, s#imdi, odan@n ortas@n- da durmus# dikkatli bana bak@yor. Mehmet Ali, bavul- lar@m@ s@ra s@ra duvar dibine koydu, ve sonra d@s#ar@ya c#@kt@. C#ocuk, ayn@ noktadan gene bana bak@yor. Bu, c#ocuktan ziya- de bir cu%ceye benziyor. Bak@s#lar@n@n bir bu%yu%k adam bak@s#- lar@ndan farkl@ olmamas@ s#o%yle dursun, yu%zu% s#imdiden y@pran- m@s#, vu%cudu kat@las#m@s#, hareketleri ag~@rlas#m@s#t@r. Soruyorum: -- Sen, Mehmet Alinin kardes#i misin? Bas#iyle, [Evet] is#areti veriyor. < P. 20.> -- Kac# yas#@ndas@n, sen, bakay@m? -- On do%rt. -- Ad@n ne? -- Ismail. -- Mektebe gidiyor musun? Yar@ o%fke, yar@ hayretle omuzlar@n@ kald@r@yor: -- Ne mektebi be. Ben mektebe gideyim de burada is#e kim baks@n? Hem bu ko%yde mektep yok. Dee, imam@n evinde okurlar. Gene go%zlerini yu%zu%me dikip durdu. Fenerin yerden vu- ran ayd@nl@g~@, ona acayip bir s#ekil veriyor. Bostan korkuluk- lar@n@n en bic#imsizine benziyor. Onu yerinden k@m@ldatmak ic#in devam ediyorum.. -- Haydi bakal@m, bana yard@m et. S#u es#yalar@ ac#al@m. Mehmet Alinin bana verilen odas@nda yerles#mem epeyce uzun su%rdu%. Bu, ovaya naz@r iki ku%c#u%k pencereli. kavuk ag~ac#- lariyle tutturulmus# tavan@ndan kuru otlar sarkan, zemini kaplat- mak, do%s#emek la*z@mgeldi. Ceviz kitap sand@g~@m@ bir masa ha- line soktum, kapag~@ndan da bir nevi raf yapt@m. Yatag~@m, Is- yolam@ hic# b@rakmad@m. O, benim vu%cudumun bir parc#as@ gi- bi oldu. Daha rahat bir yatakta asla* uyuyam@yorum. Ko%ylu%lu%k hayat@m@n bir tu%rlu% katlanamad@g~@m ve ha*la* halledemedig~im en zor taraf@ temizlik meselesidir... Burada, suyu bulmak ic#in her gu%n ta* c#aya kadar gitmek icabediyor. C#ay@n suyu ise bir akar balc#@kt@r. Gerc#i ko%yu%n ic#inde su yok deg~ildir. Fakat, gerek kuyu- nun, gerek c#es#menin bas#@, her gu%n sabahtan aks#ama kadar doludur. Apdest alan ihtiyarlar, evlerine su tas#@yan kad@nlar, k@zlar,ve akla s@g~m@yacak derecede pis oyunlarla oynayan c#ocuklar hep oradad@r. Baz@, c#aya kadar gitmekten u%s#enen kad@n@ar@n da c#amas#@rlar@n@ c#es#menin yalag~@nda y@kad@klar@ olur. Hasat mevsimlerinden sonra haftalarca her nevi hubu- bat ayni yalakta y@kan@p ay@klan@r. Hatta* c#ok kere, yenilecek s#eylerin c#ocuk bezleri, kirli don ve go%mleklerle bir arada c#al- < P. 21.> kaland@g~@ da olur. Bu levsi onlara anlatmak bir tu%rlu% mu%mku%n deg~ildir. Bu gibi iddialar@m@ yaln@z Mehmet Ali tasdik eder go%ru%- nu%r. La*kin, bu pislig~in ko%ylu%lu%kten o kadar ayr@lmaz bir va- s@f oldug~una kanidir ki, bununla ug~ras#mag~a hic# istek go%ster- mez. Zaten ,buraya geldig~imiz gu%ndenberi, Mehmet Ali, benim hu%kmu%mden bu%sbu%tu%n s@yr@lm@s#, tamamiyle asker olmazdan evvelki haline avdet etmis#tir. Du%nku% neferimin hu%viyetinde mu%s#ahede ettig~im bu geri- ye dogru~ istihale, ilk zamanlar ,beni c#ok hayrete du%s#u%ru%yor- du. Sonra, ben de, yavas# yavus# ko%ylu%les#meg~e bas#lay@nca, bu ha*diseyi, muhitin fert u%zerindeki tesirine atfetmekte gu%c#lu%k c#ekmedim. Talim ,terbiye, iyi misal, bunlar@n hepsi gec#ici s#eylerdir. Ve muhit deg~is#meyince, ferdin deg~is#mesine imka*n yoktur. Bu ku%c#u%k mu%la*hazadan, Tu%rkiyedeki yenilik ve garpc#@l@k ha- reketlerinin, neden akamete ug~rad@g~@ meselesine kadar c#@ka- biliriz. Fakat ben, buraya yaln@z du%s#man zulmu%nden masun kal- mag~a gelmedim. Kendi kafam@n cevrinden kurtulmak ic#in de geldim. * * * Du%s#u%nmek; insanlar@n ,mag~ara devrindeki gibi henu%z bir- tak@m toprak ve tas# kovuklar@ ic#inde yas#ad@g~@ ve hayvanlarla has#ir nes#ir oldug~u bu yerde du%s#enmek, bana bir ay@p gibi ge- liyor. Baz@, ko%ylu%lerle konus#urken mu%cerret bir fikrin ortas@n- da dilim tutulup kal@veriyorum. Bir gu%n, bir, o%g~le u%stu% idi. Kahvenin c#ardag~@ alt@nda otu- ruyorduk. Bizim Mehmet Ali, Bekir c#avus#, Salih ag~a ve muh- tar, hep orada idiler. Bahis, harp u%zerine ve onun a*k@betleri- ne dairdi. Onlara [Istanbulun, do%rt develetin askeri* is#lag~i al- t@nda oldug~unu, Izmir'in ta* Bursaya kadar Yunanl@lar tara- f@ndan istila* edildig~ini, Adanadan hanu%z Frans@zlar@n el c#ek- medig~ini, Urfada, Ay@ntapta kanl@ ha*diseler cereyan etmekte oldug~unu] haber veriyor ve her birinin yu%zu%ne ayr@ bir dik- katle bak@yordum. Hic#birisinde ne hayret, ne dehs#et, ne de < P. 22.> alela*de bir ala*ka emaresine tesadu%f etmedim. Ates#in ic#inden henu%z c#@km@s# olan Mehmet Ali, bile art@k bunlar@, gec#mis# za- mana ait bir masal gibi dinliyordu. Dedim ki: [Is#te Mehmet Ali bilir; Istanbuldu ,ne padis#a- h@n, ne devletin, ne hu%ku*metin bes# paral@k itibar@ kal- mad@. Yu%zbas#@ ru%tbesinde ecnebi zabitleri, Sadrazamlara emir veriyor. Padis#aha fila*n adam@ fila*n yere ta*yin et, fila*n@ f@lan yerden kald@r, diye ak@l o%g~retiyor. Dinlemezse, kamc#@@sn@ sal- l@yarak Mabeyn kap@s@na dayan@yor. Ahaliye ise, yap@lmad@k cevir kalmad@. Memleketin bu%yu%klerini, ak@ll@ adamlar@n@ al@p Malta adas@na su%rdu%ler. Kimseye ag~@z ac#t@r@p so%z so%yletmi- yorlar. Herkesi, olur olmaz sebeplerden haraca kesiyorlar. S#undan, tavug~u bas# as#ag~@ tuttun diye bes# lira, bundan, tram- vayda yu%ksek sesle konus#tun, diye on lira ceza al@yorlar.] Gene yu%zlerine bak@yorum. Bu is#leri, tuhaf bile bulmu- yorlar. Sonra hislerine dokunmak istiyorum. Diyorum ki: [Bunlar@n tecavu%zu%nden ne kar@lar@m@z@m @rz@, ne c#ocuklar@m@- z@n can@, ne din, ne iman, hic#bir s#eyimiz kurtulmad@ .Hepsine el uzat@yorlar] Ve bunlar@ izah eden vakalar anlat@yordum. Tam bu s@rada bir de bakt@m ki, muhtar uyukluyor. Mehmet Ali elindeki c#ak@ ile bir so%g~u%t dal@n@ yontuyor. Salih ag~a, ta* uzakta, yamac#ta, otlayan davarlar@n@ go%zetliyor. Yaln@z, Bekir C#avus#, biraz dikkat eder gibi go%ru%ndu%: -- [Efendi, tekrar muharebe olacak m@?] dedi. -- Olmaktad@r; dedim. Is#itmediniz mi? Mustafa Kemal is- minde bir bu%yu%k adam, bir bu%yu%k kumandan, Is#tanbuldun c#@kt@, Anadoluya gec#ti. Erzurumda, Sivasta, milleti bas#@na toplad@. Hu%ku*met, devlet vazifesini go%rmu%yor. Biz kendi ken- dimizi koruyacag~@z. Du%s#mana kars#@ koyacag~@z, dedi. S#imdi, onun adamlar@, taraf taraf Yunanl@larla, Frans@zlarla, do%g~u%- s#u%yor .Hepsi o%yle kahraman kimseler ki... Ve destani* k@ssalarla onlar@ heyecana getirmeg~e c#al@s#t@m. C#anakkalede bulunmus# olan Mehmet Ali, Mustafa Kemal ad@- n@ hat@rl@yor. Ona go%z ucuyla bakt@m. Bas#@n@, yonttug~u so%gu%t dal@ndan kald@rd@. benden tarafa do%ndu%: -- [Beyim, Allah vere de, bizi tekrar askere almasalar.] dedi. Bu, benim ko%ydeki en hu%zu%nlu% gu%nlerimden biri oldu. < P. 23.> Salih Ag~a, ko%yu%n en zengin adamlar@ndan biridir. La*k@n, k@l@k k@yafet itibariyle bir dilenciden hic# fark@ yoktur. K@s#@n en sog~uk gu%nlerinde bile, onun, c#orap giydig~ini hat@rlam@yo- rum. O%kc#esi bas@k papucunun ic#inde, kara ve c#atlak topuklu ayaklar@, ellerinden ziyade ortadad@r. Denilebilir ki, ru%s#eymi ve yeralt@ s#ahsiyetinin bu%tu%n ifadesi bu ayaklarda toplanm@s#- t@r. Rahat m@d@r? Sinirli midir? Bir arazi meselesinde, ko%ylu%- lerden birine, bir oyun oynamak u%zere midir? Bir is#te kazan- m@s# m@d@r? Kay@b@ var m@d@r? Sizin hakk@n@zda ne du%s#u%nu%- yor? Bunlar@ anlamak ic#in hemen ayaklar@na bak@n@z. Eg~er bunlardan birinin bas#parmag~@ og~ulmakta ise Salih Ag~an@n can@ bir s#eye s@k@lm@s# demektir. Eg~er bunlardan biri, ayakkab@n@, parmaklar@n@n ucunda hafif hafif oynatmakta ise, biliniz ki, keyfi yerindedir. C#@plak tabanlar@n@ sizin yu%zu%nu%- ze dog~ru uzat@yor ve hareketsiz duruyorsa, emin olunuz ki, yeni gasbettig~i bir lokman@n haz@m devresini gec#irmektedir. Fakat, sizin hakk@n@zda bir fesat kurmakla mes#gulse, bu ayak- lar, iki bu%klu%m, onun alt@nda sakl@d@r. Sinsi sinsi, bir ava dog~ru yaklas#an tilkinin, ad@m at@s#la- r@n@ hic# go%remedinizse, Salih Ag~an@n yu%ru%yu%s#u%ne bak@n@z. Salih Ag~a, bu%tu%n ko%y halk@n@ o%yle sihir ve nu%fuzu alt@na alm@s#t@r ki, do%rt y@ldanberi ,hep benim emrimle hareket etme- g~e al@s#m@s# olan Mehmet Ali bile, ko%ye geldikten sonra, ikti- sadi* vaziyetimi ta*yin ic#in bana, bir kere gidip Salih Ag~aya dan@s#mam@ tavsiye etti. -- [Beyim, ak@ll@ adamd@r. Ne edeceg~ini sana o bildirir.] dedi. La*kin, ben onunla temasa ve mu%nasebete girmektense, hic#bir s#ey yapmamay@ ve haz@r paradan yemeg~i tercih ediyo- rum. Istanbulda, babamdan kalan evi satt@g~@m vakit, bunun parasie, gene Anadolu ko%ylerinden birinde, bir bostan orta- s@nda bir ku%c#u%k ev almay@ tasarl@yordum. O bostan, gelirimi temin edecek, bu evceg~izde de o%mru%mu%n son y@llar@n@ yas#@ya- cakt@m. La*kin, bu ko%yde, bostana elveris#li hic#bir yer go%rmu%- yordum. Gerc#i, Porsuk C#ay@, ta yan@bas#@m@zdan gec#iyor. Am- ma, bunun suyundan istifada etmek ic#in, eni konu bir kana- lizasyon ameliyesine ihtiyac# go%ru%lu%yor. Bunun k@y@s@ndaki < P. 24.> sazl@k ve batakl@k toprag~@ kadar masraf ve emeg~e bag~l@ bir is#. Zaten, ko%y ic#inde, bostanc@l@ktan anlar tek bir adam yoktur. Halbuki ben, Garbi* Anadoluda ne gu%zel, ne yes#il bostan- lar go%rmu%s#tu%m. Ortalar@nda bir dolab@ c#evirir. Ortadak@ c#@k- r@k, ka*h bir c#ocuk gu%lmesine, ka*h bir kad@n h@c#k@r@g~@na benzer sesler c#@kar@r. S@ra s@ra demir kovalardan sular bos#an@r, do- lar. Vakit, bir yaz aks#am@d@r. Kavak ag~ac#lar@nda ag~ustos bo%- ceklerinin sesi, henu%z dinmemis#tir. Kuyunun do%rt bir tara- f@ndan, du%z, uzun, ku%c#u%cu%k toprak kanallar, serin ve berrak suyu sar@s#@n marul tarlalar@na dog~ru go%tu%ru%r. Elinde ku%c#u%k bir c#apa ile, bir adam, bu kanallar@n c#izdi- g~i genis# mirabbalar aras@nda, gu*ya, bir tabiat mezhebinin ibadetini yap@yormus# gibi yavas#ca eg~ilip kalkar, durur, c#o%- melir. Ve siz, bir asma c#ardag~@n@n alt@nda, bu a*lemin rahavet- li bir seyircisisinizdir. Havada sulanm@s# toprak kokuyordur. Is#te, son zamanlar, bu benim yega*ne hulyamd@. * * * Burada ise, yaln@z hakikat; c#@plak, c#irkin, kaba, yalc#@n hakikat!... Boz toprak dalgalar@, alabildig~ine uzuyor. Yekne- sak ovay@ ikiye bo%len Porsuk C#ay@ kuvvetli bir zelzelenin ac#- t@g~@ bir uzun, bir y@lankavi* yar@k gibidir. Hic# suyu go%ru%nmez. Ta*, yan@na gittig~iniz zamanda bile, o, suyun cana katan serin- lig~ini ve rengini bulamazs@n@z. Boz topraklar orada c#u%ru%mu%s# ve p@ht@las#m@s# zannolunur. Elinizi bir soksan@z, gu%nu%n hangi saatinde ve hangi mevsiminde olursa olsun bir cerahat gibi @l@kt@r. Ve tepeler... Ve tepeler, birer urdur. Ve bu%tu%n ufkun c#er- c#eveledig~i a*lem, ancak, bu @st@rap manzaras@ ile canl@ go%ru%nu%r. Bos# ve lu%zumsuz feza ic#inde, hic#bir kus#un gec#tig~ini go%r- medim. Allah, insanlar@ intibaha davet ic#in, o bu%yu%k Tufan ceza- s@n@ tertip zahmetine katlanmamal@ idi. Nuhun u%mmetini, bo%y- le bir toprak u%stu%nde bu c#@plak teplerde c#evrilmis# b@rakma- l@ idi. Her aks#amu%stu%, san@yorum ki, art@k du%nyan@n sonu gel- mis#tir. U%zerinde yas#ad@g~@m bu toprak, ya ic#indeki gizil dert < P. 25.> ile s#isip c#atl@yacak, veyahut ,bir dehs#tli gu%lru%ltu% ile yerin dibine dog~ru c#o%ku%p gidecektir. Onun ic#indir ki, her sabah, go%zlerimi ac#ar ac#maz, derin bir hayal k@r@kl@g~@na ug~rar@m. Nic#in, bekledig~im tabii* ha*dise vuku bulmad@, derim. Ve damlardan c#@kan bu%tu%n hayvanlar, benim- le beraber bu is#e hayrettedirler. Demek bir gu%n daha? Ve, ne gu%n?... Emeti ninenin yetimi, davar@ o%nu%ne katm@s# her ad@mda, bir ihtiyar adam gibi o%ksu%re o%ksu%re kars#@ s@rtlar@ t@rmann@- yordur. Kara mandalar, bir filden daha burus#uk, daha uyuz, iri, c#apakl@ go%zlerini devirerek, etrafta yiyecek bir s#ey ara- maktad@r. Ko%yu%n mezbelesinde, ko%pek eniklerile insan yavru- lar@ birbirine kar@s#m@s#, oynas#@yorlar. Ka*h ku%c#u%k c#ocuklardan biri, su%pru%ntu%lerin aras@ndan kemirecek bir s#ey bulup c#@ka- r@r. Ko%pek, u%zerine hu%cum eder. Ka*h ko%peg~in o%n ayaklar@ ara- r@ndaki bir lokmaya c#ocuk sald@r@r. Bazan da, iki taraf ara- s@nda paylas#@lam@yan bir karpuz veya kavun kabug~unu ,bir mandan@n so%mu%rdu%g~u% go%ru%l%r . Is#e gitmeyen es#ekler, ac#l@ktan ve s@k@nt@dan, aks#ama ka- dar, ac@ ac@ an@r@rlar. Ah, bu es#ek an@r@s#lar@! Du%nyada bun- dan yan@k, bundan elemli bir ses daha bilir misiniz? Sus- tuklar@ vak@t de, tav@rlar@, bu faryatlardan daha az hazin de- g~ildir. Kara, derin ve kadifemsi go%zlerinde bir gam, uzun ve g~u%zel kulaklar@nda bir ras#eli hassasiyet ve kafalar@nda derin du%s#u%nceler tas#@yan hakimlerin s#irin vakar@ vard@r. Ben, bu hayvanlar@ c#ok severim. Bu c#irkin, galiz tabiat ortas@nda tatl@ ve cana yak@n yaln@z onlard@r. Mehmet Alilerin bir boz es#eg~i var. Bu%tu%n evin is#ini go%- ren odur. Bu%yu%k s#ehirlerde, frenklerin [bonne a tout faire] dedikleri hizmetci kad@n@n vazifelerini bu yaper. Yaln@z, ye- mek pis#irmesini bilmez. C#amas#@r y@kamaz ve u%tu% u%tu%lemez, Zaten bu u%c# is#ten iki tanesi pek seyrek yap@lan, bir tanesi de hic# yap@lmayan seylerdir. Her ayda, iki u%c# defa ka*h Mehmet Aliyi, ka*h anas@n@, ka*h kardes#ini kasabaya go%tu%ru%p getiren de bu es#ektir. Mehmet Alinin anas@, evde yapt@g~@ bu%tu%n iyi s#eyleri, ye- mez, ic#mez, hic# kimseye tatt@rmaz, al@r kasabaya go%tu%ru%r. Ben geldig~im gu%ndenberi, gerc#i, bunlar@n bir miktar@n@ evde ala- koyabiliyoruz. Ben yag~@ olsun, yog~urdu olsun, peyniri veya

Y A B A N sucug~u olsun, kasabadaki fiat@n@n iki mislini verip almag~a muvaffak olabiliyorum. Bu suretle de, kad@n gene memnun go%ru%nmu%yor. M@r@ldan@yor. C$u%nku%, onca, paran@n bereket- lisi, pazarda kazan@land@r. Onun ic$in, c$ok zaman, hic$ kimse- ye haber vermeden, sabahleyin, s$afakla beraber s@v@s$@r. Za- ten, yol uzundur. Ko%ylu%lere sorarsan@z, [De - e, s$urac@kta,] derler, amma ko%ylu%lerin [de - e, s$urac@kta] s@n@ ben bilirim. En k@sa [de - e,] alt@ ssaat su%rer. Bunlarda, zaman mefhumile mesafe mefhumundan nic$in eser yoktur? Gu%n gec$tikc$e, bu sualin cevab@n@, kendi kendime buluuyo- rum. C$u%nku%; bende de, buraya geldig~im gu%ndenberi, zaman mefhumu hayli zay@flam@s$t@r. Ilk aylar, gu%nlerin ad@n@ unu- tuyordum. S$imdi aylar@ birbirine kar@s$t@r@yorum ve yaln@z mevsimlerin deg~is$tig~ini hissediyorum. Kac$ yas$@mda oldug~umu ve arkamda b@rakt@g~@m maziyi unuttug~um gu%n, kimbilir, ne kadar rahat edeceg~im! La*kin, bu hale vard@g~@m vakit de, gene bu engin be kurak ovalr@n korkunc$ mesahas@n@ hissetmekten kurtulam@yacag~@m. Bu his, her a*n yu%reg~imi burkuyor, bas$@m@ do%ndu%ru%yor ve irademi hurdahas$ ediyor. La*kin, bu ko%y, bir c$o%l ortas@nda, bir konak kadar bile yu%- reg~ime emniyet vermiyor. Bir konak, mesafe ic$inde bir hare- keti go%sterir. Bungu%n, burada iseniz, yar@n bir vahan@n kena- r@na eris$eceksiniz. O%bu%r gu%n, bir bu%yu%k nehrin sular@ sizi kars$@l@yacakt@r. Halbuki Orta Anadoluda bir ko%y, donmus$ bir konakt@r. Burada, mesafe sizi yutmus$tur. Siz, mesafe ic$inde, dehs$etten donmus$sunuzdur. Hakikaten, bir eski Hitit harebesine benziyen bu ko%yde, insanlar@n, toprak alt@ndan henu%z c$@kar@lm@s$ k@r@k do%nku%k hey- kellerden fark@ ne? Aras@ra, Bekir C$avus$la, onun gezip go%rdu%g~u% yerlerden bahsederiz. Bekir C$avus$ c$ok yer gezip go%rmu%s$ olmakla o%g~u%- nu%r. Onca, hems$erilerinin bu kadar geri kalmalar@n@n sebedi, kendisi gibi gezip go%rmemis$ olmalar@d@r. -- [Ah, beyim, bir du%s$u%n. Yirmiu%c$ y@l askerlik bu. Ne Urum Eli kald@, ne S$am, ne Girit...] Ve s@rayla, bu%tu%n bulundug~u yerleri sayar. Ona go%re du%n- ya, bir uzun s$erit gibidir. Bu ko%yden bas$lar, bu ko%yde biter.

Ve bu s$erit u%stu%nde s$ehirler, u%lkeler, k@talar, adalar, s@ra s@ra, birer yol menzilini go%steren noktalard@r. -- [Girit'te, diyor, ben, sabun yap@l@rken go%rdu%m. Zeytin- yag~@n@, bo%yle bizim gibi dibekte do%vmu%yorlar. Fabrikalar@ var. Bir yandan zeytin koyars@n, o%bu%r yandan yag~ c$@kar. C$e- kirdekleri bir yana, c$o%pu%, posas@ bir yana gider Buz gibi zey- tinyag~@. Aha, t@pk@ Istanbul suyu gibi. Sabuna gelince...] -- S$am m@? Hey Allah@m, hey... Oray@ go%rdu%kten sonra ben, gayr@ du%nyan@n hic$bir tyaraf@na metelik vermem. Bir su, bir yes$illik. T@pk@ bizim imam@n anlatt@g~@ Cennete benziyor. Inan olsun, beyim, tam sekiz tu%rlu% yemis$ sayd@m. Bir karpu- zu var. Halebinkiler gibi bal. Hele Tulkerim karpuzu, bes$ ki- s$i bir araya gelse yerinden kald@ramaz.] Bekir C$avus$un bas$ka memleketlere dair, bu basit hika*- yeleri muhayyilemi, tatl@ tatl@ oks$amaktan ha*li kalmaz. Beni, s$u bulundug~um yerden al@p go%tu%ren her so%z, her hika*ye, her resim bana, a*deta, bir dedii* heyecan veriyor. Bir gu%n, Bekir C$avus$, bana bilmem nerenin suyundan, yemis$inden bahsederken, sordum. -- Ya kad@nlar@?... Elli yas$@nda adam utangac$ bir c$ocuk gibi o%nu%ne bakt@. Genis$ ve su%rekli bir gu%lu%mseme ile s@r@tt@. Bu vak'a, ko%ye gelis$imin yedinci veya sekizinci ay@nda m@ ne oldu. Bu vak'a, diyorum. Zira, dilimin ucuna, fark@na var- maks@z@n, birdenbire gelen bu sual, bana, his hayat@m@n s$a- yam dikkat bir merhalesine geldig~imi ispat etti. Bu c$orak yerlerde, derimi kavuran ates$, yavas$ yavas$ ic$i- mi sar@yor, go%nlu%mu% kavurmag~a bas$l@yor. Ben, yaln@z sudan, go%lgeden ve yes$illikten mahrum deg~ilim. Buraya geldig~im gu%n- denberi, kad@n veya k@z denilmeg~e la*y@k tek bir mahlu*k dahi go%rmedim. Halbuki, ben, Mehmet Alinin du%g~u%nu%nde de bu- lundum. Mehmet Ali, buraya geldig~imizin ikinci ay@ civar ko%yler- rin birinden bir k@z ald@. Bu, onun u%c$u%ncu% evlenmesi olmak- la beraber, kendisine, bir yeni gu%veyiye yap@lan s$eylerin hep- si yap@ld@. Ah, ne ag~@r, ne s@k@nt@l@ ve ne kadar kaba idi bu du%gu%n! Mutlaka, Avrupada, bir cenaze alay@ bundan daha ferahl@d@r.

U%c$ gu%n, u%c$ gece su%ren bu merasim esnas@nda, bana en ac@kl@ go%ru%nen insan, Mehmet Alinin bizzat kendisi oldu. C$u%nku% o, gu%veylik s@fat@n@ tak@nd@g~@ gu%nden itibaren, art@k hic$bir is$e yaramaz bir s$ey gibi oldu. Bir ko%s$ede oturmag~a ve bas$kalar@- n@n gelip gidis$lerini, oynay@s$lar@n@, yiyip ic$is$lerini giyinip ku- s$an@s$lar@n@ kenardan seyretmeg~e mahku*mdur. Garibi s$u ki, gelin de ortada yoktur. Her gu%n, sabah olunca, ko%yu%n ihtiyarl@ ve ileri gelen- lerile beraber bir duvar@n dibine oturuyoruz. Delikal@larla genc$, k@zlar ve bunlar meyan@nda k@rk@n@ gec$mis$ler, ekseriyeti tes$kil etmekte idi. Ve hepsi birden, erkeg~i az dis$isi c$ok bir ku%- c$u%k insan ku%mesinden ibaretti. Birbirinden ayr@ halkalar ha- linde girip kars$@l@kl@ raksediyorlar, eg~leniyorlar. Bu rak@slar, mu%temadi* z@plamalardan be sag~a sola gidip gelmelerden hu- sule gelen, yeknesak ve ag~@r birtak@m danslard@r. C$atlak bir zurna ve bir davullla arap kabag~@ aras@ bir dar- buka, havay@ s$erha s$erha c$atlat@yor. Ben, duvar@n dibinde gu%lu%msemeg~e, memnun ve ala*kadar go%ru%nmiye c$al@s$@yorum. Elinde m@zrak yerine deynekler ve kalkan yerine birtak@m tahta parc$alariyle eski hamasi rak@s- lar taklit eden bir adama, aras@ra, bir lira at@yorum. Her at@- s$@mda itibar@m bir parc$a daha art@yor. Adeta*, oyn@yanlar@n hepsine birden yeni bir s$evk geliyor. Is$te, ko%y kad@nlar@n@n, ko%y k@zlar@n@n hepsi go%zu%m o%nu%n- dedir ve hepsi de yeni, su%slu% du%g~u%nlu%k esvaplar@n@ giymis$ler- dir. Dizi dizi alt@nlar@ bas$l@klar@n@n etraf@ndan k@r@k zil parc$a- lar@ gibi birbirine c$arp@yor. C$og~u bic$imsiz, bu%cu%r, yusyuvar- lak veya lu%zumundan fazla iri olmakla beraber aralar@nda kat kat kumas$ y@g~@nlar@na rag~men, insana narin, ko%rpe ve tombul hissini veren vucatlar da yok deg~ildir. Fakat, bunlar@n elle- rine, ayaklar@na bak@l@ca o hafif tatl@ his hemen dag~@l@veriyor. Bu du%g~u%n esnas@nda bana en c$ok @st@rap veren s$ey, ziya- fetler oldu. Ic$leri isim veremiyeceg~im birtak@m kar@s$@k yemek- lerle dolu leg~enler getirilip ortaya kondu mu ne yapacag~@m@ bilmiyordum. Bir kad@n, eteg~inin ic$inde ekmekleri - daha dog~- rusu yas$ yufkalar@ - getiriyor. Her birimizin o%nu%ne bir topak at@yor ve elle hep birden leg~enlerin ic$ine dal@yor. Bunlar ara- s@nda bazan Mehmet Alinin gu%veylik k@nal@ elleri de vard@r. Ic$imden: [Mutlaka bu%tu%n bunlara al@s$mal@y@m.] diyor- < P. 29.> dum. Fakat, Mehmet Alinin evlenme merasimi bu%tu%n gayre- timi k@rar gibi oldu. Nihayet, gelin bir hamam bohc#as@ gibi cans@z ve s#ahsiyet- siz evden ic#eri sokuldu. * * * Kus#lar nas@l sevis#ir? Kediler nas@l sevis#@r? Biliyorum' La*- kin, bu ko%y halk@n@n nas@l sevis#tiklerini tahmin edemiyorum. Bizim gibi, go%zgo%ze bak@s#t@lar m@? Elele tutus#tular m@? Dudak dudag~a gelirler mi? Oks#ay@s#lar@ nas@ld@r? Kalbin, bir su%t c#a- nag~@ gibi kabar@p tas#t@g~@ dakikada, ag~@zlar@ndan c#@kan sesin ma*nas@ ve a*hengi nedir? Mehmet Alinin evlenmesinden sonra, bu benim ic#in bir du%s#u%nce mevzuu oldu. Anadoluda, ko%ylu% kad@n@ s#uhluktan, naz ve is#veden o ka- dar mahrumdur ki, onlar@n hangi birile, bo%g~u%r bo%g~u%re, koyun koyuna yatsam, vu%cudumun hic#bir s#ey duym@yacag~@n@ tahmin ediyorum. Ihtimal ki, c#ok da fena kokarlar. Kendileri hakk@nda, bu hislerimi [instenkt] 'lerile sezdik- leri ic#in midir, nedir bilmiyorum, onlar da, bana her rastge- lis#lerinde, arkalar@n@ c#eviriyorlar. Yahut -- eski Yunanl@lar devrinde yas tutan kad@nlar gibi -- yere c#o%melip bas#lar@n@ o%r- tu%yorlar. Ve benden bas#ka hic#bir erkeg~e bu hareketi reva go%r- mu%yorlar. Buraya geldig~imin, bilmem kac#@nc@ haftas@ idi. Mehmet Aliye sordum: -- [Kad@nlar@n@z nic#in yaln@z benden kac#@yorlar?] -- [Yabans@n da ondan, beyim] Bu [yaban] s@fat@, beni, o%nce c#ok k@zd@rd@. Fakat, sonra an- lad@m ki, Anadolular, Anadolu ko%yleri t@pk@ kadi*m Yunanl@- lar@n kendilerinden bas#kas@na [barbar] la*kab@n@ vermesi gi- bi her yabanc@ya yaban diyorlar. Bir gu%n... bir gu%n, onlara, ispat edebilecek miyim ki, ben bir [yaban] deg~ilim? Benim damarlar@mdaki kan onlar@n da- marlar@nda is#liyen kand@r. Ayni dili so%ylemekteyiz. Ayni ta- rihi* ve cog~rafi* yollardan, hep birlikte gelmis#izdir. Ispat ede- bilecek miyim ki, ayni Allah@n kuluyuz! Ayni siyasi* mukad- derat, ayni ic#timai* bag~lar ,bizi kardes#lik, evla*tl@k, anl@k ba- bal@k fevkinde bir yak@nl@kla birbirimize bag~lam@s#t@r.

La*kinm , hangi so%zlerle, hangi seslerle? gu%Gu%ndelik hayat@n@ ufak tefek ihtiyac$lar@n@ bile ancak ifadeye muktedir olabiliyo- rum. Nerde kalm@s$ ki, onlarla, bu kadar umumi* bahisler u%ze- rinde konus$abileceg~im!. Gu%n gec$tikc$e daha iyi anl@yorum: Tu%rk [entellektu%el] i, Tu%rk okumus$u, Tu%rk u%lkesi denilen bu engin ve @sss@z du%nya ic$inde bir garip mu%nzevidir. Bir mu%nzevi mi? Hay@r; bir [galat@hilkat] demeliyim. O%y- le ya, bir mahlu*k tasavvur edin ki, hangi @rktan, ne cinsten oldug~u belli deg~ildir. Kendi vatan@ addettig~i memleketin di- bine dog~ru ilerledikc$e, kendi ko%ku%nden uzaklas$t@g~@n@ hissedi- yor. Hissetmese bile etraf@nda ha*s@l olan bos$luk, sog~uk ve iti- ci hava, ona her a*n kendi toprag~@ndan so%ku%lmu%s$ bir ayk@r@, bir acayip nebat oldug~unu bildiriyor. Her memleketin ko%ylu%su%yle okumus$ yazm@s$ zu%mresi ara- s@nda, ayni derin uc$urum mevcut mudur, bilmiyorum! Fakat mektep go%rmu%s$ bir Istanbul c$ocug~u ile bir Anadolu ko%ylu%su% aras@ndaki fark, bir Londral@ Ingilizle bir Penc$apl@ Hintli ara- s@ndaki farktan daha bu%yu%ktu%r. Bunu yazarken, elim titriyor. * * * Buraya geldig~im gu%ndenberi beni is$gal eden en mu%him, en bu%yu%k s$ey, Mehmet Alinin evindekilerden bas$l@yarak, ko%y- lu%leri kendime al@s$t@rmak, @s@nd@rmak cehtidir. La*kin s$imdiye kadar - is$te buradaki ikametimin bu sekizinci ay@d@r - ha*la* ku%c$u%k Ismaille Mehmet Alinin anas@ Zeynep kad@ndan bas$ka birisinde muvaffak oldug~umu zannetmiyorum. Gerc$i, ko%ylu%lerden c$og~uyla ahbapc$a konus$uyoruz. Ag~ac$ alt@, c$es$me bas$@, dere boyu ve kahve arkadas$l@g~@ ediyoruz. La*- kin, o%yle derinlig~i olm@yan, o kadar gevs$ek ahbapl@k ki, go%ru%- yorum, ne onlar@ ben, ne onlar beni tatmin ediyor. Hepsi be- nim yan@ma yu%rekleri, kafalari gibi kal@n sarg@larla bag~lanm@s$ olarak gellyorlar. Ve bahislerimiz hep topraktan, havadan, za- mandan s$ika*yettir. Esasen, Mehmet Alinin anas@yla da, bundan bas$ka birs$ey konus$muyoruz. Oniki y@ld@r dul olan ve bu%tu%n ailenin yega*- ne reisi, bu kat@, sert ve mu%tevekkil mahlu*kta, tabii* kudret- lerden birs$ey gizlenmis$ gibi duruyor. K@rk yas$@nda m@d@r? Ee-

lisinde midir? Bilinmez. Eli ayag~@, bir ag~ac@n henu%z toprak- tan so%ku%lmu%s$ ko%kleri gibidir ve bilirim ki, vu%cudu, bir mes$e ku%tu%g~u% kadar sag~lamd@r. Onu, c$ok kere, ku%c$u%k boz es$eg~in tas$@yamad@g~@ en ag~@r yu%k- leri aln@ndan bir damla ter akmadan dimdik tas$@d@g~@n@ go%r- du%m. Ve tarlada, saatlerce, belini dog~rultmaks@z@n c$al@s$t@g~@na da s$ahit olmus$umdur. Bir gu%n, bir koms$u kavgas@nda, payla- s$@lam@yan bir kocaman dibek tas$@n@, hus$unetle teperek bir hamlede yere devirmis$ti. Zaten, bu sakin ve mu%tevekkil kad@n@n, o%fke bas$@na vur- dug~u zaman ne yapacag~@ kestirilemez. Bir defa, kasabadan gec$ gelen Ismaili, alt@na al@p o%yle bir do%vdu% ki, Mehmet Ali de da- hil olmak u%zere bu%tu%n ev halk@ c$ocug~u elinden alamad@k. Is$te, bu vak'a esnas@ndad@r ki, hem Mehmet Alinin kar@s@ ve hem de k@z kardes$lerile kars$@las$t@m. Beni sofada go%ru%r go%r- mez, her u%c$u% de, bir ku%meste u%rkmu%s$ tavuklar gibi kac$@s$t@lar. Iemail ag~lam@yordu. Bag~@rm@yordu. Sanki bir ag~@r ve zah- metli vazife esnas@nda gibi ciddi* idi. Yaln@z, kendisini anas@- n@n elinden c$ekip odama su%ru%kledig~im vakit, c@l@z ve c$o%ku%k go%g~su%nu%n alt@nda, kalbinin bir demir tokmak kuvvetile s$id- detli s$iddetli c$arpt@g~@n@ duydum. Ic$ersinde tok tok vuran bu ses, onun incecik go%gu%s tahta- s@n@ hurdahas$ etmeg~e ka*fidi. Nas@l oldu da, deminki badire- den, sag~ ve sa*lim kurtulabildi? Her vakit, her vakit bu c@l@z, soluk ve ras$itik insanlar ic$in kendi kendime sordug~um budur. Zeynep kad@ndan yu%z kat daha has$in ve merhametsiz olan bu tabiat@n daimi* dayaklar@ alt@nda didik didik olmus$ bu%tu%n bu insanlar@, koruyan ve ha- yatlar@n@ devam ettiren gizli kuvvet nedir? Hey, onu sana sormal@, Zeynep kad@n@n karn@. O mu%this$ dayak fasl@ndan sonra, Ismail, bir mu%ddet be- nim odamda, bu%zu%lmu%s$ kald@. Sonra, uykuya dald@. Odan@n bir ko%sesinde, zavall@ ku%c$u%k ve mustarip vu%cu- dunu seyrediyorum. Bu vu%cut, bu%tu%n a*zas@ k@r@lm@s$, birbiri u%stu%ne y@g~@lm@s$ bir ku%lc$e halinde. Kafa, iki kollarla dizlerin aras@nda kaybolmus$. Odan@n sessizlig~i ic$inde solumalar@n@ duymasam onu ufak bir pac$avra y@g~@n@ sanacag~@m. Bu mahlu*k, c$ocukluk nedir bilmedi. Bas$ka diyarlardaki c$ocuklar@n gu%lu%p oynamaktan bas$ka birs$ey yapmad@klar@

mes'ut c$ag~da, bu, yirmi yas$@nda bir delikanl@n@n gu%c$ dayana- cag~@ bu%tu%n ag~@r is$leri go%ru%yordu. Yu%k tas$@yordu. C$apa c$apa- l@yordu. O%bu%r taraftan s@tma, ku%c$u%k bo%g~ru%nu% zehirli t@rnakla- riyte oyuyordu. Acaba, dog~dug~u gu%ndenberi, bir defa olsun, hic$bir s$eye gu%ldu% mu%? Zannetmem. U%c$ yas$@nda, do%rt yas$@nda yavrular go%ru%yo- rum. Hepsi, yu%zlerine, k@rk yas$@nda bir adam maskesi takm@s$ gibi. Yu%ru%yu%s$lerinde bile olgun bir adam ag~@rl@g~@ var. Arka- lar@ndan bakarken, onlara, birtak@m kederli cu%celer denilebi- lir. Geldig~im gece, Ismail de, benim u%zerimde bir cu%ce teriri b@rakmad@ m@? Onun c$ocuk oldug~una, sonradan yavas$ yavas$ al@s$t@m, ve onu sevmeg~e bas$lad@m. Ona bakarken bir derin merhamet duygusu, benlig~imin ta* derinliklerinden birer go%z- yas$@ halinde s@zd@. Kalbime topland@. Ona dog~ru gittim. S@rt@- n@ oks$ad@m. Zavall@ ko%ylu% c$ocug~u! Sen, iki u%veyanan@n yavrususun. Biri, demin seni do%ven anand@r, o%bu%ru% de seni hergu%n do%ven, dog~dug~un gu%ndenberi, her gu%n do%ven yurdundur. Ikisinin cev- ri aras@nda, bo%yle kavrulup gitmis$sin. Yar@n genc$lik c$ag~@na gireceksin. La*kin, o vakit de - o va- kit de... Harpte go%rdu%g~u%m bu%tu%n o neferler, go%zu%mu%n o%nu%nden bir daha gec$iyor. Onlar@n y@rt@k s$alvarlar@ ve k@rm@z@ mintanla- riyle yal@nayak gelis$lerini sonra haki elbiseleri ic$inde, ka*h s@rtu%stu%, ka*h yu%zu%koyun du%s$u%p o%lu%s$lerini go%ru%yorum. Siperlerde, kendi kendine yavas$ sesle konus$an Mehmet- c$ig~in sesi kulag~@ma geliyor: [Neden korkacak m@s$@m, hergu%n at@yor, at@yor, hic$biri deg~miyor!] Bunu so%ylerken, mutlaka havada, bas$@n@n u%stu%nde du%s$man tayyareleri homurdan@yordu. * * * Du%nya ile istedig~im gibi mu%nasebetimi henu%z kesmis$ de- g~ilim. Istanbul gazetelerini aras@ra al@yorum Ilk Ino%nu zafe- rini, bunlar@n birinden o%g~rendim. Bu ha*dise, benim ic$in gu%n- lerce su%ren bir sevinc$ kaynag~@ oldu. Ko%yde her o%nu%me gelene, durmadan bunu anlat@yordum.

Yaln@z bundan bahsediyordum. Diyebilirim ki, elimden kim- se kurtulmad@. Bana sokakta arkas@n@ c$eviren kad@nlar, beni go%ru%nce kac$@s$an c$ocuklar bile elimden kurtulamad@. Mehmet Alinin anas@, k@z kardes$leri, kar@s@, ku%c$u%k kardes$i ve bilhassa Mehmet Ali benden bunalacak hale geldiler. Ko%yde, zaten akl@ma itimad@ olm@yanlar, beni, bu%sbu%tu%n c$@ld@rd@ sanm@s$lard@. Bir a*n geldi ki, ben de kendimden s$u%phelenmeg~e bas$la- dim. Sevincime bir hat ta*yin ettim. Eleme, kedere, hatta* sevince bir hat ta*yin etmek... Bunu, yaln@z s$ehirlerde olur bilirdim. Meg~er insan, ko%ylerde, dag~ bas$ler@nda be mag~ara kovuklar@nda da samimi* olmak, ic$inden geldig~i gibi, ic$inden geldig~i kadar gu%lu%p ag~lamak hu%rriyetine malik deg~ilmis$. Cemiyetin go%renekleri, kaideleri, insanlar@n yar@ c$@plak yas$ad@klar@ bu ko%stebek yuvalar@nda da ayni s$id- detle hu%ku%m su%ru%yormus$. Ba*husus, bu donmus$ a*lem ic$inde, sevinc$li bir adam go%r- mek kadar anormal birs$ey olur mu? Bu toprak duvarlar, o%ru%l- du%kleri gu%ndenberi hic$bir kahkahan@n aksi ile c$@nlam@s$ m@- c$ekilen anan@n go%lgesi. S@ska bir c$ocug~un muztarip, k@s@lm@s$ yu%zu%. Mehmet Alinin u%c$ do%rt y@ll@k bir ayr@l@ktan sonra evine geldig~i gece go%zu%mu%n o%nu%nde. Sessizce, la*mbay@ yere koyup c$ekilen anan@n go%lgesi. S@ska bir c$ocug~un muztarip, mu%tekal- lis yu%zu%. Mehmet Alinin du%g~u%nu% go%zu%mu%n o%nu%nde. O gu%n her gu%n- den daha kasvetli, daha ag~@r bir gu%ndu%. Zurna c$atlak, oyunlar isteksiz, ve yemek tats@zd@. Ino%nu% zaferinin ferdas@nda ben bunlara k@zm@yorum. Acaba memleketin neresi donand@? Neresi s$enlik etti? Bu bu%yu%k ha*dise, gazetelerde alela*de bir havadis gibi mi gec$ti? Hic$bir yerde, Mustafa Kemalin Ismet Pas$aya, Ismet Pas$an@n Mustafa Kemale c$ektig~i telgraflar, alevden birer sat@r halin- de, go%kyu%zu%ne c$izildi mi? Gelen gazetelerde, nafile yere bir umumi* meserret yan- k@s@ ar@yorum, bulam@yorum. Belki Anadolunun u%cra bir ka- sabas@nda, Ankarada, s$uraya buraya as@lm@s$ tektu%k kandil- ler, bu zaferin yega*ne s$enlik ayd@nl@klar@d@r. Hayalimde, ken- di kendime yakt@g~@m bu @s$@klar, bana engin ve karanl@k bir

gurbet diyar@ olan Tu%rkiyede, donmus$ ve ko%r olmus$ go%nu%lle- rin yega*ne hayat mihraklar@ gibi geliyor. Ne so%nu%k, ne fersiz, ne c@l@z hayat mihraklar@. Gu%nu%n bi- rinde, bunlar, bu%yu%@, boz renkli anadolu yaylas@n@, @s@t@p ay- d@nlatacak bir mehabetli od halini alabilecek mi? Eg~er o%yle olacag~@n@ bilsem... Eg~er bilebilsem... * * * Birkac$ gu%nu%nu% kasabada gec$irmeg~e giden muhtar, birta- k@m havadisler ve birtak@m yeni fikirlerle do%ndu%. Gerc$i, ba- na pek ac$@lm@yor. Fakat, ben, bana so%ylediklerinin arkas@n- da, so%ylemek istemediklerini kes$fediyorum. Ve baz@ yar@m cu%mlelerini, bas$kalar@ndan is$ittiklerimle tamaml@yarak kafa- s@n@n ic$indeki s$eylere nu%fuz ediyorum. Ona go%re, Kemal Pas$an@n ac$t@g~@ yol, c$@kmaz bir yolmus$. Hem de c$ok tehlikeli imis$. C$@kmaz bir yolmus$, c$u%nku%, Padi- s$ah kendisiyle beraber deg~ilmis$. Padis$ah, du%s$manla c$oktan sulh yapm@s$. Sonra, [Avrupa] diye, bir k@ralic$e varm@s$. Bu is$e kar@s$m@s$ [ben sizin mu%s$ku%lu%nu%zu% hallederim], demis$. Tehlikeli bir yolmus$. C$u%nku%... du%s$man yaln@z, Izmirde c$og~unup otururken, Kemal Pas$an@n ettiklerine k@z@p, daha ileriye varm@s$. Bursaya kadar gelmis$. Nihayet gec$en gu%n, Ino%- nu%ne kadar dayanm@s$. O%fkeden tirtir titriyerek: - [Oradan pu%sku%rttu%k, hem de do%g~e do%g~e...] diyorum. Muhtar, sinik bir tebessu%mle, k@rc$@l sakal@ aras@ndan gu%- lu%msu%yor. Onun omuzlar@ndan tutup sarsmak ve: - [Ne gu%lu%yorsun?] diye bag~@rmak istiyorum. O%fkemi, yu%zu%mden sezen ko%ylu%ler, birer birer etraf@m- dan c$ekiliyorlar. Muhtar onlarla beraber ensesini kas$@ya ka- s$@ya ve o%nu%ne bakarak uzaklas$@yor. Biraz o%tede, benden uzak bir c$evre tes$kil edip duruyorlar. Nihayet, c$ok yaln@z kald@g~@m@ hisseden Mehmet Ali, mah- c$up, mahc$up bana yaklas$@yor. Yan@mda c$o%meliyor. Daha du%n kesip yonttug~u so%g~u%t dal@ndan deg~neg~i ile toprag~@ du%rtu%s$lu%- yor. Bana bir s$eyler so%ylemek istiyor. Fakat, nereden bas$l@- yacag~@n@ bilemiyor. Birden sordu: - [Beyim, bizi gene askere alacaklar m@?] - [Olabilir.] - [Nas@l olabilir, beyim? Bizi terhis etmediler mi?]

- [Ettiler ama, du%s$manlar@m@z terhis fila*n dinlemiyor. Bak, s$urac@g~a kadar geldiler. Biraz kulak verseydik top ses- lerini duyacakt@k. Du%s$man askerleri s$u tepenin ard@ndan go%- ru%nu%verirse, elin kolun bag~l@ durabilecek misin? Gelip de, senin evini, ko%yu%nu% yak@p y@karken, c$oluk c$ocug~unu dipc$ikle itip du%rterlerken, bir ko%s$ede kar@ gibi, bu%zu%lu%p duracak m@- s@n?] - [Yok, beyim, buraya kadar geleceklerine akl@m ermez.] - [Eg~er her ko%y, bu ko%ylerdekiler gibi du%s$u%nu%rse, eg~er her talimli asker, senin gibi tekrar askere gitmekten korkar- sa, tabii* gelir. Ona hic$ s$u%phe etme.] Tekrar o%nu%ne bak@p, deg~neg~in ucuyla toprag~@ kaz@yor. Onu, art@k hic$ tan@m@yorum. Benim eski neferimle bunun aras@nda, art@k hic$bir mu%nasebet yok. [Haydi git, haydi git onlarla hasbihal et], demek ve bu%tu%n kudretlerimi toplay@p, buradan kac$mak istiyorum. Cephede, hic$bir s$eye yaramaz m@y@m? Adam sen de. Bu kolsuzlug~um, hem kendime, hem a*leme kars$@ icat edilmis$ bir bos$ bahanedir. Yavas$ yavas$ ko%ylu%lere hiddetim, kendi aleyhimde bir nef- ret haline ink@la*p ediyor. Oturdug~um yerden kalk@p, ovaya dog~ru iniyorum. Bu bir nisan gu%nu%du%r. Go%kyu%zu%nde beyaz bulut ku%me- leri birbirinin u%stu%ne y@g~@l@yor. Havada bir yag~mur kokusu var. Fakat, ayag~@n@n alt@ndaki toprak kuru, sert ve koku- suzdur. Bu y@l, c$ok don oldu. Hayvan telefat@, ko%ylu%lerin go%zu%nu% korkuttu. Bunlardan biri, Bekir C$avus$tu. Ag~z@n@ b@c$aklar ac$- m@yor. Salih Ag~an@n fikrine go%re, gelecek mahsul mevsimi c$ok fena olacakt@r. Yu%ru%yorum, yu%ru%yorum. Bo%yle saatlerce, gu%nlerce, aylar- ca, hic$ durmaks@z@n yu%ru%mek istiyorum. Biliyorum ki, bu c$o- rak toprak dalgalar@n@n sonu yoktur. Birini as$@nca o%bu%ru%, o%bu%- ru%nu% as$@nca bir bas$kas@ go%ru%nu%r. Bu ko%yu%, arkamda b@raka- cag~@m. U%c$do%rt saat sonra, gene t@pk@ bunun gibi bir ko%y o%nu%- me c$@kacak. Gene kac$acag~@m. Gene kac$acag~@m. Bu Porsuk C$ay@ beni nereye kadar go%tu%rebilir? Zira, bu c$ay o%nu%ne c$@kt@g~@ andanberi, hep onun k@y@s@nda yu%ru%yorum. Vakit vakit, ayag~@m@, toprag~@n u%stu%ne f@rlam@s$ bir so%g~u%t ko%-

ku%ne c#arp@yorum. Ne su%nepe, ne miskin, ne bic#are ag~ac#lar. Porsuk c#ay@n@n balc#@g~@ les# gibi kokuyor. O%g~le saati. Aras@ra, bulutlar@n ic#inden s@yr@lan gu%nes#, bir mu%ddet ensemi yak@p gec#iyor. Kimbilir, bas#ka yerlerde bahar le gu%zeldir. Bittabi, bas#ka yerler derken, Istanbul, Istanbu- lun sayfiyelerini du%s#u%nu%yorum. Feneryolu. Go%ztepe, Eren- ko%y... Yu%reg~im bir karanl@k odaya hapsedilmis# yaramaz bir c#o- cuk gibi hopluyor. Param@ Salih Ag~ada, es#yam@ ve kitaplar@- m@ Mehmet Alinin evinde b@rakay@m ve gideyim, gideyim... Bo%ylece Istanbula kadar yu%ru%yeyim. Bunun, icras@ imka^ns@z bir hayal oldug~unu bilmekle be- raber, hakikaten yolumun ta^ ucunda, bir Istanbul varm@s# s#ev- kiyle yu%ru%mekte devam ediyorum. Yolumun u%stu%ndeki dag~- lar@, nehirleri, sarp ve c#etin gec#itleri, Sakaryay@, Bozdag~@, Ac@- dag~@ yok farzederek, hemen hemen, go%zu% kapal@ yu%ru%yorum. Unutuyorum ki, s#u dakikada istesem, Porsuk C#ay@n@n o%bu%r taraf@na bile gec#emem. Bo%ylece karmakar@s#@k du%s#u%ncelerle, ne kadar yu%ru%mu%- s#u%m, bilmiyorum. Birdenbire seyrek ve serin bir kavak ku%- mesinin ic#ine dald@g~@m@ hissettim, durdum. Bu ufak korunun ic#inden, ku%c#u%k, dar, fakat berrak bir dere ak@yor. Bu, c#o%lde bir vaha m@? Derhal ic#ime derin bir su%ku^net geliyor. Durdug~um yere c#o%meliyorum ve elimi suya sokuyorum. Ne o? Bu a^ni^ h@s#@rt@ nereden geldi? Ve bir k@s@k kad@n kahkahas@? Etraf@ma bak@n@yorum. Sol taraf@mda, bir genc# k@z [silu- et]i bir geyik hafiflig~iyle derenin kenar@nda ag~ac#lar@n aras@na dog~ru kac#@yor. Biraz o%tede durdu. Do%nu%p bana bakt@. Mehmet Alinin ko%yu%nu%n, iki u%c# saat o%tesinde, bo%yle bir yer! Bo%yle bir yu%z! Inan@lm@yacak s#ey! Uzaktan bana gu%lu%msu%yor. Yag~@z ve armudi c#ehresinin ortas@nda, iki yes#il go%z, ve bir s@ra iri beyaz dis#le bana gu%- lu%msu%yor. Trpk@ Mehmet Alinin ko%yu%ndeki k@zlar gibi giyin- mis#. Bas#@ t@pk@ onlar@n bas#@ gibi, kat kat sarg@larla sar@l@. Beli kus#akl@ ve alaca pazen donlu bir k@z. Nic#in bana birdenbire harikula^de birs#ey gibi go%ru%ndu%?

Ben de, uzaktan ona gu%lu%msu%yorum. Ag~ac#lardan birinin arkas@na saklan@yor. Yaklas#ay@m m@? Belki, u%rku%tu%r, bu%sbu%tu%n kac#@r@r@m. Tek- rar suya eg~iliyorum. Fakat bu%tu%n mevcudiyetimle hissediyo- rum ki, sakland@g~@ ag~ac@n arkas@ndan bana bak@yor. Birden bas#@m@ c#evirdim. Ag~ac@n arkas@ndan d@s#ar@ya uzanm@s# bas#@, tekrar sakland@. Bu, bir nevi oyun gibi. Kendi kendime so%yleniyorum: ---[In midir, cin midir? Cin olsa, s#imdiye kadar kaybol- mas@ la^z@md@. In'se, benden niye kac#@yor?] Sezdirmeden, go%z uciyle, tekrar ayni noktaya bak@yorum. Orada hic# k@m@ldamadan duruyor. Art@k sabr@m tu%kendi. Dog~- rudan dog~ruya ona seslendim. --[K@z@m benden c#ekinme. Is#ine bak. Ben yabanc@ deg~i- lim. Te s#uradaki ko%ydenim], ve ko%yu%n ismini verdim, [s#im- di, so%yle bakay@m; sen hangi ko%ydensin?] Ag~ac@n arkas@ndan gu%c# is#itebileceg~im bir sesle: --[Bizim ko%y de uzak deg~il. Te s#urac@kta...] Ve ko%yu%n ad@n@ so%yledi. Fakat, bu kadarc@k bir konus#ma ile aram@zdaki mesafe katedilmis# olamazd@. K@z, gene ag~ac@n arkas@na saklanm@s#, ben gene suya eg~ilmis# kald@k. Ayag~a kalkt@m. Ona dog~ru birkac# ad@m att@m. --[Haydi, seni rahat b@rakay@m. Is#ine bak. Is#te ben gidi- yorum], dedim, ve dereyi atlay@p o%bu%r tarafa gec#tim. Derenin o%bu%r k@y@s@nda, ben, art@k bu%sbu%tu%n bas#ka bir adamd@m. * * * O gu%n bugu%ndu%r, kendimi topl@yamad@m. Dereyi atlar- ken, sanki ic#imden bir s#ey yuvarlan@p du%s#tu%. O%yle bir- s#ey ki, on dakika evveline kadar, ben onu kalbimin u%stu%nde veya kafam@n ic#inde, bir demir gu%lle gibi tas#@yordum. Is#te bu, yuvarlan@p du%s#tu%. S#imdi, hafifim, hafifim. O kadar hafifim ki, kolumu bir kanat gibi k@m@ldatsam havalarda uc#abilirim. Insan@n go%nlu% ne tuhaf! Gu%nu%n birinde, kavak ag~ac#lar@ aras@ndan, bir genc# k@z@n gu%lu%msemesi, bir derecik, bir atla- y@s#. Hers#ey deg~is#iyor. Ortada, biraz evvelki adamdan eser kal- m@yor.

Nereye gitti, o adam ne oldu? Eriyip gidiverdi mi? Ve onun yerine gelen bu adam kimdir? Nedir? Kendi kendime, a^s#@k oldug~umu itiraf etsem c#ok gu%lu%nc# birs#ey yapm@s# olurum. Yas#@m otuzu buldu. Bin bela^dan ar- takalm@s# bir adam@m. Zaten yirmi yas#@mda iken de as#k hu- susunda o kadar safderun deg~ildim. Bas#ka s#eyler ic#in, ekse- riya yumus#ak, s@cak ve cos#kun olan go%nlu%m kad@n o%nu%nde, sert ve sog~uk durmas@n@ bilirdi. Kad@na inanmaktansa, onu aldatmay@ daha tatl@ bulurum. Zira sevildig~ini hisseden ka- d@n kadar tahammu%lfersa birs#ey yoktur. Kad@n@n haddizatin- de, na^mert ve kanc@k olan tabiat@, o%yle bir safhada, a^deta ca- niya^ne bir mahiyet al@r. Yabani kedilikten, zehirli y@lanl@g~a gec#er ve gitgide, hayalimizin o%lc#emiyeceg~i kadar derin, niha- yetsiz ve tuzlu s#er denizinde, gu%lerek, c#@r@lc#@plak yu%zmeg~e bas#lar. Ben, bu ac@ hakikate, s#ahsi^ tecru%belerden gec#erek varm@s# bir adam deg~ilim. Benim as#klar@m, daima birer cinsiyet buh- ran@ndan ibaret kald@. Bunda, c#iftles#me mevsimlerinde muh- telif krizlere du%s#en baz@ hayvanlardan farks@zd@m. * * * Iki gu%ndenberi, ko%yde, fevkala^de zamanlara mahsus bir hal var. Bayram m@? Hay@r. C#u%nku%, hic# kimse yeni esvaplar@- n@ giymemis#. Biri mi evleniyor? O da deg~il. Yaln@z, herkes is#i- ni gu%cu%nu% b@rakm@s#, s#unun bunun evinde hemen gizli diyebi- leceg~im birtak@m toplant@larda... Sonra umumi^ bir ava^relik, bir kendinden gec#is#, go%zlerde bir al@s#mad@g~@m par@lt@... Meh- met Alinin anas@ bile gu%lu%msu%yor ve yirmi yas# daha genc# go%- ru%nu%yor. Bekir C#avus#un ag~z@ kulaklar@na var@yor. Bir [Geldi...] so%zu%du%r f@s@ldan@yor. -- Geldi. Ahmedinkilerin odas@nda... -- Geldi. Go%rmediniz mi? -- Geldi ama c#ok kalm@yacakm@s#. -- Geldi, bu gece muhtar@n evinde okuyacakm@s#. Mehmet Aliyi s#o%yle bir kenara c#ektim: -- Ne var? Ne oluyor? O da kendini umumi^ heyecana kapt@rm@s# go%ru%nu%yor. S@- r@tarak:

-- Hic#, beyim, diyor. Fakat, ben s@k@s#t@r@nca so%yledi: -- S#eyh Yusuf geldi beyim, s#eyh Yusuf. -- Bu s#eyh Yusuf da kim oluyor? -- Mu%barek, bu%yu%k bir adam. Her y@l gelir, duas@n@ al@r@z. Hastalar@ okur u%fler. Bize gu%zel nasihatler verir, yol go%sterir. Bas#@ s@k@da olanlar@ sela^mete c#@kar@r. -- Hangi tarikatten bu s#eyh? -- Bilmem beyim; o kadar@n@ gayri bilmem. -- Peki, bu adam@n s#imdiye kadar size ne iyilikleri do- kundu? -- C#ok beyim. Fakat, bu iyiliklerin bir tanesini saymadan, yaln@z, es- rarl@ bir tav@rla bas#@n@ sall@yor. -- Yaln@z muhtar@n kar@s@n@ iyi edemedi. -- Ya Salih Ag~an@n og~lunun kamburunu du%zeltebildi mi -- . . . . . . . . -- Ya Bekir C#avus#un k@z@ Zehran@n go%zlerini ac#abildi mi? -- . . . . . . . . -- Ya s#u meczup Memis#in akl@n@ bas#@na getirebildi mi? Mehmet Ali cevap vermiyor. O%nu%ne bak@yor. Biliyorum ki bana, ic#inden, o%fkeleniyor. Bana kars#@, her ne zaman o%fke duyarsa bo%yle sessiz, o%nu%ne bakar. Daha alayc@, daha babayani bir tav@r tak@narak devam edi- yorum: -- Gelgelelim nasihatlerine... Neymis# bakal@m onlar? -- Akl@mda kalmam@s# beyim; anam bilir. Benim elimden kurtulmak ic#in anas@n@ c#ag~@r@yor. Ihtiyar kad@n: -- O ne bilir; dedi, S#eyh Yusuf efendi kim, o kim? -- O%yle ise sen anlat bana, Zeynep kad@n. -- Nas@l anlatay@m ki... O da is#in ic#inden c#@kam@yor. Nihayet S#eyh Yusuf efendi- ye yalvar@p onu bu eve getirmeg~e karar veriyoruz. Bu is#i, bin bela^, Mehmet Ali u%stu%ne ald@. Muhtar@n evine gitti. Fakat, gitmesi ile gelmesi bir oldu. Muhtar [O sizin aya- g~@n@za gider mi? Siz onun ayag~@na gelin,] demis#. Bunun u%zeri- ne hep birlikte kalkt@k; gitmeg~e mecbur olduk. Muhtar@n evin-

de, S#eyh Yusuf'un oturdug~u oda t@kabasa insanla dolu. O, ko%- s#ede, bir has@r u%stu%nde bag~das# kurmus# oturuyor. S@rt@nda eski- den yes#il olmas@ muhtemel bir cu%bbe var. U%stu% bas#@, sac#@ sakal@ o kadar kirli ki, -- yan@na yaklas#mag~a hacet yok; kap@dan iti- baren bir teke gibi kokuyor. Beni go%ru%nce ku%c#u%k kalabal@k, kendilig~inden dag~@ld@. Meh- met Ali ile anas@ arkamda, ic#eri girdik. -- Merhaba S#eyh Efendi. Rahat@ kac#m@s# bir adam huzursuzlug~iyla bas#@n@ kald@rd@. Beni, uzun uzad@ya su%zdu%kten sonra dis#siz ag~z@n@n ic#inde bir homurtu halini alan s#u so%zleri geveledi: -- [Merhaba, merhamettten gelir. Sen kim oluyorsun ki, bana merhamet edeceksin?] Hemen, muhtar so%ze kar@s#t@: -- [Kurusuna bakma; yaban@n biridir.] dedi. Ben, yega^ne yumrug~umu, bir anda, hem s#eyh'in, hem muhtar@n surat@na savurmak ihtiyac@n@ gu%c# zaptediyordum. Ya- r@ gu%lu%mseyerek, yar@ dis#lerimi s@karak, diyorum ki: -- [Sen yaln@z merhamete deg~il, terbiyeye de muhtac#- s@n.] Dis#siz ihtiyar teke, bu so%zu%n u%zerine, insana hayret ve- ren bir c#eviklikle yerinden f@rlad@. Kap@n@n bir kenar@nda du- ran papuc#lar@n@, koltug~unun alt@na almasiyle, d@s#ar@ya ug~ra- mas@ bir oldu. Herkes, arkas@ndan kos#uyor. Hatta^ Mehmet Ali bile. Ben, biraz s#as#k@n, biraz mahc#up, oturdug~um yerden kal- k@yorum. Gerc#i, sonradan, bu ha^disenin s#u son safhas@n@ ha- t@rlad@kc#a, c#ok defa, gu%lmekten kat@lm@s@md@r. Fakat, o gu%n, du%s#tu%g~u%m hu%zne nihayet yoktu. Yaln@zl@g~@m@, kimsesizlig~imi ve yabanc@l@g~@m@ o gu%nku% kadar s#iddetle hissetig~im olmam@s#- t@r. Benim ic#in, bu bunak ve kurnaz Tu%rk s#eyhinin, Istanbul- daki Ingiliz zabitinden fark@ nedir? Her ikisinin ruhu ile be- nim ruhum aras@ndaki uc#urum, ayni derecede derin ve karan- l@kt@r. Bu da, onun gibi, beni kamc#@ ile do%vecek veyahut, eti- mi bir zindanda c#u%ru%tmekten zevk duyacak. S#u anda, burada bulunacag~@ma, Londrada bir mutaass@p protestan rahibinin evinde olsayd@m, ayni istiskali go%rmiye-

cek mi idim? Ayni hu%znu%, ayn@ elemi, ayni yabanc@l@k ve kim- sesizlik hissini duym@yacak m@ idim? * * * S#eyh Yusuf, benim yu%zu%mden, bu y@l ko%yu% c#abuk terket- ti. Fakat, giderken go%rdu%m. Ko%ylu%lerden ald@g~@ hediyelerin yu%ku% alt@nda, hem kendisinin, hem es#eg~inin beli bu%ku%lmek raddesine gelmis#ti. Her ikisi de, birbirinin ard@ s@ras@, sende- liye sendeliye gidiyorlard@. S#eyh Yusuf gitti. Fakat, zehirini ko%yde b@rakt@. Hava bir mu%ddet, bir uzun mu%ddet, onun nefesiyle mes#bu kald@. Ko%ylu%ler, art@k benden nefret etmeg~e, bana k@zmag~a bile lu%zum go%rmu%yorlar. Bana, yaln@z ac@yorlar. Bana bir mah- ku^m, bir idam mahku^mu, bir ukubete c#arp@lm@s# la^netleme adam gibi bak@yorlar. S#eyhin gazab@na ug~rayan, s#u zavall@n@n hali ne olacak? Hepsinin dudaklar@nda, benim hakk@mda, bu sualin c#izil- dig~ini go%ru%yorum. Ve ben, bu dikenlerin aras@ndan, gec#en gu%n kes#fettig~im vahaya kac#@yorum. Ancak burada kendimi buluyor, bas#@m@ dinliyorum. Burada kavaklar daha serin. Dere daha berrak. Fakat, ar- t@k, korunun rustai^ perisinden eser go%rmu%yorum. Kendi ken- dime. [Acaba, o gu%n, bana go%ru%nen bir hayal miydi?] diyo- rum. Ve onu, muhayyelemde tekrar canland@rmag~a c#al@s#@yo- rum. Bir gu%n, ko%yu%ne kadar gittim. Sokaklar@ dolas#t@m. Bir- kac# ko%ylu% ile hos#bes# ettim. Hatta^ c#amas#@rdan do%nen kad@nlar@ go%rdu%m. Fakat ona, bir tu%rlu% rastl@yamad@m. Nihayet, bir de- fa... Nihayet bir defa, gene dereden ko%ye dog~ru giderken, onunla kars#@ kars#@ya gelmeyeyim mi Kendinden daha kabaca bir k@zla, ic#erisi kirli mintan, c#aks#@r, go%mlek ve yazma dolu bir uzun tahta tekneyi tas#@yor- du. Teknenin bir ucunu, o%n taraftan, o tutuyordu. Beni go%- ru%nce, bos#taki eliyle bas#o%rtu%su%nu%n uc#lar@n@ yu%zu%ne go%tu%rdu%. Ve bas#@n@, o%bu%r tarafa c#evirdi. Sezindim ki, o%rtu%nu%n alt@nda dis#leri parl@yor. Ko%ye dog~ru, bes# on ad@m at@p do%ndu%m. Bu hareketimle, akl@ma, Istanbul mesirelerindeki kad@n takipleri geliyor. Ken-

dimi Kus#dili C#ay@r@nda, Yog~urtc#u Deresinin kenar@nda san@- yorum. Bu ko%ylu% k@z@n@n, oradaki mahalle k@zlar@ndan fark@ ne Endam@, onlar kadar ince, yu%ru%yu%s#u%, onlar@n yu%ru%yu%s#u% gibi a^henkli ve onlar kadar is#vebaz deg~il mi? Hic# s#u%phesiz, bunun ayaklar@ c#@plak ve belki topuklar@ da c#atlakt@r. Fakat, vu%cu- dunu saran kabasaba kumas#lar@n alt@nda, kusursuz ve taze bir bedenin bu%tu%n cazibesini hissediyorum. Bir de, do%nu%p arkas@na bakmas@n m@? Art@k kalbim h@zl@ h@zl@ c#arpmag~a bas#lad@. Arkadas#@na, veya k@zkardes#ine benim ic#in birs#ey so%ylemis# olacak ki, o da, do%nu%p bakt@. S#imdi, ikisi birden, gu%lmekten k@r@l@s#@yorlar. Ta^ yanlar@na kadar sokulu- yorum. O vakit, gene ikisi birden arkalar@n@ do%nu%yorlar: Tas# kesilmis# gibi kaskat@, duruyorlar. O%yle bir durus# ki, hemen uzaklas#mag~a mecbur oluyorum. Bu, insan dis#isinde, yeni go%rdu%g~u%m bir haldir. Herhangi bir genc# erkek isteg~i ve s@cak ala^kas@ kars#@s@nda, yumus#ay@p eriyen veyahut, cinsi^ gu%les#e davet eden bir o%fke ile irkilip gerilen kad@n vu%cudu, burada ilk defa olarak bu%tu%n ma^nasiyle donuyor. Bir kalenin c#elikten burcu gibi tehditka^r bir muka- vemet timsali haline geliyor. Beka^ret, burda, bir z@rh gibidir. * * * La^kin, neden bic#are Su%leyman@n kar@s@, bunlar aras@nda, bir istisna tes#kil etmis#? Ha, sahi. Siz, bu hika^yeyi biliyormu- sunuz? Bizim ko%yde, bir Su%leyman vard@r. Mehmet Aliden biraz sonra, o da, civar ko%ylerin birinden bir k@z alm@s#t@. Is#te, bu k@z temiz c#@kmad@. Su%leyman: [Sana kim dokundu? diye sor- mus#. K@z, [Ag~am demis#, ku%c#u%kken tarlada oynas#@yorduk. Beni omuzlar@mdan yakalad@. Alt@na ald@. S@kt@. s@kt@. Is#te ne olduy- sa, o zaman oldu.] Su%leyman: [Kaza, desene] demis#. Susmus#. Fakat, ko%ylu%- ler susar m@? K@zcag~@z@, bir tas#a tutmad@klar@ kald@. Sonra, ya- vas# yavas#, onlar da ug~ras#maktan vazgec#tiler. Yaln@z, Cennet, -- bu, genc# kad@n@n ismidir -- alt@ ay gec#- medi, bir gece, bir ag~@l duvar@n@n dibinde bir yabanc@ adam- la yakaland@. Bu%tu%n ko%y halk@ sopalar, c#apalar, o%g~en-

direlerle, bu ac#@k hava zanilerinin u%stu%ne hu%cum etti. Cen- netle a^s#@g~@, ag~@l@n duvar@n@ kendilerine siper yap@p hu%cum edenlerin u%zerine, o%yle bir tas# yag~d@rd@lar, o%yle bir tas# yag~- d@rd@lar ki, herkes dag~@ld@. Kac#@s#mag~a mecbur kadl@. Ve Cen- net, Hamiros devrindeki yesir k@zlar gibi, kal'e duvar@n@n u%s- tu%ne c#@k@p: -- [Ben, yaln@z kocama teslim olurum!] diye bag~@rd@, ve kocas@ gitti; onu elinden tutup evine getirdi. Kad@n@n rivayetine go%re, meg~er bu kadar tevatu%re sebep ola- cak birs#ey yokmus#. O adam, amcazadesi imis#; yoldan gec#er- ken ag~@l@n o%nu%nde rastgelmis#, so%yle duvar@n dibinde biraz ko- nus#mus#lar... Su%leyman@n kar@s@n@, bu zaferden sonra art@k bu%sbu%tu%n rahat b@rakt@lar. C#u%nku%, o ko%yu%n ic#inde bir nevi kuvvetin, bir nevi ha^kimiyetin timsali oldu. Cennet, levent, gelgelli, kahkahas@ bol ve keskin bak@s#l@ bir kad@nd@r. Kas#lar@na rast@k c#eker ve ellerine k@na yakar. Bas#ka kad@nlar gibi erkekten u%rku%p kac#maz. Herkesin ic#inde, hatta^ benim bulundug~um yerlerde bile elini kolunu sall@yarak, go%g~su%nu% gere gere dolas#@r. Tarlada c#apa c#apalarken, evde ye- mek pis#irirken, derede c#amas#@r y@karken durmaks@z@n s#ark@ c#ag~@r@r. Kar@s@n@n yan@nda Su%leyman, boynu bu%ku%k ve muttas@l s@r@tan bir c#ocuktur. Derler ki, Cennet'in aras@ra ona, iki to- kat att@g~@ da olurmus#. Su%leyman bu%tu%n ma^nasiyle, Tu%rk ma- sallar@ndaki [Kelog~lan] tipidir. Muti, k@k@b@k ve biraz da filo- zoftur ve ruhunun nihayetsiz derinlig~i vard@r. Yerine go%re As#@k Garip, yerine go%re Yunus Emre'dir. Nasrettin Hoca bu do%ldendir. Zu%mru%du%anka masal@ bunun ic#in c#@km@s#t@r. [C#o- banla peri padis#ah@n@n k@z@] masal@ndaki kahraman da odur. Onda bitmez tu%kenmez yolculuklar@n ha^s@l ettig~i sab@r, kus#- lar ve kurtlarla du%s#u%p kalkman@n verdig~i sadelik, bir yu%ksek hayat prensipi haline girmis#tir. Sergu%zes#tine va^k@f oldug~um gu%ndenberi, onun candan dostuyum. Fakat, bir defa nasip olup da, bas#bas#a dertles#eme- dik. Su%leyman, mu%this# surette merdu%mgirizdir. Son ha^diseler onu bu%sbu%tu%n c#ekingen ve vahs#i etti. Ancak, kuc#u%k c#ocuklar- la bir arada oturabiliyor. Onun en samimi dostlar@ndan biri

de Memis#'tir. Eski bir mescit viranesinin ic#inde, saatlerce yan- yana kald@klar@ oluyor. Su%leyman yar@m saatte bir kelime so%yler. Memis#, cevap vermeksizin gu%lu%mser, yahut bas#@n@ iki tarafa sallamakla ye- tinir. Sonra birer cigara yakarlar. Tu%tu%n dumanlar@, bas#lar@- n@n u%stu%nde, havaya go%re, ka^h kal@n ve ag~@r halkalar tes#kil ederek bos#lukta sallan@r, ka^h bir buhurdandan c#@kan tu%ssu% gibi bog~um bog~um yukar@ya dog~ru c#@kar. Cennet kocas@n@, c#ok defa bu halde gelip yakalar. Ve vi- ranenin tas#lar@ndan biri u%stu%ne dikilip iki elini bo%g~ru%ne da- yar: -- [Hele s#u m@ym@nt@ya bak@n. Hele s#u m@ym@nt@ya ba- k@n!] Su%leyman, kar@s@n@n sesini is#itince bir ok gibi yerinden f@rlar. Titrek, ince ve yavas# bir sesle m@r@ldanarak kar@s@na dog~ru yu%ru%r. -- [Aha geliyorum; aha geliyorum.] -- [Hani bugu%n kasabaya gidecektin?] -- [Ins#allah, yar@n giderim. Bugu%n gidemedim.] -- [Gidemedin mi? Ne ettin ki gidemedin?] -- [Su tas#@d@m. Dam@n y@k@lan taraf@n@ yaptm.] -- [Bu da is# mi?] -- [C#ocuklar, derenin u%stu%ndeki kavak ku%tu%g~u%nu% devir- mis#ler. Onu yerine koydum.] Bo%ylece konus#arak eve girerler. Fakat, Cennet'in girme- siyle c#@kmas@ bir olur. Solug~u c#es#me bas#@nda al@r. Kulaklar@n- da ku%peleri vard@r. Boynunda ku%c#u%k Mahmudiye alt@nlar@ di- zi dizi parl@yordur. Go%g~su%nu%n birkac# du%g~mesini, mahsus, ac#@k b@rakm@s#t@r. Ag~z@, c#es#me bas#@ndaki kad@nlara birs#eyler anla- t@rken, go%zleri gelip gec#en erkekleri su%zmektedir. Incil'de bahsi gec#en Samireli kad@n, bundan bas#ka bir s#ey mi idi? * * * Biz, bu go%nu%l is#leriyle mes#gul oldug~umuz s@rada, zavall@ Mehmet Alinin korktug~u bas#@na geldi. Askere c#ag~r@ld@. Bun- dan, bir sabah, uluyan bir kad@n sesiyle haberdar oldum. O%y- le bir uluma, o%yle bir uluma ki, sanki evde birisi o%lmu%s# gibi. Odamdan d@s#ar@ya f@rlad@m.

-- [Mehmet Ali, Mehmet Ali...] Ses yok. -- [Zaynep kad@n... Ismail...] Gene ses yok. Uluman@n geldig~i tarafa dog~ru gidiyorum. -- [Ne var, ne oluyor?] Bu, Mehmet Alinin kar@s@n@n sesidir. Mehmet Alinin, bana bir [Allaha@smarladik] demeden gitmis# olmas@na ihtimal veremiyorum. Muhtar, jandarmalar. Mehmet Ali ve kendisiyle c#ag~r@- lan bir iki kis#i kap@n@n o%nu%nde toplanm@s# duruyorlar. Meh- met Alinin yu%zu% bembeyazd@. Bana bak@yor, fakat hic# tan@m@- yor gibi. Nihayet, ta yan@na yaklas#@p neler oldug~unu sorunca, mah- zun ve ku%sku%n o%nu%ne bakt@: -- [Ben sana dimedim mi idim? Is#te...] diye, m@r@ldand@ ve elinin tersiyle, bana jandarmalar@, muh- tar@ go%sterdi. Muhtar, iki jandarman@n ortas@nda, art@k ko%ylu%lu%kten c#@k- m@s#, bir hu%ku^met memuru gibi duruyor. Kendisine verilen damgal@ ve matbu ka^g@tlar@ dikkatle go%zden gec#iriyor. Hepsi- ni, birer birer heceliyor. Beni go%ru%nce, merasimle ayag~a kalkt@ ve jandarmalara kalkmalar@n@ is#aret etti. Ben de onlar@n s@ras@nda bir sandalye al@p oturdum. Jandarmalar, daha yirmiiki ko%y dolas#acaklar- m@s#. Mehmet Ali ile arkadas#lar@n@n yirmido%rt saate kadar be- hemehal Eskis#ehirde olmalar@ la^z@m geliyor. Mehmet Ali, kolunu benden tarafa uzatarak: -- [Hic# yetis#ilir mi? Is#te Beye sorun.] dedi. Mehmet Alinin a^si bir hali var. Onun bu taraf@n@ go%rme- mis#tim. Muhtar, bu%tu%n resmi^ [otorite] sini tak@nd@: -- [Nas@l yetis#emezmis#siniz? Peka^la^ yetis#irsin.] dedi. Mehmet Ali, burnundan soluyordu. Tam bu s@rada, nereden c#@kt@ bilmiyorum. Zeynep kad@- n@, dimdik kars#@mda go%rdu%m. Herkese, sert sert bak@yordu. Yavrusunu mu%dafaaya haz@rlanm@s# bir dis#i kurt gibiydi. Yavas#, yavas#, kad@nlar, bir iken iki, iki iken bes# oldu. Grup bu%yu%du%kc#e bu%yu%du%. Kendi aralar@nda birs#eyler m@r@l-

dan@yorlar. Sanki, bir tes#ebbu%se haz@rlan@r gibi bir halleri var. Mehmet Aliye dedim ki: -- Memleketin, senin gibi usta askere c#ok ihtiyac@ var. Bu- gu%n gidip cephede vurus#mazsaz, yar@n burada, kap@n@n o%nu%n- de vurus#mag~a mecbur kal@rs@n. Her vakit so%ylu%yorum. Du%s#- man, nah s#urac@g~a geldi. Hem bu s#imdiki askerlik, senin bil- dig~in gibi deg~il. Millet, kendisi harb ediyor. Angarya yok. Sonra emin ol, c#ok uzun su%rmez. Bir c#arp@s#mada hers#ey hallo- lacakt@r.] Zeynep kad@n at@ld@: --[O%yle ama, s#imdi tam is# zamani. Hep o%yle yaparlar. Be- belerimizi tam is# zaman@nda al@rlar.] --[Merak etme. Kendim is#e yaramasam bile, sana bir adam tutar, bu%tu%n hizmetlerini go%rdu%ru%ru%m.] dedim. Zeynep kad@n, sac#ma bir la^f so%ylemis#im gibi, omuzlar@n@ silkti. La^kin, Mehmet Ali u%zerinde so%zlerim, biraz tesir yap- m@s# go%ru%nu%yor. S#evkli bir muharip kesilmediyse bile mu%te- vekkil bir asker halini ald@. Onun bu halinde s#imdiden eski neferimi buluyordum. Bana biraz evvel oldug~undan daha se- vimli, daha munis geliyor. Ve ic#imdeki za^bit uyan@yor. -- [Kes#ke alsalar da ben de gitsem.] dedim. Bu so%zu%, o ka- dar candan so%yledim ki, o%nu%mde, Mehmet Ali ile gidecek olan- lar@n go%zleri parlad@. Ic#lerinden birisi: -- [Evvel Allah, biz du%s#man@n hakk@ndan geliriz ama, si- la^h@m@z, cephanemiz yok, diyorlar,] dedi. Anadolu ko%ylu%su%nde mu%spet ve realist duygu hemen bu%- tu%n dig~er meleklere galebe c#alm@s#t@r. Aras@ra uyanan [lirizm] i, bir saniye ic#inde parlay@p so%nu%verir. Heyecanl@ adam@n, onun indinde bir deliden fark@ yoktur. Onun itimad@n@ celbetmek ic#in, su%ku^ti^, ag~@r ve hic# gu%lmez go%ru%nmek la^z@md@r. Ben de kendimi toplad@m. Mehmet Ali gitti. O giderken, bu%tu%n ev sars@lacak zannet- tim. Fakat, tahminim kadar olmad@. Hatta^ ayr@l@rken, sar@l@p o%pu%s#mediler bile. K@zkardes#leri, sessiz sessiz ag~l@yordu. Kar@s@ bir iki defa h@c#k@ray@m dedi, fakat, Mehmet Ali o%yle bir ters ters bakt@ ki;

kad@n, bu%tu%n h@c#k@r@klar@n@ kat@ lokmalar yutar gibi ic#ine c#ek- ti. Zeynep kad@n duvara dayanm@s# duruyordu. Yan@nda Is- mail, iki elini kus#ag~@na sokmus#, bak@yordu. Mehmet Ali, bana dog~ru eg~ildi, elimi o%ptu%. Birs#ey so%yle mek istedi ve torbac@g~@ omzunda, yu%ru%du%, gitti. Bu c#ocuk, belki, bir daha do%nmiyecek. Yu%reg~imde derin bir kasvetle arkas@ndan yu%ru%yorum. Yolda rastgeldikleriyle durup vedalas#@yor. Go%zlerinde yas# var m@yd@? Go%zleri yas#l@ m@yd@? Bilmiyo- rum. Aram@zdaki bu%tu%n anlas#mamazl@klara rag~men yeryu%- zu%nde, o benim tek dostumdu. Yar@ yerinden bo%lu%nmu%s# haya- t@ma yeni bir istikamet vermek ic#in bana yard@m eden yega^ne adam o deg~il midir? Hangi fikir, s@n@f ve meslek arkadas#@m- dan hay@r go%rdu%m? Hepsi, kendi bas#@n@n derdine du%s#mu%s#tu%. Yaln@z Mehmet Ali bana elini uzat@p: -- [Gel seni ko%yu%me go%tu%reyim. Burada yaln@z sersebil olursun.] demis#ti. Bu so%zu% hat@r@ma gelince burnumun direg~i s@zlad@. Hemen orada bir c#akal gibi avaz@m c#@kt@g~@ kadar ulumak ihtiyac@n@ duydum. Mehmet Ali yokus#tan indi. Dereyi gec#ti. Tarlalar@n ic#in- den yu%ru%yerek yola dog~ru ilerliyor. Do%rt arkadas#d@lar. Bir de- fa do%nu%p arkalar@na bakm@yorlar. Belki bakmay@ erlik saym@- yorlar. Bunlar, belki, yar@nki Tu%rk zaferinin isimsiz kahra- manlar@ olacaklar. Belki de... Ne olursa olsunlar s#u dakikada uzaklas#t@kc#e ku%c#u%len, uzaklas#t@kc#a ku%c#u%len bu do%rt siluetin, sabahleyin mekteplerine giden do%rt c#ocuktan fark@ yoktur. * * * Mehmet Ali gittig~i gu%ndenberi Zeynep kad@n@n c#enelerini b@c#ak ac#m@yor. Yu%zu% bir maske gibi hareketsizles#ti. Go%zleri hep sabit bir noktaya dal@p kal@yor. Ona la^f so%ylemekten kor- kuyorum. La^kin bir gu%n o bana so%yledi: -- [Benim bebemi ald@lar, ama kaz@k gibi herif kar@n@n koynundan saklanm@s# yat@yor.] Kimden bahsettig~ini sordum. -- [De... eha, Cennet'in nedir o su.] dedi. < n@n biri. Kimse nereden geldig~ini bilmiyor. Asker kac#ag~@ imis#, on gu%ndu%r Su%leyman@n evinde sakl@. Kar@ kendi eliyle ona ye- mek pis#irip verirmis#. Gece de yatag~@na al@rm@s#?] -- [Su%leyman@n go%zu% o%nu%nde mi?] -- [He ya, biri sag~ bo%g~ru%nde, o%bu%ru% sol bo%g~ru%nde...] Gu%lmekten kendimi tutamad@m. Zeynep kad@n is#in bu ta- raf@na c#ok ehemmiyet vermez go%ru%nu%yor. -- [Gidip haber verecem, bize bir ko%tu%lu%k gelir diye kor- kar@m.] Mehmet Alinin anas@ bittabi bo%yle konus#muyor. En koyu Anadolu ag~ziyle so%ylu%yor. Cu%mleler, bog~az@ndan, birer tutam c#al@ gibi sert ve dikenli c#@k@yor. C#okten, benim bu%tu%n merak ve ala^kam Su%leymana dog~ru gitti. Muhayyelem, Zeynep kad@n@n bana anlatamad@g~@ zina dram@n@ en hurda teferruat@na kadar go%zu%mu%n o%nu%nde canlan- d@r@yor. Dis#i ve erkek aras@ndaki ezeli^ mu%cadelenin bundan daha mu%this# bir safhas@n@ daha hat@rlamak mu%mku%n deg~ildir. Ka- d@n, burada, bu%tu%n vahs#i insan instenktleri ayakta, bir y@rt@c@ mahlu^k gibidir. Bunun bir taraf@nda koca, kan@ emilip posas@ bir kenara at@lm@s# bir s#ika^r@ and@r@yor. O%bu%r taraf@nda a^s#@k, tabiat@n yenilmez, deg~is#mez ko%r ve sakar kuvvetlerinden bir parc#ad@r. Zavall@ Su%leyman her bas#@n@ kald@rmak isteyis#te ya bir kaya gibi rakibinin, o%nu%nde dikildig~ini go%ru%yor, ya kar@s@n@n bir dis#i kaplan ku%kreyis#inden daha korkunc# kahkasiyle kar- s#@las#@yor. Gerc#i, sonradan is#ittig~im s#eylerle bu tyasavvurumun ne kadar dog~ru oldug~unu anlad@m. Su%leyman evvela^ betelmek is- temis#. [Haydi be sen de.] demis#ler. Bir bas#ka defa herif, s#o%y- le bir dirsek kakmasiyle onu yerine oturtuvermis#. Kar@n@n u%stu%ne yu%ru%meg~e kalk@s#m@s#. Kar@ ellerini bo%g~ru%ne dayayarak go%g~su%nu% ileriye dog~ru itmis#: [Hele dokun, hele bir dokun, val- lahi bir gu%n kalmam giderim.] diye bag~@rm@s#. Bu [giderim] tehdidi... Su%leyman o gu%ndenberi, geceleri yorgan@n@n alt@na bu%zu%lu%p zari zari ag~lamaktan bas#ka birs#ey yapm@yormus#. La^kin, is#te ko%ylu%ler buna tahammu%l edemiyorlar. Bir gu%n, Bekir C#avus#, Cennet'e c#es#me bas#@nda rastgeldi. Dis#lerini g@-

c@rdatarak u%stu%ne yu%ru%du%: [Ya o herifi deflersin, yahut kar@s#- mam.] diye homurdand@. Kad@n, tas#tan Diana tavr@n@ ald@: -- [Ne idermis#in, bakal@m? Ne idermis#in, bakal@m?] diye hayk@rd@. [Herkes sand@ ki, Bekir C#avus# Cennet'e sulan@yor. Adamoag~@z, bas#@n@ sall@yarak uzaklas#t@. Bas#ka bir gu%n muhtar da Su%leyman@n kap@s@na kadar git- mis#: -- [So%yleyin o kerataya buradan defolsun.] emrini ver- mis#. Fakat, dinleyen olmad@. Kad@n: [Beni bos#as@n, o%yle gide- riz,] demis#. La^kin Su%leyman hic# de kar@s@n@ bos#amak fikrinde deg~ildi. Is#te bu yu%zden, ko%ylu%ler, bu rezalete bir nihayet ver- mek ic#in yega^na c#areyi bask@nda buluyorlar. Hocaya sordular. Go%zu%mu%zle go%ru%rsek s#er'an bos# du%s#er mi? diye. Hoca [Elbette] demis# onun u%stu%ne... Onun u%stu%ne, bir gece, yats@ namaz@ndan sonra, ko%yu%n bel- li bas#l@ adamlar@ hep bir araya gelip Su%leyman@n evini bast@lar. Ko%yu%n imam@ da beraberlerinde idi. Hic#bir gu%ru%ltu% olmad@. Hatta^, Mehmet Alinin kardes#i ku%c#u%k Ismail soluk solug~a ko- s#up gelerek bizi, olan bitenden haberdar etmeseydi hepimiz vak'an@n cahili kalacakt@k. Ismail: -- Sudan gelirdim, diyor; bir de bakt@m ki, camiden c#@kan- lar hep bir yana yo%neldiler. Ben de aralar@na kat@l@verdim. Su%- leyman@n kap@s@ o%nu%ne gelince durdular. Imam efendi elinde- ki c#omakla u%c# defa kap@ya vurdu. Ses c#@kmad@. Bekir C#avus#: -- U%len Su%leyman, biz geldik, ac# kap@y@; diye u%nledi. Ge- ne ses yok. Az@c@k beklediler. Sonra Memis#in ag~as@ aha s#o%yle omuzunla kap@ya dokunuverdi. Hep birden ic#eriye dald@lar. Ben de dald@m. Odada bir bag~r@s#ma c#@g~r@s#ma oldu. Aha, o va- kit, elimden testi du%s#u%verdi. Cennet han@m, bize [dinsiz, iman- s@zlar.] dedi. Is#te o vakit Su%leyman@n yan@nda kalamaz- s@n,] dedi. Is#te o vakit Su%leyman@n sesini duydum. [Aman@n itmeyin; aman@n itmeyin.] diye bag~@rd@. Ondan o%te noldu, bil- mirim. Bas#@ma bir ko%tu%lu%k gelir diye s@v@s#t@m.] Ismaili hic# bu kadar heyecanl@ go%rmemis#tim. Hatta^ ana- s@ndan dayak yedig~i gu%n bile bu kadar solumuyordu. Benzi de bu kadar atmam@s#t@. Dudaklar@ bu kadar titremiyordu. La^kin, Zeynep kad@n:

-- [U%len, testiyi neden att@n?] diye u%stu%ne yu%ru%yu%nce ak- l@ bas#@na geldi. Ertesi gu%n, Cennet'le herif, sabahleyin erkenden, ko%yu% terkettiler. Is#te, Su%leyman karasevdaya o gu%nden sonra tutul- du. Bu, evvela^, ta^ yu%reg~inin derinliklerinden gelen bir ag~la- ma sesi halinde bas#lad@. Su%leyman@n go%zlerinden bir damla yas# akm@yor, fakat, h@c#k@ra h@c#k@ra, hu%ngu%r hu%ngu%r ag~l@yor- du. Sonra, karanl@k bir sessizlig~e du%s#tu%. Ne yiyor, ne ic#iyor, ne de so%ylu%yordu. Go%zlerini bir noktaya dikiyor. O%yle, saat- lerce kal@yordu. Zavall@n@n akraba ve taallu^kat@ndan da kimse yoktu ki, onu teselli etsin. Yaln@z, Memis#, yan@bas#@ndan ayr@lm@yordu. Bu iki meczubun, hic# konus#maks@z@n, birbirlerini anl@yan ve birbirlerine uzun, mu%him ve samimi^ s#eyler nakleden bir hal- leri vard@. Onlar@n, bu sessiz ve esrarengiz hasb@hallerine va^k@f ol- mak isterdim. Ben de, onlar gibi, meczubun biri deg~il miyim? * * * Bu go%nu%l facias@, bendeki sevdal@ tahayyu%llere yeni bir revnak verdi. Iki gu%nde bir, Dulcine'nin ko%yu%nu%n yolunu boy- luyorum. Bu s@cak yaz gu%nlerinde iki ko%y aras@ndaki bu gidip gelmeler epeyce yorucu. Baz@ gu%nler, bu gezinti bir c#o%l yolculug~u kadar tahammu%l- fersa oluyor. Toprak, ayaklar@m@n alt@nda, bir volkan@n indi- falar@ gibi sert ve s@cak. Gu%nes# denilen ag~@r ve bu%yu%k ates# ku%- resini, omuzlar@m u%zerinde, tek bas#@ma, ben tas#@yor mus#um gibi go%kyu%zu%nu%n bu%tu%n yaz s@kletini s@rt@mda teka^su%f etmis# hissediyorum. Bu zahmet, bu mes#akkat ne ic#in? diyorum. Bir hayal ic#in. Bir yabani c#ic#eg~in go%lgesi ic#in. Bari, gu%zel kokuyor mu? Ba- ri, nesci dudaklara hos# mu? Adam sen de. Her sevgili, bizim muhayyelemizin yarat@p su%sledig~i bir mahlu^ktan bas#ka birs#ey midir? Bu, ister bir s#e- hirli han@m, ister bir ko%ylu% k@z@ olsun. Ona, [bir tanecig~im] diyen biziz. Zannediyorum ki, birkac# defa sevdim, ve her defas@nda, ayni tarzda sevmekle beraber, sevdiklerim birbirinin ayni de-

g~ildi. S#u halde, go%nlu%mu%z her c#ic#ekten bal alan bir ar@ gibidir. Tevekkeli, Es#refog~lu: [Ar@ biziz bal bizdedir,] demem@s#. Bu so%z, s#airlerin [mas#uka] ad@n@ verdikleri mahlu^ku, derhal ortadan kald@r@yor. Bu bak@mdan Don Kis#ot, S#ark mutasavv@flar@na ne ka- dar benzer. Bes#eriyetin bu en bu%yu%k, en derin idealist [tip] i, kasabada bir ko%ylu% k@z@na, y@llarca go%nu%l bag~lamad@ m@? Ona her rasgeldig~i yerde, en kibar han@mlara yap@lan muameleyi yapmad@ m@? [Sans#o, efendisinin bu yanl@s# go%ru%s#u%ne hic#bir ma^na vere- miyordu. Prenses S#ato han@m@ dedig~imiz, bu mu? Yok can@m. Bu pis kokan, elleri nas@rl@, alela^de bir ko%ylu% kar@s@d@r,] diyor- du. Don Kis#ot, buna rag~men, yerlere kadar eg~ilip Dulcine'nin elini o%pu%yordu. Ve Sans#o'ya do%nu%p: [Oh ne gu%zel kokuyor. Ne ila^hi^ varl@k!] diyordu. S#u dakikada, ben de Dulcine'sine giden Don Kis#ot'un es#i- yim ve o%yle kalmak bana bir utanma vermiyor. Yu%ru%yorum. Yu%ru%du%kc#e, go%nlu%mdeki cus#is# art@yor. Ayaklar@m@n alt@nda c#a- t@rdayan kuru toprag~@, bir c#imenlik san@yorum. Aras@ra kenarlar@ndan gec#tig~im ekinli tarlalar, bana gu%l- lu%k gu%listanl@k geliyor. O bic#are tarlalar ki, u%stlerindeki ekin- ler iki kar@s# yu%kselmeden sararm@s#. Boynu bu%ku%k bas#aklar, yerin dibinden gelen bir @st@rab@ hika^ye ediyor. Ve o%nu%mde hep boz tepecikler. Toz toprak dalgalar@. La^kin, benim ic#imdeki orkestra, bunlar@n hepsine hayalin eris#emiyeceg~i kadar cazibeli birer dekor mahiyeti vermekte- dir. Biraz sonra, Dulcine'min yan@na varacag~@m. * * * Bugu%n ic#ime dog~mus#. Korulug~a daha ilk ad@m@m@ atar at- maz, onunla kars#@ kars#@ya gelmiyeyim mi? Henu%z y@kad@g~@ c#a- mas#@rlar@ dallara as@yordu. S@vanm@s# kollar@, bileklerinden iti- baren bembeyazd@. Beni go%ru%nce, gene o yabani^ geyik tav@rlar@... Genc# o, ag~ac#lar@n aras@nda saklanmalar. Kos#malar. Do%nu%p arkaya bak- malar. Ne olursa olsun, ko%rpe geyik; bugu%n seni b@rakm@yacag~@m. -- [Neden kac#@yorsun? O%yle neden kac#@yorsun?]

U%stu%ne dog~ru yu%ru%yorum. Bereket ko%yu%ne kac#am@yacak. C#u%nku% ilk kos#malar@ onu ko%yu%n aksi istikametine att@. -- [Benden korkacak ne var? Dur bakal@m. Ben sana fe- nal@k edecek deg~ilim.] Bunlar@ so%yliyerek, yu%ru%mekte devam ediyorum. Bir an geldi, durdu. Ve bir ag~ac@n arkas@na c#o%meldi. Yaklas#@yorum. -- [Can@m, benden bu kadar u%rkecek ne var?] -- [Aman, itme, gu%zel gardes#im. Aman, itme.] -- [Sana ne yapacag~@m zannediyorsun? Haydi rahat@na bak. Git, is#ini go%r! Ben, so%yle bir kenarda otururum.] -- [Aman gu%zel gardes#im, olmaz. Halam go%ru%r.] -- [Halan neyi go%ru%r?] -- [Olmaz, olmaz. Halam go%ru%r.] Ve o kadar hazin, sika^yetli bir sesle so%ylu%yor ki... T@pk@ ag~a du%s#mu%s# bir av@n sesi. Nerede ise, ag~l@yacak. Daha ziyade yaklas#@yorum. O%yle ki, aram@zda yaln@z bir ag~ac# var. -- [Bu korkuyu b@rak. Bak ben yabanc@ deg~ilim. Bu, be- ni kac#@nc@ go%ru%s#u%n. Hic# sana benden bir fenalik geldi mi?] Hissediyorum ki, ag~ac@n dibine bu%zu%lmu%s#; @slak bir kedi gibi titriyor. Acaba heyecandan m@? Alela^de bir cinsi^ heyecan- dan m@? C#u%nku%, gittikc#e sesinin bir miyavlamadan fark@ ol- muyor. -- [Olmaz, olmaz. Halam go%ru%r.] Ve ben, kalbim ku%t ku%t vurarak, yan@bas#@na c#o%ku%yorum. * * * Salih Ag~a, Zeynep kad@n@n bas#@na hic# yoktan bir arazi me- selesi c#@kard@. Bu ko%y ag~as@, Mehmet Alinin ta^ babas@ zama- n@ndan ekip bic#tikleri bir tarlan@n kendisine ait oldug~unu id- dia ediyor. Zeynep kad@n, gec#en gece hu%ngu%r hu%ngu%r ag~l@ya- rak bana da^vay@ anlatt@: Og~lu askere gittig~i gu%n bile go%zu%n- den bir damla yas# akm@yan bu kad@n, s#imdi bir toprak parc#as@ elinden gidecek diye ag~l@yor. As@l tuhaf@ s#u ki, bu tarla kira ile benim hesab@ma ekilip bic#iliyor. Ve Salih ag~a benden da^- vac@d@r. -- [Korkma, ona z@rn@k vermem. Icap ederse mahkemeye du%s#eriz.] Zeynep kad@n daha ziyade ag~lamag~a bas#lad@:

-- [Mahkemeye mi? Aman itmen, aman itmen...] -- [O neden?] -- [Ag~a para yidiriyor, kad@ ile bir olur, u%stelik o%bu%r top- raklar@m@z@ da elimizden almag~a kalkarlar.] -- [Nas@l oulr? Neyle ispat eder? Sizin elinizde ka^g~@d@n@z, koc#an@n@z yok mu?] -- [Yok ya, ne bileyim ben? Yok ya?...] -- [O halde s#ahit go%steririz.] -- [Hepsi ondan yana c#@kar, hepsi...] Zeynep kad@n@n neden ag~lad@g~@n@ s#imdi anl@yorum. Benim kafam@ da bir hiddet sard@, gidip Salih ag~a ile go%ru%s#eceg~im. Gittim. Fakat neye yarar? Salih ag~a bir otomat gibidir. Go%zu%mu%n o%nu%ne canl@ mahlu^kata mahsus bu%tu%n vas@flar@ gos- teriyor. La^kin ne is#itiyor, ne konus#uyor, ne de so%zlerimden bir s#ey anlam@s# go%ru%nu%yor. Sanki benim ag~z@mla onun kulag~@ ara- s@ndaki mesafe bes# on kilometredir. Fark@na varmaks@z@n bag~@rmag~a, elim kolumla birtak@m hareketler yapmag~a bas#lam@s#@m. Bir de bakt@m ki, Salih ag~a yan@mdan s@v@s#m@s# gitmis#. Arkas@ndan kos#up yakalad@m. Madeni^ bir p@r@lt@ ile parl@- yan go%zlerini go%zlerime dikti. Dudaklar@ndan silik bir gu%lu%m- seme ile: --[Senin nene gerek?] dedi, ve evinin kap@s@ndan ic#eri girdi. Salih ag~an@n, bir ayak sesi duyunca, yuvas@na kac#an bir sansardan hic# fark@ yok. O bo%yle kac#arken, insan@n bu%tu%n av- c@l@k duygular@ uyan@yor. Arkas@ndan nis#an alacag~@ geliyor. Bari gidip muhtar@ go%reyim, dedim. Fakat kendisini evde yok. dedirtti. Yenilmez bir o%fke ile do%nerken, yolda imama rasgeldim. -- Ne dersin, imam efendi, s#u Salih ag~an@n ettig~ine? -- Ne etmis# ki? -- Bizim zavall@ Zeynep kad@n@n mal@na sahip c#@k@yor. Imam sustu. Bas#@n@ o%nu%ne eg~di. Sakal@n@ kar@s#t@rmag~a bas#- lad@. -- Bo%yle olur mu? Vallahi Kaymakaml@g~a, Mutasarr@fl@- g~a, icap ederse Valiye kadar giderim. So%yle ona. Go%zu%nu% ac#s@n. -- [Bas#u%stu%ne; so%ylerim,] diyor ve s@v@s#@yor. Is#te bugu%nden itibaren Salih ag~a ile aram@zda bir mu%cade-

le bas#lam@s# oldu' Gerc#i ben, hiddetim ve s#iddetimle, mu%temadi taarruzlar@ndan, ve o, susus#lar@, anlamamazl@ktan gelis#leri, ka- c#@s#lar@, saklan@s#lariyle hep mu%dafaa vaziyetinde go%ru%nu%yor. Fakat hissediyorum ki, her taraf@m@zdan c#evrilmis#izdir. Hava- da bizi tazyik eden bir gaz var. * * * -- Korkma, Zeynep kad@n. Seni sonuna kadar mu%dafaa edeceg~im. O, s#u%pheli bir eda ile bas#@n@ sall@yor: -- Ins#allah, bakal@m... diyor. -- Can@m ne korkuyorsun? Toprag~@n u%stu%ndeki mahsul benim deg~il mi? Onu, ben bic#eceg~im. Ben kald@racag~@m. Gele- cek y@l da, ona sormadan, su%rmeg~e bas#l@yacag~@m. Vars@n, o da^- vac@ olsun. Bu da^va so%zu%nu% duyunca, Zeynep kad@n yu%zu%nu% burus#tu- ruyor. * * * Bir gece, uykumun aras@nda yu%rekler parc#alay@c@ feryat- larla uyan@yorum. Ne oluyor? Yataktan f@rlay@p, kos#uyorum. Meg~er Mehmet Alinin kar@s@ dog~uruyormus#. Odan@n kap@s@ o%nu%nde, rastlad@g~@m Zeynep kad@na sordum. -- Ebe getirdiniz mi? -- Ebe de ne olacak? Is#te, tavana urgan@ bag~lad@m. Ona as@la as@la kurtulur. -- Ya sonra? -- Sonras@ ne olacak? Hepimiz bo%yle dog~duk, dedi. Ve so%- zu%ne birs#ey ila^ve etmeden, dog~um odas@na girdi. Ismail, sokak kap@s@n@n yan@nda, hemen yar@ es#ik u%stu%nde k@vr@lm@s# yat@yor. Du%nyadan heberi yok. Beni evin ta^ o%bu%r ucundan uyand@r@p, ayag~a kald@ran feryatlar iki ad@m o%tede, onun kulaklar@na kadar varam@yor. Dog~uran kad@n@n sesi, hemen hemen gayri insan^ diyebi- leceg~im bir acayip sayha halini ald@. Bir cigara yakt@m. Oda- m@n ic#inde dolas#mag~a bas#lad@m. Ic#imde, buraya ilk geldig~im gece bile duymad@g~@m bir peris#anl@k var. Yelkenleri parc#alanm@s# bir ku%c#u%cu%k gemide bir deniz ka-

zas@ gec#irmekte olan adam gibiyim. Kad@n feryatlar@, boran@n @sl@klar@n@ hat@rlat@yor. S#imdi batacag~@z' S#imdi batacag~@z. Birden, bir yalc#@n c#@g~l@k ve bir su%ku^t. Bir derin @ss@zl@k... Mutlaka kad@n dog~urmus# olacak. * * * Du%ndenberi, Mehmet Alinin bir og~lu var. Ben go%rmedim. Fakat, Ismailin anlatt@g~@na go%re, o kadar ku%c#u%k bir s#eymis# ki, insan, avucunun ic#inde ag~@rl@g~@n@ duymadan onu tas#@yabilir- mis#. -- Ismail, mutlaka sen de dog~dug~un zaman, onun gibi bir s#eydin. Bak, ha^la^ bir tu%rlu% bu%yu%mu%yorsun. -- Evlenirsem daha gelis#irim. -- Evlenmek mi? Sen ha, olacak is# mi Ismail? -- Neden olmas@n? Ben u%c# ayd@r yavukluyum bile. Bu de- fa mahsul iyi olursa mutlaka evleneceg~im. -- Daha, b@y@g~@n, sakal@n c#@kmam@s#. Daha on sekiz yas#@na bile basmad@n. S#u boyuna bosuna bak. Bana k@zd@g~@n@ hissediyorum. Go%g~su%nu% M@s@r tavug~u gibi o%ne dog~ru s#is#iriyor. Bas#@n@ dimdik kald@r@yor: -- K@z beni istiyor. Gu%lmekten kendimi gu%c# zaptediyorum: -- Ya anas@ babas@? -- Anas@ babas@ yok. Halas@n@n yan@nda oturur. O da ver- mezse kald@r@r@m. -- Go%zu%nu% ac#, sonra Su%leyman gibi olursun. Bas#@na neler geldi, kendi go%zu%nle go%rdu%n. Hakikaten yazmag~@ unuttum. Su%leyman u%c# do%rt gu%nden- beri ortadan kaybolmus#tu. Kimse nereye gittig~ini bilmiyor. Hatta^ arkadas#@ Memis# bile... Meczup uzaklarda, gayri muay- yen bir noktay@ go%steriyor: --[Deha, aha...] gibi anlas#@lmaz s#eyler so%ylu%yor, sonra ma^nal@ ma^nal@ s@r@t@yor. La^kin, go%ru%nen ko%y ic#in k@lavuza ne hacet? Bilen bilir ki, Su%leyman nerededir. * * * Ekinler sararmag~a bas#lad@. Zavall@ ekinler... En yu%kseg~i iki yas#@nda bir c#ocuk boyunu gec#miyor. Orta Anadolunun top- raklar@ndaki @st@rap sanki bunlarda en belig~ ifadesini bulmus#

gibidir. Aks#am u%stleri bu%tu%n bas#aklar yetim boyunlar@n@ bu%- ku%yorlar ve hazin hazin ko%klerine bak@yorlar. Ben bu manzaray@ seyrederken eski Tu%rklerin nic#in hep Rumeliye uzanmak istediklerinin ma^nas@n@ anl@yorum. Anadolunun ortas@, as@l ana vatan@n go%beg~i tuzlu go%ller- den, kirec#li topraklardan ibaret bir c#orak u%lkedir. Burada, Tu%rk milleti, c#o%lde Beni Israil'i and@r@r. S#imdi ise bir cehen- nem c#emberi onu, her taraf@ndan kus#atm@s#t@r. Bu%tu%n bereket- li ve zengin topraklar@ c#epec#evre elinden al@nm@s#t@r. Istikla^l cidalinin [ya o%lu%ru%z, ya kurtuluruz,] parolas@, is#te, bundan ileri geliyor. Hakikaten, bunun, ikisi ortas@ olmaz. Tu%rk milleti, ya bu c#emberi yar@p gec#ecektir, yahut da burada o%lmeg~e raz@ ola- cakt@r. O%lmeg~e raz@ olmak... S#imdiye kadar hangi millet bu ka- dar ag~@r birs#ey istenilmis#tir? ama ic#imizden bunu kabule ha- z@r insanlar c#@k@yor. Gec#en gu%n, ald@g~@m Istanbul gazetelerin- de okudum. [Sevr Muahedesi] esas itibariyle kabul edilmis#. Damat Ferit hu%ku^meti onu imzaya u%c# kis#i yolluyormus#. Bu u%c# kis#iden biri de R@za Tevfik'tir. O R@za Tevfik ki bize Tu%rk folkloru'nun zevkini veren ilk adamd@r. Tu%rk halk@na, bu hi- haneti reva^ go%rmesinin sebebi ne? Nic#in, bir yas#l@ S#aman he- yetine girip bu ar@k topraklarda dolas#arak milletin @st@rab@n@ terennu%m etmiyor? Yaz@klar olsun, seni sevmesini bilmiyenlere; ey, gaml@ u%l- ke!... Seni sevip, senin sessiz ha^ilen ic#inde go%mu%lu%p gitmek- ten korku c#ekenlere!... Tas#@n, toprag~@n ne bitmez bir sab@r ve mukavemet haznesidir! Insan, senin go%g~su%nde ya destani^ bir kahramanl@g~a erer veyahut en ila^hi^ mizac#l@ velilerin feragat ve mahviyet derecesine var@r. S#imdi, s#u so%g~u%t dal@n@n alt@ndan hayk@rsam Yunus Emre bana ses verecektir: [Dervis# go%nlu% tas# gerek] [Go%zu% dolu yas# gerek] [Koyundan yavas# gerek] Evet, pi^rim; evet pirim. Ben is#te, burada o%yle olmag~a c#a- l@s#@yorum. Bu bodur ve seyrek ekinler, bu boynu bu%ku%k ba- s#aklar, bu bug~ulu so%g~u%t ag~ac@, bu donuk ve sessiz su, hulasa, bu%tu%n bu yoksul tabiat parc#as@ neyin remzidir?

Bunlar aras@nda bir ruh, toprag~a go%mu%lmu%s# bir tohum de- g~il midir? Ben, ihtiyat zabiti Ahmet Cela^l; Cela^l Pas#a- n@n og~lu Ahmet; Porsuk C#ay@n@n kenar@nda bo%yle bir tohum haline girdim. Bir kulac#, iki kulac# kara toprak ic#inde filizimi su%rmek, dal ve budaklar@m@ ayd@nl@g~a dog~ru uzatmak, meyva- m@ vermek ic#in Allah@n rahmetini bekliyorum. Ve go%mu%lu% ol- dug~um toprag~@n @st@rab@n@ bedenimde hissediyorum. Her hu- susta ona kar@s#@yorum. Ben, Cela^l Pas#an@n og~lu Ahmet, Istanbulun en muh- tes#em konaklar@n@n birinde dog~up ve par@lt@l@ hulya iklimleri- ne dog~ru kanat ac#@p uc#tuktan, uc#tuktan sonra, kanatlar@m@n bi- ri k@r@lm@s# olarak buraya du%s#tu%m. Otuz iki yas#@nda bir tekau%t asker, bu%tu%n istikbali geride kalm@s# bir sakat delikanl@, s#imdi burada... -- Ne yap@yorsun? Hah, hah; adam sen de... * * * Go%ru%yorum ki, fikir ve tahayyu%l a^leminden henu%z yere inmis# deg~ilim. Halbuki, ben Istanbuldan c#@karken bu%tu%n @st@- raplar@m@n kaynag~@ kafamda oldug~una karar vermis#tim. Ve onu orada b@rakmak istemis#tim. Burada, hic#bir s#ey du%s#u%nmi- yecek, metafizig~e tamamiyle veda edecek ve bir ko%ylu% nas@l yas#arsa o%yle yas#@yacakt@m. Tamamiyle onlara kar@s#acakt@m. La^kin is#te go%ru%yorum ki, bir c#anak suda bir damla zeytinyag~@ gibiyim. Ne kar@s#@yorum ki, ne de dibe c#o%kebiliyorum. Bize, bu- nun ic#in cemiyetin kaymag~@ diyorlar galiba. La^kin, Tu%rkiyenin mu%nevver s@n@f@, hakikaten bu cemi- yetin kaymag~@ m@d@r? Eg~er o%yle ise, bu Salih ag~alardan, Bekir C#avus#lardan, bu Ismaillerden, bu Zeynep kad@nlardan bende birs#ey bulunmas@ la^z@m gelmez miydi? Halbuki, ben burada hayvanlara insanlardan daha yak@n@m. Onlar@, tiksinmeden, s#efkatle sevmesini biliyorum ve bu sevgim onlara gec#ebiliyor. Boz es#ek bana iyiden iyiye al@s#m@s#t@r. Zira, onun bas#@n@ koltu- g~umun alt@na al@p saatlerce oks#arken, o, tatl@ tatl@ bana bakar ve bazan ben yu%ru%yu%nce kendilig~inden arkama tak@l@r. Halbuki, ku%c#u%k Ismail, bana kars#@ ha^la^ ilk geldig~im gece- ki yabanc@l@g~@n@, uzakl@g~@n@ muhafaza etmektedir. Ona, dost- luk ve sevgi go%stermiyor muyum? Eski c#amas#@rlar@m@ hep ona

vermiyor muyum? Avucuna mu%temadiyen para s@k@s#t@rm@yor muyum? Yapt@g~@m iyiliklerin hic#biri, hic#biri onu bana may- lettiremiyor. Gec#en gu%n, Zeynep kad@n@, sokak kap@s@n@n o%nu%nde ben- den s#ika^yet ederken yakalam@yay@m m@? Ben, onun bu%tu%n is#- lerini kar@s#t@rm@s#@m. Salih ag~a ile aralar@n@ bozmus#um. Zaten yanlar@na geldig~im gu%ndenberi evlerinin betibereketi kalma- m@s#. Mehmet Ali askere gitmis#. Bas#lar@na bu arazi da^vas@ c#@k- m@s#. Ismail s#@marm@s#, kimseyi dinlemez olmus#... Ben bunlar@ is#itmemezlikten geldim. Kap@dan c#@kmak u%ze- re iken ayaklar@m@n ucuna basarak ters yu%zu% odama do%ndu%m. S#imdi bas#@m iki ellerimin aras@nda, du%s#u%nu%yorum. Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip ic#mek, onlar gibi oturup kalkmak, onlar@n diliyle konus#mak... Haydi bunlar@n hepsini yapay@m. Fakat, onlar gibi nas@l du%s#u%- nebilirim? Nas@l onlar gibi hissedebilirim? Odam@ dolduran bu%tu%n bu kitaplar@ yakmak. Bu resimleri, bu levhalar@ ayaklar@m@n alt@na al@p ezmek. Neye yarar? Hepsi benim ic#ime girdiler. Bende, silinmez, kaz@lmaz, y@kan@p temizlenmez izlerinui b@rakt@lar. Benim ic# duvarlar@m, bu%tu%n bu yabanc@ nak@s#lar, bezgiler, is#aretler, renkler ve hiyerogliflerle doludur. D@s# cephem deg~is#mis# neye yarar? Ben, as@l ben, bu toprag~@n mal@ olm@yan ve hepsi d@s#a- r@dan gelen maddeler ve unsurlrrla yug~rula yug~rula a^deta s@- nai^, a^deta kimyevi^ bir s#ey halini alm@s#@m. Gec#en gu%n, k@rlarda dolas#@rken ayag~@m bir konserve kutu- suna c#arpt@. Durdum. Bakt@m. Bu kutu Amerikadan gelmis# bir kutu idi ve u%stu%nde Ingilizce bir s#eyin ad@ yaz@l@ idi. Bu kutu- yu buraya hangi yolcular b@rakt@? Kimbilir ne zamandanberi kald@, bilmiyorum. Fakat, tuhaf bir ala^ka ile eg~ildim, elime al- d@m, bakt@m ve a^deta bir eski as#inay@ go%ru%r gibi oldum. Ben, bu topraklarda, is#te bu teneke kutunun es#iyim. * * * Tes#bih, istiare... Tes#bih, istiare... Fakat hayatta bo%yle birs#ey yok. Hayat ve hakikat Salih ag~an@n ayaklar@nda; hayat ve hakikat, Zeynep k@d@n@n buru- s#uklar@nda; hayat ve hakikat muhtar@n k@rc#@l sakal@nda; hayat ve hakikat Ismailin yuvarlak go%zlerindedir. Kad@nl@ erkekli, c#oluklu c#ocuklu ko%ylu%ler tarlalar@ndan

evlerine do%nerlerken dibine oturdug~um so%g~u%t ag~ac@n@n dalla- r@ndan bu%tu%n hulyalar u%rkerek kac#@s#@r. C#etin c#al@s#malar@ es- nas@nda, do%ktu%kleri iri ter taneleri toza toprag~a kar@s#arak, ye- niden balc#@klas#an bu insanlar, ku%me ku%me, ikis#er u%c#er, teker teker, kerpic#ten yuvalar@na do%nerlerken, ben kendimi. kendi ko%s#emde her zamandan daha garip, daha anlay@s#s@z, daha ma^- nas@z, daha faydas@z bulurum. Bu balc#@ktan insanlar, aralar@nda hic# konus#madan yu%ru%r- ler. Kiminin s@rt@nda bir tutam c#al@, kiminin bir c#uval vard@r. Kimi, bir kec#i yavrusunu kucag~@na alm@s#t@r. Kimi, bir manda- y@ du%rtu%s#liyerek o%nu%ne katm@s#t@r. Boz es#ek, Ismailin ard@ndan bas#@n@ o%nu%ne eg~mis#, ku%c#u%cu%k ad@mlarla yu%ru%r. Kad@nlar@n pek c#og~unun omuzunda as@l@ bir torba ic#inde bir yavru, Bas#@ as#a- g@ya sarkm@s#, uyuklamadad@r. Yu%ru%yebilenler, hep ko%yde kal- m@s#t@r, ve su%pru%ntu%lu%klerin ic#inden paytak paytak gelenlere dog~ru yu%ru%rler. Bu manzara, Nuhtan evvelki ilk insan ku%melerinin man- zaras@d@r. La^kin, bu aks#am go%kten, ne ceza, ne mu%ka^fat s#eklin- de hic#bir ala^met go%ru%nmiyecek. Her geceki mutat karanl@k c#o%- kecek ve Zeynep kad@n k@zlariyle gelinlerinin pis#irdig~i bir kap yemeg~i, kirli bir tepsi ic#inde, benim odam@n kap@s@ndan ic#eri b@rakacak. * * * Yatt@g~@m yerden ku%c#u%k harman y@g~@nlar@ go%ru%nu%yor. Bu- ras@ ko%ye yar@m saat mesafededir. Ilk pla^nda Bekir C#avus#un tarlas@ var. Tam tarlan@n ortas@nda a^ma^ k@z@ tek bas#@na oturu- yor. Vakit, bir o%g~le saatidir. Gu%nes# alt@nda k@z@n uzun sac#lar@ birer taze m@s@r pu%sku%lu% gibi cila^l@ go%ru%nu%yor. Bu k@z, henu%z oniki onu%c# yas#@ndad@r ve o kadar c@l@zd@r ki, bir gu%n s@rt@n@ ok- s#arken bu%tu%n kaburga kemiklerini sayd@m. Zavall@y@, niye bo%yle k@r@n ortas@nda, bu gu%nes#in alt@nda tek bas#@na b@rakm@s#- lar? Onu, mutlaka, unutmus# olacaklar. Ve o, tarlada, herkesi henu%z c#al@s#makta zannediyor. Kalkay@m, onu elinden tutup evine go%tu%reyim derken, bir de bakt@m ki, Salih ag~an@n kambur og~lu, hayla^z hayla^z dola- s#arak ona dog~ru yaklas#@yor. Bu C#ocuk t@pk@ bir sakat kec#iye benzer. Bu c#ocuk diyorum. Belki de o bir delikanl@d@r. C#u%nku%

konus#tug~u vakit sesi her hangi bir erkek sesinden daha kal@n- d@r. Is#te, k@z@n o%nu%ne geldi, durdu, ona bir s#eyler so%ylu%yor. K@z bas#@n@ kald@rm@s#, sanki go%ru%r gibi onun yu%zu%ne bak@yor. Kam- bur, iki ellerini kus#ag~@na soktu. Etraf@na bak@nd@, sonra gene k@za do%nu%p bir s#eyler m@r@ldand@. K@z utanm@s# gibi bas#@n@ o%nu%- ne eg~di. Kambur ku%la^h@n@ c#@kard@, uzun bir mu%ddet tepesini kas#@d@ktan sonra k@z@n yan@na c#o%ktu%. S#imdi, ikisi de omuz omu- za oturuyorlar. Fakat, kamburun ne eli ne ayag~@ rahat duruyor. Ka^h yer- den ald@g~@ bir diken veya saman c#o%pu% ile k@zcag~@z@n ensesine dokunuyor, ka^h parmaklar@n@n ucu ile c#@plak taban@n@ g@d@kla- mag~a c#al@s#@yor. Zehra huysuzlan@yor, kalk@p gitmeg~e c#aba- l@yor. O%bu%ru% tekrar elinden c#ekip yerine oturtuyor. Hayat@mda hic# bu kadar grotesk bir manzara go%rmedim. Bu, alela^de bir yaramaz erkek c#ocug~un bir uslu k@z c#ocug~a mu- sallat olus#u gibi deg~il, c#ok daha canavarca bir s#ey... Denilebi- lir ki, bir y@lan, bir kurbag~ay@ yutmag~a c#al@s#@yor. Denilebilir ki, dev kadar kocaman bir o%ru%mcek bir pervanenin etraf@nda ag~@n@ o%ru%yor. Kambur, k@z@n can@n@ ac@tmag~a bas#lad@. Ilk defa bag~@rd@- g~@n@ is#ittim. Bari gidip s#u is#kenceye nihayet vereyim dedim. Ne lu%zumu var! K@z kac#@yor, kambur, arkas@ndan koval@yor. K@z o%nu%nu% go%ru%r gibi kos#uyor. O kadar ki, derenin kenar@na gelince durdu ve ancak bu suretle tekrar avc@s@n@n eline du%s#tu%. Bu sefer kambur, onu, be- linden s@ms@k@ yakalam@s# b@rakm@yordu. Su%ru%kliyerek derenin ic#ine dog~ru c#ekti. Ben yerime otururken hers#eyi anlam@s# bulunuyordum. Insan, hayvanlar@n en galizidir. * * * Nihayet, Salih ag~a yapacag~@n@ yapt@. Benim hesab@ma eki- lip bic#ilen Zeynep kad@n@n tarlas@ndan iddia ettig~i ortakl@k hakk@n@, bir gece, hic# birimizin haberi olmaks@z@n kald@r@p go%- tu%rdu%. Bu vakay@ duydug~um anda o%fkemin hududu yoktu. O%m- ru%mde adam do%vmedim, fakat, Zeynep kad@n bas#ta olmak u%ze- re bu%tu%n ev halk@ o%nu%me c#@k@p yalvara yakara vazgec#irmese-

lerdi, mutlaka gidip, o ku%c#k ko%y mu%tegallibesini bir iyi patak- l@yacakt@m. Meg~er, bir kac# gu%n evvel bu is#i yapacag~@n@ haber vermis# imis#. Ben de biliyordum ki, tarlan@n as@l sahibi olmak iddia- siyle ekinden bir hisse almak fikrinde idi. Fakat hayas@zl@g~@, cu%reti bu derece ileriye go%tu%receg~ini asla tahmin edemezdim. Ne ise, olan oldu. S#imdi, ne yapmal@? Dog~rusu, ben kendi hesab@ma herhangibir yu%rek ac@s@ duy- muyorum. Biraz dar@, biraz bug~day ektirmis#tim. Bu da ancak Mehmet Alininkilere bir faydam olsun fikriyle idi. Bununla beraber, onlar da bundan c#ok mu%teessir go%ru%nmu%yorlar. Bila^- kis beni teskine c#al@s#@yorlar... [Sen sag~ ol, aman bir d@r@lt@ c#@- karm@yal@m.] diye yalvar@yorlar. Beni o%fkelerinden olay, is#- te, bunlar@n bu korkular@, bu meskenetleridir. Onlardan adalet hislerini tahrike c#al@s#@yorum. Nafile; tas# gibidirler. Bunlar, henu%z bir ic#timai^ mahlu^k haline bile girmemis#tir. Ta^ yontulmam@s# tas# devrindeki insanlar gibi yas#@yorlar. O va- kitlerde, kabilenin en kuvvetlisi elinde bir ag~ac# balta ile sizin u%stu%nu%ze yu%ru%r, ag~z@n@zdan lokman@z@, ininizden kar@n@z@ al@p go%tu%ru%rdu% ve bu herkese tabii^ ha^diseler gibi mukadder; c#eki- nilmez, yenilmez go%ru%nu%rdu%. Ko%ylu%de mu%lkiyet duygusu hers#eyin fevkindedir, derler. Uzun as@rlardanberi devam eden harici^ istila^lar, dahili^ es#k@- yal@klar Tu%rk ko%ylu%su%nde bu duyguyu da ko%rletmis#tir. Hepsi- nin ic#inde, semavi^ bir a^fet esnas@nda bir koyun su%ru%su%nu%n u%r- ku%ntu%su%nden birs#ey var. Neden u%rku%yorlar? Bunu tarif ve tahlil etmek mu%mku%n deg~ildir. Onlar@ bu hale koyan, u%stu%nde yas#ad@klar@ bu sert ve has#@n tabiat m@d@r? Merhametsiz bir u%vey anan@n go%g~su% gibi hararetsiz bu toprak- larda ancak bo%yle bir o%ksu%z c#ocuk ruhu dalgalanabilir. La^kin, bu%tu%n bu felsefeler, beni, gidip Salih ag~aya c#atmak- tan al@koymad@. Meydanl@kta, kahvenin c#ardag~@ alt@nda idi. Ag~@r ag~@r u%zerine dog~ru yu%ru%du%m. Beni go%ru%nce sapsar@ kesil- di, bas#@n@ o%nu%ne eg~di, bu%zu%ldu%. Gittim, o%nu%ne dikildim: -- Bizim mahsulu% gece c#alan sen misin? Cevap vermiyor, yere bak@yor. -- So%yle, h@rs@z sen misin? S#imdi yakandan su%ru%kleye su%- ru%kleye seni en yak@n karakola go%tu%receg~im.

Ayag~@n@n bas# parmag~@n@ avucunun ic#ine ald@. -- So%yle; diyorum. So%yle; diyorum. Ve kendimi kaybedip yakas@na yap@s#t@m. Silkinip geriye c#ekilmek istedi. Sarst@m. Davrand@, ayag~a kalkt@, ve elimden kurtulmak ic#in c#abalamag~a bas#lad@. Kahvede kimse yoktu. Kahveci de suya gitmis#ti. Salih ag~a tuzag~a du%s#mu%s# bir c#akal gibi penc#emde k@vran@yor. Birden, herifin ag~z@n@ elimin u%stu%nde hissettim. Bir hayvan gibi @s@rmag~a c#al@s#@yordu. Kara seyrek dis#lerinin nemini de- rimde duyar duymaz, bu%tu%n hiddetim bir derin tiksintiye ink@- la^p etti. Onu nefretle geriye ittim. La^kin yere du%s#mesiyle to- parlan@p kalkmas@ bir oldu. Bir s@c#ray@s#ta kahvenin peykesin- den o%teye atlad@. Kos#arak kac#t@ gitti. Bir mu%ddet, gu%lmekle ag~lamak aras@nda, hasm@m@n yerde kalan papuc#lar@na bakt@m. Hers#eyi bu kadar ciddiye almak, bu kadar o%fkelenmek ne- den? Kac# gu%n yu%reg~imde bu ha^disenin azab@n@ tas#@d@m. Gidip, Salih ag~an@n kendisinden bizzat af dilemek istedim. La^kin, o bana kars#@ hic#bir kin tas#@m@yor gibi. Yapacag~@n@ yapt@ktan, almak istedig~ini ald@ktan sonra o%tesine pek ehem- miyet vermiyor. Hatta^, meselenin bu kadarc@kla kapanm@s# ol- mas@na seviniyor. Belki, bununla da kalmay@p ic#inden bana kars#@ bir nevi istihka^r duyuyor. Beni herhangi bir delikanl@ gibi ham ve hoyrat buluyor. * * * As#ar memuru ko%ye geldig~i gu%n onu ilk kars#@layanlardan biri Salih ag~a oldu. Bir mu%ddet bas#bas#a konus#tular. Sonra yanlar@na Bekir C#avus#, muhtar ve imam geldi. Salih ag~a gayet mu%him ve is# bilir bir adam tavr@ tak@nm@s#, hepsine ag~@r ag~@r, yavas# yavas# bir s#eyler so%ylu%yor. Yanlar@ndan gec#erken hepsi birden kalk@p bana sela^m verdiler. Bakt@m, Salih ag~a da kalk- m@s# sela^m veriyor. Yanlar@na vard@m: -- Merhaba ag~alar... As#ar memuru setre pantolonlu kauc#uk yakal@, yusyuvar- lak bir k@ranta adamd@r. Dizleri ve ayaklar@n@n uc#lar@ birbiri- ne bitis#ik oturuyor. Iki la^f aras@nda bir uyukluyor. -- Bu y@l bir ug~ursuzluk var emme...

-- Ne diyon be, sen nediyon? -- Iyi olur ins#allah. Bu tarzda bas#@ yok, sonu yok bir konus#man@n ortas@na du%s#- tu%m. Gerc#i ben gelince yu%zler deg~is#ti, so%zler deg~is#ti. Fakat, a^s#ar memurunun c#ehresindeki uyku hali dag~@lmad@. Sivrihisar- dan geliyormus#. Yola c#@kal@ onbes# gu%n oluyormus#. Onun ic#in ne sorsam bilemedig~ini so%ylu%yor. [Ankara, size daha yak@n] diyor. Ankara bize daha yak@n... Bu so%zde bilmem nic#in yu%reg~i- me ferahl@k veren birs#ey var. Bir gu%n kalk@p oraya gideceg~im. La^kin bu s#ehir o kadar kalabal@km@s# ki, gidip de ac#@kta kal- maktan deg~il ama faydas@z bir misafir olmaktan c#ekiniyorum. -- Ic#inizde Ankaray@ go%ren var m@? Bir a^s#ar memuru go%rmu%s#. -- Sivrihisara ta^yin edilmezden evvel kalecikte idim. Ora- dan gec#tim. On, onbes# gu%n kald@m. Fena yer deg~il. Ama, suyu yok, yes#illik yok. Hem o%yle bir pahal@, o%yle bir pahal@ ki... Bekir C#avus#, gec#enlerde Polatl@ya kadar gitmis#. -- Go%rdu%m, diyor, trenler Ankaradan Eskis#ehire boyuna asker tas#@yor ve Eskis#ehirden Ankaraya vagon dolusu erzak gidiyordu. Muhtar: -- Hep bu%yu%kler oraya toplanm@s#. dedi. As#ar memuru kimbilir kac#@nc@ uykusundan bas# kald@r@p: -- Bu%yu%kler mi? O%yle, o%yle. Bizim mu%du%r de orada... Ben go%rdu%m. Soruyorum: -- Ayl@klar muntazam c#@k@yor mu, memur efendi? -- Ayl@klar, hic#bir zaman bukadar muntazam c#@kmam@s#t@. Ay@n otuzu oldu mu hemen bordrolar haz@rlan@yor. Bir imza edip almak kal@yor. Milli^ hu%ku^metin bu muvaffak@yetini duyunca sevinc#ten yu%reg~im hopluyor. -- Hers#ey buna go%re, Ben Kalecikten Ankaraya u%stu%mde iki bin lira emanet parayla geldim. Yolda ka^h yaya yu%ru%du%k, ka^h ac#@kta yatt@k. Elhamdu%lilla^h, k@l@m@za dokunan olmad@. Her taraf emniyet ic#inde. Yu%reg~im bir defa daha ag~z@ma geliyor. Gu%ya bu%tu%n bu asayis#i, intizam@ temin eden benmis#im gibi bir gurur ve ifti- < P. 64.> har duyuyorum. Memura, ko%yu%leri go%stererek: --Bir de bunlar, hers#eyin ko%tu%ye dog~ru gittig~ini so%yledi- ler. Hep ug~ursuzluktan, bereketsizlikten bahsederler. La*kin, memur, bu s@rada gene uykuya dalm@s#t@. Ko%ylu%ler- den biri: -- O%yle deme, beyim, dedi ve eliyle ovada bir genis# daire c#izerek; vakti zaman@nda s#u go%rdu%g~u%n yerler hep agz@na kadar dolu erzak kuyular@ idi. S#imdi ac#sam diplerinde bir tane arpa bulamazs@n. A*s#ar memuru, tam bu s@rada go%zu%nu%n bir tanesini ac#t@ ve bana: [Inanma, yalan so%ylu%yor], der gibi bir is#aret yapt@. Anadolu ko%ylu%su%nu%n zahire ambarlar@ bombos#, fakat, Tu%rk entellektu%eli yedi devlete harb ac#m@s#t@r. Istanbul'da Ali Kemal buna delilik diyor. Ben, bu hali ulvi* ve heyecan verici bir manzara gibi seyrediyorum. Ankarada. Ha*kimiyeti Milliye gazetesi [Itila*f kuvvetleri- nin Istanbuldaki rezaletleri] diye bir kronik su%tunu ac#m@s#. O%bu%r tarafta, [Galipler, akl@n@z@ bas#@n@za ahn.] bas#l@kl@ bir ma- kale nes#rediyor. Havada [Milletin ha*kimiyeti] so%zu% ila*hi bir vahiy gibi dolas#@yor. Gelip, beni, bu inzivada uyand@r@yor. Tu%r- kiyenin karanl@k semas@nda Mustafa Kemal ad@ bir sabah y@l- d@z@ gibi parl@yor. Bunun etraf@nda baz@ peykler beliriyor. Tek- rar Tu%rk ordusundan bahsediliyor. Mehmet Aliden mektup geldi. Mensup oldug~u alay Ku%tahyada imis#. Aras@ra bizim ta- raflardan bir kafile asker veya bir zabit gurubu gelip gec#iyor. Bunlardan baz@lar@n@ bizim ko%yde misafir ediyorum. Bular, art@k benim bildig~im harbi umumi* zabitleri de- g~ildir. Baz@lariyle tan@s#makla beraber onlarda eski ruhtan, es- ki kafadan bir s#emme bulam@yorum. Bunlar, bir ordunun ale- la*de zabitleri olmaktan ziyade yeni bir mezhebin rehberleri gibidir. Harbi umumi*de her biri birs#eyden s#ika*yetc#i idi. Hepsi devletin siyasetini tenkit ederdi. Hepsi can@ndan bezgin go%ru%- nu%rdu%. S#imdi ise mu%nakas#a bile kabul etmiyorlar. [Mutlaka yeneceg~iz.] diyorlar. Fakat, inan@lacak s#ey deg~il. Ben, harbi istemiyenlerin ara- s@nda yas#@yorum. Bu milletin yega*ne kudret menba@ bu ko%y- ler, bu hastal@k, yoksulluk, u%mitsiz yuvalar@ deg~il mi? Bu harb- de zabitlerin sevk ve idare edecekleri insanlar hep bu arala- < P. 65.> r@nda yas#ad@g~@m kanlar@ c#ekilmis#, derileri kemiklerine yap@s#- m@s#, go%zlerinin feri kac#m@s# hayaletler deg~il mi? * * * Gec#en gu%n bir cephanenin cepheye nas@l tas#@nd@g~@n@ go%r- du%m. Uzun bir kag~n@ kafilesi, ah, ne hazindi, bu kag~n@ kafile- si... G@c@r, g@c@r... ve s@ska mandalar@n kalc#a kemikleri o kadar sivrilmis#ti ki, yer yer derilerini delmis#tir. Bu deliklerin u%stu%n- de sineklerin yu%zlercesi kalk@p yu%zlercesi konar. Kafileyi sev- keden insanlar ise sineklerin azman@ gibidir. Ne s#ekilleri in- san s#ekline, ne yu%ru%yu%s#leri insan yu%ru%yu%s#u%ne, ne sesleri insan sesine benzer. Bu iki direk, iki tekerlekten ibaret arabalar san- ki onlar@n uzuvlar@n@n bir temadisir. Bunlar@n ic#inde yatar- lar. Do%s#ekleri, yorganlar@, yiyecek ve ic#ecekleri bunlar@n ic#in- dedir. Kaplumbag~an@n kabug~u belki kaplumbag~adan ayr@la- bilir. Fakat bu arabalar@ o adamlrdan ay@rman@n imka*n@ yok- tur. Bitmez tu%kenmez Anadolu yollar@nda, dereler, tepeler as#a- rak, yokus#lar c#@k@p inis#ler inerek, dikenlikler ve kayal@klar aras@ndan gec#erek hazin hazin yu%ru%yen kocaman, acayip kap- lumbag~alar... Siz, ayni zamanda, Tu%rk ko%ylu%su%nu%n y@rt@k p@r- t@k es#yas@ da tas#yorsunuz. Hic# s#u%phesiz, bu%yu%k ak@nlara, bu%yu%k futu%hata giden eski Tu%rklerin arkas@ndan da buna benzer katarlar yol al@rd@. Attila*- n@n es#yas@n@ tas#@yan arabalar da belki bunlardan farks@zd@. Og~uz kollar@, Anadolu u%stu%ne, mutlak, bunun g@c@rt@lar@n@ din- liye dinliye uzand@lard@. Her halde bu garip ve hazin araba ti- pini, birer fosil izi halinde eski tas#lar@n bo%g~ru%ne kaz@lm@s# go%r- mek mu%mku%ndu%r. Fakat, bu%tu%n bu tarihi* tahayyu%llere rag~- men insan, gene bunlarda destani* birs#ey bulmag~a kadir olam@- yor. Kag~n@lar gec#erken, harbin neticesinden, ben de, bu%tu%n ko%y- lu%lerle beraber u%midimi kesiyorum. G@c@r, g@c@r, g@c@r, g@c@r... Sanki, belkemig~im bir testereyle orta yerinden kesiliyor gibi. Ve mandalar@n bu%tu%n ag~@rl@g~@ bir kara ka*bus halinde u%stu%me c#o%ku%yor. La*kin, is#te, za*bitler [Mutlaka yeneceg~iz] diyorlar. Ino%nu%, F. 5 < P. 66.> yeni bir devrin bas#lang@c@ deg~il mi? Tu%rk ordusu orada as@r- lardanberi kaybettig~i ananesine tekrar kavus#amad@ mi? Nerede okudum, bilmiyorum. Cephe artlar@ tiyatrolar@n kulislerine benzermis#: Shakespeare'in veya Racine'in bir tra- gedyas@ oynanacak. Sahnede, K@rallar@ K@ralic#eleriyle bu%tu%n bir saray ic#inin has#met ve debdebeleri go%sterilecek. Fakat bundan evvel bir de kulisteki haz@rl@g~@ go%ru%nu%z: Y@rt@k ve ter kokulu canfes parc#alar@ndan, pasl@ demir ve teneke k@r@nt@lar@ndan bir y@g~@n h@rdavat ve bunlar@n aras@nda yar@ ac#, yar@ tok birtak@m zavall@ insanlar gelip gidiyor, eg~ilip kalk@yor. Is#te, biraz sonraki muhtes#em sahne bu anas@rdan ha*s@l ola- cak... * * * Bizim Ismaile, art@k, ben de k@zar oldum. Ne bir is# go%rdu%- g~u%, ne yerinde durdug~u var. O%yle bir hayla*zlas#t@, o%yle bir hayla*las#t@ ki, deme gitsin. Bazan, ortadan bu%sbu%tu%n kaybolu- yor. Saatlerce, hatta* gu%nlerce nereye gittig~i bilinmiyor. Gerc#i, ilk gu%nler evde hayli mu%this# sahneler oldu. Zeynep kad@n, babas@ tutmus# bir zenci kar@s@ gibi, kac# kere c#ocug~un u%s- tu%ne sald@rd@. Fakat, ka*r etmedi. Ismail taze bir kuvvetle can- lanm@s# go%ru%nu%yor. Ha*tta bir defas@nda anas@ u%stu%ne dog~ru yu%- ru%rken, o kolunu havaya kald@rd@: -- Hele bir gel, hele bir gel... dedi. Zeynep kad@n, s#as#@rd@: -- Ne diyon? Ne diyon? -- Hele bir gel, hele bir gele... -- Aman@n, bana el kald@r@yor!... O andanberi, sanki Ismailin elini kolunu bag~l@yan sihir bazuldu. Kabuk yar@ld@, ic#inden c#@kan hic#birimizin tan@mad@g~@ yeni mahlu*k, bir salyangoz gibi esrarl@, c@v@k ve [sinik] tir. Bir taraftan dokunuldug~u vakit, sertles#ir, [anten] lerini uza- t@r, ve elinizin u%stu%ne su%mu%g~u%nu% b@rak@r Eskiden cigara ic#mezdi. Ben verdig~im zaman [bize go%re deg~il] derdi. S#imdi, sabahtan aks#ama kadar durmaks@z@n, ci- garalar@mdan al@yor. Bir gu%n dedim ki: < P. 67.> -- Cigara istiyorsan bana so%yle, ben veririm. BIr daha ha- berim olmaks@z@n, odamdan birs#ey alma. Sanki so%zu%m ona deg~ilmis# gibi cevap vermeden uzaklas#t@. Eskiden, benim yan@mda, bir nevi terbiyeli durus#u vard@. S#imdi beni nerede go%rse, adam yerine saym@yor. Onu bir ko%sede s@k@s#t@r@p, do%vmek istiyorum. * * * Son zamanlarda, ne vakit, ad@n@ bilmedig~im gu%zel ko%lu% k@z@n@n ko%yu%ne gidecek olsam, Ismaile yolum u%stu%nde rasl@- yorum. Ya ben giderken o do%nu%yor, yahut ben do%nerken o gi- diyor. Bir defas@nda hic# go%rmemezlikten geldim. O%bu%r defas@n- da, o beni go%rmemezlikten geldi. Nihayet, gu%nu%n birinde, kavakl@lta yu%zyu%ze kars#@las#@nca, durmag~a mecbur olduk. Onda ve bende acayip bir tutukluk vard@. Ne ben ona bir kelime so%yliyebiliyordum ne o bana. Suyu c#ekilmis# derenin ic#inde, bir hayvan les#i u%stu%ne, kargalar@n bir ku%mesi konup, bir ku%mesi kalk@yor ve c@yak c@yak bag~@r@yor- lard@. Ismail ve ben bir mu%ddet, yanyana ko%ye dog~ru yu%ru%yor- duk. Sonra ne yapacag~@n@ bilmiyen kimselere mahsus bir ic# s@- k@nt@s@ ile yolun ortas@nda durup kargalar@n uc#us#unu seyrettik. Tabakam@ c#@kard@m, bir cigara yakt@m. Bir tane de Ismaile uzatt@m: -- Bu ko%yde ne var, ne yok? -- Hec#, kar@ k@zan c#al@s#@rlar. -- Sen do%nu%yor muydun? -- Hee... -- O%yle ise beraber do%nelim. Ve tersyu%zu% geri do%ndu%k. As#ag~@ yukar@ on, onbes# dakika sessiz yu%ru%du%kten sonra bas#@m@ ona dog~ru c#evirmeksizin sor- dum: -- Yoksa senin nis#anl@n bu ko%yden mi? Cevap vermedi. -- Do%rdu%ncu% defad@r ki sana buralarda rasgeliyorum. Mut- lak, sevdig~in gibi, beyim. < P. 68.> -- Hangi k@z, o, bakay@m? C#u%nku%, ben burada hemen her- kesi tan@yorum. -- S#abangilin Emine. O seni biliyor. -- Emine... Yu%reg~im, ku%t ku%t atmag~a bas#l@yor. Dilim, ag~z@m ic#inde kupkuru oldu: -- Yanl@s#@n var, ben Emine diye bir k@z tan@m@yorum. Ismail. tekrar etti: -- O seni biliyor. Sesinde, ne hiddet, ne sitem, hic#bir s#ey yoktu. -- Bu Emine, yes#il go%zlu%, uzun boylu... Hani, gu%ldu%g~u% va- kit bembeyaz dis#leri var. O mu? C@v@k bir s@r@tma ile: -- Hee, o ya... Hee, o. Kulaklar@m ug~ulduyor: -- Benim ic#in ne dedi, o, sana? -- [Kolu yok bir herif buraya gelir. O, senin ag~an m@] dedi. -- A, a, dedim. Kolu yok bir herif mi? O nas@l so%z? Bas#@n@ eg~ip, gu*ya ilk defa go%ru%yormus# gibi, go%zlerini sag~ yan@ma dikiyor. Sonra, hayretle yu%zu%me bak@yor. Demek isti- yor ki, [peki kolsuz deg~il misin?] Baz@ heyecanl@ anlar@mda, kesik kolumun ag~r@s@n@ duya- r@m. Gene, o%yle oldu. Sag~ taraf@m zonklamag~a bas#lad@. Sol elimle, Yaradana s@g~@n@p, yan@mdaki cu%ceye bir tokat as#ketmek istiyordum. * * * Bu%tu%n gece, sag~ taraf@m hep zonklad@ durdu. Go%zu%me bir damla uyku girmedi. Yeniden, bu ko%ye ilk defa gelmis# gibi- yim. Kendimi o kadar garip, o kadar yaln@z ve o%ksu%z hissediyo- rum. Tekrar, @ss@z Anadolu yaylalar@n@n kasvetli haritas@ bey- nimin ic#ine naks#oldu. Bu engin yoksullug~un u%cra bir ko%s#esine kendimi bir kara nokta gibi at@lm@s# go%ru%yorum. Burada ben, Istanbuldaki kadar azap ve is#kence ic#inde- yim. Tas#, toprak, su, insan, hayvan burada hers#ey benim aley- himdedir. Ve bende bu%tu%n bu du%s#man unsurlara kars#@ mu%cade- < P. 69.> le etmek kuvveti yok. Mu%temadiyen eziliyorum. Mu%temadiyen eziliyorum. Bu, noktadan Ismail benden ne kadar kuvvetli go%ru%nu%yor. Tabiat, onu da evirmis#, k@v@rm@s#, onu, daha yirmi yas#@na girme- den bir ihtiyar adam gibi burus#turmus#tur. Fakat, bu sarp ve has#in u%lkenin es#i olan ruhu, zaman za- man, bu%tu%n harici du%s#manlardan o%c almas@n@ biliyor, Co%n- gu%l'u%n bu%tu%n hususiyetlerine va*k@f bir genc# goril gibi bu ha- valnin en gu%zel, en tatl@ meyvas@na penc#es@n@ biliyor. Nas@l yapt@? Buna nas@l muvaffak oldu? Bir genc# dis#i, bu erkek kurusuna, daha yirmi yas#@na varmadan dis#leri do%ku%l- mu%s#, yu%zu% burus#mus# bu galat@ tabiata nas@l tahammu%l ede- bilir? Karanl@g~@n ic#inden Eminenin beyaz dis#leri iki s@ra sedef taneleri gibi parl@yor. Bunlar, Ismailin mi olacak? Uzun ve a*henkdar endam@ ,bir ko%rpe so%g~u%t dal@ gibi bu dala m@ t@rmana- cak? Yok, yok. In oradan, c#ekil. Yar@n so%yliyeceg~im: [Emine, go%zu%nu% ac#. Sonra pis#man olursun. Bu cu%ce, sana koca olamaz. Genc#lig~ine, gu%zellig~ine ac@.] diyeceg~im. Ya, [sana ne oluyor?] derse... Istanbul usulu% bir ko%ylu% k@za ila*n@ as#k m@ edeceg~im? Bu kadar gu%lu%nc#, bu kadar zaval- l@, bu kadar acayip birs#ey olmag~a katlanacak m@y@m? Haydi, can@m. Ne yaparlarsa yaps@nlar. Iki ko%ylu% sevis#ip birbirlerini alacaklarm@s#. Bana ne? Kendi kendime bunu so%ylemekle beraber, gene go%zu%me uyku girmiyor. Hey Allah@m, Emineyi Ismailden k@skan@yorum. Ben, Cela*l Pas#an@n og~lu Ahmet, neferim Mehmet Alinin kar- des#i bu%cu%r Ismaili k@skan@yorum! Bog~az@n@ s@k@p o%ldu%resiye k@skan@yorum. * * * Kac# gu%ndu%r, bin tu%rlu% c#are ile dis# ag~r@s@n@ yat@s#t@rmag~a c#al@s#an adam gibiyim. Ka*h zihnimi bu%yu%k ve mu%him s#eylerle is#gal ederek, ac@y@ unutmag~a c#al@s#@yorum. Ka*h okuyyorum, oku- yorum, okuyorum. Bazan da c#@k@p k@rlarda, bar@rlarda dolas#@- yorum ve bo%yle dolas#@rken, hep tesadu%f mu% diyeyim, yoksa bir < P. 70.> al@s#anl@k eseri mi, kendimi Eminenin ko%yu% civar@nda buluyo- rum. O vakit, gec#mis# sand@g~@m ag~r@ bu%tu%n s#iddeti, bu%tu%n azg@n- l@g~@ ile bas# go%steriyor. Bu, benim bir kad@na ilk tutulus#um deg~ildir. Faka, bu be- nim ic#in ilk muhal olan sevgidir. Bir dag~ gu%lu%, dikenlikler, c#a- l@l@klar aras@ndan, bir dag~ gu%lu% nas@l kopar@l@r? Bilimiyorum. Ne denilir? Nas@l al@n@r? Bilmiyorum. Kambur og~lan@n ko%r k@- z@ ard@ndan kovalay@p yakalay@s#@ gibi mi Gidip ona sormak istiyorum. La*kin, bana, bu hususta ders verebilecek, tek bir kis#i var. O da Ismaildir. Surat@n@ go%rmeg~e tahammu%lu%m olsa gidip on- dan o%g~reneceg~im. Eminenin go%nlu%nu% c#elmek ic#in ne yapt@n? diyeceg~im. O bana cevap vermeksizin s@rtacakt@r. C#u%nku%, o da ne yapt@g~@n@ bilemez. Bu is# kendilig~inden oluvermis#tir. Ko%y- lerde tek delikanl@ kalmad@. K@zlar, k@zog~lan k@zlar, koca bula- madan kocay@p gidiyor. Ismailin bir evlenme teklifi Emineye ka*fi gelmis#tir. Ondan daha iyisini mi bulacakt@? Mehmet Ali- nin ailesi epeyce de zengin say@l@r. U%c#yu%z, do%rtyu%z do%nu%me yak@n topraklar@ vard@r. Herkes, Zeynep kad@n@n birikmis# paras@ oldug~uunu so%ylu%yor. Emine is#e dul bir halan@n yan@nda bir yetim k@zd@r. Babas@, Balkan har- binde s#ehit du%s#tu%kten sonra anas@, bir bas#kasiyle evlenip onu ortada b@rak@vermis#. Emineye dair bu malu*mat@ Zeynep kad@ndan al@yorum. Zeynep kad@n, Ismailin bu k@z@ almas@na s#iddetle aleytard@r. [Benim yan@ma getiremez, istedig~i yere go%tu%rsu%n.] diyor. [Ah o k@z@n halas@ olacak kar@ yok mu? Is#te, benim bas#@ma bu c#ora- b@ o%ren odur. C#@r@lc#@plak yetimi boynumuza dolamak istiyor.] Zeynep kad@n, c@r@lc#@plak derken, ben, tatl@ bir u%rperme gec#iriyorum. Onu, bu%tu%n o kirli, kaba esvaplar@n@n ic#inden, ka- l@n kabuklu bir yemis# soyar gibi soyuyorum. Mutlaka teninin duru bir beyazl@g~@ vard@r. Go%g~su%, kalc#alar@ dolgun, eti ve omuz bas#lar@ gevrektir. Boynunun, bir kug~u boynu gibi uzun oldu- g~unu biliyorum. Mutlaka beli ve karn@ da buna go%redir. Zeyney kad@na diyorum ki: -- Hakk@n var. Ne yap@p yap@p bu is#in o%nu%ne gec#melisin. -- Dinleyor mu? Ay og~ul, dinleyor mu? < P. 71.> Hakikaten, Ismailin, bir anas@n@ do%vmedig~i kal@yor. Zey- nep kad@n: -- Ah, Mehmet Alim burada olsayd@. ben ona go%sterirdim; dedi. -- Ben burada deg~il miyim? Sana so%yledim, beni her is#te Mehmet Aelinin yerine koy diye. Kad@n, tuhaf birs#ey so%ylemis#im gibi yu%zu%me bakt@ . * * * Bir aks#am u%stu%, evin dam@nda oturuyordum. Erguvani* de- nilecek kadar k@z@l bir ayld@nl@k ic#inde, birtak@m delice hulya- lara dalm@s#@m. Gelip yan@ma c#o%ktu%: -- Bir cigara verir misin? Bas#@m@ c#evirmeden paketi uzatt@m. Bu, ko%yde bu%tu%n hayvanlar@n,, davarlar@n do%nme saatidir. Arka tepelerden inen mandalar@n ayak sesleri, kat@ bir sat@h u%zerine bir yaz yag~murunun du%s#u%s#u%nu% and@r@yor. Kuzular me- leyor. Analar@, onlara cevap veriyor. Derken bir es#ek an@rma- g~a bas#layor. Yak@ndaki bir ku%mesten, bir tu%neme haz@rl@g~@n@n bu%tu%n ku%c#u%k g@tg@daklar@ geliyor ve uzaktan uzag~a ko%pekler havl@yor. Nuhun gemisi dolmakta... Bu, du%nyan@n sonu mu? Her ak- s#am, her aks#am, du%nyan@n sonu geldi zannediyorum, seviniyo- rum. Fakat... -- Sen, benim ic#in anama ne demis#sin? Yan@mda bir ses. Ismailin sesi. Hay, bu tevrati* aks#am s#ere- fine, seni, adas#@n Ismailin gibi tas# u%stu%ne yat@r@p bog~azlamak kabil olsayd@! So%zu%nu% is#itmemezlikten geliyorum. La*kin, o yan@bas#@mda m@r@ldanmakta devam ediyor. Bas#@m@, h@s#@mla c#evirdim: -- Ne homurdan@p duruyorsun, orada? Ismail, bu sert hareketim kars#@s@nda o kadar s#as#@rd@ kald@ ki, az kals@n haline gu%lecektim. Kal@n, c#at@k kas#lar@n@n alt@nda ku%c#u%cu%k yuvarlak go%zleri birer c#ivi bas#@ kadar ufalm@s# ve yu%zu%, burus#a burus#a bir kuru incir halini alm@s#t@. Bas#@m@ tekrar o%teye c#evirdim. Fakat o, beni kapl@yan hava- y@ dolduruyor, bir civa ag~@rl@g~@ ile ag~@rlas#t@r@yor. Bulas#@k suyu, ah@r ve umumi* aptesane kokular@n@ and@ran bir taafu%n bu ha- < P. 72.> vaya bir bog~ucu gaz fecaati vermekte ve beni can@mdan bezdir- mekte idi. Ah, bu insan, ah bu insan denilen mahlu*k. Tabiat@, ne cenabet bir zindan haline sokmus#. Yan@bas#@mda, bu c#ocuk olmasa, bu c#amurdan yuva, bu as#ag~@n@n kurt kaynas#malar@, bu yenen ic#ilen s#eylerden s@zan geriz olmasa, s#u kuru toprak dal- galar@n@n u%stu%nde, bu k@z@l aks#am ayd@nl@g~@nda hayat, daha ne kadar sade ve asi*l olacakt@... -- Sen demis#sin ki... -- Ben dedim ki, eg~er sen o k@zla evlenmeg~e kalk@s#@rsan kulag~@ndan tutup askere go%tu%ru%ru%m. Ismailin benzi mutlaka ku%l gibi olmus#tur. Sesi titriyerek: -- Bu yas#ta, beni hic# askere al@rlar m@? -- Bu yas#ta evlenebiliyorsun da neden askere gidemiyor mus#sun bakal@m? Evlenmesini bilen adam, peka*la* askere de gidebilir. S#imdi nizam o%yle... Ismail, dayak yemis# bir kedi gibi belini k@sarak sessizce as#ag~@ya s@v@s#t@. * * * Bu%tu%n merak@m s#unda: Emine, Ismaile varmag~a go%- nu%lden raz@ m@? Bir gu%n, kavak ag~ac#lar@n@n aras@nda, onu so%yle bir kuytu yere c#ek@p sordum: -- Sahiden Ismaile varmak istiyor musun? Omuzlar@n@ silkti. Bas#@n@ yana c#evirdi. Gu%ldu%: -- Ne bileyim ben, ne bileyim ben... --Sen bilmeyeceksin de, kim bilecek? -- Halam bilir. Ve bir geyik gibi c#ala*k, yan@mdan kac#@yor. [Dur] demeg~e kalm@yor. Onu, yakalay@p, belinden kavramak istiyorum. Bu kac#@s#ta o%yle bir dis#ilik var ki... Yu%reg~im, go%g~su%mu%n alt@nda bir kaynak gibi hopluyor. -- Emine, Emine, dur biraz. Bir so%yliyeceg~im daha var. Bir so%yliyeceg~im daha var, fakat dinliyen kim? Durup din- lese bile dilimden birs#ey anlam@yacak. Bunu bilerek gene ar- kas@ndan yu%ru%yorum. Biraz h@zl@, biraz kos#mag~a benzeyen bir yu%ru%yu%s#. Ve bos# yenim sag~ taraf@mda bir uzun torba gibi sal- lan@yor. Do%nu%p baksa belki halime gu%lmekten kat@lacak. Dur- dum. Emine, s#imdi, ko%ye giden yolun u%stu%nde gittikc#e uzakla- s#an, gittikc#e uzaklas#an alacal@ bir go%lgedir. < P. 73.> Derenin kenar@na c#o%ku%yorum. [Dede Korkut] da bir tabir var: Bo%g~u%r, bo%g~u%r. Ben, is#te bo%g~u%r ag~lamak istiyorum. Nereye gideyim? Benim yerim neresidir? Kimlere dog~ru varay@m? Beni kimler anlar? Kimler derdime deva bulur? Beni bu illetten, beni bu gurrbetten kim kurtarabilir? Hangi kardes#? Hangi hems#eri? Hangi can yoldas#@? Hey, ana toprak, ne kadar merhametsiz, ne kadar kat@s@n? Benim @st@rab@ma ne kadar yabanc@s@n! Ben mi senin u%vey evla*d@n@m? Yoksa sen mi be- nim u%vey anams@n? Eg~er, ben senin u%vey evla*d@n isem, bu ko- lu kimin yoluna feda ettim? Nic#in s#u anda, bir derenin kena- r@nda bir insan viranesiyim? Senin yoluna genc#lig~imi heder ettikten sonra, gene orada, o du%s#mu%s# s#ehirde, senin hasretinle yanan ben deg~il miyim? Is#te geldim; is#te, geldim. Fakat, benim o%nu%mde, k@zlar@n kac#@- yor. Bana k@zlar@n arkalar@n@ c#eviriyor. Onlara her uzatt@g~@m el havada kal@yor. Eg~er, sen bir u%vey ana olsayd@n, @st@rab@n benim @st@rab@ma bu kadar benzer miydi? Sen de bencileyin, bu kadar garip bu kadar yoksul... Sen de bencileyin bu kadar derdini anlatma- dan a*ciz olur muydym? Benim ic#in senin yu%zu%n Zeynep kad@- n@n c#ehresinin es#idir. O halde hepimizim anlas#mam@za ma*ni olan s#ey nedir? Bo%yle du%s#u%nerek, geceye kadar derenin k@y@s@nda c#omelmis# kalm@s#@m. Geceler, @ss@z, c#@plak Anadolu yaylas@n@ daha ziyade garip- les#tirir. Bu @ss@z, @s#@ks@z topraklar, go%kyu%zu%nu%n alt@n mozayik- l@, muhtes#em kubbesi alt@nda ezilir, erir, yok olur. O kadar yok olur ki, bunun ic#inde, siz, kendinizi, c#oktan a*deme inmis# bir go%lge farzedersiniz. Hayat denilen s#ey, gu%r, kalabal@k, p@r@lp@r@l yukar@dad@r. Sanki, arz@n u%stu%ndeki medeni* s#ehra*yini seyredeceg~im. tersine do%nu%p tepeden size bak@yor. Bas#@m do%nmese, sabaha kadar s@rtu%stu% yat@p bu engin s#ehra*yini seyredeceg~im. Fakat, bas#@m do%nu%yor. Bir dev, beni kolumdan tutup aya m@ f@rlatt@? Hakikaten, buras@ aydan farkl@ bir yer deg~ildir. Ayni cans@zl@k ,ayni donukluk. Hers#ey tas# kesilmis# gibi. Ne < P. 74.> bir ses, ne bir hareket... Ve ben, k@m@ldasam, sanki, her taraf c#at@rdayarak tuz buz olacak. Olsun, bari... Olsun bari... * * * Ko%yde, k@s# haz@rl@klar@ bitip tu%kenmek bilmiyor. Sog~anlar kurtutuldu. Dibeklerde gu%nlerce bulgur k@r@ld@. Bug~daylar u%g~u%tu%ldu%. Bunlardan deste deste yufkalar yap@ld@. Derken kuru yemis#lere s@ra geldi. Ama, o ne kadar ceviz! Ah@r- lar, damlara, damlar@n u%stu%ne kadar saman y@g~@nlariyle dolu. Kad@nlar, bir taraftan, taze tezek topraklar@n@ duvarlara yap@s#- t@r@yorlar. Zeynep kad@n@n evi, eski Abdu%lhamit ricali gibi bu tunc# renkli nis#anlarla bas#tan bas#a donand@. Ve ne koku! Bu%- tu%n tabiat tezek kokuyor. Zeynep kad@n, k@zlar@ ve gelinleryle beraber, sabahtan aks#ama kadar, durmaks@z@n c@al@s#@yor. Mehmet Alinin yavrusu- nu sokak kap@s@n@n es#ig~ine b@rak@p gidiyorlar. Bereket versin ki, c#al@st@klar@ meydanl@k bizim evin o%nu%du%r. C#ocuk bag~@rmag~a bas#lay@nca anas@ kos@up gelebiliyor. C#ok defa, biz onunla es#ikte arkadas#l@k ederiz. Ku%c#u%k insan yavrusu, ayaklar@m@n ucunda, yar@ toprag~a kar@s#m@s#, do%g~lek cinsinden su%ru%ngen bir nebat gi- bidir. K@m@ldad@kc#a bir bu%yu%k solucan ku%mesini and@r@yor. Her ne taraf@ndan bak@lsa bir ana karn@ndan c#@km@s# olmaktan ziya- de topraktan bitme s#eylerden biri hissini veriyor. O kadar s#ahsiyeti yok ki, daha ad@n@ bile koymad@lar. Iki u%c# defa Mehmet Aliden sorduk. Hep unutuyor mu, nedir? Go%n- derdig~i mektuplarda c#ocug~unun ad@ndan hic# bahsetmiyor, [Mahdumuma sela*m@ mahsus ederim.] demekle kal@yor. Ve ben, onu, [ads@z] diye c#ag~@r@yorum. -- Ads@z, Ads@z. Ku%c#u%k go%vdesi u%stu%nden kocaman bas#@n@ zahmetle c#evire- rek, bana bak@yor, O%yle mahzun, o%yle mahzun bir bak@s# ki, in- sana ag~lamak isteg~ini veriyor. Hakikaten, Schopenhaur'@n be- ka*rl@k nazariyesi lehine bu c#ocuktan daha canl@ bir misal bulunmaz. Bu mahlu*ka bakarak, derhal du%nyaya c#ocuk getir- menin bir cinayet oldug~unu tasdik ederiz. -- Ads@z, Ads@z, biraz gu%lsene. Biraz oynasana. Yu%zu% burus#ur, dudaklar@ bu%ku%lu%r. Hemen ag~lamak u%ze- < P. 75.> redir, Bas#kalar@n@n kendisiyle mes#gul olmas@na o kadar al@s#- mam@s# ki, bunu bir is#kence tela*kki ediyor. Ve hemen eline birs#ey tutus#urup kars#@da c#al@s#anlar@ sey- re koyuluyorum. Insanlar. hers#eyden ziyade kar@ncalara benziyorlar. Eko- nomi ve c#al@s#ma melekesi, her mahlu*ktan fazla bu iki cinste kendini go%steriyor. Ve bu hassa, bir nevi yar@n@ go%rme, yar@n@ du%s#u%nme kudretiyle birleserek onlar@ alela*de hayvanl@g~@n fev- k@ne c#@kar@yor. Bu c#irkin ve bak@ms@z tabiat ko%s#esinde, bu kaba saba insan ku%mesinin bana, a*deta, hu%rmete yak@n bir duygu veris#i neden- dir? Bu insanlar, her gu%n hic#e sayd@g~@m, hor go%rdu%g~u%m, hatta* bazan da tiksindig~im kimseler deg~il midir? Fakat, is#te, uzak- tan c#al@s#@s#lar@n@ seyrederken, bana, herbiri bir bu%yu%k ha*dise- nin kahraman@ gibi go%zu%ku%yor. Bu kad@nlar@, ben, du%g~u%nlerde raksederken de go%rmu%s#tu%m. Hareketleri, hic# bu kadar a*henktar deg~ildi. Dibek bas#@nda bu kol sallay@s#lar, yalak kenar@nda bu eg~ilip kalk@s#lar, yu%k alt@n- da bu iki bu%klu%m olus#lar, benim u%zerimde, eski M@s@r ve Yunan tas#lar@nda go%rdu%g~u%m ritmik pozlar derecesinde bir tesir yap@- yor. O%yle ki, Zeynap kad@n, bunlar aras@ndan ayr@l@p, bana dog~- ru geldig~i vakit, az kals@n elini o%pecektim. * * * Gu%z mevsiminin sert ve yal@n ru%zga*rlar@ esmeg~e bas#lad@. Iss@z, engin Anadolu yayla*lar@ u%stu%nde, ah, bu ru%zga*rlar... C#o%lde yolunu s#as#@rm@s# kervanlar, viran bir beldenin u%s- tu%nde yu%zlerce baykus# su%ru%su%, bir deniz kazas@ esnas@nda ko- pan yu%rek parc#alay@c@ vaveyla*, bir dag~@n c#o%ku%s#u%, bir bu%yu%k kraterin infila*ki, bir c#@g~@n inisi, bir selin bas@s#@ ,hic#bir s#ey, hic#- bir tabii* a*fet bu ru%zga*rlar@n c#@kard@g~@ su%rekli ug~ultu kadar ug~ursuz, korkunc# ve yeis verici deg~ildir. Bu ru%zga*lar estig~i mu%ddetc#e, ben Dostoievski`nin es#has@n- dan biri gibi olurum. Ya Sibirya yollar@nda bir kalebendin, ya Moskova sokaklar@nda ac# bir serserinin ,ya s@n@r boyunda bir han odas@nda kac#mak c#arelerini du%s#u%nen bir suc#lunun kab@ ic#i- ne girerim. Derin bir azap yu%reg~imi t@rmalar.

Gene bo%yle fu%zga^rl@ gecelerden biri idi. Yatag~@m ic#inde, soldan sag~a, sag~dan sola do%nu%yor, bir tu%rlu% uyuyam@yordum. Derken, o ug~ultuya ko%peklerin havlamalar@ da kat@ld@. Cehen- nemlik bir konser... Acaba, karanl@g~@n ic#inde cinler, zebaniler de dans ediyor mu? Kalk@p cam@n arkas@ndan geceyi tetkik ediyorum. Ko%pek- ler havlamalar@n@ gittikc#e artt@r@yorlard@. Mutlaka, bir yaban- c@ ko%ye girmek u%zere... Bas#tan as#ag~@ya dikkat kesilip dinliyorum. Hakikaten, bir insan@n ayak sesleri var. Bu saatte, bu gelen kim olabilir? Ko%- pekler, su%ru% halinde pencerenin o%nu%ne gelmis# havl@yorlar, hav- l@yorlar. Cam@ ac#@p hayk@r@yorum: -- Hos#t, hos#t... Ru%zga^r bas#@m@ al@p go%tu%recek bir s#iddetle esiyor. Nefesim t@kanarak c#ekiliyorum. Ko%pekler susmuyorlar. Daha ziyade havl@yorlar, ve, bir adama sald@r@r gibi h@r@lt@lar c#@kar@yorlar. Biraz evvel ayak seslerini duydug~um kimse, hissediyorum ki, yaklas#@yor. Hatta^, benim sesimi duyar duymaz durdu, san@- r@m. -- Kim var orada? Bir adam birs#eyler m@r@ldan@yor. Havada, bir [S] harfi bir [L] ye c#arparak dag~@l@yor. Tekrar bas#@m@ d@s#ar@ya uzatt@m: -- Kim var orada? Adam, daha yak@ndan: -- [Ben, Su%leyman... Su%leyman] dedi. Evvela^, bu Su%leyman@n kim oldug~unu hat@rlayamad@m. Sonra birden akl@ma geldi. -- Bu vakitte nereden c#@kt@n bo%yle? Bana cevap vermeksizin, bir go%lge sessizlig~iyle, kendi evi- ne dog~ru yo%neldig~ini go%ru%r gibi oluyorum. Penceremi kap@yo- rum. Bu ha^dise dalgal@ bir denizin bir cesedi sahile at@s#@na ben- ziyor. Sabah@ gu%c# ettim ve herkes uyand@ktan sonra ilk is#im ev halk@n@ vak'adan haberdar etmek oldu. Zeynep kad@n, bu hari- kula^de havadise pek ehemmiyet vermez go%ru%ndu%. Fakat, Ismail, derhal kos#arak Su%leyman@ bulmag~a gitti. * * *

Su%leyman@n bas#@ndan gec#enler: Bir defa, Cenneti bulmak ic#in haftalarca ko%y ko%y dolas#- m@s#. Sonra, bilmem nerede, ikisine birden rasgelmis#. Cennet, onu evvela^, tan@maz gibi go%ru%nmu%s#. La^kin, Su%leyman @srar edince demis# ki: [Peka^la^, peka^la^ ama, bu is# bo%yle olmaz. Aram@zdan gec#e- ni duym@yan kalmad@. Senin namusun bes# paral@k oldu. S#imdi bunun bir c#aresi var: Sen beni bir kere bos#ars@n, ela^leme kar- s#@ namusunu temizlersin. Ondan sonra tekrar gene evleniriz.] Su%leyman [peki] demis#. Nahiyeye kadar gitmis#ler. Kad@- n@n o%nu%nde, Su%leyman, kar@s@n@ [tala^k@ sela^se] ile bos#am@s#. Mahkemeden c#@karken: -- Aha, istedu%g~u%nu% ettim. S#imdi gel, ko%ye gidelim, evle- nelim; demis#. Cennet kahkaha ile gu%lerek: -- Senin akl@n s#eriata da ermiyor, Sen beni u%c# defa bos#a- d@n. S#imdi seninle tekrar evlenemem ic#in hu%lle yapmak la^z@m, demis#. Hu%lleci, ortada haphaz@r: Cennetin a^s#@g~@. Su%leyman kendi eliyle, herifi, cennetin yan@na sokmas@n m@? Es#ikte, sabaha kadar beklemesin mi? Sabah olunca, tak tak kap@. Fakat ac#an yok. Neden sonra harif kap@dan bas#@n@ uzatm@s#: -- U%len, ne istiyon? -- Cennet Han@m@ go%receg~im. -- Cennet Han@m@ m@? Ne yapacaks@n? -- O bilir. Bizim ko%ve gidecez. -- U%len o benim avrad@m be. Senin ko%yu%nde ne is#i var? Su%leyman, biraz daha @srar etmek, biraz betelemek iste- mis#. Fakat, herif yumruklar@n@ go%sterip: -- Defol, s#uradan. Bas#@m@ bela^ya sokma; diye bag~@r@nca; Su%leyman hemen kap@n@n o%nu%nden s@v@s#vermis#. Kap@n@n o%nu%n- den s@v@s#m@s# ama, aylarca ko%yu%n etraf@nda dolas#m@s#, dolas#m@s#, bir kere daha Cenneti go%ru%p de yu%zyu%ze konus#abilmek ic#in... Gu%ndu%zleri kap@ kap@ dilenirmis#, geceleri gidip k@rda yatarm@s#. La^kin o bu%tu%n bu zaman zarf@nda Cennete bir defa rasgelme- mis#. -- Ee, sonra?

Sonras@n@ art@k kendi de bilmiyor. Zannedersem, ko%ylu%ler, ona art@k ekmek vermez oldular; o da ac# kal@p do%nmu%s# gelmis#. Bizim ko%ylu%lere, bu ac# kal@s#; maceras@n@n en suzis#li taraf@ gibi go%ru%ndu%. Hemen her evden Su%leymana yiyecekler tas#@n- mag~a bas#land@. Fakat, o, gelen kaplar@n hic#birine el su%rmu%yor, boyuna tu%tu%n istiyor, cigara ic#iyordu. Gerc#i, halinde bir fev- kala^delik yoktu. Ama, Cennet bahsi haricinde hic#bir s#ey ko- nus#muyor ve o bahis ac#@l@nca, go%zleri, bir kara akik parlakl@g~@ al@yordu. Henu%z kad@ndan u%midini kesmemis#ti. Her so%zu%n sonunda: -- Bir gu%n gelir, bana muhtac# olur; diyordu. -- Ya o zaman kabul edecek misin? Cevap vermiyor. Dalg@n dalg@n o%nu%ne bak@yordu. Ilk gel- dig~i gu%nlerde, kocaman bir sakal@ vard@, ona heybet veriyor- du. Ko%yu%n berberi bunu k@rp@nca bizim u%stu%mu%zdeki tesirinin yar@s@n@ kaybetti. Sonra, yavas# yavas#, hep ayni s#eyleri tekrar ede ede bu%sbu%tu%n ma^nas@z bir adam oldu; art@k, semtine hic# kimse ug~ramad@. Gene, eskisi gibi, aptal Memis#le bas#bas#a kal- d@. * * * Bu k@s#@n en mu%him ha^disleri: Mehmet Ali, Sontes#rin ay@nda bir defa, on gu%n izinli geldi. Alay@ Eskis#ehirde imis#. [Rahat@z. Yiyecek, ic#ecek bol. Zabitle- rimiz c#ok iyi. Eskisi gibi do%vmek yok, so%vmek yok. Ama is#siz- likten c#ok can@m@z s@k@l@yor.] diyor. Bir kere istasyonda Mus- tafa Kemal Pas#ay@, bir kac# kere de Ismet Pas#ay@ go%rmu%s#. [Bi- ri nas@l? O%bu%ru% nas@ld@? Bana anlat, bana anlat.] diyorum. [Aha s#o%yle, aha bo%yle] diyor. Bir tu%rlu% is#in ic#inden c#@kam@yor. Mu%mku%n olsa kendi muhayyelemi, kendi hassasiyetimi, kendi dilimi ona hibe edeceg~im. Ta^ ki, vatan@n karanl@k semas@nda parl@yan bu iki y@ld@z hakk@nda, bana tecessu%m ettirici malu^- mat versin diye. -- Nas@l? Go%zleri nas@ld@? Boyu uzun muydu? K@sa m@yd@ Nas@l bak@yordu? Nas@l yu%ru%yordu? Ne giyiyordu? Mehmet Ali bana bu%sbu%tu%n bas#ka bir cevap veriyordu: -- Biz sela^ma durunca [Merhaba asker] dedi. Mustafa Kemal Pas#an@n, bu [merhaba asker] deyis#i epey-

ce enteresan bir tafsila^t. Fakat, o bu%yu%k s#ahsiyetin muayyen ve ba^riz hic#bir taraf@n@ go%zo%nu%ne getirmiyor. -- Sesi kal@n ve gu%r mu%ydu%? -- O kadar@n@ is#itemedim, gayri... -- Can@m, merhaba asker, dedig~ini is#ittim de, sesi kal@n m@yd@, ince miydi, nas@l is#itmedin? Bu tarzda konus#ma, Mehmet Alinin can@n@ s@k@yor. Hemen, pozitif bahislere atl@yor: -- Yunanl@lar, yak@nda yeni bir taarruza gec#eceklermis#. -- Peki, siz haz@r deg~il misiniz? -- Evvel Allah, haz@r@z beyim... Haz@r@z, emme... Emmesi ne? Bunu izah etmek ic#in umumi fikirler, umumi^ mutala^alar sahas@na girmek la^z@m. Mehmet Alinin kafas@ ise bu maceraya hic# al@s#mam@s#t@r. Hula^sa, Mehmet Ali ko%yde kald@g~@ mu%ddetc#e kendisinden birs#ey o%g~renmek kabil olmad@, ve o%ylece, geldig~i gibi gitti. Gel- dig~i gibi mi? Hay@r; kasaturas@n@n tersiyle, Ismaili, bir iyice do%vu%p o%yle gitti. La^kin, terbiyede dayag~@n hic#bir rol oynamad@g~@n@ belki, daima menfi bir tesiri oldug~unu, bana, bu vak'a kadar katiyet- le ispat eden birs#ey yoktur. Ismail, dayaktan sonra bir kat da- ha ahla^ks@zlas#t@. Evin ic#inde, ko%yu%n ic#inde, a^deta, muz@r bir mahlu^k halini ald@. Zaten, bir kus#, bir tavs#an bak@s#@n@ and@ran go%zlerine bu%sbu%tu%n hayvani^ bir ifade geldi. O%yle ki, aras@ra be- nimle konus#urken, bir bu%yu%k tarla faresi dile gelmis# san@yo- rum. Bereket versin ki, onunla pek seyrek konus#uyoruz. Birs#e- yimden s#u%phelendi mi, nedir? Bana garaz bag~lad@g~@n@ seziyo- rum. Gu%n gec#tikc#e bu garaz artar gibi go%ru%nu%yor. Varsam, kendime, bu evden bas#ka bir yer bulsam diye du%s#u%ndu%m. Bir- gu%n niyetimi gidip Bekir C#avus#a ac#t@m. -- Benim bir evim var emme, viran; dedi. -- Tamir edilmez mi? -- Edilir, edilir emme, c#ok para la^z@m. [Ne kadar] diye sordum. [Otuz k@rk banknot] dedi, Gittik, birlikte evi go%rdu%k. Bu, ko%yu%n hemen d@s#@nda, yu%zu% dag~a ba- kar, iki oda ve bir ah@rdan ibaret bir evdir. Ko%yu%n d@s#@nda... Bu, bana derhal is#e bas#lamak arzusunu verdi.

-- La^k@n bana kim bakacak? Bekir C#avus#: -- Bizim c#oluk c#ocug~un ne is#i var? diyor. Zeynep kad@n@ karar@mdan mu%teessir olacak sand@m. Fa- kat hic# de o%yle olmad@. Ve bunun bo%yle olmay@s#@ beni mu%tees- sir etti. Mehmet Alinin evinden o kadar sog~udum ki, bir an evvel yeni evime tas#@nmag~a can atmag~a bas#lad@m. Yeni evim... Bu, yu%zu% dag~a dog~ru, bu%tu%n ko%ye arkas@n@ c#evirmis# bir evdir. Bekir C#avus# onu bir depo olarak kullan@- yordu. Onun ic#indir ki kap@s@ gayet muhkem, ve pencereleri parmakl@kl@d@r. Evin d@s#@ndan go%ru%nu%s#u%nu% de hic# deg~is#tirme- dim ve alt@ndaki ah@r@ muhafaza ettim. Orada bir ku%c#u%k es#ek besliyeceg~im. O, bana, arkadas#l@k edecek. Ben, yukar@ki odam- da pineklerken o, as#ag~@daki odas@nda t@p@s# t@p@s# es#inecek. Ara- s@ra, tam, ben hazin du%s#u%ncelere dald@g~@m vakit, o, benim hu%z- nu%mu% sezmis# gibi en ac@, en yan@k na^ralariyle hayk@racak. O vakit, ben yavas# yavas# merdivenlerden ineceg~im. Yavas# yavas# ona dog~ru gideceg~im. Uzun, parlak tu%ylu% gerdan@na kolumu dolay@p derin, siyah go%zlerine bakacag~@m. Onunla uzun uza- d@ya ic#in ic#in konus#acag~@m. Ona hic# yu%k tas#@tm@yacag~@m. S@rt@na hic# semer vurdurm@- yacag~@m. Bir adama, her gu%n, onu, timar ettireceg~im. Zira, bu, mukaddes bir hayvand@r. Bu%tu%n go%kten inen kitaplarda bunun ad@ var. Ve yu%zu%, ku%c#u%k Ismailin yu%zu%nden bin kat daha s#i- rindir. Ku%c#u%k Ismail mi? Bahsi do%nu%p dolas#t@r@p gene ona getiri- yorum. Salih ag~a bir, o iki... Benim ic#in bitmez tu%kenmez bir @st@rap memba@d@r. Salih ag~a bir, o iki... Zeynep kad@n@n as@k surat@na benziyen yalc#@n toprag~@ saym@yorum. Art@k havalar sog~umag~a bas#lad@g~@ gu%ndenberi kap@s@ ac#@k kalm@s# ah@rlarda birles#en kambur og~lanla a^ma k@z@n kac#@s#@p kovalas#malar@na s#as#m@yorum. Ne imam@n c#es#me bas#@nda aptes al@s#lar@n@, ne muhtar@n yu%zu%nu%n k@rc#@l k@llar@ aras@ndan s@r@t@s#- lar@, ne de... Art@k bunlar@n hepsine al@s#t@m, al@s#mad@g~@m yal- n@z Salih ag~a ile Ismaiildir. * * * Bu k@s# esnas@nda Su%leymanla ahbapl@g~@m@z epeyce ilerledi. C#u%nku%, evimin tamirine o bakt@. Memis# tas#@ toprag~@ tas#@d@, o,

kireci kard@ ve ko%yu%n yega^ne san'atka^r@ arabac@ Recep maran- gozluk vazifesini go%rdu%. Is#te, o vakittenberi Su%leyman@ yan@m- dan ay@rmayorum. Bazan birlikte yemek yedig~imiz oluyor. Ne rahat arkadas#l@k... Hic# konus#muyoruz. Ekseriya, ben yatag~@m u%stu%ne uzanm@s#, o, yerde bag~das# kurmus#, saatlerce, bir odan@n ic#inde kars#@ kars#@ya kal@yoruz. Ne o, ne ben bir tek kelime so%ylemeg~e lu%zum go%rmeyiz. Baz@, havan@n iyi gittig~i gu%nler birlikte c#@k@p dolas#@r@z. Bir defa onu, ta^ Eminenin ko%yu%ne kadar go%tu%rdu%m. Su%leyman, o vak'adan sonra, o kadar zay@flad@, o kadar za- y@flad@ ki, bu%tu%n ma^nasiyle bir deri bir kemik kald@. Aras@ra bir yu%ku% yerden kald@r@rken veya herhangi bir debeple fazla bir hareket yaparken c#@t diye k@r@l@vereceg~inden korkuyorum. Netekim, Eminenin ko%yu%ne kadar yu%ru%du%g~u%mu%z gu%n, kavakl@- g~a var@r varmaz o%yle bir yere c#o%ku%s#u% vard@ ki, bir iskeletin parc#alar@n@ birbirine bitis#tiren bag~lar da c#o%zu%lu%nce, kemikler, mutlaka, yere bo%yle y@g~@l@r. Bir mu%ddet nefes nefese kald@. O kadar c#ok soluyordu ki, can c#ekis#iyor sand@m. -- Bir s#ey yok; yu%reg~im t@kand@; aras@ra bo%yle olurum. Sonra gec#er. Bu bir dertmis#. Beni askere, aha, bundan almad@- lar. Ic#imden, belki Cennet de seni bundan istememis#tir, dedim. Onunla yaln@z kald@g~@m@z zaman, bazan, Cennetin bahsini ac#a- r@m. O vakit, go%zleri par@ldamag~a bas#lar. S@ska vu%cudu bir yay gibi gerilir. -- Nas@l hic# haber ald@g~@n var m@? -- Heriften ayr@lm@s# diye is#itim. -- Ya s#imdi ne yap@yormus#? -- Gu%nah@ so%yliyenin boynuna, ko%tu% olmus# diyeler. Bunu duyunca, ben ondan ziyade mahzun oluyorum. Fakat, o s@r@t@yor. -- Ben dedim. Ben dedim. Elbet, bir gu%n pis#man olup ge- lecek; diyor. -- Ya gelince kabul edecek misin? Cevap vermeden o%nu%ne bak@yor. Kendinden emin deg~ildir. Hangimiz kendimizden emin olduk? Biz, erkekler, zavall@ muhluklar@z.

Bu k@s#, muhtar@n ko%tu%ru%m kar@s@ o%lecek diye c#ok beklen- di. Fakat, kad@n o%lmedi. Bir aks#am, yats@ ezan@ndan evvel, muhtar benim kap@ma vurdu: -- Efendi, efendi, sana kasabadan zir (acanis) getirdim Al oku, dedi. -- Nas@l, iyi bir haber mi? -- Al oku; c#ok iyi diyeler. Muharebeyi kazanm@s#@z. Ellerim titriyerek, kirli, burus#uk ka^g~@t parc#as@n@ la^mbaya dog~ru uzat@yorum. Ikinci Ino%nu% zaferi... Yu%reg~im ag~z@ma gel- di. Bir s#iir parc#as@ okuyormus#um gibi Ajans@n sat@rlar@n@ ic#im- den terennu%m ediyorum. Do%ndu%m: -- Go%rdu%n mu%? diyecek oldum, la^kin, muhtar ka^g@d@ b@ra- k@p namaza kos#mus#tu. Sevincim ic#imde t@kand@, kald@. Bu%yu%k fela^ket anlar@nda oldug~u gibi bu%yu%k meserret gu%nlerinde de duygular@m@z@ bas#kalariyle paylas#mak bizim ic#in bir derin ihti- yac#t@r. U%mitsizlikle, ne yapacag~@m@ bilmiyerek Su%leymana do%- nu%yorum: -- Go%rdu%n mu%? Bizimkiler du%s#mana bir iyi dayak atm@s#- lar. Su%leyman, bu so%zden birs#ey anlamaks@z@n s@r@tarak yu%zu%- me bakt@. * * * Is#te, bir k@s#, koca bir k@s# bo%yle gec#ti. Ben bu%tu%n mevcudi- yetimle hep cephede yas#ad@g~@m ic#in bu mevsimin ag~@r yekna- sakl@g~@ omuzlar@m u%stu%ne pek c#o%kmedi. Ordunun, Anadolu ordusunun umumi^ bir taarruza gec#ece- g~@ s#ayialar@ gu%nden gu%ne kuvvet buluyor. Memleketin hemen bu%tu%n gazetelerinden bu bekleniyor, bunun so%zu% oluyor. Istan- bul hu%ku^meti erka^n@n@n bir murahhas heyet halinde Ankaraya gelis#leri, milli^ tes#kila^t@n kudretini bir kat daha ispat etti. Bu adamlar, buraya ne so%ylemeg~e, ne istemeg~e geldiler? Mutlaka, bize teenni ve ink@yat tavsiye etmeg~e geldiler. Bunlar, bir o%lu%m mahku^muna, son saatinde teselliye giden papazlar@ and@r@yor- lar. -- [Cesaret evla^d@m, cesaret. Bunun o%tesinde bir bas#ka ha-

yata, ebedi^ bir hayata ereceksin. S#imdi, so%yle, so%yle. bakal@m, son emelin nedir? -- [O%lmemek!] Papazlar irkiliyorlar. Ic#lerinden: [Amma da aksi bir idam mahku^muna c#att@k] diyorlar. Is#te, Anadolunun dedig~i, is#te Istanbul hu%ku^metinin so%yle- dig~i... Memleketin havas@ bu kadar haile ile yu%klu% olmasa, in- san bu hale gu%lebilir. La^kin, c#@plak ayakl@, c#@plak go%g~u%slu% ko%y- lu%ler, gu%lle ve kurs#un tas#@yan kag~n@lar@ o%nlerine takm@s# gidi- yorlar. Bu, kirli, p@rt@l yorgana sar@l@ s#ey ne? Bir top arabas@... Ta^, orada, o hendeg~in ic#inde birikmis# insanlar ne yap@yorlar? Bun- lar, bir manda les#ini yu%zmekle mes#guldu%r. Ne ic#in? Derisin- den askere, c#ar@k olur. O%bu%rleri, u%zerimize, sag~lam Ingiliz kunduralariyle yu%ru%- yorlar. Top arabalar@n@, etraf@ keten bezli perdelerle o%rtu%lu% Berliez otomobilleri ic#inde bir ulu^hiyet gibi tas#@yorlar. Gene, ic#ime, o kurt du%s#u%yor: Zafere nas@l inanmal@? La^kin, is#te as@l bu go%rdu%g~u%m s#eyler ic#in zafere inanmal@- dir. Tu%rk askeri manda les#lerinin derisinden c#ar@k yap@p giyi- yor. Tu%rk ko%yu%su% top orahalar@n@ kendi yorgan@ne sar@p tas#@- yor, is#te, bunun ic#in inanmand@r. Is#itt@m. Eskis#elurde, demil- yolu raylarm@ so%ku%p eriterek top kamas@ yapanlar varm@s#. Ge- c#en gu%n, yak@n istasyonlar@n birinde bir trenin ko%mu%rsu%z nas@l yu%ru%tu%ldu%g~u%nu% go%rdu%m: Tren durur durmaz hemen bu%tu%n yol- cular inip etrafa dag~@l@yorlar, rasgeldikleri ag~ac# dallar@n@ ke- siyorlar ve getirip lokomotifin platformuna y@g~@yorlard@. * * * Lokomotif, ray, istasyon... Sahi, yazmay@ unuttum. Halbu- ki, benim ic#in mevsimin en bu%yu%k ha^diselerinden biri de bu olmus#tu. Eg~er, @ss@z, u%cra Anadolu yayla^lar@n@n ortas@nda, uzun mu%ddet kalm@s#san@z sizi medeni^ merkezlerden birine ulas#t@r- mak kudretini haiz olan s#eylerden birini go%rmenin, bir telg- raf direg~iyle, bir demiryolu ile, bir istasyon binasiyle kars#@ kars#@ya gelmenin ne oldug~unu mutlaka bileceksiniz. Bilmiyene ise bunu anlatmak c#ok gu%c#tu%r. La^kin, ben bu%tu%n bu yaz@lar@ bir kimseye birs#ey anlatmak

ic#in yazm@yorum. Hay@r, hay@r, bu hic# akl@mdan gec#medi. Ben bu yaz@lar@, kendi kendimle konus#mak ic#in, yaln@z bunun ic#in yaz@yorum. Eg~er, gu%nu%n birinde memleket kurtulur da, tek- rar kendi mihitime do%nersem, ilk yapacag~@m is# bunlar@ yakmak olacakt@r. Yakmazsam, bu defter bas#kalar@n@n eline gec#ebilir. O vakit, benim bu ko%ydeki uzun gurbetimin hic#bir k@yme- ti kalm@yacakt@r. Bu uzun gurbet bir edebiyat mevzuu olacak- t@r. Edebiyat@, san'at@ bas#kalar@ yaparken hos# bulurum. Fakat, kendim bundan nefret ederim. Edebiyat ve san'at du%nyas@nda yaln@z da^hiler vard@r. Ondan o%tesi, bir alay zavall@ taklitc#i, bir alay zavall@ maskarad@r. * * * Ben bir maskara deg~ilim ama, bir safderun oldug~um, bir koca c#ocuk oldug~um muhakkakt@r. Bundan bir tu%rlu% kurtula- m@yorum. Feleg~in nice cevir ve mihneti, nice aldan@s#lar, nice hayal ve u%mit k@r@l@s#lar@ beni pis#irmeg~e ka^fi gelmedi. Ha^la^, ne c#ocukc#a sevinc#lerim, ne vahi^ hayallerim, go%nlu%mu%n ne safiya^ne ak@s#lar@ var. U%c# gu%ndenberi, bir kapkara es#ek s@pas@ ah@r@mda bag~l@ du- ruyor diye her sabah yu%reg~im sevinc#ten hopl@yarak uyanmak- tan kurtulam@yorum. Feleg~in nice cevir ve mihneti, beni c#o- cuklug~umun bu huyundan kurtaramad@. Bana yeni bir oyun- c#ak ald@klar@ vakit, gu%nu%n her hangi bir saatinde, ya dersimi okurken veya yolda yu%ru%rken oyuncak hat@r@ma geldi mi, ic#im sonsuz ve ayd@n bir farah denizinin dalgasiyle dolup bos#al@rd@. Bu%tu%n ma^nasiyle yu%reg~im ag~z@ma gelirdi. Etraf@mda, hers#ey ve herkes, bana, henu%z kes#fettig~im cevheri baldan tatl@, sihirli du%nyan@n s#irin timsalleri gibi go%ru%nu%yordu. Hatta^ mektepte isem, mektep, hocam@n o%nu%nde isem ho- cam, hatta^ ker gu%n iki defa gele gide, gide gele gormekten b@- k@p usand@g~@m dar, dolas#@k ve rutubetli sokak, hatta^ bizim ko- nag~@n k@s# gu%nleri bir mahzen gibi yas# ve yaz gu%nleri bir c#o%l parc#as@ kadar gu%nes#le dolu avlusu, bana, hep ayni cevhere bu- lanm@s#, hep ayni sihirle canlanm@s# go%ru%nu%rdu%. Her rasgeldig~im s#eyi veya kimseyi kucaklay@p o%pmek isterdim. Go%nlu%me bu ha- rikula^de s#enlig~i veren s#eyi tahlil edecek olursan@z, ne bulurdu- nuz? Ya bir tahtadan at, ya boyal@ tenekelerden bir lokomo-

tif, ya derisi iki u%c# gu%nde delinmeg~e mahku^m bir ku%c#u%k tram- pete... Demek ki, bir hic#, bir zerre, bir tahta ve bir teneke par- c#as@ benim c#ocuk ruhuma bu derin, nihayetsiz, bu%yu%k sadeti vermeg~e ka^fi geliyordu. Is#te, burada, bu mihnet ve mes#akkat ocag~@nda, bin tu%rlu% a^fetten arta kalan otuzu%c# y@ll@k viran varl@g~@mda, bir kapkara es#ek s@pas@, bir canl@ oyuncak, bana, ayni saadeti vermeg~e ye- tis#iyor, Demek, bu vu%cut viranesi ic#indeki ruh ayni ruhtur. Harp cephelerinde, sac#@ sakal@na kar@s#m@s#, nice pis#kin ve sert askerler go%rdu%m ki, fela^ket an@nda go%zlerine bir u%rkek c#o- cuk bak@s#@ geliyor ve yere du%s#erken, daha bulu^g~a ermemis# bir toy og~lan sesiyle: [Vay anac@g~@m!] diye bag~@r@yordu. Ben de, ha^la^ bu%yu%k humma no%betleri esnas@nda, kolumu kesmek ic#in kloroformla bay@ltt@klar@ vakit hep [Anne, anne!] diyordum. O go%zlerinde derin bir endis#e ile bana eg~iliyordu. Elini bas#@- m@n u%zerinde gezdiriyordu. Nic#in s#u dakikada gene onu, hat@rlad@m? Ey, beyaz haya- let; senin burada ne is#in var? Bu c#ak@llar@n u%zerinde yu%ru%ye- mezsin. Bu rendelenmemis# tahta kap@ya elini dokunduramaz- s@n. Bu tas#tan daha sert kerevette oturamazs@n. Buras@, pis ve fena kokuludur. Ocag~@n ic#inde go%rdu%g~u%n bu kara y@g~@nlar, ad@- n@ yaln@z darb@ mesellerde is#itig~in [tezek] denilen birs#eyin ku%l- leridir. Sana k@yamam, benim daima temiz, titiz ve sabun ko- kan beyaz annecig~im! Seni burada bir san@ye al@koyamam. * * * Emine, Ismailden vazgec#ip benim olsa, onu evvela^ bir iyi y@kard@m. Sonra, vu%cudunun bu%tu%n hatlar@n@ bozan o kat kat esvaplar@n@ c#@kar@p s#u ocakta yakard@m. Fakat onu alamode bir Istanbul k@z@ haline sokmak ic#in mi? Hay@r, hay@r... K@z@l par@l- t@l@ sac#lar@n@ iki kal@n o%rgu% yap@p arkas@na sal@verirdim. Ona, yakas@ daima ac#@k ve yenleri bol bir bu%ru%mcu%k go%mlek giydir- dim. Belden as#ag~@ inen, kas@ktan bag~l@ ve bileklerinden bu%zme- li bir s#alvar yapt@r@rd@m. T@pk@, bu%yu%k ninelerimizinki gibi uc#- lar@ is#lemeli uc#kurunu s#o%yle ortadan bir kocaman du%g~u%mle as#a- g~@ya dog~ru sark@t@rd@m. Ve onu konus#maktan menederdim. Yaln@z, s@k s@k gu%lmesine, ve hayreti, o%fkeyi, inad@, s#uhlug~u ifade eder nidalar koyuvermesine izin verirdim. Yemeg~imi, o pis#irsin, hizmetime o baks@n isterdim.

Ben yerken, c#al@s#@rken veya kahvemi ic#erken, onun ayak- ta beklemesini hos# go%ru%rdu%m. Alafranga a^s#@kdas#l@g~a mahsus o%pme ve oks#amalar@n hic#birini ona go%stermemekle beraber, aras@ra, bir iri Van kedisi gibi onunla oynas#maktan haz al@r- d@m. Bir Van kedisi... Sahi, Eeminenin bir gu%zel Van kedisin- den ne fark@ var? O da bir Van kedisi gibi has#metli ve a^hek- tar deg~il mi? Tabiata onun kadar yak@n bulunmuyor mu? Ona da bir Van kedisi gibi tabiat@n canl@ bir su%su% denilmez mi? Eminem, o da bir Van kedisinden daha ak@ll@ deg~ildir. Bunun konus#mas@n@n o%bu%ru%nu%n miyavlamalar@ndan fark@ ne? S#u hayal, birdenbire, bana, o kadar munis, yap@labilmesi o kadar kolay go%ru%ndu% ki, hemen yola du%s#tu%m. Ilkbahar@n @l@k ve taze ot kokan havas@ da bana ayr@ca u%mit ve cesaret veriyor- du. Yu%ru%yordum. Yu%ru%du%kc#e, hayalim, bana biraz daha gerc#ek- les#mis# go%ru%nu%yordu. Kendi kendime konus#uyordum: Dog~rudan dog~ruya kad@n@n evine gideceg~im. Amirane ve kat'i^ bir tav@rla onu kars#@ma al@p diyeceg~im ki: [Benim param, var, kimsem yok. C#al@s#madan yas#@yabiliyorum. Emineyi go%rdu%m, beg~endim. Onu bana ver. Sana o%lu%nceye kadar yard@m ederim. Neye ihtiyac@n olursa bakar@m.] Kad@n, bu teklife, evvela^ inanmak istemiyecek, s#as#@racak. Mutlak, yalan so%yledig~ime, veya kendisiyle eg~lendig~ime hu%kme- decek. Fakat, ben, en ciddi^ tavr@m@ tak@nacag~@m. Diyeceg~im ki: [Go%ru%yorsun, bir kolum da yok. Bana candan bakacak bir yol- das#a muhtac@m. Eskiden, Zeynep kad@n@n evinde otururken, onun k@zlar@ ve gelini benim yemeg~imi pis#irirler, c#amas#@rlar@m@ y@karlar, bana bakarlard@. S#@mdi tek bas#@ma oturuyorum. Su%ley- man isminde yar@ meczup bir zavall@n@n elindeyim.] Kad@n, o vakit, akl@m@ oynatt@g~@ma zahip olacak. Ic#inden: [Mademki, paras@ varm@s#; diyecek, bu ko%ylerde tek bas#@na, bo%y- le s@g~@nt@ gibi neden yas#arm@s#. Nic#in, kalk@p da Istanbul'dan bu- raya gelmis#? Bu gurbet elinde, bu s@k@nt@lara katlanm@s#? Eminenin halas@, bunlar@ ac#@ktan ac#@g~a so%ylemiyecek. Fakat ben bo%yle du%s#u%ndu%g~u%nu% go%zlerinden, yu%zu%nden, halinden anl@- yacag~@m. O vakit, ona, bu%tu%n hazin sergu%zes#timi hika^ye edece- g~im. La^kin o, dar, sert ve realist ko%yu% mant@g~@yle bu sergu%zes#tin

ma^nas@n@ anl@yabilecek mi? Beni, bu @ss@z yayla^lar@n ortas@na atan @st@rap ona, pek ma^nas@z ve c#ocukc#a go%ru%nmiyecek mi? Bu- nun, ciddiyet ve ehemmiyetini ona nas@l ispat edeceg~im? Bu du%s#u%ncelerle, Eminenin ko%yu%ne vard@g~@m zaman, c#ok- tan, cesaretimin yar@s@n@ kaybetmis#, karar@mda iyiden iyiye za^- fa du%s#mu%s#tu%m. Hele, ko%yu%n ic#ine girip de herkesin, bana acayip acayip bakt@g~@n@ hisseder etmez bu%tu%n cu%retim k@r@l@verdi. La^- kayt ve tabii^, bir mu%ddet sokaklarda dolas#t@ktan sonra ko%yu%n o%bu%r taraf@ndan s@v@s#t@m, kac#t@m. La^kin, her ne tu%rlu% olursa olsun, Emineyi almak fikri ak- l@mdan c#@kmad@. Evimde yaln@z kal@nca, hele geceleri yatag~@mda iken, bundan daha kolay, daha akla yak@n bir tasavvur go%rmu%- yorum. Fakat, d@s#ar@ya c#@k@p da bunu icraya bas#larken, daha ilk ad@mda is#in bu%tu%n garabetini seziyorum. Her ne taraf@ndan bak- sam, gu%lu%nc#, imka^ns@z, gayritabii^ buluyorum. Eg~er, bu ko%ylerde bir dostum olsayd@, belki, ona ac#@larak, ondan bir ak@l o%g~renmek, onunla mu%s#terek bir tes#ebbu%se gec#- mek kabil olurdu. Fakat, is#te, hic# kimsem yok. Su%leymana m@ ac#@lay@m? Zeynep kad@na m@? Bekir C#avus#a m@? Bekir C#avus#, Bekir C#avus#? Sahi, neden olmas@n?... Kendi kendime bu [sahi, neden olmas@n?] so%zu%nu% so%yledikten sonra gu%nlerce Bekir C#avus#un etraf@nda dolas#t@m, durdum. Beni an- l@yabileceg~i bir bir an@n@ kollad@m. Bas#bas#a kal@r kalmaz hemen so%- ze bas#l@yordum, s#uradan buradan saatlerce konus#uyordum: Sa- atlerce as@l maksad@m@ ag~z@m@n ic#inde gevelemekle kal@yordum. Her tes#ebbu%su%mde, kendimi, yeni mektebe bas#lam@s# bir ku%c#u%k c#ocuk gibi utangac#, s@k@lgan ve beceriksiz hissediyordum. Fakat, bir gu%n, nas@l oldu, bilmiyorum. Bekir C#avus#un tavru daha ziyade mi hasbihale mu%saitti, yu%zu% bana daha ziyade mi munis geldi, dedim ki: -- Iyi, hos# amma, bu yaln@zl@k da can@ma tak etti. Insan@n her s#eyden evvel bir yoldas#a ihtiyac@ oluyor. Ba^husus benim gi- bi bir kimse ic#in mutlaka candan bir bakan@ olmak la^z@m. Bekir C#avus# bir s#ey anlamad@: -- Su%leyman is#ine yaram@yor mu? dedi. -- Su%leyman... Adam sen de, o bas#ka s#ey. Maksad@m o de- g~il. Ben bir kad@n demek istiyorum. Bekir C#avus#, nihayet, anlar gibi oldu.

-- Evlen, beyim, dedi, Istanbulda bir tan@d@g~@n yok mu? Yaz da sana bir k@z buluversin. -- Istanbullu k@z hic# buraya gelir mi? Dog~rusu gelse de ben istemem. Istanbulun k@zlar@ nazl@ olur. Ben gu%cu%, kuvveti ye- rinde, bana bakabilecek birini ar@yorum. Ben, olsa olsa burada bir ko%ylu% k@ziyle evlenebilirim. Bekir C#avus#, biraz s#as#k@n, biraz s#u%pheli yu%zu%me bakt@. -- Sahi so%ylu%yorum, bana inan, dedim, mesela^ (***) ko%- yu%nde Emine isminde bir yetim k@z var. O raz@ olsa peka^la^ al@- r@m. Bekir C#avus# sordu: -- Hangi Emine o, bakay@m? -- Can@m, belki is#itmis#sindir, bizim ku%c#u%k Ismail almak istiyordu. Eg~er, henu%z aralar@nda nika^h fila^n yoksa... -- He, he, s#imdi anlad@m. Babas@n@ tan@rd@m. C#ok iyi adam- d@. Emme, k@z@ bilmem. Babas@ ile askerlik ettik. Bir yerde s#e- hit oldu nerede bilmiyorum. Bo%yle so%ylenerek, bu%sbu%tu%n bas#ka mevzulara gec#ti. Gene S#am'dan, Girit'ten, Is#kodra'dan bahsetmeg~e bas#lad@. O gu%nden sonra, benim ic#in hers#eye yeniden bas#lamak la^- z@m geldi. Bekir C#avus#un yeniden hasbihale mu%sait an@n@ ya- kalamak, yeniden bir mu%nasebet du%s#u%ru%p meseleyi tazelemek, yeniden. Arada bir Eminenin ko%yu%nu%n yolunu boylamaktan da vaz- gec#miyordum. Belki, kendisine dog~rudan dog~ruya ac#abilmek f@rsat@n@ bulurum diye saatlerce kavaklar aras@nda dolas#@yor, derenin kenar@nda c#o%melip ko%yu% go%zetliyor, fakat, aski tesa- du%f Emineden bir nis#ane go%remiyorum. Hatta^, bu serserice do- las#@s#lar@n bir tanesinde Ismaile resgeldim. Konus#madan gec#ip gideyim, dedim. Fakat, s@rnas#@k c#ocuk yan@ma sokuldu. Derdi gu%cu% benden birkac# kal@p cigaras@ almakt@r. * * * Ak@bet, Bekir C#avus#a maksad@m@ anlatmag~a muvaffak ol- dum. Bir mu%ddet, du%s#u%ndu%, tas#@nd@: -- Bu is#i, yapsa yapsa bizimki yapabilir. Hele bir kere ona so%yliyeyim. Iki gu%n sonra sordum:

-- Ne yapt@n? Durdu. S@r@tarak ila^ve etti: -- Tu, akl@mdan c#@k@vermis#. Bu aks#am ins#allah, so%ylerim. Nihayet, bir gu%n: -- So%yledim, dedi, gidip kar@yla konus#acak. Ve benim ic#in mu%this# bir halecan devresidir, bas#lad@. Yal- n@z halecan deg~il, birdenbire pis#man da oldum. Bu tes#ebbu%- su%m is#itilirse, Mehmet Alininkilere kars#@ vaziyetim ne fena olacak! Zeynep kad@n, bana ne go%zle bakacak! Ismail, o kadar nefret ettig~im Ismailin benim hakk@mda fikri kimbilir ne ka- dar istihkar ile dolu olacak. Ve garibi s#u ki, ben de kendimi mu%- dafaa edemiyeceg~im. Kendime, bu is#teki vaziyetimin hic# de civanmerda^ne olmad@g~@n@ itiraf edeceg~im. Kes#ke, ne Ismaille, ne de Zeynep kad@nla bu Emine bahsi aram@zda hic# gec#memis# olsayd@. Kes#ke, bilmeksizin, tesadu%fen Ismailin almak istedig~i bir k@za talip c#@km@s# bir adam vaziye- tinde kalsayd@m. Fakat, gec#ti art@k; bu bir rezalettir, ve ben ku%c#u%k Ismailin o%nu%nde bile bas#@n@ eg~ip utanmag~a mahku^m bir zavall@y@m. Bu da yetmiyormus# gibi, bir de reddedilirsem. Aman Ya- rabbi, ben ne halt ettim? Bari, henu%z vakit varken gidip Be- kir C#avus#a vazgec#tig~imi so%yliyeyim. -- Bekir C#avus#, ben o is#ten vazgec#tim. Senin han@ma so%y- le, nafile zahmet edip de oraya kadar gitmesin. Bekir C#avus# go%zlerini yere dikti. O%yle bir mu%ddet dalg@n ve hareketsiz kald@. Sonra, bir iri kedi b@y@g~@n@ and@ran ve ke- di b@y@g~@n@n k@llar@ kadar sert ve seyrek b@y@klar@n@ elinin ter- siyle uzun uzun s@vazlad@. Fikrimi deg~is#tirdig~im ic#in bana k@z- d@g~@na hu%kmettim: -- Ne yapay@m, du%s#u%ndu%m, tas#@nd@m is#ime elvermedi, Ba^- husus bizim Ismail onu almak istiyordu. Sonra korkar@m, ara- m@zda bir so%z olur. Bekir C#avus# dile geldi, ag~@r ag~@r, tane tane: -- Zaten o k@z sana yaramaz, dedi. Bizimki gidip go%rmu%s#. Elin yaban@na ben varmam, demis#. Bizim ko%ylerin k@zlar@ tu- haft@r. Yabanc@dan u%rkerler. Eh, ne olacak. Dog~mus#lar, bu%yu%- mu%s#ler, ko%yden d@s#ar@ hic#bir s#ey go%rmemis#ler. Hepsi cahil, hepsi cahil... Ben Girit'te iken...

Bekir C#avus#, bundan o%te, daha neler so%yledi, bilmiyorum. Dudaklar@mda bir acayip tebessu%m peydah olmus#tu. Yu%zu%mu%n bu%tu%n damarlar@ c#ekiliyordu. Kendime kars#@ bir derin merha- met hissiyle doldum. Ag~l@yacak m@y@m, gu%lecek miyim? Bil- miyordum. S#as#k@nl@g~@mdan Bekir c#avus#a u%st u%ste tabakam@ uzat@yor- dum. O, hic# bozmadan, her tabaka uzat@s#@mda bir cigaram@ al@- yor, baz@s@n@ kulag~@n@n u%stu%ne yerles#tiriyor, baz@s@n@ avucunun ic#inde tutuyor, baz@lar@n@ da parmaklar@n@n aras@na s@k@s#t@r@- yordu. O%yle ki, akl@m bas#@ma gelip de Bekir C#avus#a dikkatle bakt@g~@m vakit onu, her delig~inden bir cigara f@s#k@ran otoma- tik cigara masalar@ndan biri halinde go%rdu%m. Tam kahkahalarla gu%lecek bir and@. Fakat, benim ag~z@m bir acayip tebessu%mle mu%hu%rlenmis#ti. Kalkt@m. Bekir C#avus#a [Aallha@smarlad@k] dedim mi, bilmiyorum. Sendeleye sende- leye evime do%ndu%m. C#@p@lak tepelerin u%stu%nde gu%nu%n son @s#@klar@ so%nu%yordu. Su%ru%lerin ayak sesleri kuru toprak u%zerinde bir yag~mur ya- g~@s#@n@ and@r@yor. Evin ic#i c#oktan karanl@kt@r. La^mbam@ yakma- dan sedire uzan@yorum. Bir c#al@l@g~@n ic#ine c#@r@l c#@plak du%s#mu%s# gibiyim. Her yan@m o%yle diken diken. Bir dakika sonra, art@k ne yapacag~@m@ bilmiyorum. Intihar edilen an, bu an m@d@r? Bundan daha fena bir saat olabilir mi? Ist@rap c#ekmeg~i severim. Fakat, bu @st@rab@n sevimli hic#bir taraf@ yok; c#u%nku% bu, bir fela^ketin mahsulu% deg~ildir. Bu, rezil olmus# bir adam@n @st@rab@d@r. Utanc#, bir yarasa gibi yu%ze yap@- s#@r ve aln@m@z@n ortas@ndan kan@m@z@ emmeg~e bas#lar. Vu%cut o kadar za^fa du%s#er ki, a^deta bir posa halini al@r. Pespaye ve se- fil birs#ey olur. Onun ic#in utanmak, kendi kendinden nefret et- menin mu%teradifidir. Insan bo%yle bir an@nda intihar etmez de ne vakit eder? Za- ten, kokmus#, c#u%ru%mu%s# gibiyizdir. Biz, ancak toprag~@n alt@nda yer bulabiliriz. Bizi, ancak toprak paklar. Toprak paklar m@? Bu tabir de nereden akl@ma geldi? Ta^ c#ocuklug~umda, bu so%zu% bir ihtiyar kad@n@n ag~z@ndan is#itmis#tim. K@z@, babam@n emirber c#avus#una kac#an bu ihtiyar kad@n annemin o%nu%nde ye- re y@g~@lm@s#, bir taraftan ag~l@yor, bir tarafta da mu%temadiyen:

-- Aman, han@mc@g~@m bundan sonra onun vu%cudunu top- rak paklar, diye bag~@r@yordu. O zaman ma^nas@n@ anlamad@g~@m bu so%zde, s#imdi, yirmibes# otuz y@ldan sonra, derin bir ma^na kes#fediyorum. Fakat, bunu kes#fetmekle beraber o kad@n go%zu%mu%n o%nu%ne geliyor. Gu%lme- g~e bas#l@yorum. Ama, acayip bir gu%lu%s#. T@pk@ [Paillasse] ope- ras@nda aldat@lm@s# adam@n h@c#k@r@klarla dolu gu%lu%s#u% gibi... * * * Art@k odamdan d@s#ar@ya c#@kam@yorum. Yataktan kalk@nca sedire uzan@yorum. Sedirden kalk@nca yatag~a giriyorum. Da- ha fazla k@m@ldam@ya mecalim yok. Sanki ic#imde beni hareket ettiren bir zemberek k@r@lm@s# diyebilirim. Beni hers#ey yoruyor. En ufak bir sesten rahats@z oluyo- rum. Gu%nu%n ayd@nl@g~@ fazla geliyor. Su%leyman@n yan@bas#@mda solumas@na tahammu%l edemiyorum. Onu evimden kovmak is- tiyorum. -- Ne var, gene ne var? Bana o%yle bo%nbo%n ne bak@yorsun? -- As#ag~@da hic# is#in yok mu? Kaskat@ ne duruyorsun? -- Bir s#ey istemem. Ne yemek, ne su, bir s#ey istemem. Beni rahat b@rak. Is#te, Su%leymana hitap ic#in ag~z@m@ ac#@p so%yledig~im so%zler, hep bundan ibarettir. Hic#bir vakit bu halimi go%rmemis# olan za- vall@ adam, hayretten hayrete du%s#erek kalan zeka^s@n@ da kaybet- ti. Bu%sbu%tu%n ahmaklas#t@. Bir sabah, bakt@m ki, bas#@n@ al@p gitmis#. Aks#ama gelir diye bekledim, gelmedi. Ertesi gu%ne kadar bekledim. Gene go%ru%nme- di. Daha ertesi gu%n, aks#am karanl@g~@nda onu, kendim aramag~a c#@kt@m. Evine kadar gittim. Yok. Meyus, eve do%nmek u%zere iken, bir duvar kenar@ndan bir hayalet sesizlig~iyle yu%ru%yen Me- mis#e rasgeldim. -- Memis#, bizim Su%leyman@ go%rdu%n mu%? Memis#in beni tan@mas@ ic#in bes# alt@ dakika ve so%zu%mu% anla- mas@ ic#in de bir o kadar zaman la^z@m geldi. Sonra maveradan gelen bir sesle: -- Aha, mesc#itte.. dedi. Mescide dog~ru yu%ru%du%m. Mescit, karanl@kt@. Ic#eriye sesien- dim: -- Su%leyman, Su%leyman... Cevap alamay@nca ic#eriye girdim. Buras@, yar@ metru*k bir yerdir. C#es#me meydan@ndaki cami yap@l@p bittig~i gu%ndenberi, buras@, yaln@z bayram, teravih namazlar@ ve mevlu*t ic#in kullan@- l@r olmus#. Mamafi*, gerek ko%yu%n ic#indekilerden, gerek gelip ge- c#enlerden kim isterse burada yat@p kalkabilir. Yan@mdan yu%ru%yen Memis#e bir kibrit c#akt@r@yorum. Is#e, Su%leyman mescidin ta* o%bu%r ko%s#esinde, bir has@r@n u%stu%ne bu%- zu%lmu%s# yat@yor: -- Su%leyman, ulan Su%leyman, burada ne is#in var? Cevap al@ncaya kadar kibrit so%ndu%. Ondan yana yu%ru%du%m. Ikinci kibrit yakt@r@nca Su%leyman@, yatt@g~@ yerden bana bakar go%rdu%m. -- Haydi kalk, haydi. Seni almag~a geldim. Ku%sku%n ve bulan@k bir sesle, daima yatt@g~@ yerden: -- Beni niydecen? diye sordu. Ona daha ziyade yaklas#@m. -- Seni niydeceg~im, olur mu? Beni yapayaln@z b@rakt@n, Evede her is# yu%zu%stu% kald@. Memis#e, u%c#u%ncu% kibriti c#akt@rd@m. Su%leyman ha*la* k@m@ldan- m@yor. T@pk@ bir Hint fakirini and@r@yor. Onu evvela* bir c#ocuk gibi kand@rmag~a cal@s#@m. La*kin, Su%leyman inad@nda mus@r go%- ru%ndu%. Sonra kat'i* ve a*mirane bir tav@r tak@nd@m: -- Haydi, kalk bakay@m; art@k c#ok oluysun. Gene do%ndu%: -- Beni nidecen? dedi. Nihayet, ku%sme s@ras@ bana geldi: -- Sen bilirsin, dedim; mademki gelmek istemiyorsun, ben de yan@ma bas#kas@n@ al@r@m. Ve sert ad@mlarla geriye do%ndu%m. S#imdi yaln@z@m, bu%sbu%tu%n yaln@z@m. Bu akas#amdan itibaren tek kolumla her is#imi kendim go%receg~im. Yemeg~imi kendim pi- s#ireceg~im. odam@ kendim su%pu%receg~im. Belki gu%nu%n birinde ko%lyu% kad@nlar aras@nda c#amas#@r@m@ y@katt@acak bir kimse bu lamay@p kendim y@kamag~a mecbur olaca~@m. Bu @ss@z,engis. Andadolu yayla*s@n@n ortas@nda bir ikinci Robinson Crusoe oldum. Oturdug~um evin bir ha*li adadan farki yoktur. Gu%nu%n birinde, bir gemi gelip beni buradan kurtaracak m@? O geminin ad@ olsa olsa Anadolu ordusudur Her gu%n, her saat birmazgal delig~ine benziyen penceremden onu go%zet- liyorum. Onu bekliyorum. Ufuklar, insana endis#e verecek ka- dar bos# ve sa*kindir. Sanki, bir harb ic#inde deg~iliz. Sanki hers#ey benim vehmimden ibaret gibi. Aras@ra gazetelerden ald@g~@m malu*mat beni hic# tatmin etmiyor. Her yanda, bir bekleme dev- resinin yu%rek u%zu%ntu%leri var. Sulh yoluna yal@lan baz@ siyasi* tes#ebbu%sler hep bos#a c#@kt@. Londra'ya giden heyet, kars#@, daima, o sag~@r duvar halini muhafaza ediyor. Bu%tu%n bunlara rag~men, bu hali* adan@n kimsesiz sa*kini, ma- g~aras@n@n ic#inden d@s#ar@ya dog~ru bas#@n@ uzatt@g~@ vaki hic# so%nmi- yen bir liman fenrinin yes#il ve k@z@l @s#@g~@n@ go%ru%yor. Bu, benim u%midimin @s#@g~@d@r. Benim u%midim... Yag~@n@ nereden al@yor? Fi- tilini kimler tazeleyip yak@yor? Bilmem, bilmem... Fakat, bu u%mit benim yega*ne gidamd@r. Bu u%mit benim hayatiyetimin en son part@lt@s@d@r. Bu so%ndu%g~u% gu%n... Is#e, onu tasavvur edemiyorum. * * * Yaln@zl@k, dinmiyen bir s@z@d@r. Eg~er, baz@ kimseler, bunu benlig~in bir nevi kurtulus#u su- retinde go%stermek isteris#lerse yan@lm@s#lard@r. Bir su%ru% hayvan@ olan insan, su%ru%su%nden ayr@ du%s#u%nce zavall@, mustarip, ava*re bir mahlu*k oluyor. Bunu, su%ru%ye do%nmekten bas#ka avutacak birs#ey yoktur. Fakat, benim su%ru%me ne oldu? Hani, c#oban nerede? C#oban, Ankaran@n yalc#@n kayas@ u%stu%nde sesleniyor, su%ru%yu% toplamag~a c#l@s#@yor. Sana sela*m, ey mukaddes c#oban; gaza*n mu#barek ol- sun! Fakat, gu%nu%n birinde su%ru%nu% toplad@g~@n zaman ben onun ic#inde bulunabilecek miyim? Bu ko%y, onun ic#inde bulunabile- cek mi? Hic# zannetmiyorum, kayan@n u%stu%ndeki c#oban! Bu ko%y, burada tek bas#@na taaffu%n etmekte ve ben, tek bas#@ma go%zyas#- lenm@ ic#ime c#ekmekte devam edeceg~iz. Bir tu%rlu% kaynas#am@ya- Bu kaynas#ma ic#in bize cihan@n bas#tanbas#a tutus#mas@ ka*fi gelmedi. Bu ayr@l@g~a mahs#er gu%nu bile ka*r etmedi. Mu%tarekenin ilk gu%nlerinde, bana bir tan@d@k diyordu kiz [Ne bu z@rhl@lardan, ne bu orduadan, ne sokak bas#lar@ndaki bu mitralyo%zlerden korkuyorum. Beni ,korkutan s#ey, kendi ara- m@zdaki anlas#mamazl@klar, kendi aram@zdaki nifaklard@r. Bizi as@l bu mahvedecek] Ben, ic#imden diyordum ki, bu adam, bu hu%kmu% hep Istanbula go%re veriyor, kar@s#@k ve bulan@k bir s#ehir halk@n@n itiyatlar@n@ bu%tu%n millete malediyor. As@l vatan@, As@l milleti, Anadoluyu hesaba katm@yor. O, buradaki nifalardan ve levislerden mu%nezzehtir. O topraklar, benim nazar@mda, @s- t@rab@n en o%zlu% alevlerinde kaynay@p pis#mis# bir hayat mayasiy- le yug~rula yug~rula mukaddesles#mis# bir ideal u%lke idi. Bu u%lkede, pa*k yu%rekli, duygulu ve candan insanlar vard@. Zenginin kap@s@ fakire ac#@k ve gurbet yollar@, sonunda, mutla- ka bir s@cak yurda ulas#@kt@. Orada, bu%tu%n kad@nlar ana, bu%tu%n k@zlar kardes# ve bu%tu%n c#ocuklar eva*tt@. Oran@n tas#@ arkadas# toprag~@ dosttu. Gerc#i burada c#ekilen sefaletin, yoksullug~un de- recesi bence malu*mdu. Fakat, bu maddi* yoksullug~un ic#inde bir ma*nev varl@k bulacag~@m@ zannediyordum. Simdi ne go%ru%yorum? Anadolu... Du%s#mana ak@l o%greten mu%ftu%lerin, du%s#mana yol go%steren ko%y ag~alar@n@n, her gelen ga- s@pla bir olup koms#usunun mal@n@ talen eden kasaba es#raf@n@n, asker kac#ag~@n@ koynunda sakl@yan zinac@ kad@nlar@n, frengiden burnu c#okmu%s# sahte sofular@n, cami avlusunda og~lan koval@yan ma*nevi* varl@k bulacag~@m@ zannediyordum. Burada, b@y@klar@n@ makasla k@rpt@ diye nice fikir ve u%mit dolu Tu%rk gencinin kafas@ tas# alt@nda ezildi. Burada, yu%zu% du%s- mana do%nu%k, nice vatan mu%cahitleri mu%dafaa ettiklerinin eliyle arkalar@ndan hanc#erle vuruldu. Burada, milli* timsalin, milli* is- tikla*l timsalinin yolu kac# defa kesildi ve kac# defa oturudg~u s#eh rin etraf@ isyan sila*hlariyle c#evrildi. Burada, ben, vatan delisi, millet divanesi; burada, ben harp malu*lu% Ahmet Cela*l yapayal- n@z@m. Bunun sebebi, Tu%rk mu%nevveri, gene sensin! Bu viran u%l- ke ve bu yoksul insan ku%tlesi ic#in ne yapt@n? Y@llarca yu#zy@l- larca onun kann@n@ emdikten ve onu bir posa halinde kat@ top- u%stu%ne att@ktan sonra, s#imdi de gelip ondan tiksinmek hakk@n@ kendinde buluyorsun. Anadolu halk@n@n bir ruhu vard@, nu%fuz edemedin. Bir ka- fas@ vard@: ayd@nlatmadan. Bir vu%cudu vard@; Besliyemedin. U%stu%nde yas#ad@g~@ bir toprak vard@! Is#letemedin. Onu, behimiye- tin, cehlin ve yoksullug~un ve k@tl@g~@n elinde b@rakt@n. O kta@ toprakla kuru go%g~u%n aras@nda bir yabani ot gibi bitti. S#imdi, elinde orak, buraya hasada gelmis#sin. Ne ektin ki, ne bic#ecek- sin? Bu @s@rganlar@, bu kurd dikenleri mi? Tabii* ayaklar@na ba- tacak. Is#te her s#erha s#erha kan@yor ve sen, ac@dan yu%zu%- nu% burus#turuyorsun. O%fkeden yumruklar@n@ s@k@yorsun. Sana @st@rap veren bu s#ey, senin kendi eserindir, senin kendi eserin- dir. * * * Gu%nler ne uzun, aylar ne k@sa!.... Iste, gene yaz. Hangi se- nenin yaz@? Dur, bakal@m gazeter... Gazeteler, odam@n ic#inde birer ku%c#u%k Ehram halini aid@. Bir u%stu%me y@k@lacak olsalar, eminim, altlar@ndan sag~ c#@kam@yacag~@m. Bunlar, ne kadar da c#ok toz tutuyor! Baz@ gu%nler bog~ula- cak gibi oluyorum. Ve bunlar@, demet demet f@r@n@n ku%lhan@na att@rmak istiyorum. La*kin, Emeti kad@n, bunlara el su%rmekten c#ekiniyor. (Su%leyman gideli, onun yerine Emeti kad@n isminde bir kocakar@ gu*ya* bana bak@yor). C#u%nku%, bunlar@n u%stu%nde bir- tak@m insan resimleri var. Gene bunun ic#in deg~il midir ki, Eme- ti kad@n, kac# ayd@r benim hizmetimde olmakla beraber bir kere odamdan ic#eri ayak atmam@s#t@r. Resimler, tablolar ve birkac# biblo dolu bu odaya girerse c#arp@lacag~@n@ zannediyor. Bana, bunlar aras@nda yas#ad@g~@m ic#in hayret, korku ve biraz da mer- hametle bak@yor. Kimbilir, belki de sihirbaz oldug~uma m@ kani- dir? Ilk geldig~i gu%nler kap@n@n aral@g~@ndan tam kars#@ya tesadu%f eden dolab@n u%stu%ndeki Sokrat'@n bu%stune is#aret ederek: -- Gece bundan korkmayon mun bee? diye sordu. Bu, mes#e ku%tu%g~u%nu% and@ran kal@n bir kad@nd@r. Yu%zu% o ka- dar c#ic#ek bozug~udur ki, cepheden bak@l@g~@ vakit karn@bahar go%beg~ini hat@rlat@r ve bu karn@bahar bir kas@raga esnas@nda, bir bostandan henu%z kopar@lm@s# gibi yoprak ve c#amura bulanm@s#t@r. Bir gu%n ona sordum: -- Emeti kad@n, sen hic# yu%zu%nu% y@kamaz m@s@n -- Ay, og~ul, vaktim olmuyor ki... Sabah garanl@g~@mda c#ocug~u eserler pu%serlerim, dag~arc@g~@na yiyeceg~ini goyar@m. Ine- g~in alt@n@ temizlerim, su%tu%nu% sag~ar@m. Ocag~a vurur, kaynat@r@m Su%du% atesten indirir indirmez, buraya kos#ar gelirim. Sen be- ka*rs@n. Ineg~in davar@n yok emme, is#in ag~@rd@r. C#ay suyu kaynat, dersin... Aks#amdan kalm@s# kab@ kacag~@ s@cak suda yug~ dersin. Her gu%n tu%rlu% tu%rlu% as# intersin. Senin yan@nda gu%n nas@l gec#er. Bilir misin? Aks#am eve vard@g~@mda, bizim og~lan ac#t@r, yorgun- dur. Su%du% @s@d@r, ic#ine ekmeg~i dog~rar eline veririm. Baz@ can@ peynirle sog~an ister. Baz@ bana bir bulamac# ediver, der. Emeti kad@n, bu tarzda, o%ksu%z torunu s@g~@rtmac# Hasandan bahseder. Bu, onbir, oniki yas#lar@nda bir c#ocuktur. Fakat, go%rmeli, ne kadar ag~@rbas#l@, ne kadar vakarl@, ne kadar vazife ve mesu'uli- yetini anlam@s# bir insand@r. Onu, gec# tan@d@g~@m ic#in c#ok mu%teessirim. Erken tan@mama da hic# imka*n yoktu. Gerc#i, baz@ aks#amlar onun, uzak tepeler- den su%ru%siyle beraber ko%ye do%nu%s#u%nu% seyrettig~im olurdu. Fa- kat, ona ancak bir allegori nazariyle bakard@m. Yakubun og~ulla- r@ndan biri... K@sas-@ Enbiya es#has@ s@ras@na gec#en bu%tu%n ku%c#u%k c#obanlardan onu ay@rmak lu%zumunu hissetmezdim. Fakat bir gu%n onu yak@ndan go%ru%p tan@y@nca ne kadar bariz bir s#ahsiyet sahibi oldug~unu anladum. Bu da Ismail gibi, gu%lmez. O derece ag~@r ve ciddi* durur ki, ben kars#@s@nda kendimi bir s#@mar@k c#ocuk gibi havai* ve hop- pa bulurum. Kac# defa onunla s#akalas#mak istedim, neticede ken- dimin bozuldug~umu hissettim. Iki u%c# kus#akl@k s#ehit c#ocug~u olmas@ndan m@ nedir, c@l@z ve yamal@ omuzlar@nda bir devlet du%s#ku%nlg~u%n insana hu%zu%n ve hu%rmet veren asaletini tas#@yor. Gerc#i, Ismail de bir c#eki tas#@ gibi ag~@rd@r. Fakat ruha kas- vet verir. Ag~@rl@g~@ bir balc#@k ag~@rl@g~@, ruh ile hic# ala*kas@ olm@yan ve dog~rudan dog~ruya vu%cudun kesafetinden gelen bir ag~@rl@kt@r. Bundan bas#ka Hasan, bir genc# ila*h kadar gu%zeldir. Go%zleri bir ceyla*n@n go%zlerinden daha cazibelidir. Narin c#izgili, armudi* c#eh- resi ve ince dudaklar@ eski Flamandya ressamlar@n@n c#izmekten c#ok hos#land@klar@ portrelerin rikkatinden birs#ey sakl@yor. Ismailin ic#eriye c#o%ku%k ag~z@... La*kin, ben, kiminle kimi mukayayese ediyorum? Bir kart cu%- ceyle bir ko%rpe c#ocuk aras@nda nas@l bir mu%nasebet bulunabilir? Iemail, benim hayat@min ka*busu oldug~undanberi, ondan hic#bir du%s#u%ncemde, hic#bir duygumda kurtulman@n imka*n@ yok. Ba*husus Emineyi al@p ko%ye getirdig~i gu%ndenberi... Ha, sahi... Iemaille Eeminenin evlendiklerini bu deftere kaydetmeyi unutmus#um. * * * Nas@l oldu? Ha*la* s#as#@yorum. Zeynep kad@n nas@l raz@ oldu? Ismail nas@l c#aresini buldu? Her halde bu evlenmede ne du%g~u%n, ne dernek olmay@s#@na go%re, Ismail herkesi bir emri vaki kars#@- s@nda bulundurmus# olsa gerektir. Ben de bu is#i rasgele o%g~rendim. Birgu%n, Bekir C#avus#la, sa- t@n almak istedig~im bir tarlay@ go%rmeg~e gidiyordum. Mehmet Alilerin o%nu%nden gec#erken, Emineyi go%ru%mcesiyle beraber ka- p@n@n o%nu%nde go%rmiyeyim mi? Hemen kendimi tutamay@p Be- kir C#avus#un yu%zu%ne bakm@s#t@m. Bekir C#avus#: -- Seninki k@z@ ald@, dedi. Yu%z, yu%zelli ad@m ya yu%ru%du%k ya yu%ru%medik. Durdum: -- Bugu%n hava c#ok s@cak, bas#ka bir zamana b@raksak olmaz m@? -- Olur ya, neden olmas@n. Ve ko%yu%n arka taraf@ndan, tersyu%zu% geri do%ndu%k. Bu%tu%n gece kendi kendime bu suali sordum: [Ben gec#erken ne yapt@?] Bunu bir tu%rlu% tesbit edemiyyorum. Zannediyorum ki, gu%ldu%. Fakat gu%lu%s#u% istihzal@ m@yd@? Yoksa sadece bir tan@d@g~a, beklenmiyen bir anda rasgelindig~ig~i vakitki gu%lu%s#lerden biri miy- di? Bir bak@ma go%re hic# gu%lmedig~ine hu%kmediyorum. Bila*kis yu%zu%nu%n alt k@sm@n@ o%rtu%su%yle kapad@ ve bas#@n@ o%fkeyle o%bu%r yana c#evirdi, san@r@m .Hay@r, belki bunlar@n hic#biri deg~il. Yes#il go%zleri esmer yu%zu%nu%n ortas@nda, toprag~a du%s#mu%s# iki taze ve @slak yaprak kadar bitaraft@ .Bunlarda, beni hat@rlad@g~@na dair hic#bir emare belirmedi. Belki, beni tan@mad@ bile. Belki, biz ge- c#erken o bas#ka bir s#eyle mes#g~uldu. Zaten o beni go%rdu%yse sol taraf@mdan go%rmu%s# olacak. Halbuki, onun beni tan@mas@ ic#in, mutlaka bos# yenimin sag~ taraf@mdan sallan@s#@n@ go%rmesi la*z@m- dir. Bir y@l@ gec#en uzun mu%nasebetimizde bir kere olsun bas#@n@ kald@r@p yu%zu%me bakmad@ ki, go%zleri bir kere olsun go%zlerime rasgelmedi ki... Ismaile benden bahsederken ne demis#ti? [Ko- lu yok bir herif...] Onca benim yega*ne [ala*meti farikam] kol- suzlug~umdur. Ne zalim mahlu*k! Kendisiyle konus#urken, sesimin nas@l tit- redig~ini de hic# is#itmedi mi? S#efkatle dolu bak@s#lar@m@n nevazi- s#ini derisi u%stu%nde hic# hissetmedi mi? Bir gu%n,ag~ac@n dibinde onun yan@na c#o%ktu%g~u%m vakit, kalbimin nas@l ku%t ku%t ettig~inin fark@na varmad@ m@? Onun kafas@nda ve go%nlu%nde hic#bir iyi te- sir b@rakmadan m@ gec#ip gittim? Eg~er b@rakm@s# olsayd@m, bugu%nku% tesadu%fte mutlaka bir s#ey sezecektim. Mutlaka bir s#ey sezmem la*z@m gelecekti. Adam sen de... Emine Ismaile varmakla benim u%zerimdeki bu%tu%n sihri bozuldu. Ismailin burus#uk surat@ onun gu%zel yu%zu% u%stu%ne yap@s#t@. Art@k bunu ondan ay@rman@n imka*n@ kalmam@s#- t@r. Zaten, her ikisini sarmas# dolas# bir yatakta, bir yorgan alt@n- da tasavvur etmek, Emineden tiksinmek ic#in bas#l@ bas@na bir sebep tes#kil etmez mi? La*kin, tiksinmek, unutmak demek de- g~ildir. Muhayyelemizin esiri* m@ntakalar@ndan c#@kar@p as#@k@m@z@n odunda kaynata kaynata musaffa bir cevher haline koydug~u- muz ve en ekmel kad@n o%rneg~ine go%re s#ekil verdig~imiz putun, kendi arzu ve iradesiyle gidip bir gorile teslim olus#u veya c#a- mura bat@s#@, bize iki kat elem verir. Bir yandan, ic#imizde bir ha*likin, o%bu%r yandan en k@ymetli mal@ elinden al@nm@s# bir insa- n@n yu%rek ac@s@n@ duyar@z. Sonra gene ic#imizden bir ses: [Art@k imka*n kalmad@] der. Bunun ma*nas@, o, do%nu%p bize gelse de art@k hayat@m@zda ona hic#- bir yer vermiyeceg~iz, demektir. C#u%nku%, art@k o, bizim nazar@- m@zda, temizlenmiyecek surette kirlenmis#tir. Tazelenmiyecek derecede c#u%ru%mu%s#tu%r, taaffu%n etmis#tir. Chevalier de Grieux, Manon Lescaut'nun henu%z sog~umus# cesedini kollar@ aras@na al@p o%ptu% idi. Fakat, Dostoiveski'nin ma*- sum kahraman@, art@k kokm@ya bas#l@yan sevgilisinin o%lsu% ya- n@nda duramad@. Amma, bu taafu%n, onun hasretini go%nlu%nden silemez. Ondan kac#ar@z, gene onu kovalar@z. * * * -- Hasan, sen anas@l c#obans@n? Hasan, kaval@n nerede? Hasan, kaval@n ne demek oldug~unu bile bilmiyor. S#as#k@n s#as#k@n yu%zu%me bak@yor. Ona bir aks#am u%stu% dag~@n yamac@nda rasgeldim. Su%ru%su% biraz as#ag~@da, ovada otluyordu. Kendisi uzun deg~neg~ine dayanm@s#, ayakta duruyor. T@pk@, Virgilius'un bize anlatt@g~@ c#obanlar gibi. Ihtimal, Virgilius'un c#obanlar@ da bunun kadar basitti. Bunun gibi, bir durus#tan, bir bak@s#tan, bir k@ml- dan@stan ibaretti. -- Hasan bu%tu%n gu%n bu k@rlarda tek bas#@na ne yapar@n? Can@n s@k@lmaz m@? Ku%c#u%k c#oban, bana cevap vermeksizin yere c#o%meldi. Yu%- zu%nden anl@yorum, s#imdiye kadar can s@k@nt@s@ nedir bilmemis#. Can s@k@nt@s@ bilmiyen bir insana ne multu! Hasan, bana harika- la*de bir mahlu*k gibi go%ru%nu%yor. Yan@na c#oku%yorum: -- Yapayln@z, bu tenhal@kta, hic# de korkmuyorsun galiba. Kara ve nemli go%zlerini benden tarafa c#evirdi. Beni bir iyi- ce su%zdu%kten sonra: -- Buralarda baz@ kurt c#@kar derler, emme ben go%rmedim, dedi. Bir yol, aks#am gec# vakit, uzaktan uzag~a seslelerini duy- dum. Yu%reg~im bir hos# oldu. Usulca ko%ye do%ndu%m. Zaten davar- lar kurt sesini duyunca ko%yden yana kos#mag~a bas#larlar. -- Ko%peklerin nas@l, zorlu mu? -- Zorlu ya, bir tanesi u%c# kurda bedel. Gec#en gu%n iki kis#i yolumu kestiler, iki kuzumu almak istediler. Ben vermem, de- yince, u%stu%me yu%ru%meg~e kalk@s#t@lar. Emme ko%pekler b@rakma- d@. Herifler s@v@s#@p gitti. C#oban Hassan@ bir c#ocuk dikkatiyle dinliyorum. O, beni bo%y- le kendine yak@n go%rdu%kc#e daha ziyade ac#@l@yor: -- Burunlar@ da o%yle koku al@r ki... Bin ad@m o%tede ne var, ne yok buradan anlarlar. Birgu%n, te o%tede, Koc#as# ko%yu%nu%n ar- d@nda, derenin ic#inde bir adam les#i buldular. Ko%ye gidip haber verdim. O%lu%yu% kimse tan@mad@. Kapkara kesilmis#. Go%vdesi da- vul gibi s#is#mis#. [Garibin biri olacak] dediler. Kokmas@n diye go%mdu%ler. Candarmaya haber veremi idik ki, dersin? -- Tabii*, candarmaya haber vermeli idiniz? -- Candarman@n s#imdi, c#ok is#i var. Uygunsuz adamlar tu%- remis#. Du%n, ben de u%c# tane asker kac#ag~@ go%rdu%m. -- Onlar da seni go%rdu%ler mi? -- Go%rdu%ler. Benden ekmek istediler, verdim, benden ayr@- l@rken: [Sak@n ha, dediler, bize rasgeldig~ini kimseye so%yleme. Sonra senin kafan@ parc#alar@z.] Ben de ilk defa sana so%ylu%yo- rum. Sak@n, sen de kimseye birs#ey dime... Ikimizin u%zerine bir ag~@r su%ku*t c#o%ku%yor. Ben, bir meydan muharebesi kaybetmis# kumandan kadar elemliyim. O, bir tas#- tan heykelcik gibi hareketsizdir. -- Asker kac#ag~@, ha Is#te bu c#ok fena. Insan o%lu%r, fakat as- kerden kac#maz. Hasan, sanki kac#an kendisi imis# gibi, mahc#up o%nu%ne bak@- yor. Du%s#man@n bir umumi* taarruza gec#eceg~inden bahsedildig~i s#u s@ralarda bu askerden kac#ma s#ayialar@ benim ruhumu bu- land@r@yor. 93 tenberi so%ku%len bu cephe, 93 tenberi durmaks@z@n devam eden bu bozgun, nerede nihayet bulacak? Is#te, vatan@n son hudutlar@nday@z. Bu, art@k son mu%dafaa hatt@m@z deg~il mi? Bunun bir ad@m daha gerisi var m@? * * * S#u sat@rlar@ yazd@g~@m dakikada, zannedersem, du%s#man, c#ok- tan beklenen umumi* taarruz gec#mis# bulunuyor. Bu%tu%n bir yaz, tek bas#@ma bu cehennemi* intizar ic#inde yas#ad@m. Bu%tu%n bir yaz, etraf@mda herkes hep bir arada toprag~@ ka- zar, tohumu eker, ekini bic#erken, ben gazete y@g~@nlar@n@n kule- leri aras@nda s@k@s#m@s#, tek bas#@ma s#u uzun hailenin korkunc# c#o- zu%m a*n@n@ bekledim. Herkes konus#urken, ben sustum. Herkes davar@, ku%mesi ve tarlasiyle mes#gulken, ben uzak ufuklar@n ar- d@ndan ates# pu%sku%ren demirden ila*h@n ayak seslerini dinledim. Ve demirden ila*h yaklas#@yor. Bu, bir o%nden sezis# midir? Bu, bir tahminden mi ibarettir? Hayr@r. Her s#eyi o%nu%nde duran resmi* bir teblig~den c#@kar@yo- rum. Son derece mu%phem ve lakonik olan bu teg~lig~i k@rksekiz saattenberi, bir ka*hin, Sibillik tomarlar@ nas@l tetebbu% ederse, bir Gilda*ni* mu%neccim go%kyu%zu%nu% nas@l aras#t@r@p yoklarsa o%yle yokluyorum. Evire c#evire, o%yle tetkik ediyorum. Nihayet, keli- melerin arkas@ndan s#u hu%kmu% c#@kar@yorum: Du%s#man@n kuvay@ ku%lliyesiyle Us#ak ve Afyon istikametin- den bir umumi* hareke gec#tig~i mu%s#ahede olunmus#tur. Bu sefer nic#in, Bursa - Ino%nu% deg~il? Bu yol tarifesinin de- g~is#mesine sebep nedir? Harita u%zerinde, bunun sevkulceys# ma*nas@n@ anlamag~a c#a- l@s#@yorum. Fakat, bir o%ru%mcek ag~@n@ and@ran bu%tu%n o dolas#@k cizgiler, o renk, ve keline kargas#al@g~@ bana hic#bir s#ey so%y- lemiyor. Bu yol, Eskis#ehirde daha m@ kestirmedir? Daha m@ az a*r@- zal@dir? Hemen elime bir kibrit c#o%pu% al@p kilometreleri o%lc#meg~e ve dag~ isimlerini kayda c#abal@yorum. Nafile, hic#bir neticeye varman@n imka*n@ yok. Bilgimin, malu*mat@m@n ve hesplar@m@n yetmedig~i nok- tadan itibaren muhayyelem var kuvvetiyle, is#lemeg~e bas#l@- yor. Istanbul gazeterinden al@nm@s#, derme c#atma haberlerden anlas#@l@yor ki, du%s#man, bu seferki muharebede en son kozlar@n@ oynamag~a karar vermis#tir. K@ral@n@ bile, o%ne su%rmu%s#tu%r. Bir Prens Andrea ordusundan bahsediliyor. Gu*ya, du%s#man@n istila* ettig~i sahalarda en c#ok mezalim yapan bunun kumandas@ndaki kuvvetlermis#. Hey Allah@m, bunlar@ bu%tu%n has#met ve debdebeleri, bu%tu%n zulu%m ve itisaflariyle denize doktu%g~u%mu%z gu%nu% go%rebilecek mi- yim? Nic#in go%rmiyeyim? Ic#imde birs#ey, bana muharebeyi mutla- ka kazanacag~@m@z@ haber veriyor. O%yle birs#ey olursa, buradan Izmir'e dog~ru yayan, yola c#@ka- cag~@m. T@pk@ eski Tu%rk masallar@nda, sevgilisini aramag~a c@kan demir c#ar@kl@ a*s#@klar gibi, durmadan, dinlenmeden gideceg~im. Gece toprak u%stu%nde yatacag~@m. Gu%ndu%z, kuru ekmeg~ini kemi- re kemire yu%ru%yeceg~im. Hic#bir ko%ye ug~ram@yacag~@m. Hic#bir ka- labal@k ic#ine kar@s#m@yacag~@m. Kendi sevincimin, kendi hayali- min billu*rdan z@rh@ ic#inde beyaz ko%rfeze dog~ru ilerliyeceg~im. O%yle ki, Izmire vard@g~@m gu%n, sahilin herhangi bir noktas@na yu%zu%koyun du%s#eceg~im. Ve orada tuzlu su ile @slanm@s# toprag~@ kokl@yarak saatlerce kalacag~@m. Bu ihtirasl@ yolcug~u du%s#u%nu%rken, s#imdiden bu%tu%n varl@- g~@m@ tatl@ bir saadet havas@ sar@yor. Damarlar@mdak kan taze- leniyor. Yu%reg~im hoplamag~a bas#l@yor ve bas#@ma bir ilkbahar gecesinin serinlig~i geliyor. Kendi kendime s#ark@lar so%ylu%orum. S#ark@ so%yledikc#e cos#uyorum. Ka*h bu%sbu%tu%n c#ocuklas#arak, Emeti kad@nla s#akalas#mag~a bas#l@yorum: -- Bugu%n, diyorum, seni her vakitten daha genc# ve dinc# go%- ru%yorum. So%yle, bu kadar genc# kalmak ic#in ne yapt@n? -- Ay og~ul beni fukaral@k, kimsesizlik c#o%kertti. O%yle olma- sa, daha genc# kalacakt@m. Og~lum Hasan@n babas@, askerde s#ehit oldu. K@z@m dog~ururken o%ldu%. Kocas@ olacak herif, bizi daha o gu%nden sokag~a att@. Hey, bu kuru kafaya gelmiyenler kald@ m@? -- Can@m b@rak bu kasvetli so%zleri. Sana bir koca bulsam var@r m@s@n? Ne dersin? Emeti kad@n, bir genc#k@z gibi utan@yor, bas#@n@ o%nu%ne eg~iyor, s@r@t@yor: -- K@smet, a yog~ul... Beni bundan sonra kim niyecek? Halinden anl@yorum. Kendisine daha ziyade u%mit vereyim istiyor. -- Eg~er du%s#man@ denize atarsak, vallahi, ne yapar se- ni evlendiririm, Emeti kad@n... -- Eh, o%yleyse, k@yamete kald@ desene... -- Nic#in? Is#te, s#u dakikada, Us#ak ve Afyon o%nu%nde muhare- beler oluyor. Bizimliker bir du%s#man@ pu%sku%rttu%ler mi Izmiri de al@r@z solug~u. -- Ay og~ul, Izmir de niresi oluyor? -- Kurtarmak ic#in muharebe ettig~imiz yer. Bizim Istanbul- dan sonra en bu%yu%k, en zengin s#ehrimiz... -- Sivrihisardan da bu%yu%k mu% ki? Emeti kad@n o%mru%nde -- o da bir kere -- tek bir s#ehir go%r- mu%s#: Sivrihisar! -- Emeti kad@n, Sivrihisar@n da Izmirin yan@nda esamisi mi. olur? Bir defa, bu s#ehir deniz kenar@nda. Tas#an, mermerden, demir kap@l@ evler var. Her taraf@ bag~l@k, bahc#elik, limonluk, portakall@k... Izmir yirmi tane Sivrihisari ic#ine al@r... Emeti kad@na masal so%ylu%yorum gibi geliyor. Bu masalin bu%tu%n acayiplig~ine rag~men, ic#inden tekrar evlenme bahsinin ac#@lmas@n@ ister go%ru%nu%yor. Diyorum ki: -- Is#te, muharebeyi kazand@k m@, seni al@p bu sehre go%tu%- receg~im ve orada du%g~u%nu%nu% yapt@racag~@m. Emeti kad@n, bu vaade pek inanmamakla beraber, irkiliyor: -- Allah kimseyi yerinden yurdundan etmesin. Burada dog~- mus#uz. Burada o%leceg~iz. Bak, sen memleketini b@rakt@n da ne oldun? -- Emeti kad@n ,benim memleketime du%s#man girdi. Ben bu- raya kendi istegimele gelmedim. Ve derhal, nes#'em kac#@yor. Susuyorum. Ku%sku%n, odama do%- nu%yorum. * * * Ah, buradan kurtulmak. Ah, buradan kurtulmak. S#a anda, ne bahtiyar insanlar var ki, gu%nu% gu%nu%ne, saati saatine Us#ak cephesindeki ulvi maceradan haber almak imka*n@ ic#inde yas#arlar. Daimi bir havadis ve telgraf yag~muru alt@nda yu%rekleri serinler. Bir mu%him ha*dise esnas@nda, fena haber almak bile hic# ha- ber almamaktan iyidir. Baz@ gu%nler. Eskis#ehire kadar yayan ko- s#acak gibi oluyorum. Baz@ gu%nler en uzak tepelere t@rman@p, bel- ki cepheden bir top sesinin aksini duyar@m diye bas#tan as#ag~@ya kulak kesiliyorum. Unutuyorum ki, muharebe hic# deg~ilse, iki yuz kilometrelik bir mesafenin o%te yan@nda oluyor. Gerc#i, ko%yde havadis yok deg~ildir. Herkes kendi akl@na ge- leni uydurup so%ylu%yor. Havada [s#ayia] dedig~imiz, go%zle go%ru%l- mez kus#lar su%ru% c@v@ld@yor. Bunlar@n kimi baykus# cinsin- den kara haberci kus#lar, kimi Zu%mru%du%anka nevinden masal kus#lar@d@r. Bunlar@ kim, nereden uc#uruyor? Nereden kalk@p ne- reye konuyorlar? Bilmiyorum. Bunlar@n dilinden anl@yanlar da, bilmezler. Yaln@z, hayretle bildig~im ve go%rdu%g~u%m birs#ey var ki, bu s#ayia- lar@n hemen hepsi bu%tu%n ko%ylerde, bu%tu%n ag~@zlarda hep birbiri- nin aynidir. Sanki muayyen bir siyasetin propagandac@l@g~@n@ ya- pan bir radyo istasyonunuda, bu yalanlar, seri halinde, a*deta standardize edilerek etrafa dag~@l@yor. Bu gelenler, o%yle du%s#man ordular@ fila*n deg~ilmis#. Avrupa adl@ bir kralic#enin bizi c#etelerin elinden kurtarmak ic#in g~o%nder- dig~i, yes#il sar@kl@ evliyalarm@s#. Bu kralic#e, bizi kurtard@ktan sonra isla*m olacakm@s#. Yu%re- g~ine o%yle dog~mus#. Kemal Pas#an@n ,ne yaz@ktan kac#m@s#, ko%- yokmus#. C#u%nku% etraf@n@, birtak@m uygunsuz adamlar sarm@s#: bunlara [mahpus] derlermis#. Herbiri ipten kaz@ktan kac#m@s#, ko%- tu% kis#i imis#. Bu%tu%n memleketi haraca kesmis#ler. Vergiyi, a*s#ar@ al@r kendileri yerlermis#. Is#te, s#imdi bu%tu%n bu musibetlerden kurtulacag~@m@z gu%n gel- mis#. Zaten, yes#il sar@kl@ evliyalar ne tu%fek kullan@rmis#, ne top. Bir okuyup u%fu%rdu%ler mi, o%nleri du%mdu%z olur, yu%ru%rlermis#. Bu efsaneler ortada do%nu%p dolas#@rken, bir de S#ehh Yusuf c#@kagelmesin mi? Ko%yu%n alt@ u%stu%ne geldi. Bu%tu%n yu%rekleri, s@t- ma no%betine benziyen kavurrucu bir vecd sard@. Emeti kad@n bile, iki gu%n semtime ug~ramad@. Geldig~i vakit sordum: -- Nerde idin, Emeti kad@n? -- Hic#; S#eyhe gittim. Biraz bas#@m@ okuttum. -- S#eyhe ne diyor; bu%tu%n bu du%nya is#lerine dair? -- Ben sormad@m. Emme, soranlara demis#. -- Ne demis#? -- Aha hep bildig~imiz, is#ittig~imiz s#eyler... -- Yani, du%s#manlar@m@z memlektimizin yar@s@ndan fazlas@- n@ zaptetmis#ler. Bununla kalmay@p, s#imdi Anadoluyu elimizden alm@ya kalkmis#ler. Bununla kalmay@p, s#imdi Anadoluyu elimizden m@s#lar ve biz kendimizi kahramanca mu%dafaa ediyormus#uz. Bu mu? -- A*, a*. Hec# bo%le demiyor, yes#il sar@kl@lardan, Mu%slu%man ol- Ve Emeti kad@n, bas#l@yor, yes#il sar@kl@lardan, Mu%slu%man ol- mak istiyen kralic#eden bu%yu%k bir talaktle bahsetmeg~e... Bu%tu%n bunlar yalan desem inanacak m@? Onu, hangi dille hakikate c#ekebilirim? Aram@zda as@rl@k mesafeler var. Bu me- safeleri gec#ip de, ona kadar nas@l eris#ebileceg~im? Zira, ne kadar c#ag~@rsam, o bana dog~ru yu%ru%miyecektir. C#u%nku%, bu, tari- hin bir noktas@nda donmus# tas# kesilmis# bir insand@r. Bu so%yle- dig~i s#eyleri, kendisi so%ylemiyor. T@pk@ antika kitabeler u%zerin- deki yaz@lar gibi onlar@ ben okuyorum. Ben heceliyorum. Bunun bo%yle oldg~unu bilmekle beraber, gene Emeti kad@- na soruyorum. Bas#a Mehmet Alinin ismi olmak u%zere, ko%yden askere gidenlerin isimlerini say@yorum: -- S#u halde, bunlar, diyorum, ne yapmag~a gittiler? S#imdi ne yap@yorlar? Mademki, gelenler bizi kurtarmag~a geliyormus#, bunlar kime kars#@ sila*h kullan@yorlar? Emeti kad@n, bas#@n@ iki yana sall@yarak: -- Ay og~ul, onlar da bencileyen. Ne ittilerini bilirler mi ki.. diyor. S#u anda, bu memlekette, onlardan bas#ka ne ettig~ini bilen var mi? Yega*ne realite harptir. Bana ,cephe ard@nda kalanlar, kendim bas#ta olmak u%zere, birer galat@ - hilkat gibi go%ru%nu%yor- lar. Denilebilir ki, hayat bizi bir deniz u%stu%ndeki ar@zi* pislik- leri dalgalariyle ite ite nas@l bir kuytu sahile atarsa o%ylece bu @ss@z tepelerin eteklerine at@p b@rakm@s#t@r. Burada bir kokmus# hareketsizlikten, hayat@n bir nevi tufeyli* tenebbu%tu%nden, bu- rada bir s@tmal@ titreyis#uran bas#ka birs#ey yoktur. Harp cephesini bas#tan bas#a tutus#uran mukaddes ates#in en uzak aksi bile bura- ya du%s#mu%yor. Baz@, Sar@ko%y istasyonuna giden yolun u%stu%nde durup, ge- lenden gec#enden muharebeye dair haber soruyorum. Kimi hic#- bir s#ey bilmiyor. Kiminin bildig~i hic# hakikate benzemiyor. Ki- minin so%yledig~i o kadar c#@plak, ham ve c#irkin so%ylentilerdir ki, ben inamak istemiyorum ve aks#ama, ko%ye kafam@n ic#i karma- kar@s#@k bir halde do%nuyorum. Emeti kad@n@n haz@rlay@p man- gal@n sac# kapaklar@ u%stu%ne b@rakt@g~@ sahana, ancak dokunuyo- rum. Yar@ ac# yar@ tok yatag~a du%s#u%yorum. Uykular@m ka*buslar- la doluyor. Baz@, uykumun ic#unde, birtak@m rumca sesler is#iterek s@c#- r@yorum. Kulaklar@m ug~uldayarak pencereye kos#uyorum. S#a- kaklar@m terle s@rs@klam, bas#@m@ d@s#ar@ uzat@yorum. D@s#ar@da, donuk, duru ve insana endus#e verici bir ay ayd@n- l@g~@ vard@r. Gece, sanki, bir gu%nu%n o%lusu% gibi... U%rpererek,ba- s#@m@ ic#eriye c#ekiyorum. Ne sinsi bir @s#@k. Hemen u%stu%mu%ze at@lag~a haz@r bir du%s#man go%zu%ne beniyor ve du%s#man, is#te, bu sinsi ayd@nl@kta ilerliyor. Ne dedim? Du%s#man ilyerliyor mu? Eyvah, o ko%tu%, o mes#'um s#ayialara demek, ben de inanmag~a bas#lad@m. Bu ic#imden gelen ses, bu kendi kendime so%yledig~im so%z, hakikaten benim so%zu%m ve benim sesim mi? yok can@n! [Is#te, du%s#manla bu sinsi @s#@k ic#inde bog~us#uyoruz], diyecektim. Uyku sersemlig~iyle: [Du%s#- man ilerliyor] demis#im. [Du%s#man nereye ilerliyebilir? Buraya kadar gelecek deg~il ya?] Bir bas#ka gece, daha korkunc# bir ru%yadan s@c#r@yorum. Etra- f@m@ uzum b@y@kl@, uzun pu%sku%lu% Efzunlardan mu%rekkep bir c#em- ber c#evirmis#. Beni muhakeme ediyorlar, Ben, kendimi mu%dafafaa etmek istiyorum. Fakat sesim c#@km@yor. Sesim, t@pk@ suyu kesi- len c#es#melerin h@c#k@r@g~@ halinde, hep ic#ime dog~ru c#ekiliyor. Der- ken Efzunlar k@z@yor. Hep birden, hep bir anda sila*hlar@n@ u%s- tu%me dikiyorlar. Parmaklar@ tetig~e dokunurken, mu%this# bir yu%- rek c#arp@nt@siyle, uyan@yorum. Hele bir bas#ka gece, go%rdu%g~u%m ru%yade o kadar realite c#es#- nisi vard@ ki, go%zlerimi ac#t@ktan sonra bile, uzun bir mu%ddet ger- c#eg~i ru%yadan ru%yay@ gerc#ekten ay@rt edemedim. Uyan@k halimi- ru%ya ve uykudakini hakikat sand@m: Bizim ko%yu%n meydanl@g~@nda, Bekir C#avus#la beraber imis#iz. Fakat bu meydanl@k, o kadar kalabal@k ki, iki- de bir, hep yanyana durdug~umuz, yanyana yu%ru%du%g~u%mu%z halde birbirimizi kaybediyoruz ve tekrar bulus#mak ic#in c#ekmedig~i- miz zahmet kalm@yor. Bu esnada, kalabal@g~@ tes#kil eden insanlar@n hepsini ac#@k bir gu%n ayd@nl@g~@nda inan@lmaz bir vuzuhla, ayr@ ayr@ teker teker go%ru%yorum. Bunlar@n kimi bizim ko%yu%n adamlar@, kimi de bir- tak@m yabac@lard@r. Tu%rlu% tu%rlu% diller konus#uyorlard@r. Ben, bunlar@n hepsini bilmemekle beraber, acayip bir idra*k ile ne de- nildig~ini, neden bahsolundug~unu anl@yorum. Bir mu%him adam veya bir heyet gelecek diye bekleniyor. Tela*s#l@ tela*s#l@ saatine bakanlar ve ikide bir yu%ksekc#e bir yere c#@k@p uzaktan yolu go%zetliyenler var. Tam bu s@rada, ko%yu%n so- kaklar@ndan biri ic#inden, bir kad@n bag~@racak bize dog~ru kos#u- yor. Bu, Zeynep kad@nd@r. O kadar Zeynep kad@nd@r ki, yu%zu%nu%n c#izgilerini ve pu%rtu%klerini en ince teferrutiyle, o derece yak@n- dan go%rmemis#tim. C#eneleri birbirine c#arp@yor ve go%zlerinden nohut tanesi gibi yas#lar do%ku%lu%yordu. Bas# sarg@lar@, arkas@na kaym@s# ve k@z@l k@nal@ sac#lar@ demet demet yu%zu%nu%n u%stu%ne sarkm@s#t@. Mu%this# bir hamle ile halk@ yararak ona dog~ru at@ld@m. -- Merak etme, is#te ben so%ndu%rmeg~e gidiyorum, dedim. Var kuvvetimle kos#mag~a bas#lad@m. Arkamdan halk kahkahalaria gu%lu%yordu. Iki u%c# defa do%nu%p: -- Itler, itler! diye hayk@rd@m. O kadar bag~@rm@s#@m ki, kendi sesimle kendim uyand@m. Tekrar dal@nca, - garip tesadu%f - gene ayni ru%yan@n sonunu go%miyeyim mi? Hakikaten, Zeynep kad@n@n evini kapkara du- manlar sarm@s#t@. K@zlar, gelin ve Ismail ellerinde ku%c#u%cu%k kap- larla su tas#@yorlar ve yang@n@n u%stu%ne seriyorlard@. Ben, sesim o%fkeden ve heyecandan k@s@lm@s# bag~@r@yorum: -- Can@m; bu kadar suyla yang@n so%nduru%lu%r mu%? Bu%yu%k kovarar@n@z, kazanlar@n@z yok mu? -- Hepsi ic#erde kald@, diyorlar. Ben, go%zlerimle Emineyi ar@yorum. -- Emine nerde? diyorum. -- Aman Allah, o da ic#eride kald@! diye bir c#@g~l@kt@r kopu- yor. Bunun u%zerine, kendimi tutamay@p dumanlar@n ic#ine at@l@- yorum. Bu ka*bustan s@yr@ld@g~@m anda, ha*la* Emineyi ar@yorum. He- nu%z ac#@lm@s# go%zlerim, odan@n karanl@g~@ ic#inde s#as#k@n s#as#k@n, bir tutus#mus# genc# kad@n vu%cudu go%rmeg~e c#al@s#@yordu. O gece sahah@ gu%c# ettim ve bu%tu%n gu%nu% bu hailenin havas@ ic#inde k@r@lm@s#, ezilmis# bir halde gec#irdim. Kara haber bulutlar@, bu%tu%n go%g~u% kaplad@. Zaten buna ne hacet... Gu%n gec#miyor ki, bes# on du%s#man tayyaresi bas#@m@z u%s- tu%nde uc#mas@n. Bir defas@nda o kadar alc#aktan gec#ti ki, kanat- lar@n@n alt@ndaki mavili beyazl@ rengi bile go%ru%ndu%. Bir bas#ka defa, yere birtak@m ka*g~@tlar att@. Bu ka*g~@tlar@n bir tabesi be- nim elime gec#ti. Diyordu ki, [Eskis#ehiri, Ku%tahyay@ ald@k. Ya- r@n o%bu%r gu%n, buralara kadar geleceg~iz. Sak@n, yerinizden, yur- dunuzdan olmay@n@z. Biz size ko%tu%lu%k yapmag~a gelmiyoruz. Ha- life ve Padis#ah bizimle beraberdir. Biz sizi Kemalin c#etelerin- den kurtarmak ic#in harbediyoruz!] Ko%ylu%ler, bunu okuyunca, her birinin go%zu% sevinc#ten par@l par@l parlamag~a bas#lad@g~@n@ go%rdu%m. Yaln@z, Bekir C#avus# en- dis#elidir. Bas#@n@ iki yana sall@yor: -- S#imdi o%yle derler amma, sen kulak asma. Bu%tu%n bu tatl@ diller hep gririceye kadard@r. Sonra bas#larlar ko%yde ne varsa so%mu%rmug~e... Vallahi, bir lokma ekmek, bir tane yumurta bi- rakmazlar. Bu%tu%n samanlar@, hayvanlara yedirirler. Yag~, davar, lar@ kac#@r@p saklaman@n bir yolunu bulmal@. Salih ag~a, ars@z bir tebessu%mle s@r@t@yor: -- Ben, is#ttim. Ald@klar@, yedikleri s#eylerin hep paras@n@ verirlermis#. -- Bir defa verir, iki defa verir. Sonra nerden verecek? Asker bu, gittig~i yerde alt@n kesmiyor ya? Hic# kimse, Berkir c#avus#u dinlemiyor. Hepsi Salih ag~an@n ta raf@n@ tutuyor. -- Gelip de k@rk y@l kalacak deg~iller ya! Belki bir gu%n, ta- ki iki gu%n, sonra go%c#u%p giderler. Bektir C#avus#: -- Bir so%z vard@r, diyor. Askerin gec#tig~i yerde ot bitmez. Gec#er amma, bize birs#ey b@rakmaz. O%nu%mu%z k@s#. Bixe birs#ey b@- rakmazlar. Ben, bir kenardan, yu%reg~im bog~az@m@ t@kam@s# bir halde, mil- li* bir hailenin arifesindeki bu basit, bu as#al@k konus#malar@ din- liyorum. Art@k ag~z@m@ ac#@p hic#bir s#ey so%ylemek istemiyorum. Var@p bas#@m@ al@p daha ic#erilere dog~ru yu%ru%sem mi? Mutlaka Eskis#ehirden Ankaraya yaral@lar tas#@yan trenler vard@r. Onlar- dan birine atlay@p Ankaraya gitrsem. Hic# deg~ilse, bu hailenin ma*na ve mahiyetini anl@yan kimseler ic#inde ne olacaksam ol- sam. Hay@r, hay@r. Art@k bir harette bulumag~a mecalim yok Burada kal@p o%leceg~im. Hatta* onlar, ko%ye girecekleri gu%n, as- keri* elbisemi glyeceg~im. O%nlerine k@l@c@m@ su%ru%ye su%ru%ye c#ika- cag~@m. Ta* ki, ilk hamlede, su%ngu%leryle vu%cudumu delik des#ik etsinler diye... Kanl@ ve vahs#i bir is#kencenin derin, ila*hi* hazz@n@ s#imdiden duyar gibi oluyorum. Eski s#u%hedanamelerde, yu%zlerce ok yara- siyle can veren kurbanlar@n her bir yaras@nda bir gu%l bittig~in- den bahsolunur. Bunun hakikate ne kadar uygun olabileceg~i- ni s#imdi anl@yorum. C#u%nku%, vu%cudumde, su%ngu%lerin sapland@g~@- n@ tasavvur ettig~im her nokta, s#imdiden, tatl@ tatl@ gidis#iyor. Bu kadar tatl@ tatl@ gidis#en yerlerde, ancak gu%ller ac#abilir ve her birinden kan yerine bal akabilir. As@l fela*ket s#uradad@r ki, du%s#man askerleri bana birs#ey yap- maks@z@n burdan gec#ip gidebilir. O zaman ben, bir mezbelede, bir posa gibi kalacag~@m. Ve bulundug-um noktada diri diri c#u%- ru%meg~e mahku*m olacag~@m. Ko%ylu%ler konus#urken, is#te, ben, kendi kendimle bo%yle ko- nus#uyorum. Onlar@n so%zleri, bana bu%s bu%tu%n bas#ka bir du%nyan@n, bas#ka cinsten birtak@m mahlu*klar@n@n m@r@lt@lar@ gibi geliyor. Bazen, ne dediklerini hic# anlam@yorum. Bug~day , arpa, davar, o%ku%z, saman?... Bunlar da ne demek olacak? * * * Birkac# gu%ndenberi cephenin nas@l c#o%zu%ldu%g~u%nu% go%zle go%r- mek mu%mku%ndu%r. Haymana ve Sivrihisar havalisini gec#en bu%- tu%n yollardan bulan@k bir muhaceret seli akmag~a bas#lad@. Bun- lar ic#inde, baz@ y@lg@n askerler de yok deg~ildir. Bunlar insanl@k- tan c#@km@s#, go%zlerinin feri kac#m@s# ve c#oktan iptidai*les#mis# gibi go%ru%nu%yor. Onun ic#in, hic#birini durdurup konus#muyorum. Yaln@z, o%bu%rleriyle birkac# ad@m yu%ru%du%g~u%m ve nereden gelip nerey gittiklerini kendilerinden sordug~u%m, oluyor. Bunlar, umu- miyet itibariyle Eskis#ehir m@nt@kas@ halk@ndand@r. Fakat, ic#le- rinde daha uzaklardan, Ku%tahyadan, Bilecikten gelenler de var- d@r. C#og~u kad@nlardan, ihtiyarlardan ve c#oluk c#ocuktan mu%rek- kep bu kafileler gerc#i, nereden geldiklerini bize haber verebili- yorlar. Fakat nereye gideceklerini hemen hic# bilmiyorlar. O%yle gelis#igu%zel yu%ru%yorlar. Kiminin omuzunda bir yatak, kiminin koltug~u alt@ndan bir c#@k@n, kiminin s@rt@nda bir kundak c#ocug~u, kimi bir ku%c#u%k kazan@ bas#@na bir mig~fer gibi gec#irmis#, yu%ru%yorlar. Porsuk C#ay@n@n ak@s#@ gibi s#uursuz, faydas@z ve ha- zin bir gidis#... Onlara bazan, bir parc#a yiyecek verdig~im oluyor. Tes#ekku%r etmeden al@yorlar, ve sessiz sessiz, yollar@na devam ediyorlar. Bir gu%n, aralar@nda, yu%zu% henu%z insani* ifadesini kaybetme- mis# ak sakall@ bir adama sordum: -- Hic# u%mit kalmad@ m@? Yu%zu%me bakt@, sag~ yan@na bakt@. Cevap vermeden, yu%ru%du% gitti. Ihtiyar@n bu tavr@, yu%reg~ime o%yle bir peris#anl@k verdi ki ard@ndan bile bakmag~a cesaret edemedim. Bas#@m o%nu%me du%s#tu% ve dizlerimin bag~@ c#o%zu%lu%p durdug~um noktaya c#o%ku%verdim Bir bas#ka gu%n, @ss@z ovan@n ortas@nda yolunu s#as#@rmis# on, oniki yas#lar@nda bir c#oug~a rasgeldim. C#ocuk, hem ag~l@yordu, hem yu%ru%yordu. Beni go%ru%nce bir c#@g~l@k kopard@ ve akasi istika- mete dog~ru dolu dizgin kos#mag~a bas#lad@. Ben [Dur!] diye ba- g~@rd@kc#a, c#ocuk arkas@na bakmadan kac#@yordu. O kos#tu, ben kos#tum. Fakat yetis#mek kabil olmad@. Dere, tepe, inis#, yokus#, kaybolup itti. Ve hava o kadar s@cakt@ ki, ben c#ocuk eriyip bu- har oldu zannettim. Bir gu%n de, yolun kenar@nda, bir eski heybe gibi b@rak@lm@s# bir ihtiyar kad@n buldum. Kupkuru, kapkara bir kocakar@... U%s- tu%bas#@ o kadar parc#a idi ki, ilk go%ru%s#te yere bir tarla kor- kulug~u yuvarlanm@s# sand@m. Kad@n k@vr@l@p yatm@s#t@. U%zerine dog~ru eg~ildim: -- Nine, nine hasta m@s@n? -- Hasta m@? Ne hasas@? Bana yiyecek vermediler. Bana ic#ecek vermediler. Beni yedi gu%n, yedi gece yu%ru%ttu%ler. O k@z@m olacak kar@ya: [Beni biraz s@rt@na al!] dedim. Kabahatim is#te o. Beni s#urac@g~a at@p gidiverdiler. [Sen s#urac@kta biraz bekle. Biz seni gelir al@r@z] dediler. Yalan, yalan, yalan... Ben yalan oldu- g~unu bilirdim, bilirdim emme ne ideceksin , hey!] Sesi o kadar ince, o kadar ince idi ki, bir sivrisinek v@z@lt@- s@n@ and@r@yordu. Ag~z@n@n ic#inde, bir tek dis#i yoktu. Onu her ac#@p kapay@s#@nda c#enesinin ucu burnuna deg~iyordu. --Gel, seni bizim ko%ye go%tu%reyim. -- Olmaz, olmaz. Belki don%er gelirler. Kimbilir, belki do%ner gelirler de, beni b@rakt@klar@ yerde bulamazler. Bir aks#am u%stu%, alac karanl@g~@n ic#inden bir ses: -- Davranma! Ben yu%ru%memde devam edince, bir kus#um, bir es#ek ar@s@ gibi v@z@ld@yarak, kulag~@m@n yan@ndan gec#ti. Derken, pat, pat pat, pat, biri kos#mag~a bas#lad@. Alt@ demirli c#ivili kundura ses- leri. mutlaka bir asker kac#ag~@ olacak. Az kals@n, bir Tu%rk neferinin kurs#unu ile o%lecektim. Hakikaten cephenin c#o%zu%ldu%g~u%, go%zle go%ru%lu%r bir hale gel- di. * * * La*kin buna c#o%zu%lmek, mi, diyeceg~iz? Hay@r, hay@r Tu%rk or- dusu dag~@lmad@. Ve Ankaran@n u%stu%nden: [Du%s#man ilerliyebilir, du%s#man Ankaraya kadar da gelebilir. Fakat biz, yurdumuzun en son kayas@ u%stu%nde de kendimizi mu%dafaa edeceg~iz. Du%s#ma- n@ vatan@n harimi ismetinde bog~acag~@z] diye bir ses yu%kseldi. Bu, onun sesidir. Bu insana u%mit, kuvvet ve metanet veren ses- tir. Is#e, yeni bir azimle toplanan Bu%yu%k Millet Meclisi, onu ge- nis# sala*hiyetlerle Bas#kumandan ta*yin etti. Harp meydan@na biz- zat, o geliyor. Alt@n bas#@ ufukta bir c#oban y@ld@z@ gibi par@ldama- g~a bas#lad@. Dag~@l@r gibi olan bu koc#lar su%ru%su% gene toplan@yor. Munta- zam asker kafilelerinin birer cu%zu%tam halinde yeni mevzilerine dog~ru yol ald@klar@n@ go%ru%yorum. Bir topc#u mu%frezesi, bu%tu%n ag~@rl@kariyle bizim ko%yu%n ic#in- den gec#ti. Uzun uzad@ya, zabitlerle konus#tum. Bu%yu%k bir mey- dan muharebesine haz@rland@kar@n@ so%ylu%yorlar. Hepsi de u%mit- li go%ru%nu%yorlar. Gerc#i eskisi gibi, [Mutlaka yeneceg~iz!] demi- yorlar. Fakat, yenildiklerini de kabul etmiyorlar. Ic#lerinden ba- bacan bir binbas#@ bana dedi ki: [Dog~rusu Eskis#ehirin sukutun- dan sonra bizi takip etseydi halimiz yamand@. Fakat, etmedi.] O%teden bir genc# yu%zbas#@ at@ld@: [Esemezdi, c#u%nku% o bizden daha yorgundur. Benim bildig~im, daha birkac# ay yerinden k@- m@ldayamaz.] dedi. Bir daha genci: [O vakte kadar da biz, mu- kabil taarruza gec#eriz] so%zlerini ila*ve etti. Biz bo%yle konus#urken, ko%ylu%lerin her biri bir delig~e kac#- m@s#, uzaktan bizi go%zetliyorlard@. O, binbas#@ etraf@na bak@n@p: [Yahu, bu ko%yde kimseler yok mu?] dedi. < P. 112.> Genc# yu%zbas#@, bana, cevap vermeg~e vakit b@rakmadan: -- [Vard@r, var@d@r amma, ne olur ne olmaz diye hepsi bir ko%s#eye sinmis#tir. Onlara c#ar@kl@ erka*n@harp derler.] Binbas#@, iri go%vdesi hopl@yarak gu%lu%yordu: [yar@n o%bu%rgu%n, burada k@z@lca k@yamet kopunca, go%ru%rler onlar, erka*n@harpli- g~i...] diyordu. Genc# zabit kulag~@ma eg~ildi: [Sahi, azizim. Siz onlara so%yle- seniz de bir an evvel hayvanla@n@ o%nlerine kat@p, ates# hatt@n@n o%bu%r taraf@na c#ekilseler fena olmaz.] dedi. Cebimden, Yunan tayyarelerinin att@g~@ ka*g~@tlardan bir ta- nesini c#@kard@m ve genc# zabite uzatarak: -- Onlar buna inan@yorlar .Benim so%zu%me kulak asmaz- lar.] dedim. Zabit, ka*g~@d@ okurken, benzi sapsar@ kesildi. Ka*g~@d@ sert bir tav@rla arkadas#@na uzatt@: -- [Buna inan@yorlar, ha! O%yleyse bir s#ey so%ylemeyin. Bu insanlar kurtar@lmag~a la*yik deg~ildir.] dedi. Ka*g~@da bir go%z gezdirip, bana iade eden binbas#@, lenfatik bir eda ile: -- [Can@m, buralar hic# du%s#man istila*s@ go%rmedi ki, ne bil- sinler.]dedi. [Siz, gidin de bir Rumeliye, yabanc@ bir ordunun veya idarenin iyi olabileceg~ini so%yleyiniz. Eeg~er ihanetinize hu%kmetmezse, mutlaka deli oldug~unuzu zanneder. Ama bun- lar!] Yu%zbas#@: -- [Ama bunlar da nedir Go%rmu%yorlar m@? Is#itmiyorlar m@? Du%s#man@n elli altm@s# kilometre o%tede neler yapt@g~@n@ bilmi- yorlar m@?] -- [Ee, bilmezler.] -- [Bilmezlerse, burada kal@p o%g~renirler.] Binbas#@, birdenbire bana do%ndu%: -- [Ya siz, ne yapacaks@n@z?] diye sordu. -- [Ben mi? Vallahi bilmiyorum. Ben de bu ko%ylu%ler gibi oldum. Hers#eyi kadere b@rak@yorum. -- [Yok can@m, o%yle s#ey olur mu? Daha vakit varken, c#@k@n, gidin Ankaraya...] -- [Sahi, tehlike, o derece muhakkak m@?] dedim. < P. 113.> -- [Ee, tabii*. Ne olacak ya. Buralar, hic# deg~ilse, iki ates# ara- s@nda kalacak.] -- [Hic# deg~ilse?] Daha fenas@ olmak da muhtemel mi?... Adam sen de... Bu so%z ag~z@mdan c#@k@verdi. Zabitlerin u%c#u% birden ,hayretle yu%zu%me bak@yorlard@ .Be- nim bir meczup oldug~uma m@ hu%kmettiler, nedir art@k bahsi hic# tazelemediler. Aks#ama dog~ru, bana sessizce veda edip gittiler. * * * Hic# bilmedig~im, tan@mad@g~@m bu u%c# zabitin gidis#i, benim yu%reg~ime bir dost ayr@l@g~@n@n firkati gibi birs#ey b@rakt@. Saat- lerce oturdug~um yerde, o%yle melu*l melu*l kalm@s#@m. Bu nevi bulus#malar, bu nevi tesadu%fler, kendi s@n@f@mdan in- sanlar@n bu gelip gidis#leri bendeki yaln@zl@k duygusunu tazele- mekten bas#ka bir s#eye yaram@yor. Her defas@nda, kendimi bi- raz daha garip hissediyorum. Ille bu seferki, can@ma pek deg~di. C#u%nku%, bu sonuncu mu%la*katt@r. Nic#in, onlarla daha uzun, daha derinden, daha candan ko- nus#mad@m? Onlara nic#in, bu%tu%n dertlerimi birer birer say@p du%k- medim? Onlar@, ic#imde besledig~im korkunc# niyetten nic#in ha- berdar etmedim? Bir kanserli, urunu go%stermekten nas@l korkarsa, derdimi ac#maktan o%yle korktum. Belki de, iyi ettim. C#u%nku%, s@rr@ma aga*h olsalard@, beni zor- la al@p go%tu%rmeg~e kalkarlard@ .Beni cephenin ard@nda, bir ko%s#e- cikte, bir sakat hayvan gibi saklarlard@. Beyhude yere zabit sof- ralar@n@n ve zabit c#ad@rlar@n@n bir s@g~@nt@s@ olurdum. Arkaya veya geriye dog~ru umumi* hareket anlar@nda, kararga*h kuman- danlar@n@n bir angaryas@, bir bas# bela*s@ kesilirdim. C#o%lde iken, bir kuyrug~u kesik ko%pek bizim alaya musallat olmus#tu. Nereye gitsek, beraber gelir, kovsak dinlemez ve pes#i- mizi bir dakika b@rakmazd@. Hep ayaklar@m@z@n aras@nda dolas#@r, arkam@zdan kos#ar, siperlerin ic#ine girer c#@kar, geceleri s#unun bunun c#ad@r@ o%nu%nde no%bet beklerdi. Haline ac@r, vurmak iste- mezdik. Hatta* yemek art@klar@n@ hep ona verirdik ve ko%pek bel- ki de, bizden bunun ic#in ayr@lmak istemezdi. F.S < P. 114.> Is#te ben. onlarla gitmis# olsayd@m, mutlaka bu ko%peg~e ben- zerdim. Iyi ki, gitmedim. * * * Iyi ki, gitmedim. C#u%nku% her hayat@n kendine go%re bir bas#- lay@s#@, bir bitis#i vard@r. Bunu deg~is#tirmek kimsenin elinde deg~il- dir ve olmamal@d@r. Hayat, yekpa*re bir s#eydir. Onun muayyen ve basit mimarisini deg~is#tirbilir miyiz? Deg~is#tirmek elimizde midir? Ve deg~is#tirsek gu%zel, iyi bir is# olur mu? Ben, ic#in ic#in ta* ilk genc#lik anlar@mdanberi, ic#in ic#in, bir trajedyan@n bu%tu%n safahat@n@ yas#ad@m. Sanki, kendi kendini sey- reden, kendi ic#in oyn@yan sessiz bir akto%rdu%m. Bir trajedya ak- to%ru% idim. S#imdi son perdeyi oyn@yacag~@m bu s@rada birdenbi- re rolu%mu% deg~is#tirip bir bas#ka adam m@ olay@m? Yok; Hamlet gibi bas#lad@m .Hamlet gibi bitireceg~im. Be- nim ic#in, bu, bir [kariyer] meselesidir. Birdenbire, yu%zu%mu%n karasar@ boyas@n@ silip, dayak tiryakisi bir topal us#ak, bir kam- bur a*s#@k, bir korkak ihtiyar makiyaji yapamam. Eg~er, kendi emeklerimize, kendi ideallerimize go%re yas#a- mak imka*n@n@ bulmad@ksa bari kendi o%lu%mu%mu%zle o%lelim. Ne dog~dug~umuz yeri, ne sevdig~imiz kimseleri, ne yu%zu%mu%zu%, ne kalbimizi kendimiz intihap edebildik. Fakat o%lu%mu%n her tu%r- lu%su%nu% sec#mek bizim elimizdedir. Ben, is#te, giderayak bu kudretimi, bu yeg~a*na kudretimi kullanacag~@m. O%lu%mlerin, bence en asi*li, en deg~erlisi, en tatl@- siyle o%leceg~im. Ve arkamda hic#bir kimse b@rakm@yacag~@m. Ne bir dost, ne bir sevgili... Hic#bir izim de kalm@yacak; hatta* mezar@m bile. C#u%nku%, bu ko%ylu%ler, beni go%mmezler, bir derenin ic#inde ko%pek- lere, karagalara yemlik b@rak@rlar ve kemiklerimi tezek ates#inde yakarlar. Ne a*la*, yadallerde, kemiklerim bile kalm@yacak. * * * Bugu%n ko%yde inan@lm@yacak derecede harikula*de bir ha*dise oldu. O%gle u%stu% u%c# do%rt kis#i, kahvenin c#ardag~@ alt@nda oturuyor. duk. Ta* uzakta, yolun do%nemecinde, bir asker mu%frezesinin ucu < P. 115.> go%ru%ndu%. Hepimiz, heyecanla, ayag~a kalkt@k, ve, yola dog~ru yu%- ru%du%k. C#ok gec#medi. Bu gelenlerin bizim askerlerimiz oldug~u anlas#@ld@. La*kin bunun bo%yle oldug~unu anlamak ko%ylu%leri tes- kine yaramad@. Belki, gelenler yiyecek ve yatacak yer ararlar veyahut ela*emi angaryaya sokarlar diye herbiri bir yana s@- v@s#t@. Bekir C#avus# da do%nmek u%zere idi. Fakat, ben b@rakma- d@m. -- Dur, bakal@m. Belki s#unlardan bir havadis al@r@z, dedim. Eski ordu hayat@ndan, onda biraz askerlik gururu kalm@s# olacak. Mu%freze, dolambac#l@ ve tozlu yol u%zerinde, intizams@z bir yu%ru%yu%s#le, do%ne dolas#a yaklas#t@. Bekir C#avus#, bakt@, bakt@: -- Bu ne demek? ne bas#@ var ne k@c#@... diye so%ylendi. Gerc#ekten, gelenler, ne muntazam bir tabur, ne de bir jan- darma mu%frezesine benziyordu. Hatta*, daha ziyade yaklas#t@k- lar@ vakit giydikleri elbiselerin, tas#@d@klar@ sila*hlar@n da biribi- rini tutmad@g~@n@ go%rdu%m. -- Merhaba arkadas#lar. Nereden bo%yle? O kadar yorgun idiler ki, cevap verecekleri yerde, bize, toz- dan bembeyaz olmus# kirpiklerinin aras@ndan o%lu% bir nazarla bak@p gec#iyorlard@. Bir iki tanesi yan@m@za yaklas#@p: -- [Ko%yu%n suyu nerede?] diye sordu. Bekir C#avus#, kendini bir derleyip taparlad@. Parmag~@n@n ucuyla c#es#menin bulundug~u meydanc@g~@ go%sterdi. Teker meker, ikis#er u%c#er yu%ru%yorlar; bir tanesi arkadan geliyor. Bekir C#a- vus#, kendini tutamad@: --[Yahu, sizin zabitiniz fila*n yok mu?] diye bag~@rd@. C#esmeye dog~ru gidenlerden bir tanesi do%ndu%. O arkadan geleni go%steri. Bekir C#avus#, kendini gene bir derleyip toplad@. Elinin ter- siyle b@y@klar@n@n dik k@llar@n@ s@vazlad@. Uzaktan, o gelen ada- m@ su%zdu%, su%zdu%: [Hele, s#una gene birkac#, ad@m yu%rmeg~e bas#l@- yordu. Bas#c#avus#un hakikaten acayip bir hali var. Yol u%stu%nde, o%y- < P. 116.> le zikzaklar yap@yor ki, a*deta sarhos# oldug~una hu%kmedilebilir Is#te, gene durdu. Gene sag~@na soluna bak@yor. Durdug~u nokta- da, bir Mevlevi* dervis#i gibi do%nu%yor. Bekir C#avus#un sabr@ tas#t@. Ileri dog~ru yu%ru%du%. -- [Hey, hems#erim, ne bak@n@p duruyorsun?] Herifin, bu sesten irkilip u%rkmu%s# gibi silkindig~ini go%rdu%m Sonra acele acele Bekir C#avus'a yaklas#t@. Bir mu%ddet hareket- siz kald@lar. Derken, iki ag~@zdan bir anda bir feryatla her iki adam sarmas# dolas# oldular. Bir mu%ddet, bir uzun mu%ddet o%yle kald@lar. Ben merakla ad@m ad@m onlara yaklas#t@m. Bekir C#avus#, iki eli kars#@s#@ndaki adam@n omuzlar@nda, bana do%ndu% : -- [Hey, s#u Allah@n is#ine bak. Bili min bu kim?] dedi. Dikkatle bak@yorum. Derisi bir Hintli derisi gibi kararm@s# uzun ve k@rc#@l sakall@ bir adam... Kac# yas#@nda? Belki otuz'unda, belki ellisinde vard@r. Anadolu ko%ylu%su%nu%n, -- hele uzun mu%d- det askerde kald@ktan sonra -- yas#@n@ ta*yin etmek pek gu%c#tu%r. Bekir C#avus#: -- [Senin eski sila*h arkadas#lar@ndan biri olacak] dedim. Kocaman bir kedi esneyis#ine benziyen bir tebessu%mle s@- r@tt@: -- Bu, hani s#ehit sand@g~@m@z S#erif be... Eminenin babas@ S#erif. Sonra do%nu%p: -- K@z@n burada, bili min? K@z@n@ biz, burada everdik. Herif, hayretle geri geri c#ekildi: -- Etme be, Emine, o kadar bu%yu%du% mu% ki? Durdu. Du%s#u%ndu%, du%s#u%ndu%. Parmaklariyle y@llar@ hesap etti: -- On y@l oluyor. Dog~ru ya, on y@l; dedi. O vakit hic# deg~il- se alt@ yas#@nda vard@. Dald@: -- Go%rsem tan@mam ki... dedi. Bir dakika, dag~@lan akl@n@ toplamak ister gibi kendini bir zorlard@: -- Anam sag~ m@? dedi. -- Sag~ ya, ko%yde oturup duruyor. Emine'nin babas@ bir s#ey daha sormak istedi. Yutkundu yutkundu. Sonra, acayip bir sesizlig~e du%s#tu%. Bize s#as#k@n s#as#k@n < P. 117.> bakmag~a bas#lad@. O kadar s#as#k@n go%zlerle ki, ic#lerinde s#uurun son @s#@klar@ so%nmu%s# zannolunur. --S#erif C#avus#, gel ko%ye varal@m. Koca adam@, a*deta, s@k@lgan bir c#ocug~u bilmedig~i bir yere su%ru%kler gibi go%tu%ru%yorduk. Kahvenin o%nu%ne vard@g~@m@z zaman Bekir C#avus# onu hemen hemen eliyle bir iskemlenin u%stu%ne oturttu. --Hele sen, s#urada biraz bekle; dedi. S#erif C#avus#un o%nu% s@ra gelmis# olan askerler, toprag~@n u%s- tu%nde yu%zu%koyun yatm@s# uyumus#lard@. Eminenin babas@na de- dim ki: -- Ahretten gelen yolcu; kahveyi nas@l istersin? Bir cigara ic#er misin? Paketimi uzatt@g~@m zaman, hem onun, hem benim ellerimi- zin titredig~ini go%rdu%m. S#erif C#avus#: -- Bir su. Aman, bir su... dedi. Kahvecinin getirdig~i alt@ delik mas#rabay@, iki eliyle kavra- d@. L@k@r l@k@r, ic#meg~e bas#lad@. Ben gittikc#e artan bir merak ve heyecanla bu acayip [Odyssee] kahraman@na bak@yorum. Ulises de, on y@l denizler- de kayboldu idi. Memleketine do%ndu%gu% gu%n, bir domuz c#oban@- n@n ag~l@nda, delikanl@ olmus# og~luyla kars#@ya geldig~i za- man ne og~lu onu, ne de o og~lunu tan@d@. Fakat, iffetli ve sab@r- l@ kar@s@ Penelope, henu%z hic# kimse ile evlenmemis#, onu evinde bekliyordu. Bu Anadolu [Ulises] inin kar@s@ ise, c#oktan bir bas#ka ada- ma varm@s#t@r. Is#te, S#erif C#avus#un [Odyssee] si as@l burada du%- gu%mlenecek. Hem de, bir ko%r du%g~u%mle du%g~u%mlenecek. On y@l, ne yapt@? Nerelerde idi? Sorsam, bu uzun maceray@ bana anlatabilecek mi? Belki, hic#bir s#ey hat@rlam@yor. Vakalarla dolu y@llar bir ka- yan@n u%stu%nden akan sular gibi, onun u%stu%nden ak@p gec#mis#e benziyor. La*kin sular, en sert tas#larda bile izlerini b@rakmadan ge- c#ip gitmis# olsun? -- S#erif C#avus#, bu kadar zamand@r nerelerde idin? < P. 118.> Bas#@n@ c#evirmeden, hep o%nu%nde sabit bir noktaya bakarak cevap veriyor: -- Askerde... -- Tabii*, askerde oldug~unu biliyorum. Fakat, bir yerde esir mi du%s#tu%n? Ne oldun da, bo%yle y@llarca senden bir halhaber c#@k- mad@? -- Ya, Moskofa yesir du%s#tu%k; dedi. -- Esarette c#ok kald@n m@? Rusyan@n neresinde kald@n? -- Neresi oldug~unu pek bilmiyorum ,gayri. Bizi c#ok dolas#- t@rd@lar -- Ya sonra memlekete nas@l do%ndu%n? -- Memlekete do%nmedim ki, Aha, bu%gu%n ko%y kars#@ma c#@k@- verdi. Yak@n du%stu%g~u%mu% ondan anlad@m. S#as#t@m kald@m. Bir mu%ddet, o da, ben de, susuyoruz. Tekrar soruyorum: --Buradan c#@kal@, on y@l oldu, diyorsun. Demek ki askere Balkan harbinden evvel gittin. -- Ha, ya. Balkan harbi patlad@g~@ vakit, ben Urum-Elinde idim. Sonra Istanbula geldik. Ben terhis olunurken, seferberlik c#@kt@. Bizi Erzuruma go%nderdiler. Gene sustuk; hep birer birer sormak la*z@m geliyor ve ag~z@n- dan cevaplar basit, sade, teker teker du%s#u%yor. Sanki du%nyan@n en hurda is#lerini anlat@r, sanki [kahve ic#tim, uyudum, kalkt@m, yu%zu%mu% y@kad@m] der gibi Sar@kam@s#, Sibirya yollar@n@, oradaki ac#l@g~@, sefaleti, oradan do%nu%s#u%, yaya olarak ve fark@na varm@ya- rak huduttan ic#eri giris#i, Karsa gelis#i, Karstan tekrar al@n@p S#arka, S#arkatan Cenuba ve nihayet Adanaya go%nderilis#ini so%ylu%- yor. Mu%this# bir vakayi seli, onu, bir ag~ac# parc#as@ gibi ku%renin bo%g~ru%nde ve binlerce kilometre mesafe ic#inde oradan buraya, buradan oraya su%ru%kleyip gitmis#. Bu selin dalgas@ birkac# ay, her bir k@vr@nt@s@ birkac# y@ld@r. Ve S#erif C#avus#, bu%tu%n destan@n@ bana bes# on dakika ic#eri- sinde anlatt@. Derken, ko%s#enin bas#@ndan Bekir C#avus# o%nde Emine arkada ve daha arkada Ismail geldiler. S#erif C#avus#a: -- Is#te k@z@n geliyor, dedim. < P. 119.> Ve bunu so%ylerken herif, yerinden sic#ray@p gelenlerle dog~ru at@lacak sand@m .Hic# de o%yle olmad@. S#erif C#avus# yerinden k@- m@ldamad@ bile. Ancak, bas#@n@ o yana c#evirdi. Ben, bu ha*disenin bitaraf seyircisi, oturdug~um yerde heye- candan titriyorum. Fakat, vakan@n as@l kahramanlar@, bir kuru mu%safaha ettiler. Emine, eg~ilip babas@n@n elini o%ptu%. Sonra ,iki eli kus#ag~@nda arkada duran Ismail yaklas#t@, o da o%ptu%. Bekir C#avus#un ag~z@ kulaklar@na var@yordu: -- [Evde bulamad@m. Tarlarda imis#ler: Te oraya kadar git- tim. [Baban geldi] derim inanmaz. Is#te, s#imdi go%rdu%n inand@n m@?] Emine susuyor. U%rkek bir dikkatle babas@na bak@yor ve aras@ra go%zu% bana kayd@kc#a, bas#o%rtu%su%nu%n ucu ile yu%zu%nu%n yan taraf@n@ o%rtu%yor. Biraz daha iriles#mis#, biraz daha toplanmis#. La*- kin, alaca donunun alt@ndan, c#@plak ayaklar@ ,her s#eye rag~men, uzun, narin ve ku%c#u%k go%ru%nu%yor. Bir ko%ylu% k@z@nda bu ne ayaklar... Hic# dikkat etmemis#tim. Dururken elini bo%g~ru%ne dayay@p o%yle bir bel k@r@s#@ var ki... Nerede go%rdu%m ben, bu pozu? Nere- de go%rdu%m? Ha, bir gu%n Bergamada bir eski mermerin u%stu%nde, bir [bas-relief] te go%rmu%s#tu%m. O kad@n omuzundan du%g~meli, dar ve ince bir [peplos] giyiyordu. Bir ayag~@, o pozu al@rken ha- fif c#@k@nt@ tes#kil eden kalc#a taraf@nda, eteg~inin alt@ndan d@s#a- r@ya dog~ru uzan@yordu. Uzun, narin ve ku%c#u%cu%k ayaklar... T@p- k@ bununkiler gibi. Ne tuhaf; t@pk@ bununkiler gibi. Art@k sahnenin bu%tu%n ala*ka veren k@sm@ ben@m ic#in Emine- de topland@. Ondan o%tesini go%rmu%yorum. Ve derin bir hayran- l@kla, bu, henu%z topraktan c#@kar@lm@s#a benziyen Fricya heykeli- ni seyrediyorum. Go%zlerim, tepeden t@rnag~a kadar bu%tu%n vu%cu- du yutmus# gibidir. O%yle ki, bir bak@s#ta, hem yuvarlak omuzbas#- larpnp, hem elinin tatl@ inhinas@n@, hem de belden as#ag~@s@n@ go%- rebiliyorum. Kendisine bu kadar dikkatle bakt@g~@m@ hissetti, galiba! Bir- teviye, durus#unu deg~is#tiriyor; hatta* yan bir vaziyet al@yor, ka*h bu%sbu%tu%n arkas@n@ c#eviriyor, ka*h Bekir C#avus#u siper al@yordu. Zavall@ c#ocuk, kendisine ne kadar yu%rekten bakt@g~@m@ bilse... Bununla beraber, bu%tu%n hareketlerinde vu%cudunun ve c#ehresi- < P. 120.> nin bu%tu%n ifadesinde bana teselli veren birs#ey var! Ismaili hic# sever go%ru%nmu%yor. Erkeg~ine bag~l@ olan dis#i, bir bak@s#ta belli olur. Nas@l m@, di- yeceksiniz Bunu sezmek gayet kolay, fakat, anlatmak gu%c#tu%r. Is#te, ben hissediyorum, Eminenin bu%tu%n varl@g~@ndan Ismaile kars#@ s@zan bu kay@ts@zl@g~@n, belki, bu tiksintintin sebebini kendi- ne sorsam, o da bana anlatmaz. Bu bir zeka* is#i deg~ildir. Ruhun derinliklerinde bizden daha ic#eri bir s#ey, ko%r, sag~@r, dilsiz ve ka- ranl@k bir varl@k; o ister, o istemez. O sever, o sevmez ve biz onun muti a*leti oluruz. Emineye sorsam ki... Is#te, babas@n@n yan@na c#o%meldi. Bir kec#i yavrusu bundan daha munis olamaz. Nic#in, yaln@z bana ge- lince bir av hayvan@ gibi u%rkek, kac#ak ve yabani oluyor? C#u%n- ku% ben de yabaninin biri imis#im. Anadolu ko%ylu%su%nde ta* cinsi- yete, ta* instektlere kadar hu%kmeden bu mahallilik, bu tecerru%t duygusu acaba ruhlar@ yaln@zl@g~a, uzlete davet eden bu @ss@z yaylalar@n icab@ m@d@r? Yoksa, ic#timai* bir tes#ekku%l kusurundan m@ ha*s@l oluyor? Fikrim, s#undan buna atlarken, go%zlerimle Emineyi tetkik- ten de vazgec#miyorum. Bu defas@nda nazarlar@m@z c#at@s#@r gibi oldu. Afacan bir ku%cu%k k@z bak@s#@... Tas#k@n bir sevgi ili s@kan kollar aras@ndan bir c#ocug~un s@yr@l@p c#@kmak isteyis#ini hat@rla- tan bir bak@s#... Fakat, ben onu bir saniye b@rakm@yorum. Da- rac@k bir go%z hapsi ic#inde s@k@s#t@r@yorum, s@k@s#t@r@yorum. Bu ka- dar inat, nihayet, Emineyi gu%ldu%rmeg~e bas#lad@. Bir taraftan hep benimle mes#gul oluyordu. Ben yalvar@yordum, o kac#@yordu. Ben tehdit ediyordum, o benimle eg~leniyordu. Bo%yle ne kadar zaman gec#ti, bilmiyorum. S#erif C#avus# bir- denbire ayag~a kalkt@: -- Gideyim, anam@n elini o%peyim, dedi. Bizim ko%yle onlar@n ko%yu% aras@ndak@ mesafenin S#erif C#a- vus# gibi bir devri a*lem seyyah@na go%re ne hu%kmu% var? Hemen kalk@p yu%ru%meg~e bas#lad@... Emine de yan@ s@ra gidiyordu. Ismail zoraki, arkas@na tak@ld@. Bekir C#avus# benimle kalm@s#t@. U%c# kis#ilik kafile, biraz ilerledikten sonra durdu. Eminenin babas@ bize do%nmu%s# sesleniyordu: -- Askere so%yleyin, ben, bir saate varmaz, gelirim. < P. 121.> Bekir C#avus#: -- Gelemezsin, diye hayk@rd@. Sonra onun cevap vermeden yu%ru%du%g~u%nu% go%ru%nce tekrar hayk@rd@: -- Gecikirsen, askeri yola katay@m m@? S#erif C#avus#, do%nu%p: [Sen bilirsin] der gibi bir hareket yap- t@. Beriki, gene seslendi: --Dur be; nereye gidecekti, bunlar? S#erif C#avus#un cevab@n@ ancak is#tebildik: -- Polatl@, Polatl@... * * * Ve S#erif C#avus#, bir daha, bizim ko%ye do%nmedi. Ertesi sa- bah, Emine ile Ismail, askerlerin c#oktan yola c#@km@s# oldug~unu o%g~rendiler Ne biri, ne o%bu%ru% babalar@ hakk@nda tek kelime so%y- lemiyordu. Bekir C#avus# sinik bir tebessu%mle s@r@tarak: -- Ben bildim. Onda do%necek go%z yoktu; derken ikisi bir- den bas#@n@ eg~ip susuyordu. Vatan ug~runda -- velev s#uuruzca olsun -- on y@ll@k bir maceran@n bu suretle bitis#i bana azap ve- riyordu. Kendimi tutamad@m: -- So%leyin ona, hemen taburuna iltihak etsin. Yoksa hak- k@nda hay@rl@ olmaz, dedim. Bu s@rada, Is#maille Emine ortadan kaybomus#lard@. Yan@m- da kalan Bekir C#avus#: -- Adam sen de. Kim kime, dum duma, dedi. Sahi, hers#ey o hale geldi mi? O%yle ise, Anadolu ordusu, s#u dag~lar@n o%te k@y@s@nda yeni bir meydan muharebesine nic#in ha- z@rlan@yor? Askeri* hayat@nda hic#bir bozgun go%rememis# olan bu%- yu%k Tu%rk serdar@n@n cephede is#i ne? Gidip yak@ndan go%remek ic#in, delice bir arzu ile tutus#uyo- rum. Bir Ka*be gibi cepheye gitmek ve onun c#ad@r@ etraf@n@ tavaf etmek. Bu%tu%n Tu%rk a*leminin bundan bas#ka teveccu%h edeceg~i bir nokta var m@? Bu%tu%n Tu%rk a*lemi mi? Hay@r. Bu%tu%n mazlu*m insanlar@n, diyecktim. Go%zu% doymak bilmiyen bir iki Garp milleti, gu%nde do%rt defa yemek yiyecek diye, nice fukaran@n lokmas@ elinden al@nd@. Nice yuvalara kun- < P. 122.> dak sokuldu, nice ev bark y@k@ld@. S#imdi, Westminister'in k@z@l- derili Lordu, c#atlak tabanl@ Anadolu ko%ylu%su%ne kars#@ bir su%r- gu%n av@ yapt@r@yor. Neresini yiyecek, bu zavall@ mahlu*klar@n? Hangisinin go%g~su%nden, ona, bir bifteklik et c#@karabilir? Hepsi de sade deri, sade kemik. Bo%yle du%s#u%nu%rken, kars#@ma. c#oktanberi go%rmedig~im Su%ley- man c#@kageldi. Sanki, bu%tu%n Anadolu ko%ylu%su%nu%n, tasavvur et- tig~im sefalette en tipik nu%munesi imis# gibi o%nu%mde dikili dur- du. Esvap diye tas#@d@g~@ pac#avralar, vu%cudunu yar@ yar@ya o%rtebi liyordu. Kollar@ iki ince kemik ve bunlar@n u%stu%nde, go%z oyuk- lar@na kor sokulmus# bir iskelet kafas@. -- Oo, Su%leyman, nerede idin bakal@m? Onunla, yu%zu%ne bakmadan korkarak konus#uyorum. Anla- s#@lmaz bir h@r@lt@, bana cevap veriyor. Neymis#? Neredeymis#? Evinde, c#oktan hasta m@ yat@yormus#? Nesi varm@s#? S@tmas@ m@? C#ok o%ksu%ru%yormus#. Geceleri, sabaha kadar durmaks@z@n o%ksu%- ru%yormus#. Bir ates#, bir ates#... -- Bog~az@mdan sudan gayri bir s#ey gec#miyor, diyor. Ve bir mu%ddet o%ksu%ru%kten sonra ila*ve ediyor: -- S#imdi biraz iyiles#tim. Az@c@k s@cak c#orba is#sem kuvve- tim daha ziyade yerine gelecek. -- Sana bir gu%zel tavuk has#latay@m. Su%leyman, bir acayip tebessu%mle s@r@t@yor. Otuz iki dis#i bir- den d@s#ar@ya f@r@lyor. Ben, derin bir @st@rap ile bas#@m@ o%nu%me eg~i- yorum. -- Otur s#uraya, Su%leyman. Bana nabz@n@ verir misin? Elini uzat@yor, Saat elimde, nabz@n@ dinliyorum. 110 at@yor. -- Sana bir de derece koyay@m. -- Tam 39.5. -- Su%leyman, hemen s#imdi yatacaks@n. Hem burada, Emeti kad@n@n oturdug~u odaya yatacaks@n. -- Istemem, bir s#eyim yok. Ben @srar edince tekrar evine do%nmeg~e kalk@yor. -- Peka*la*, evine git. Ben sana c#orbay@ go%nderiririm. Fakat, bo%yle ayakta dolas#ma. Sonra c#ok fena olursun. Bana inanm@yor. -- Hic#bir yan@m s@zlam@yor ki, diyor. < P. 123.> Biz bo%yle konus#urken, Salih ag~an@n kambur og~lu, topall@ya toppall@ya gelip yan@m@za oturdu. Onun da yu%zu% safran gibi sar@- d@r. Go%zlerinin etraf@nda iki kara c#ember ve burnu, ag~z@na dog~- ru bir kal@n gaga gibi uzanm@s#t@r. -- As@l benim, her yan@m s@zl@yor; dedi ve sol kalc#as@n@ go%s- tererek, ila*ve etti: -- Aha, buramda bir dert var. -- Nas@l dertmis# o, bakay@m? Yumrug~unu uzatarak: -- Bo%yle bir ur, dedi. -- Baban sana bir c#are bulmuyor mu? -- Kac# defa so%yledim. Hic# t@nmad@. Anam, oraya s@cak s@cak bir s#eyler koydu, daha fena oldu. Bir es#ek bulsam, kasabaya kadar gideceg~im, orada kendimi hekime go%stereceg~im. Maksad@, benim es#eg~i almakt@r. Ben, anlamamazl@ktan geli- yorum. * * * Ne o? Go%k mu% gu%rlu%yor? Yok can@m. Bu havada go%k gu%r- ler mi? Bas#@m@ kald@r@p bak@yorum. Bir tek bulut parc#as@ go%- ru%nmu%yor. Bununla beraber, baz@ ac#@k havalarda s#ims#ek c#ak@p go%k gu%rledig~ini hat@rlar@m. Durup dinliyorum. Bu, go%k gu%ru%ltu%- su%ne benzemiyor. Uzaktan uzag~a, derinden derine kesik, muntazam ve miha- niki bir gu%mbu%rtu%. Serin sabah ru%zga*r@n@n ic#inde, k@r sakin. Tarlada, herkes is#iyle gu%cu%yle mes#guldu%r. Ben yaln@z dolas#@yorum. Ko%yden cenuba dog~ru uzaklas#t@kc#a, bana bu sag~@r ve mu%p- hem gu%ru%ltu%yu%, daha iyi is#itiyorum gibi geliyor. Bir ku%c#u%k te- penin u%stu%ne c#@k@p, bu%tu%n kuvvetim kulaklar@mda, dinliyorum. Buna, adiyle saniyle top sesleri denir. La*kin, bu sesler kac# kilometreden gelebilir? Zihnimim ic#inde, harpte o%grendig~im he- saplar@ yap@yorum. Eg~er, s#u kadarl@k topsa, ses, bu kadar yer- den, bu kadarsa s#u kadar yerden is#itilir, diyorum. Fakat, bu he- saplara, havan@n, o andaki hususiyetlerini de katmak la*z@mge- lir. Ru%zga*r@n esis#ine go%re, bu%tu%n o say@lar, o%lc#u%ler altu%st olur. Her ne ise, o dakikada is#ittig~im bu gu%ru%ltu%, top sesleridir.

-- A^k@bet... Bu kelime dudaklar@mdan gayri ihtiyari^ du%s#u%verdi. Bunun- la, kendi kendime, ne demek istedim, bilmiyorum. Zihnime bir durgunluk c#o%ku%verdi. [A^k@bet] diyorum ve acayip bir sevinc#le derin bir keder ortas@nda donup kal@yorum. Top sesini c#ok yak@ndan is#ittig~im olmus#tur. Toplar@n bizzat kendilerini go%rmu%s#u%mdu%r. Siperlerin o%te yakas@ndan, her at@l@s#- lar@nda kara ve uzun boyunlar@n@n nas@l inip kalkt@g~@n@ ve ha- vada, nas@l kocaman bir patiska y@rt@l@s#@ sesi c#@kt@g~@n@ da bilirim. Gerc#i benim sag~ kolumun kesilmesi bir kurs#un yu%zu%ndendir. Fakat, kac# defa top mermileri bas#@m u%stu%nden as#t@. Sag~@mdan, solumdan gec#ti ve kac# defe, s#arapnel yag~muru alt@nda kald@m. Ama bunlar@n hic#biri bana s#u, uzaktan uzag~a, derinden derine is#ittig~im ug~ultular kadar dehs#et ve heyecan vermedi. Bir kayan@n u%stu%ne c#o%ku%yorum, o%nu%mde @ss@z yayla^, say@s@z ve hareketsiz toprak dalgalariyle donmus# bir boz denizi and@r@- yor. Ta^ ufuklara kadar uzanan genis# saha ic#inde ne bir tek ag~ac#, ne bir tutam ot, ne bir su par@lt@s@, ne bir hayvan, ne bir bina go%zu%ku%yor. Sanki bu yerlerden hayat ebediyen c#ekilmis# gibidir. Sanki so%nmu%s# ku%renin u%stu%nde tek bas#@ma kalm@s#@m. Bir defa, bir ra- sathane du%rbu%niyle aya bakm@s#t@m. Is#te s#imdi, ayni manzaray@ Orta Anadolunun bu tas#l@k tepesinden go%ru%yorum. Ve o uzaktan gelen gu%ru%ltu%ler, bu manzaraya korkunc# bir mehabet veriyor. Sanki, bir k@yametin yaklas#t@g~@na s#ahit olmak- tay@m. Tevrati^ efsanelerde tu%rlu% tu%rlu% tarifleri okunan ila^hi ukubetlerin, ila^hi^ gazaplar@n bir tanesi de, sanki s#u anda vuku bulmaktad@r. Benim burada is#im ne? Bu so%nmu%s# ku%renin, son oturan@, son canl@ mahlu^ku ben miyim? Hay@r... Is#te. Kars#@ tepelerin u%stu%nden bir su%ru% as#ag~@ya dog~ru inmeg~e bas#lad@. Bunun ard@ndan bizim Hasan@n c@l@z siluheti ufuk u%ze- rinde bir ku%c#u%k ag~ac# dal@ gibi c#iziliyor. Acayip s#ey. Sanki, bu ru% ve bu c#oban c#ocug~u bana, bir mu%jde getiriyorlarm@s# gibi yu%- reg~im ferahlad@. Ayag~a kalk@p is#aretler ediyorum. Avaz@m c#@k- t@g~@ kadar bag~@r@yorum: -- Hasan, bu tarafa gel. Hasan, bu tarafa...

La^kin, c#ocuk, henu%z beni is#itecek yak@nl@kta deg~ildir. Otu- rup bekliyorum. Su%ru% kars#@ s@rtta... Otlaya otlaya, yavas# yavas# iniyor. Boz toprak u%stu%nde mu%taharrik beyaz c#izgiler yaparak c#@k@n@ bir elde ve su%ru%su% o%nu%nde bir kocaman tesbih gibi sag~a sola, o%ne arkaya k@m@ld@yor. Bu hayvancag~@zlar da bu toprak- larda yiyecek ne bulurlar? Bilmiyorum. S#u c#ak@llar aras@ndaki dikenler birer g@da m@d@r? Nihayet, is#itti galiba ...durdu. Dinliyor. Tekrar ayag~a kal- k@p is#aretler ediyorum. Is#te, benden yana yo%neldi. Top sesleri, gayri muayyen fas@larla devam ediyor. Demin- kinden daha m@ yak@n, daha m@ uzak? Bana, gittikc#e uzaklas#@r gibi geliyor. Hesaba go%re bo%yle tahmin ediyorum. Sanki, bir sa- at ic#inde du%s#man, mevziini mi deg~is#tirdi. Eg~er o%yle olsayd@, du%s#- man, yeni mevzilerini tesbit edinceye kadar uzun bir mu%ddet top seslerinin kesilmesi la^z@mgelirdi. Fakat, kim dedi ki, bu, mutlaka du%s#man toplar@n@n sesidir? Belki de, sabahtanberi ku- lag~@ma gelen sesler hep bizim cepheden aksediyor. Ben bo%yle du%s#u%nu%rken, dal@p gitmis#im Hasan@n, ta yan@ma gelip dikildig~inin fark@na bile varmad@m: -- Hasan, is#itiyor musun, bu top seslerini? -- Sabahtanberi gu%ru%ltu% duyar@m emme, top sesi mi bil- mem. Ben, uzaktan yag~mur yag~ar sand@m. -- Yok, Hasan. Bu, top sesidir. Ku%c#u%k c#oban, bu so%zu%n ma^nas@n@ pek anlam@yor gibi. Top sesleri veya go%k gu%ru%ltu%su%, onca iki ha^disenin aras@ndaki fark pek de bu%yu%k olmasa gerektir. -- S#u tepelerin arka taraf@nda muharebe oluyor, Hasan... -- Muharebe ne demek? -- Askerlerin kavgas@... Tam bu esnada, go%k yu%zu%nu%n uzak bir noktas@ndan do%rt bes# uc#ag~@n pervane homurtular@n@ duyduk. Bas#@m@z@ kald@r@p havay@ aras#t@rd@k. Top seslerinin geldig~i noktadan, koca makine kus#lar, sanki o gu%ru%ltu%den u%rkmu%s# de kac#@s#@yorlarm@s# gibi bize dog~ru uc#uyorlar. Hasan: -- Viyy, ar@ gibi v@z@ldarlar, be... dedi ve ag~z@ ac#@k, go%zleri havada kald@.

Uc#aklar, muayyen bir istikamette gidiyorlar ve gittike#e ufal@s#lar@na go%re bizim bulundug~umuz noktan@n o%bu%r yakas@na gec#tikleri tahmin edilebilir. Bu istikamet hep S#ark@-S#imaliyi go%steriyor. Uc#aklar uzaklas#t@kc#a yu%kseliyorlar. Art@k sesle- rini is#itmiyoruz. Nerede ise go%zle go%ru%lmiyecek kadar uzaklas#@- yorlar. S#imdiden birer siyah nokta halini ald@lar. Ku%c#u%k c#oban: -- Bu sefer, ka^g@t atmad@lar, dedi. Bunu so%ylemesiyle, havada bir avuc# k@v@lc@m@n so%nu%p par- lad@g~@, parlay@p so%ndu%g~u% go%ru%ldu% ve bunu bir acayip c#@t@rt@ takip etti. Iki dakika sonra bir k@v@lc@m yag~muru daha, gene o c#@t@r- t@lar. Hasan elleri bo%g~ru%nde, bas#@ yukar@da: -- V@yy, ates# att@lar, be... dedi. C#ocug~u bu manzara eg~len- diriyor gibi. C#u%nku% yu%zu%nde ne bir korku, ne bir endis#e ala^met vard@. Ag~z@ hayretten ac#@lm@s# ve go%zleri tecessu%sten par@l par@l yan@yor. Sanki, hic# go%rmedig~i bir oyunu seyred@yor. Ben, tayyarelerin ates# ettikleri noktan@n bizim krarga^h@m@l olacag~@n@ kolayl@kla tahmin ediyorum ve nerede ise mukabele go%recekleri a^n@ bekliyorum. Fakat, tayyareler, bu%tu%n bombala- r@n@ tu%kettikten sonra bir yar@m daire c#izip geriye do%ndu%ler. Onu mu%teakip, arkalar@ndan birkac# ates# edildig~ini sezdim. Hasan, gittikc#e daha ziyade eg~leniyor. Ac#@k ag~z@n@n ic#inde v@yy, v@yylar s@klas#@yor. Ben, ona nafile yere tafsila^t vermege ug~ras#@yordum. C#ocuk, beni dinlemiyor bile... Kimbilir, bu haki- kattan daha hakiki^ ha^diseye kendi kafas@nca nas@l bir efsa^ne uydurmaktad@r. * * * O gu%nu% takip eden gu%nlerde, top sesleri ve uc#ak hareket leri s@klas#t@kc#a s@klas#t@. Ko%ylu%ler, bir parc#a korkmag~a bas#lad@- lar. Fakat, ben onlara: [Haydi gidelim.] dedikc#e hic#biri ald@r- m@yor. Bir tanesi, bana: -- Sen ne duruyorsun dedi. Sahi, ben ne duruyorum? Bunu, kendi kendime izahtar a^cizim. Elim ayag~@m k@m@ldamaktad@r. Fakat, bunlar@ k@m@lda- tan iradenin bir taraf@na felc# gelmis# gibidir. Bir s#eye karar ve- remiyordum. Bu%tu%n basiretim bag~lanm@s#t@r.

Insan, baz@, ru%yalarda bo%yle olur. Bag~@rmak ister sesi c#@k- maz. Kos#mak ister kos#amaz. Bekir C#avus#, bir gu%n bana: -- Yahu, dedi. Bu ko%ylu%leri korkutmag~a gelmez. Zaten hep- sinin go%zu% y@lm@s#. Yu%reklerine bu%sbu%tu%n tela^s#e du%s#erse, herbiri bir yana kac#ar. S#imdi, tam is# zaman@d@r. Sonra peris#anl@k olur. Gerc#i, senenin bu%tu%n mahsulu%, ku%c#u%cu%k y@g~@nlar halinde toprag~@n u%stu%ne dag~@lm@s# duruyor. Bunlar@ b@rak@p nas@l gitme- li? Senenin bu%tu%n mahsulu%... Ve bu, ko%ylu% ic#in, yega^ne hayat meselesidir. Onca yeryu%zu%nde bundan u%stu%n, bundan ehemmi- yetli bir ha^dise olamaz. Bekir C#avus#a diyorum ki: -- Hakk@n var. Art@k, bundan sonra ag~z@m@ ac#@p bir kelime so%ylemiyeceg~im. Bunu so%ylerken, ic#imde itaatli bir c#ocuk yu%reg~i tas#@d@g~@m@ hissediyorum. Art@k, kendi u%zerimdeki ve bas#kalar@ u%stu%ndeki [otorite] mi, tamamiyle kaybetmis#, say@l@r@m. Bir ko%ylu% bana itiraz edebiliyor. Bana nasihat veriyor ve ben bunun o%nu%nde bas#@m@ eg~iyorum. [Hakk@n var] diyorum. C#u%nku% s#u dakikada, benim bildig~im s#eyler art@k hic#bir is#e yaram@yor. U%mitlerim bos#a c#@km@s#t@r. Tahminlerimde yan@lm@s#@md@r. Benim mant@- g~@m, onlar@n [instek] i, onlar@n sag~duyusu yan@nda ifla^s etnis#- tir. Hepsine ayr@ bir hu%rmet ve ink@yatla bak@yorum. Salih ag~a, mahut tebessu%mu% ile bana zeka^n@n ta kendisi gibi geliyor ve c#@plak ayaklar@na bakarken, onlar@, eris#emedig~im kadar yu%k- sek bir hakikatin ifadesi san@yorum. Ve hic#bir s#eye ehemmiyet vermeyip hic# kimse ile konus#mayarak dam@n u%stu%ne tarladaki samanlar@ tas#@y@p y@g~makla mes#gul. Zeynep kad@n, bana insani^ enerjinin hayrete s#ayan bir timsali gibi geliyor. As@k ve c#at@k surat@na bakmag~a cesaret edemiyorum. Kendimi, onun kars#@s@nda lu%zumundan fazla hareketli ve heyecanl@ buluyorum. Yanag~@ma bir tokat vurup: [Hele sen, bir kenarda sesini kes de otur!] deyivecek san@yorum. Kendi elimle bakt@g~@m Su%leyman, art@k o%bu%r du%nyaya men- sup olanlar@n heybetini tas#@yor. Bu a^lemin is#lerine art@k mete- lik vermiyor. Hatta^ aras@ra, Cennete dair, kalbini yoklad@g~@m za-

man onu tas# kesilmis# hissediyorum. [Cennet] ismini so%yledig~in vakit art@k eskisi gibi s@r@tm@yor; eskisi gibi go%zleri daha ziyade parlam@yor. So%zu%mu% anlam@yan bir adam kay@ts@zl@g~@yla yu%ru%- me bak@yor. Belki Memis# burada bulunsayd@ onunla anlas#mak kabil ola- cakt@. Fakat Memis# ko%yden kaybolal@ iki ay@ gec#ti. Nereye gitti? Hic# kimse bilmiyor. Etraf@ saran bu%tu%n ug~ursuzluklar, hep onun kaybolus#una atfediliyor. Bir zamanlar bu%tu%n ha^diselerin sebe bi benim gelis#imdi. S#imdi, onun gidis#i benim gelis#imi unuttur- du. Bekir C#avus#a: [Hakk@n var; bundan sonra ag~z@m@ ac#@p bir kelime so%ylemiyeceg~im.] dedim ama, keskin bir hasbihal ihti- yac@ yu%reg~imi dag~l@yor. Tas#la, toprakla konus#mak istiyorum. La^kin bu tas#larla topraklar@n, Zepnep kad@n@n as@k ve c#at@k su- rat@ndan fark@ ne? Onlar da, bu ko%yu%n insanlar@ gibi beni iste- miyor mu? Sert ve yalc#@n tabiat; so%ylemis#tim ki, sen bir u%vey anan@n kucag~@ gibisin. Bu hakikati, s#imdi her zamandan daha fazla his- sediyorum. Ne alt@nda muvakkat bir huzur bulunabilecek bir go%lgen, ne k@y@s@nda serinlenecek bir suyun var! Kat@ yu%rekli toprak. Bir gu%n cesedim bir daha kalkmamak u%zere u%stu%ne du%s#- tu%g~u% vakit, kimbilir, beni bag~r@na ne vahs#i bir hus#unetle bast@- racaks@n. * * * Du%n, uzaktan uzag~a top sesleri duyuluyor ve aras@ra go%k yu%zu%nu%n uzak bir noktas@ndan birkac# uc#ag~@n gec#tig~i go%ru%- lu%yordu. S#imdi art@k, barut kokusu bu%tu%n havay@ sard@. Kulak- lar@m@z motor seslerini, es#ek an@rmalar@ndan, ko%pek havlama- lar@ndan daha s@k is#itir oldu. Uc#aklar@n gelip gec#is#i, ko%ylu%leri eg~lendiriyor. Hepsi s@rt- lar@n@ duvara dayay@p, ag~@zlar@ bir kar@s# ac#@k seyrediyorlar ve bir: [Viyy viyy viyy, anac@g~@m!] d@r gidiyor. Go%ru%yon mu, bu daha bu%yu%k.] [-- Yok, o daha bu%yu%k.] [-- Bu o%ndeki h@zl@ uc#u- yor.] [-- O%bu%ru% daha ag~@r gidiyor.] derken, baz@s@ bas#as#ag~@ ine- cek gibi olunca, gene hepsi bir ag~@zdan: [-- Aman aman du%s#u%- yor...] diye bag~@r@s#@yorlar.

Sanki, du%s#ecek olan babalar@n@n og~lu imis# gibi... o%yle bir k@z@yorum, o%yle bir k@z@yorum ki, yerimde duram@yorum. Ada- mak@ll@ bir sila^h@m olsa ko%yu%n ortas@nda durup bu s@rnas#@k, bu palavrac@ pervanelere dog~ru c#ekeceg~im. Fakat benim, bir c#ifte ile bir Browning tabancas@ndan bas#ka sia^h@m yok. Bir gu%n, Bekir C#avus#a verdig~im so%ze rag~men, kendimi tuta- mad@m: -- Ay@pt@r. Du%s#man bo%yle seyredilmez, dedim. Ku%menin ic#inden bir ses: -- Nolacak, bize dokunmuyor ki, dedi. Bunun u%zerine, keyifleri bozulmus# insanlar gibi homurda- narak dag~@ld@lar. Ic#lerinden yaln@z Salih ag~a papuc#lar@n@ su%ru%k- liyere benden yana geldi. S@r@tarak ve biraz da h@s#m@mdan kor- karak: -- Sen o%yle diyon emme, bunlar@n bize faydas@ oldu. Go%r- mu%yon mi, hic#bir yanda kus#tan eser kalmad@. Harman yerinde, tah@l@ hep yirlerdi. Bas#@m@ c#evirip yu%zu%ne sert sert bak@nca dondu kald@. Ben- den dayak yedig~i gu%ndeki gibi solumag~a bas#lad@. Yan@ndan uzaklas#t@m, gittim. Bir gu%n, uc#aklar, gene as#ag~@ya ka^g~@t atmaya bas#lad@lar. Sanki havadan kudret helvas@ yag~@yormus# gibi kap@s#an kap@s#a- na... Alan, bir mu%ddet ka^g~@d@ okumag~a c#al@s#@yor, sonra becere- meyip katl@yor, katl@yor ve bir muska gibi kus#ag~@n@n ic#ine yer- les#tiriyor. Baz@s@ gidip imam@ buluyor: -- Okuyuversene, bakal@m, ne diyor? Imam hecelemeg~e bas#l@yor: [Muhterem Anadolu ahalisi. Kemal c#eteleri mahvolmus#tur. Ad@m ad@m bu%tu%n s#ehirleri, kasabalar@ zaptettik. S#imdi, Ankara u%zerine yu%ru%yoruz. Sak@n, bize kars#@ du%s#manca harekete kalk@s#- may@n@z. Biz, sizi, Halife taraf@ndan kurtarmag~a geliyoruz.] -- Ne diyor? Ne diyor? Imam tekrar ediyor: [... Biz sizi Halife taraf@ndan kurtarmag~a geliyoruz.] Ne Halifeyi, ne de Peygamberi bildikleri var. Fakat, [kur- tarmag~a geliyoruz] so%zu%, bilmeksizin pek hos#lar@na gidiyor.

Kurtarmak! Sizi, kim kurtarabilir? Sizi go%kten melekler inse kurtaramaz. C#u%nku%, sizi evvela^ sizden, kendinizden kurtarmak la^z@md@r. Ic#imden bo%yle homurdanarak. Ka^g@d@ imam@n elinden c#ekiyorum. Yere at@p c#izmenin o%kc#esiyle c#ig~niyorum. Hepsi hayretle, bana bak@yorlar. Deli mi oluyorum? No%betim mi var? Her halde kendimde bir acayip muvazenesizlig~in s#ahidiyim. Ka^h Bekir C#avus#un tem- bihine boyun eg~ecek kadar fu%tura du%s#u%s, ka^h imam@n elinden okudug~u ka^g~@d@ kap@p y@rtacak kadar cela^det go%steris#, her hal- de, normal bir ha^leti ruhiye ala^meti deg~ildir. Zaten, bu ha^diseler ic#inde normal olmak bir nevi anormal- lik say@lmaz m@? Her devrin kendine mahsus normlar@ vard@r. Bir harp zaman@nda sulh vaktinde gibi yas#amak, bir ink@la^p devrinde stadik devirlerin kal@plar@ ic#inde s@k@s#@p kalm@s# bir gaf- let, bir a^va^relik, bir sap@kl@k deg~il de nedir? Bo%ylece kafam@n ic#inde birbirine z@t du%s#u%nceler, birbirini cerheder hu%ku%mler kaynas#@p duruyor. O%mru%mu%n son demleri- nin yaklas#t@g~@n@ hissettig~im s#u gu%nlerde, nafile yere kendi ken- dimi ta^yin ve tesbite c#al@s#@yorum. Fakat bir tu%rlu% muvaffak olam@yorum. Kendi benlig~im, kendi ellerim aras@nda bir gaz gi- gi uc#up gidiyor. Muhitimi tesbite c#al@s#@yorum. Gene ayn@ bos emek... Muhitim bana kars#@ ne kadar sag~@rsa o kadar da dilsiz- dir. Hele s#u son gu%nlerde o%yle kapanm@s#, o%yle o%rtu%lmu%s# ki, ne taraf@ndan bakacag~@m@ ne taraf@ndan dinliyeceg~imi bilemoyo- rum. Sanki zaptetmek isteyen du%s#man benim, teslim olm@yan kale buras@d@r. Bu ku%c#u%k halk ku%mesinin dili olsa, bana: [Evet du%s#man sensin!] diyecektir. Zaten go%zleri bunu so%ylemiyor mu? Tav@r- lar@, hareketleri bunu so%ylemiyor mu? Onlar nazar@nda, ben, yaln@z sevimsiz bir misafir, bir s#@mar@k s@g~@nt@ deg~il, ayn@ za- manda ug~ursuzun biriyim. Nerede ise bu%tu%n bu olan is#lerden beni mes'ul tutacaklar. Zira, bana kars#@, o%fke ve husumetlerini o derece artm@s# go%ru%yorum. Bir gu%n, Bekir C#avus#, fena fena bakarak so%yledi: -- Du%s#man, tee Izmirde idi, sag~dan satas#t@lar, soldan satas#- t@lar. Herife rahat vermediler. Buralara kadar gelmesine sebep oldular. Ne diyeyim bilmem ki, Allah, sebep olanlar@...

Elimin tersiyle surat@na bir tokat as#ketmek istedim. Fakat, kendimi tuttum. Ve ona, son defa olarak, vatan@n yekparelig~i hakk@nda bir fikir vermeg~e c#al@s#t@m: -- Bir Tu%rk ic#in Izmir ne ise S@vas da odur. Diyar@bekir ne ise Samsun da odur. Izmir zaptoldu mu, bu%tu%n Anadolunun ilmig~i du%s#man@n elinde demektir. Oras@ kurtulmay@nca buras@ kurtulamaz. Bekir C#avus# so%zu%mu% kesti: -- Haydi be, sen de... Bu la^flar@ sen bas#kas@na anlat. Kendimi tutamad@m: -- Bekir C#avus#, akl@n@ bas#@na al, yoksa kafana birs#ey indi- ririm, dedim. Derhal, benim zabitlig~im ve kendi c#avus#lug~u hat@r@na gel- mis# olacak, hemen topland@: -- Kusura bakma, Biz ko%ylu%yu%z. Bo%yle s#eylere akl@m@z er- mez, dedi. Ve yan@mdan kalk@p gitmek istedi. Kolundan tutup oturttum: -- Sen ko%ylu% deg~ilsin. Sen askerlik etmis# adams@n. Sana bu so%zler yak@s#maz. Ay@pt@r, ay@pt@r! Asker! Fakat, Bekir C#avus#, bir hezimet ordusunun askeri- dir. Kimbilir kac# dayakla ko%tu%ru%mles#mis# ma^neviyat@n@ ayag~a kald@r@p durdurmak ne mu%mku%n! Ba^hsus, du%s#man@n s#u kars#@ tepeleri tuttug~u bir s@rada ona destani^ bir heyecan vermeg~e c#a- l@s#mak kadar abes ve mevsimsiz birs#ey tasavvur olunamaz. Be- kir C#avus#: -- Biliyorum beyim, sen de onlardans@n, emme. -- Onlar kim? -- Aha, Kemal Pas#adan yana olanlar... -- Insan Tu%rk olur da, nas@l Kemal Pas#adan yana olmaz? -- Biz Tu%rk deg~iliz ki, beyim. -- Ya nesiniz? -- Biz Isla^m@z, elhamdu%lilla^h... O senin dediklerin Hayma- nada yas#arlar. Bekir C#avus#la, art@k, daha ziyade konus#mag~a mecalim yok. Bir as@lm@s# adam gibi bas#@m go%g~su%me du%s#u%yor. Bunal@p kal@yo- rum. Eg~er, bize zafer mu%yesser olsa bile kurtaracag~@m@z s#ey, yal-

n@z bu @ss@z topraklar, bu yalc#@n tepelerdir. Millet nerede? O he- nu%z ortada yoktur ve onu, bu Bekir C#avus#lar, bu Salih ag~alar, bu Zeynep kad@nlar, bu Ismailler, bu Su%leymanlarla yeni bas#tan yapmak la^z@m gelecektir. Ben Kemal Pas#adan yana olmam da, kimden yana olurum? C#u%nku%, o, yar@n bu dev is#ini bas#aracak olan serden gec#ti go%nu%llu%- lerin bas#@d@r. Top seslerinin yirmibes# otuz kilometreden geldig~i anda bile zafere inan@yorum. La^kin, onu takip edecek olan ikin- ci cidal devresinin sonu, bana, efsanelerde okudug~um hayaller gibi uzak ve dumanl@ go%ru%nu%yor. Bekir C#avus#, tekrar benden o%zu%r diledi: -- Kusura bakma. Benim akl@m, s#imdi, hep o dolas#an teva- tu%re tak@l@p kald@. Istiyor ki, ben bu tevatu%r nedir diye soray@m. Fakat, sesi- mi c#@karmay@nca, o, devam etti: -- S#u Salih ag~an@n og~lu yok mu? Bizim k@z@ berbat etmis#, dedi. S#imdi: [Al], diyorum. [Almam], diyor. Yok sag~ kalc#as@n- da bir ur c#@km@s#. Yok, bu%tu%n vu%cudu s@zlarm@s#. Hepsi yalan. Hasta olan adam bu is#i yapar m@? Ben ki, bu facian@n ilk s#ahidiyim; kendimi tutamad@m: -- K@z@n ne diyor? diye sordum. -- Ne desin? Ben seni al@r@m diye kand@rm@s#. Kac# zamand@r hela^ll@s@ gibi kullan@p dururmus#. Biz de neden sonra haber al- d@k. -- Sak@n k@z gebe mi? -- Yok, olamaz. Daha oniki yas#@nda. * * * Bir sabah, -- o sabah@ hic# unutam@yacag~@m! -- penceremin alt@nda bir ses. Ince, keskin bir c#ocuk sesi: -- Geliyorlar! Geliyorlar! Yataktan f@rlay@p sese kos#uyorum: -- Kim geliyor, Hasan? Ku%c#u%k c#oban soluk solug~ad@r. Benzi, ya heyecandan, ya kos#maktan sapsar@ kesilmis#: -- Aha, onlar... Senin dediklerin... Te, kars#@ki belin u%stu%n- den yu%ru%yu%p geliyorlar.

Bir mu%ddet akl@m@ toparl@yamad@m. C#ocug~un yu%zu%ne, bo%n bo%n baka kald@m. Ku%c#u%k c#oban: -- Ben davar@ yamac#ta yaln@z b@rakt@m. Daha fazla dura- mam; dedi ve kos#arak do%ndu% gitti. Odam@n ic#inde, bir yang@n esnas@nda ne yapacag~@n@ s#as#@r- m@s# bir adam gibi dolas#@yorum. Ka^h c#izmelerimi, ka^h yeleg~imi ar@yorum. Bir taraftan pijamam@n du%g~melerini, mu%temadiyen c#o%zu%p iliklnyorum. Nihayet, Emeti kad@n@ imdada c#ag~@rmag~a mecbur oldum. -- Emeti kad@n! Emeti kad@n! Ses, seda yok. D@s#ar@ya f@rlad@m. Sofa, mutfak, dam@n u%stu%, ah@r. Yok, yok. Ku%mese bak@yorum; yok. Bu saate kadar, Emeti kad@n gelmemis# olsun... Kabil deg~il. Ayag~@mda terlikler, pijamamla, ta^ evine kadar kos#uyorum. Tak tak kap@. Gene kimse yok. Ko%yde, sanki hic# kimse uyan- mam@s# gibidir. Ne bir c#ocuk. Ne bir hayvan. Yaln@z, benim, tuhaf bir k@yafetle, oradan buraya seg~irttig~i- mi go%ren ko%pekler havl@yor. Ben, art@k geriye do%nemiyorum. S#as#k@n s#as#k@n, hemen bu%- tu%n evlerin kap@s@n@ bir defa vuruyorum. Her ev, mezar gibi. Meydanl@g~a kadar gittim. O%yle bir tenhal@k ki, insana dehs#et ve- riyor. Bu meydanc@ktan, ku%c#u%k c#oban@n so%yledig~i yol go%ru%nu%yor. Bir de ne bakay@m! Du%s#man askerleri, toz dumana katarak yu%- ru%yorlar. Ters yu%zu% kos#arak eve do%ndu%m. Bir taraftan giyinmeg~e c#al@s#@yorum, bir taraftan ko%ylu%leri du%s#u%nu%yorum. Hepsi evlerine mi sakland@lar? Yoksa kac#@p git- tiler mi? Du%s#man@n gelis#i beni hemen hic# mes#gul etmiyor. Zih- nim muttas@l, bu iki suale cevap vermeg~e c#al@s#@yor. Mutlaka, benden gizli so%z birlig~i edip kac#m@s# olacaklar. Beni du%s#man o%nu%nde tek bas#@ma b@rakarak... bu kadar hiyanete bu kadar namertlig~e ihtimal veremiyorum. Nereye gidebilirler? Daha du%n gece hepsi burada idi. Ku%- c#u%k Hasandan evvel du%s#man@n geleceg~inden haberleri olacak deg~ildi ya. Yok, yok. Hic#bir yere kac#m@s# olamazlar. Hepsi ev- lerinde kapanm@s# sinmis# oturuyorlard@r.

Du%s#man hemen ko%ye girmek u%zere oldug~unu hissediyorum. Havada, bir ag~@r topc#u taburunun araba ve demir s#ak@rt@lar@ dal- galan@yor. Insiyaki^ bir hareketle gidip kap@m@ kilitliyorum. Pen- cerelerimi kap@yorum. Nic#in? S#u anda, bunu, kendi kendime izahtan a^cizim. Hani, du%s#man o%nu%ne asker elbiselerimi giyerek ve k@l@c@m@ takarak c#@kacakt@m? Adam sen de. Mademki, tek bas#@may@m. Bu%tu%n tehlikeler, nas@l olsa kars#@lar@nda, yaln@z beni bulam@ya- cak m@? Zulu%m ve itisaf@ u%zerime zorla k@s#k@rtmag~a ne lu%zu%m var? Fakat, bu korunma tedbirleri! Is#te ben de anl@yamad@m. Ka- p@n@n kilidini ac#@yorum. Pencerelerimi ac#@yorum. Nal, araba ve demir s#ak@rt@lar@ yaklas#@yor ve tozla kar@s#@k bir pas ve deri ko- kusu burnuma kadar geldi. O ne? Ko%yu%n havas@ bir acayip gu%ru%ltu%yle doldu. Demir, nal ve araba s#ak@rt@lar@na birtak@m insan sesleri de kar@s#mag~a bas#- lad@. T@pk@, ka^buslar@mda is#ittig~im sesler: -- Vire, Istaso: Vire, Palikari... ve saire gibi sesleri. Bu koyu Tu%rk ko%yu%nde, Anadolunun bu hic# ac#@lmam@s# kuy- tu, @ss@z ko%s#esinde, birdenbire, bu Pire liman@ s#amatalar@!... Bir tek kelime tu%rkc#e is#itilmiyor. Bu%tu%n vu%cudumu sog~uk bir ter kaplad@. Kulaklar@m og~ul- duyor. Bacaklar@mda, kalkmag~a hic# mecal yok. Sanki, bir kes- kin k@l@c#la belimin ortas@ndan ayr@lm@s# gibiyim. Art@k, gelip beni bir kuru ag~ac#, ku%tu%g~u% gibi yaksalar... Derken, bir tu%rkc#e ses: -- Bu ko%yde kimse yok mu, be yahu? Fakat, bu o%yle bir tu%rkc#e ki, bana Galatay@ hat@rlat@yor. Dog~rudan dog~ruya Rum s#ivesiyle so%ylenmis# bir tu%rkc#e diye- mem. Bu bag~@ran belki bir Ermeni, belki bir Yahudidir. Tu%rk- c#enin bo%yle so%ylenmesinde, bo%yle bu%zu%lu%p didiklenmesinde ne hazin birs#ey var! Sanki, has#in ve patavats@z bir el vu%cudumuzu h@rpal@yor; vu%cudumuzun en hassas, en nazik yerlerine kadar sokulup oraya t@rnaklar@n@ gec#iriyor zannedilir. -- Hey, bir adam yok mu, be? Ve evlerin kap@lar@ gu%m gu%m vurulmag~a bas#l@yor. Ko%ylu%- lerde gene c#@t yok. Du%s#man askerleri bilseler ki, ben de onlar

kadar meraktay@m. Ayak sesleri benim civar@ma yaklas#@yor. Is#- te, tam penceremin o%nu%nde durdular, konus#uyorlar. Bas#@m@ pen- cereden yana c#evirince birisinin ic#eriye bakt@g~@n@ go%rdu%m. Bur- ma b@y@kl@, t@ras#@ uzam@s# esmer bir delikanl@ kafas@... Bir mu%ddet go%z go%ze geldik. Sonra onun go%zleri hayretle odan@n ic#ini dolas#- t@ ve kafa as#ag~@ya dog~ru c#ekildi. Bunun u%stu%nden birkac# dakika gec#ti mi gec#medi mi, bilmiyorum, ayak seslerini bizim evin ic#inde duydum. Odam@n kap@s@ ac#@ld@. Demin kendisiyle go%z go%ze geldig~imiz genc# kap@dan girdi, bana dog~ru yu%ru%du% ve biraz evvel is#ittig~im tu%rkc#e ile: -- Bu ne be, meydanda kimseler yok. Sen bu ko%yden deg~il misin? Bas#@mla: [Evet] dedim. -- Peka^la^, nerede, o%tekiler nerede, bilmiyor musun? Bas#@mla: [Hay@r!] dedim. Bu s@rada odama sila^hlar@ tetikte birkac# asker daha girdi. Benimle konus#an onlara do%nu%p rumca birs#eyler so%yledi. Hepsi birden merak ve tecessu%sle bana bak@yorlard@. Hepsinin go%zu% mihaniki^ bir su%r'atle kolsuz taraf@mdan yu%zu%me, yu%zu%mden kol- suz taraf@ma gidip geliyordu. Tu%rkc#e bilen bana: -- Senin dilin yok mu? Nic#in so%ylemezsin? dedi. -- So%ylerim ama keyfim istedig~i vakit... Sinirli bir tav@rla yan@mdakilere do%nu%p hakk@mda ac@ bir istihzada bulundug~unu sezdim. Tepem att@. Ayag~a kalk@p de- dim ki: -- Benden izin almadan ta^ yatak odama kadar ne hakla gir- diniz? Ve beni, ne s@fatla sorguya c#ekiyorsunuz? Benimle konus#an adam arkadas#lar@na yan go%zle bakarak: [Ben size demedim mi? Delinin biri] der gibi bir is#aret yapt@ -- Deli veya ak@ll@ olay@m, s#imdi, s#imdi buradan c#@kacaks@- n@z, diye bag~@rd@m. Esmer delikanl@, benimle, art@k, bir meczupla konus#ar gibi konus#mag~a bas#lad@: -- Peka^la^, c#@kar@z, c#@kar@z, ama so%yle bize, ko%ylu%ler nere- de?

Cevap vermeksizin ayakta, dimdik durdug~umu go%ru%nce, sab@rs@zland@ ve askerlerden bir tanesine su%ngu% takt@r@p ka- p@mda b@rakt@ktan sonra, o%bu%rleriyle beraber c#@k@p gitti. Onlar c#ekilip gidince ben hic# olmazsa odam@n kap@s@n@ ka- patmak istedim. Fakat su%ngu%lu% nefer buna ma^ni oldu. Yerime gelip oturdum ve kendime bir poz vermek ic#in elime bir kitap ald@m. D@s#ar@da gelip gitmeler, bag~r@s#malar, c#ag~r@s#malar art@yor. Birkac# defa da kap@ k@r@lmas@na benzer pat@rt@lar duydum. Is#te, bu%tu%n bunlara bizim ko%ylu%lerin sesleri de kar@s#mag~a bas#lad@. Demek ki, korunmak ic#in yaln@z evlerine kapanmakla iktifa etmis#ler. Zavall@ masu^m halk. Du%s#man@ bu kadar basiretsiz mi sand@n? * * * Iki u%c# gu%ndenberi, bizim ko%y bir du%s#man k@tas@n@n is#gali al- t@ndad@r. Gerc#i, bu%tu%n efrat ko%yu%n ic#inde oturmuyor. Fakat za- bit ve kumandan nevinden a^mirlerin herbiri bir ev zaptetti. Za- bit ve kumandan diyorum. Fakat, bir tanesi mu%stesna, ne yu%z- lerini go%rdu%m, ne ru%tbelerinin ne oldug~unu biliyorum. Olan- dan bitenden, bizim Emeti kad@n vas@tasiyle haber al@yorum. Hemen odamdan hic# c#@kt@g~@m yok. Emeti kad@na: -- Ilk gu%n nerede idiniz? dedim. -- Bizim og~lan kos#arak gelip haber verince, hepimiz camiin o%nu%nde topland@k. Salih ag~a, Bekir C#avus#: [K@zlar, kad@nlar, c#o- luk c#ocuk neleri var, neleri yoksa beraber als@nlar. Ko%yden c#@- k@p derenin ic#inde saklans@nlar. Geri kalanlar@m@z da evlerimiz- de kapan@p sesimizi keselim. Bakal@m, belki askerler, ortal@kta kimse go%rmeyince savus#up giderler] dediler. Biz de o%yle yapt@k. Emme c#ok gec#medi, haber geldi. Du%s#man@n bir zarar@ yokmus#, do%nsu%nler diye. S#imdilik kimseye dokunmuyorlar. Yaln@z et is- terler, ekmek isterler, arpa, s#eker, isterler, paras@n@ verecekler- mis#. Baksana s#una. Benden su%t ald@lar, yumurta ald@lar, yerine s#u ka^g@d@ verdiler. Muska bic#iminde bu%ku%lmu%s# ku%c#u%k ka^g~@tlar c#@kard@. Bana uzatt@: -- Hele bir bak@ver. Ne yaz@yor?

Bakt@m, rumca kurs#un kalemiyle yaz@lm@s# birtak@m sat@rlar. -- Anlamad@m. Rumca yaz@yor. Fakat, bes# para etmez de- dim. Emeti kad@n bir yutkundu. -- Ne diyon? Ben, s#imdi ne ideyim? -- Vermemeli idin; Emeti kad@n. -- Vermeme olur mu Te, evin ic#ine kadar girirler. Ku%me- sin yan@ndan ayr@lmazlar. Baz@s@ tavuk kalkar kalkmaz, yumur- tay@ s@cak s@cak kap@p gider. Arkas@ndan yetis#emem. Ilk geldikleri gu%n, sila^h arayacag~@z diye benim oturdug~um evin alt@n@ u%stu%ne getirdiler. Sila^hlar@ bulduktan sonra da gene aramakta devam ettiler. Iki u%c# defa param@n bulundug~u c#ekme- ceyi ac#ip kapad@lar. Su%ngu% ucuyla yatak, minder gibi ne kadar pamuklu es#ya varsa, delik des#ik ettiler. Kitaplar@m@, ka^g~@tlar@- m@ darmadag~@n@k odan@n ortas@na y@g~d@lar. Ben, ayakta s@rt@m@ d@vara dayayarak, la^kayt seyrediyor- dum. Ic#lerinden bir tanesi, yazmakta oldug~um s#u defteri iki u%c# defa eline al@p b@rakt@, yapraklar@n@ c#evirip okumag~a c#al@s#t@. Tekrar masan@n u%stu%ne att@. Bir bas#kas@ Frans@zca kitaplar@n adlar@n@ ku%c#u%k cep defterine not ediyordu. Nihayet hers#ey olup bittikten sonra beni kumandan@n yan@na go%tu%rmek istediler. -- Nic#in gidecek mis#im? Gitmem. -- Gideceksin. Yoksa seni zorla go%tu%ru%ru%z. Du%s#u%ndu%m. Beyhude inat. O%nlerine du%s#u%p yu%ru%du%m. Sa- bahleyin beni ziyarete gelen ve tu%rkc#e konus#an c#avus# yar@mda yu%ru%yor: -- Sen bir zabitsin. Bu ko%yden deg~ilsin. Buraya neden gel- din? Burada ne is#in var? S#imdi kumandana onu anlatacaks@n, diyor. Ben, bas#@ ac#@k, caketsiz, go%mleg~imin sag~ yeni, bir bu%yu%k du%g~u%m halinde sallanarak gidiyorum. Yu%ru%yorum. Sokak aralar@nda tek tu%k rasgeldig~im bildik yu%zler, beni go%ru%nce c#evriliyorlar. Atlar, top kat@rlar@, manda- lar o kadar c#ok, o kadar c#ok ki, aralar@ndan gec#mek ic#in herbi- rini k@c#@ndan, kafas@ndan itmek la^z@mgeliyor. Kumandan, kahveyi derhal bir kararga^h haline sokmus#.

C#ardag~@n alt@nda, bir bu%yu%k masan@n bas#@nda oturuyor. Surat@ as@k ve zorla heybetli go%rnu%meg~e c#al@s#an bir yu%zbas#@. C#avus#, beni go%sterip birs#eyler so%yleyince, bas#@n@ kald@r@p dikkatle yu%zu%me bakt@ ve frans@zca: -- Siz bir zabitmis#siniz, o%yle mi? dedi. -- Evet. -- Lu^tfen s#u iskemleyi al@n. Oturun ve soracag~@m s#eylere birer birer cevap verin. Bu%tu%n sorgu ve cevaplardan sonra, du%s#man kumandan@n@n anlamad@g~@ s#ey, benim, kendi arzu ve irademle Istanbulu b@ra- karak, bu ko%ye yerles#memdir. Bu hususta kendisine ne kadar psikolojik sebepler go%sterdim, hatta^ ne kadar samimii^ itirafta bulundumsa, hic#biri ka^r etmedi. Yu%zu%me s#u%phe ile bakmaktan vazgec#medi. Onun nazar@nda halledilmez bir mesele oldum. Ni- hayet, is#in ic#inden s@yr@lmak ic#in: -- Gidin, evinizde oturun; fakat hic#bir yere c#@km@yacaks@- n@z. Hic# kimse ile temas etmiyeceksiniz. S#imdilik bu kadar... dedi. Odama do%ndu%kten sonra, tekrar es#yalar@m@ du%zeltmeg~e lu%- zum go%rmedim. O kargas#al@g~@n ortas@nda bir @slanm@s# fare gibi yas#amag~a bas#lad@m. Sokak kap@s@n@n o%nu%nde, bir su%ngu%lu% nefer duruyor. Bu defterin bitmesine, kimbilir kac# gu%n kald@. * * * Du%s#man go%zu% beni, art@k, yatag~@m@n ic#inde bile rahat b@rak- m@yor. Pencereden, kap@dan her vakit, her saat teftis# ve nezaret alt@nday@m. Bu s@k@ go%z hapsi ic#inde, defterimi ancak, gece yar@- lar@ el ayak c#ekildikten ve belki de no%betc#i nefer uykuya dal- d@ktan sonra yatag~@ma sokulup yazabiliyorum. Ihtyaten la^m- bam@ da so%ndu%ru%yorum. Ve bu%yu%k Italyan s#airi d'Anunzio'nun (Nocturno) yu yazd@g~@ gibi bu%tu%n bu yaz@lar@ el yordamiyle ka- ranl@kta karal@yorum. Okuyana ne mutlu. Ve ben de bundan sonras@ mutlaka okunsun istiyorum. C#u%nku% Anadolu harbi, istikla^l mu%cadelesi denilen bu%yu%k facia- n@n, bu%yu%k destan@n@n tarihe intikal etmiyecek olan taraflar@ yaln@z bu defterde yaz@l@d@r. Eg~er, bir hiyanet eli, bir silgi la^sti-

g~i al@p kurs#un kalemiyle c#izilmis# bu ig~ri bu%g~ru% sat@rlar u%stu%n- den gec#ecek olursa gelecek nesiller kendi memleketlerine ait birc#ok ac@ hakikatlere ermek vas@tas@ndan mahrum kalacakt@r. Art@k, bu benim hika^yem olmaktan c#@km@s#t@r. Burada, ken- dime ait olan k@s@mlar@ bile ben, art@k bir bas#kas@n@n sergu%zes#- ti gibi anlat@yorum. Farzediniz ki, ben, Ahmet Cela^l denilen bir zabitin, bir malu^l gazinin hortlag~@y@m ve her gece el ayak c#ekilikten sonra onun bos# kalan yatag~@na girip olan@ biteni hi- ka^ye ediyorum. Zavall@ Ahmet Cela^l o%ldu% ve onu, mezar@nda zebani^ler bek- liyor. Onun ic#in kabir azab@ bas#lad@ m@, bas#lamad@ m@, bilmiyo- rum. Isterseniz, zebani^ler bekliyor la^k@rd@s@n@ o azab@n bir bas#- lang@c@ olarak tela^kki ediniz. Zira, o, yeryu%zu%nde iken de a^ra^fta gibi yas#ad@. Hangi cinsten Tanr@ya kulluk ettig~ini bilmedi. Bir yabanc@ imparatorluk nam@na y@llarca do%g~u%s#u%p kan@n@ do%ktu%. Y@llarca, mec#hul bir vatan@n, bir ideal yurdun hasretiyle yan@p tutus#tu. Elle tutulmaz, go%zle go%ru%lmez bir mas#ukan@n pes#inden y@llarca kos#tu. Onun yoluna ag~lad@, gu%ldu%, so%yledi ve o%bu%r du%n- yaya go%c#eceg~i gu%n bildi ki, meg~er hepsi yalanm@s#. Ah, is#te, ona her s#eyden daha ac@ gelen bu oldu. Bu%tu%n bir o%mru%n nafile yere ak@p gittig~ini o%g~renmek, bu%tu%n bir genc#lig~in va^hi^ emeller, bos# hayaller, sakat is#ler pes#inde heder oldug~unu go%rmek; gider ayak, birdenbire hakikatlerin en ig~renci, en kor- kuncu ile kars#@ kars#@ya gelmek... Is#te kabir azab@ndan evvel, Ahmet Cela^l bu ates#lerden gec#ti. Bu zebanilerle du%s#u%p kalkt@. Ona as@l bunun ic#in ac@y@n@z. * * * Du%s#man k@tas@, ko%yu% so%mu%rmekte devam ediyor. Meg~er bu kara kuru ko%yu%n ne c#ok adam@ ne c#ok zaman besliyecek o%zu% varm@s#! Emeti kad@n@n homurtular@ bitip tu%kenmek bilmiyor. Is#ittig~ime go%re, du%s#man hayvanlar@, Salih ag~an@n saman ve ar- palar@n@ yiye yiye ha^la^ bitirememis#ler. Bizim Bekir C#avus#lar, Zeynep kad@nlar ya s#u, ya bu kararga^h mutfag~@na bulgur, fasul- ya, nohut tas#@y@p duruyorlarm@s#. S@g~@rtmac# Hasan@n su%ru%su%n- den, her gu%n, bir iki bas# eksiliyormus#. Zabitler, askerler ne al@rlarsa hep [paras@n@ vereceg~iz] der- lermis#. Emeti kad@n@n koynu rumca yaz@l@ ka^g~@tlarla dolu, ve

ka^g~@tlar c#og~ald@kc#a kad@n@n para almak u%midi azal@yor. Bir gu%n yavas#c#a: -- S#u halde, niye sakl@yorsun? dedim. -- Ey, herkes saklar. Ben de saklar@m; dedi. Belki sonunda bir s#ey c#@kar. -- Yok can@m. Nafile; bu ka^g~@tlar@ bos# yere tas#@yorsun. At onlar@, y@rt at, dedim. Emeti kad@n, ag~lar gibi surat@n@ burus#turarak: -- Aman@n, sonra bir tu%hmet olur. Beni do%verler, dedi. Sesimi daha ziyade yavas#latarak: -- Do%verler mi? Bas#kalar@n@ do%vdu%kleri var m@? -- C#ok, ay og~ul. C#ok. Istediklerini vermedin mi, hemen el kald@r@rlar. Sesimi art@k bir f@s@lt@ gibi hafifleterek: -- Irza, namusa da dokunuyorlar m@, Emeti kad@n? -- S#imdilik pek o kadar deg~il. Baz@ kar@lara sark@nt@l@k ederler emme, ben go%rmedim. Bizim Zeynep han@mdan is#ittim. Sesim bog~az@mda bir nefes, bir u%fu%ru%k haline girdi: -- O nereden biliyor, o nereden biliyor? diye sordum. -- Aha, kac# defa gelinlerine, k@zlar@na satas#m@s#lar. Suya, c#amas#@ra c#@kamaz olmus#lar. Art@k Emine ic#in ayr@ malu^mat istemiye dilim varmad@. Za- ten bizim yavas# yavas# konus#mam@z, pencereden ic#eriyi go%zetli- yen no%betc#inin dikkatini celbetmeg~e bas#lad@. Sanki, dudaklar@- m@n k@m@ldamas@ndan bir ma^na c#@karmag~a c#al@s#@rm@s# gibi dik dik yu%zu%me bak@yor. * * * Bu sabah... ha^la^ inanm@yorum. Ne go%zlerime, ne kulakla- r@ma, ha^la^ inanam@yorum. Bu sabah, bir de kalk@p bakt@m ki, du%s#man askerlerinden eser kalmam@s#. Kalk@p gitmis#ler. Nere- ye? Nas@l? Ortada Salih ag~a ile imam da yok. Kumandan, sabah- leyin erkenden, ko%ylu%leri toplam@s#: [Bize yol go%stermek ic#in iki adam verin. Biz s#o%yle ileriye dog~ru var@p do%neceg~iz. Size verdi- g~imiz hesap puslalar@n@ da iyi saklay@n. Do%nu%s#te o%deriz] demis#- Bunun u%zerine Salih ag~a ile imam, hemen o%ne at@lm@s#lar. [Biz size yol go%steririz] demis#ler.

Emeti kad@n bana bu ha^vadisi verirken bas#@n@ iki yana sal- l@yor: Ne ac#@kgo%z s#ey, o Salih ag~a. Belki yolda arpa saman pa- ras@n@ al@r@m diye hemen herkesi o%nledi. -- Nas@l alabilirler. Mademki, do%nu%s#te veririz, demis#ler! -- Al@r o... Kimbilir herifleri nas@l kand@r@r, al@r o. Zaten al@rsa, bo%ylelikle al@r. Sanki biz onlar@n tekrar do%neceklerine inand@k m@? Ay og~ul, kim do%ner, kim verir? Bu hic# olacak is# mi? -- Ben sana so%yledim ama, akl@n s#imdi bas#@na geldi: Emeti kad@n du%s#u%ndu% tas#@nd@: -- Bundan sonra gelen olursa pes#in para isterim. Bas#ka tu%r- lu% ne bir damla su%t, ne de bir tane yumurta veririm. -- Ins#allah, bundan sonra ne gelen, ne istiyen olur. Bu so%zu% so%ylerken, kendim de pek inanm@yordum. C#u%nku%, ko%ylu%lerden ald@g~@m malu^mata go%re, du%s#man k@tas@ geriye dog~- ru deg~il, ileriye dog~ru yol alm@s#t@r. Bu muharebenin onuncu gu%- nu%. Bu kadar zaman zarf@nda, ne olacaksa olmas@ la^z@md@. Bo%y- le bir meydan muharebesinde bu ileriye yu%ru%yu%s#lerden ancak muharebenin bizim aleyhimize nihayet buldug~u ma^nas@ c#@kar@- labilir. Eg~er o%yleyse, varacaklar@ ve duracaklar@ nokta, Ankara olacakt@r. Ankara is#gal alt@nda? Yok, can@m, bunu tasavvur et- mek bile mu%mku%n deg~ildir. Bo%yle bir ha^dise, bu%tu%n tarihi^ mu- kadderata ve bu mukadderat@n kanunlar@na z@t birs#ey olur. C#u%nku%, Ankara bir son deg~il, bir bas#lang@c#t@r. Du%nyay@ dolas#an telgraf tellerinde Londra, Moskova keli- melerinin yan@ s@ra ihtizaz etmeg~e bas#l@yan bu yeni kelime, o%te- kiler gibi bir s#ehir ad@ deg~ildir. Bu bir yeni nefhaya, bu, bir ye- ni ruha alem olmus#tur. Du%s#man, eski haritalar u%stu%nde Ankara ad@n@ tas#@yan ker- pic#ten s#ehire girebilir. Onu, bir iki gu%lle ile tarumar edebilir. Fakat, ayn@ ad@ tas#@yan ruha nas@l el uzatabilir? Onu, nas@l zap- teder? O nefha bugu%n, burada ise, yar@n orada esecektir. O%bu%r gu%n bir f@rt@na haline ink@la^p edip kendisine daha yu%ksek, daha yalc#@n bir tepe bulacakt@r. Oradan gu%rleyecektir. Eyvahlar ol- sun, bu hakikati s#imdiden hissetmiyenlere. Bunlar kafalar@n@ tas#tan tas#a c#arpacaklard@r. Bunlar, sarp yokus#larda yollar@n@ s#as#@racaklard@r.

Bu sat@rlar@ Emeti kad@n@n du%s#man@ tekrar beklemesine rag~men yaz@yorum. Bu sat@rlar@ du%s#man ordusunun Sakaryan@n o%bu%r yakas@nda, Ankaraya yetmis# kilometre yak@nl@kta harbet- tig~i bir anda yaz@yorum. * * * Salih ag~a ile imam, gittiklerinin ikinri gu%nu% ko%ye do%ndu%ler. Ben, bu%tu%n tiksintime rag~men gidip onlarla go%ru%s#mekten ken- dimi alamad@m. Yenemedig~im bir tecessu%s beni, bu iki sefilin yan@na kadar su%ru%kledi. La^kin, ne onun, ne bunun c#enesini b@- c#aklar ac#m@yor. Salih ag~a verdig~i arpa ve saman bedellerini ko- paramad@g~@na, o%bu%ru% de -- kim bilir, belki -- bes# on kurus# bah- s#is# alamad@g~@na mu%teessirdir. Zira, ag~@zlar@ndan zorla do%ku%len birkac# so%z, maddi^ menfaat is#lerine taallu^k ediyor. -- Nereye kadar gittiniz? diyorum. Bana, hic# bilmedig~im bir yerin ad@n@ so%ylu%yorlar. Sonra su- suyorlar. -- Bari muharebe hakk@nda, kulag~@n@za birs#eyler c#al@nd@ m@? -- K@yamet, k@yamet. Top seslerinden durulmuyor. -- U%c# gu%ndu%r, gece gu%ndu%z durmadan savas#@rlarm@s#. -- Du%s#manlar@ nas@l hissediyorsunuz? Memnun gibiler miy- di? -- A a. Kara kara du%s#u%nu%rlerdi. Salih ag~a imam@n so%zu%nu% kesti: -- Yok can@m. O tu%rkc#e bilen bana so%yledi: [Birkac# gu%n sonra Ankaraday@z!] dedi. -- Birkac# gu%n sonra Ankaradalar m@? Olamaz. Du%z yolda gibi yu%ru%ye yu%ru%ye gitseler, gene varamazlar, dedim. Salih ag~a, yu%zu%me du%s#manca diyebileceg~im bir h@s#@mla ba- karak: -- Sen go%ru%rsu%n, dedi. -- Ben ne go%receg~im. Sen go%receg~ini go%rmu%s#su%n, is#te. Sa- man@n@, arpan@ yediler, bitirdiler. Seni o%nlerine tak@p gu%nlerce yu%ru%ttu%ler. Eline de bes# para vermediler, dedim. C#@plak ayag~@n@ o a^na kadar go%rmedig~im bir sinirlilikle oy- natmag~a bas#lad@.

-- Hela^l olsun, be. Hela^l olsun. Daha bir diyeceg~in var m@? Salih ag~a, ilk defa olarak, bana bu tav@rla hitap edebiliyor. C#u%nku%, bir zamanlar benim temsil ettig~im nu%fuzun bu toprak- lardan c#ekildig~ini hissediyor. -- Ulan, alc#ak herif! diye bag~@rd@m. S#u dakikada gu%vendik- lerin burada olsalar, gene seni ayag~@m@n alt@na al@p bir y@lan gi- bi ezerim. Ve u%stu%ne dog~ru yu%ru%yu%nce, dimdik o%nu%me dikildi: -- Yok, dedi. O gu%nler gec#ti. Otur oturdug~un yerde... Yaradana s@g~@n@p sol kolumun bu%tu%n kuvvetiyle k@rc#@l sura- t@na bir tokap as#kettim. Sendeleyip yere yuvarland@. Fakat, yu- varlanmasiyle kalkmas@ bir oldu ve eline gec#irdig~i kocaman bir tas# parc#as@n@ kafama f@rlatmak istedi. Tas#, omuzumu s@y@r@p gec#ti. Ko%ylu%ler etraf@m@z@ alm@s#, seyirci gibi bak@yorlard@. Der- ken, Bekir C#avus# geldi, bana ken, Bekir C#avus# geldi, bana yaklas#t@: -- Haydi beyim, haydi' Bunlarla ug~ras#mak sana yak@s#maz, dedi. La^kin ben Salih ag~ay@, pestili c#@k@nc@ya kadar pataklamak h@nc@ ic#inde kendimden gec#mis# bir halde idim. Bekir C#avus#u elimin tersiyle bir kenara itip tekrar sald@rd@m. Ko%ylu%ler onun etraf@n@ sarm@s#, benim yaklas#mama ma^ni oluyorlard@. Imam da durmaks@z@n benim aleyhimde birs#eyler m@r@ldan@yordu. -- Olur mu ya, bu kadar da olur mu ya? Ben s#ahidim. Ev- vela^ o c#att@; diyordu. S#imdi, bu%tu%n ko%y halk@ kars#@mda, bir husumet halkas@ gibi- dir. Gu%ru%ltu%yu% is#iten geliyor. C#oluk, c#ocuk, kar@, k@zan, hepsi geliyor. Bu%tu%n tan@d@g~@m c#ehreleri bir ka^bus bulutu arkas@ndan gibi go%ru%yorum. Is#te, Ismail, elleri kus#ag~@nda haylaz haylaz du- ruyor. Is#te, muhtar, ac# c#akal go%zleriyle bana bak@yor. Is#te, bi- raz uzakta Zeynep kad@n@n ku%c#u%k kaya parc#as@n@ and@ran kafa- s@. Is#te, yan@nda k@zlar@ndan biri, gelinlerinden biri. Ve ku%c#u%k ku%c#u%k c#ocuklar, yar@ giyimli, yar@ c#@pla^k, ayaklar@m@n dibinde kurt yavrular@ gibi kaynas#@yorlar. Bir hamlede Salih ag~ay@ koruyan c#emberi yar@p, herifle tekrar kars#@ kars#@ya geldim. Ve t@pk@ Zeynep kad@n@n tarla da^- vas@nda yapt@g~@m gibi yakas@ndan kavray@p sarst@m ve c#u%ru%k

meyva gibi yere silktim. Fakat bununla kalmad@m. Bu%tu%n ma^- nasiyle ayag~@m@n alt@na al@p tekmelemeg~e bas#lad@m. Kad@nlar bag~@r@s#@yor, c#ocuklar ag~l@yor ve erkekler homurlan@yorlard@. Ve imam@n sesi: -- Gu%neh, gu%nah, Allah raz@ olmaz. Ve bas#kalar@n@n sesleri: -- Tutuverin belinden. Tutuverin bacaklar@ndan. Fakat ben, tas#k@n ve azg@n o%fkemin z@rh@yla mu%cehhezdim. Hic#bir taraf@ma, kimse, el uzatam@yor. Tam o esnada, uzaktan karanl@k bir gecede, bir tek y@ld@z@n huzmesi gibi teselli veren ve oks#ayan bir dost, bir hems#ire, bir... yar bak@s#@. Ve kalabal@- g~@ yararak bu bak@s#a dog~ru yu%ru%du%m. * * * Eminede, bana kars#@, bir s#eyin deg~is#tig~ini hissettig~im an@n bu ilk saniyesidir. Bu cehennem azab@ gu%nlerinde, bu saniyenin k@ymetini o%lc#emiyorum. Ates#e at@lm@s# bir adam@n yu%zu%ne ak@t@- lan bir damla suyun k@ymeti nedir? Bir gece yar@s@, bir c#o%lde yolunu s#as#@r@p kalm@s# adama, uzaktan go%ru%nen bir @s#@g~@n k@y- meti nedir? Hasta do%s#eg~inde mu%this# sanc@larla k@vrand@g~@m@z anda elimizi s@kan elin k@ymeti nedir? Haks@z yere darag~ac@na giden bir ma^sum indinde, son saate yetis#en adalet hu%kmu%nu%n k@ymeti nedir? C#arm@htaki Isa^'n@n ayag~@ dibinde ag~l@yan Mag~- dallal@ Me@yemin go%zyas#@n@n k@ymeti nedir? Is#te, Emine ile go%z go%ze gelis#imizde onun taraf@ndan bana kars#@ belirmeg~e bas#la- d@g~@n@ sezdig~im yeni duygular@n her bir emmaresi, benim ic#in bunlardaki nihayetsiz k@ymeti tas#@maktad@r. Henu%z bas#bas#a kal@p da bir kelime konus#mad@k, Henu%z bir- birimizin yan@nda bir dakika tavakkuf etmedik. Ben onun o%nu%nden gec#ip gidiyorum. O bana kars#@dan bak@yor. Fakat, her defas@nda, aram@zdaki sessiz anlas#ma, sessiz so%yles#me, bizi deg~- me uzun, sevdal@ hasb@hallerden ziyade birbirimize bag~l@yor. Go%zle go%ru%lmez ve fakat c#elikten daha kuvvetli teller ondan bana, benden ona uzanarak bizi bir s@k@ ag~ gibi ic#ine al@yor. Bir aks#am u%stu%, alaca karanl@kta, ges#me bas#@nda ona yal- n@z rasgeldim. Bir go%lge sessizlig~iyle yan@na sokulup dedim ki: -- Sana tenhada birs#ey so%ylemek istiyorum. Nerede? Ne zaman?

Bas#@n@ eg~ip o%nu%ne bakt@. Fakat bu bas# eg~ip durus#ta o%yle bir teslimiyet, o%yle bir ink@yat vard@ ki, o anda elinden tutup c#ek- sem, onu kolayl@kla evime go%tu%rebilirdim. Daha ziyade sokul- dum: -- So%yle, so%yle! dedim. Ve titrek ve hemen ag~lamag~a mu%heyya bir sesle, bana ce- vap verdi: -- Aman itme... Go%ru%verirler. Bu [aman etme, go%ru%verirler] yalvar@s#@n@ Emine'de ilk de- fa is#itmiyorum. Daha, *** ko%yu% kavakl@g~@nda, derenin kenar@n- da henu%z el odokunmam@s# bir ko%rpe geyik gibi s@c#rarken de onu, her yakalamak isteyis#imde elimden bu yalvar@s#la kurtu- lur giderdi. Fakat, bu sefer is#ittig~im ayni ses mi? Ayni so%zu% ayni a^henk- le mi so%ylu%yor? Hay@r, gu%fte o eski gu%fte, la^kin, beste tamamiy- le deg~is#mis#, bin kat daha deruni^, bin kat daha dokunakl@ olmus#- tur. Kavaklar aras@ndaki [Aman etme, go%ru%rler] so%zu%nu%n ma^na- s@ bir c#ocukluk, bir s#uhluk, bir toyluk idi. S#u c#es#me bas#@ndaki [aman etme, go%ru%rler] de ise [C#ok zay@f@m. Belki dayanamam, belki kendimi b@rak@veririm. Sonra bir rezalet c#@kar] endis#esi sakl@d@r ve kars#@mda eti dile gelmis# bir kad@n@n bas# do%ndu%ru%cu% musikisi vard@r. [Aman etme, go%ru%verirler.] [Ben isterim, ben istiyorum. Fakat, bas#kalar@ndan korkuyorum.] Bo%yle bir so%z, ancak, mu%s#- terek bir s@r aras@nda so%ylenebilir. -- Evet, kimseler go%rmesin. Kimseler is#itmesin. Ben de o%yle istiyorum; dedim. Omuz bas#lar kalkm@s#, boynu bu%ku%lmu%s# ve bir eli c#oktan dolup tas#mag~a bas#l@yan testide, o%bu%r eli kus#ag~@nda g~ene hic# yu%zu%me bakmadan so%ylu%yor: -- Ismail, seninle konus#tug~umu istemiyor. B@rak beni ku- zum, b@rak beni... Halbuki, kendisi b@rak@p gitse de olabilir. Fakat, testi dol- dug~u halde yerinden k@m@ldam@yor. Hers#eyden evvel, bana yalvarmak, benden bir fedaka^rl@k istemek, bana birs#eyden

veya bir kimseden s#ika^yet etmek diliyor. Testinin bog~az@ndan su, bir h@c#k@r@k sesiyle ak@yor. -- Emine, go%ru%yorum ki, halinden hic# memnun deg~ilsin. Bana varsayd@n, seni bas#@m u%stu%nde tas#@rd@m. Seni bo%yle c#a- l@s#t@rmazd@m. Bir dedig~ini iki etmezdim. Emine s#as#k@n s#as#k@n yu%zu%me bakt@. Sonra birdenbire akl@- na mu%him bir is# gelmis#cesine, su%r'atle testiyi kavrad@: -- Olan oldu, gec#en gec#ti. Aln@m@n yaz@s@ imis#, dedi. Ve genis# ad@mlarla yu%ru%du% gitti. Ben, bir mu%ddet, uzun bir mu%ddet arkas@ndan bakakalm@s#@m. * * * Ko%ylu%ler, sanki, bas#@m@zdan gec#en a^fet hafif bir sag~nak imis#cesine hers#eyi unuttular. Du%s#man k@tas@n@n gelip gec#me- siyle kar@s#@r ve dalgalan@r gibi olan hava eski mu%teaffin dur- gunlug~unu buldu. Bu hava ic#inde gene eskisi gibi pisilikten pislig~e konup kalkan karasinek ug~ullar@n@n v@z@lt@lar@ is#itili- yor. Aras@ra benim es#eg~imin yan@k na^ralar@ su%ku^tu genis# yar@k- lara ay@r@yor, ve bunlar@n ic#inde ku%c#u%k c#ocuklar@n ag~lama ses- leri duyuluyor. Bir cehennemin, bir mahs#erin hemen arkas@nda bulundu- g~umuza dair ortada hic#bir emare yoktur. Her y@l, bu mevsim- den biraz evvel gelmesine al@s#t@g~@m@z o%s#u%ru%cu% ha^la^ neden go%- ru%nmedi? Jandarmalar neye art@k hic# asker aramaz oldular? Ne var ki, *** ko%yu% Haymana ovas@n@n ortas@nda bir ha^li ada- ya do%ndu%? Bunu, tas#tan, topraktan sormak istiyorum. C#u%nku%, ko%y- lu%ler bu halin fark@nda deg~ildirler. Fark@nda olsalar da bana m@ so%yleyecekler Bir mesele oldu mu, hepsi bir ag~@l mahlu^k- lar@ gibi bas#bas#a verip, ses c#@karmadan a^deta kafalar@ ve bu- runlariyle konus#uyorlar. Bana, bu yabana, bu du%s#mana uzak- tan yan go%zle bakarlar. Hele, Salih ag~ay@ pataklad@g~@m gu%ndenberi, bana kars#@ hu- sumetleri o kadar artm@s#t@r ki, her an, beni nic#in linc# etmedik- lerine s#as#@yorum. S#imdiye kadar, onlar taraf@ndan herhangi bir tecavu%ze ug~ramad@msa, bu sila^hl@ oldug~umu bildikleri ic#in- di. Du%s#man askerleri, sila^hlar@m@ ald@klar@ gu%nden itibaren,

ben, onlar nazar@nda bu%tu%n, kuvvet ve ehemmiyetimi, kay- betmis# bulunuyorum. Bunu, hepsinin go%zlerinde ayr@ ayr@ okumak mu%mku%ndu%r. Ismailin, s#u bu%cu%r ve c#ipil Ismailin bile zaman zaman kar- s#@ma gec#@p o%yle bir meydan okur tav@rla durus#u var ki, beni hayretten hayrete du%s#u%ru%yor. Fela^ket bile bizi birles#tiremedi. Aram@zdaki, benimle on- lar aras@ndaki uc#urumu belki, daha ziyade derinles#tirdi. Bir Bekir C#avus#, menfaat bag~lariyle bana bag~l@ kald@. Bir Emeti kad@n, al@s#kanl@k yu%znden ha^la^ benim hizmetimi go%rmek lu^t- funda bulunuyor. Bir ku%c#u%k Hasan ma^sum hayvan instekti ile benim muhabbetime cevap veriyor. * * * Bu c#ocug~a o kadar bag~land@m ki, baz@ gu%nler onunla be- raber bulunmak ic#in dag~ tepe hayvanlar@ beraber gu%tmeye gi- diyorum. Her ikimize yetecek nevale ile dolu bir asker c#anta- s@n@ s@rt@ma al@p, belimde koca bir su matras@, elimde bir uzun deg~nek, sabah erkenden yola c#@kar@z. Gu%nes# kuru otlar ara- s@nda tu%rlu% tu%rlu% @s#@k nu%anslar@ yapar. Onlara baka baka bir su%ru% hulyalara dalarak yu%ru%ru%m. Iki yoldas#, saatlerce birbirimize hic#bir kelime so%ylemeden yanyana dolas#t@g~@m@z olur, du%z yol u%stu%nde gideriz. Ka^h, bir belden ag~@r ag~@r gec#eriz. Bazan, bir derenin serinlig~inde uzun uzad@ya tevakkuf ettig~imiz ve c#antam@z@ ac#@p bir k@r eg~lentisi yapar gibi nevalemizden yedig~imiz olur. Hasan, yemeg~ini yedikten sonra c#ok defa yu%zu% koyun yere uzan@p uykuya dalar. O zaman su%ru%ye nezaret etmek s@ras@ ba- na du%s#er. Oturdug~um yerden hayvanlar@n k@m@ldan@s#lar@n@, birbirlerinden ayr@l@p toplan@s#lar@n@, yaklas#@p uzaklas#@s#lar@n@ seyrederim. Bir mu%ddet, bu%tu%n ko%ylu%ler gibi, s#u uyuyan ku%- c#u%k s@g~@rtmac# gibi ben de, varl@g~@m@z@ c#evirmis# olan ates#ten c#emberi unuturum. Kayg@s@z ve engin tabiat@n kucag~@nda, ben de, kayg@s@z ve engin bir s#ey olurum. Lloyd George da kimmis#? Poincare/ de ne oluyormus#? C#e- likten diritnotlar@n, k@rkikilik toplar@n, dum dum kurs#unlar@- n@n, s#arapnel yag~murlar@n@n da ne hu%kmu% varm@s#? Bu yalc#@n

enginlig~in ic#inde du%s#man ordusunun bir su%ru% boz renkli c#ekir- geden fark@ nedir? C#ekirgeleri yel al@r, sel go%tu%ru%r. Burada kalacak olan gene bu tas#lar, bu topraklar, bu dikenler, bu so%- g~u%t ku%tu%kleri, bu hayvanlar, bu ku%c#u%k s@g~@rtmac# ve... benim. Iss@zl@g~@n ve bas#@bos#lug~un bana verdig~i bu s#uursuzlug~a yak@n uyus#uklug~un ic#ine dala dala kendimden gec#er giderim ve bas#@m@ koluma day@yarak toprag~a uzan@r@m. Ka^h ku%c#u%k s@- g~@rtmac#@ uyan@r beni uykuda bulur. Ka^h ben uyan@r@m ku%c#u%k s@g~@rtmac#@ uykuda bulurum. Hayvanlar, ya go%zden kaybola- cak derecede uzaklas#m@s#lard@r, yahut, ta^ burnumuzun dibine kadar sokulup otlamaktad@rlar. Bir defas@nda, bir koyunun nemli ag~z@n@n yu%zu%me dokunmasiyle uyand@m. Bir bas#ka de- fa, bir kec#i yavrusu u%stu%me bas@p gec#ti. Bu hayvanlar, etrafta, kuru otlar aras@nda, yiyecek birs#ey bulamad@klar@ vakit bizim nevalemizin art@klar@n@ so%mu%rmeg~e gelirler. Tu%rk ko%ylu%su%nu%n bir avuc# davar@na gu%c#lu%kle yiyecek ve- ren bu topraklarda istila^ ordular@ neyi ar@yor? Ve ne bulabilir? * * * Is#te, Hasan'la bu uzun k@r gezintilerinin birinden do%ndu%- gu%m bir aks#amd@r ki, ko%yu%n ic#ini ve d@s#@n@ du%s#man askerleriy- le t@kl@m t@kl@m dolmus# buldum. Hem bu asker kalabal@g~@ ge- c#en seferki gibi muntazam bir k@ta manzaras@n@ go%stermiyor, bas#@bozuk bir insan y@g~@n@n@ and@r@yordu. Bu kar@s#@k insan y@- g~@n@na bir yokus# bas#@nda saplan@p kalm@s# kamyonlar@, tersine c#evrilmis# manda arabalar@n@, kendi hallerine b@rak@lm@s# kat@r- lar@ da ila^ve edin, ko%yu% kapl@yan kargas#al@g~@n c#es#idi, belki, go%- zo%nu%ne gelebilir. Askerlerin hepsi, toza toprag~a bulanm@s#, derileri gu%nes#ten pasl@ bak@ra do%nmu%s#, sakallar@ diken diken uzam@s#, u%st bas# peris#an bir halde idi. Tam bir bozgun askeri. Ko%yu%n havas@ndaki tehlike korkusune, ko%ylu%lerin yu%zu%n- deki s#as#k@nl@k ve u%rku%ntu%ye rag~men sevinc#ten yu%reg~im ag~z@- ma geldi. Az kals@n onlara: [Yenildiniz, deg~il mi?] diye bag~@- racakt@m. Fakat, buna vakit kalmad@. Daha ilk ad@mda etraf@- m@ bir haydut c#etesi sard@. Hemen hepsi tu%rkc#e konus#an bu adamlar@n her biri bana, birs#ey soruyordu. -- [Nereden geliyorsun? Kimsin? Necisin? Bu matray@

nerede buldun? Bu c#anta kimin?] Bir bas#ka grup Hasan@n ve davar@n@n etraf@n@ c#evirdi. Bu bozgun du%s#man kalabal@g~@na ka- r@s#m@s# ko%ylu%ler bize uzaktan kay@ts@z ve yabanc@ go%zlerle ba- k@yorlar. Beni saran c#ember daha ziyade s@k@s#t@. Cevaplar@m@ dinlemiyorlard@. Bir tanesi s@rt@mdan c#antam@ c#ekti, ald@. Bir bas#kas@, matram@ kapt@. Bir u%c#u%ncu%su% eli c#eketime dog~ru uzan- mak u%zere iken kendimi toparlad@m: -- Ne yap@yorsunuz? B@rak@n beni... diye avaz@m c#@kt@g~@ kadar hayk@rd@m, ve insanu%stu% bir hamle ile aralar@ndan s@y- r@l@p c#@kt@m. Demin bana vahs#i ve zalim go%zlerle bakan bu adamlar, be- nim bu hareketim u%zerine bir alay yaramaz c#ocuk gu%lu%s#u%yle gu%lmeg~e bas#lad@lar. Do%nu%p bakt@m. Bu gu%slu%s#, bana o bak@s#lar- dan daha ac@ geldi. Yu%reg~ime bir avuc# barut atm@s#lar gibi bag~- r@m ic#in ic#in tutus#arak yu%ru%du%m gittim. Sokaklarda yere uzanm@s# neferler, araba ve hayvanlar aras@ndan gec#erek odama geldig~im zaman h@rs@mdan tir tir tit- riyordum. La^kin, hic#bir vaziyet s#u an kadar insana akl@, hik- meti, hesapl@l@g~@ ve uslulug~u emredemez. Du%s#man mag~lup ol- mus#tur. Bozgun bir halde geri c#ekiliyor. Yar@n, onlardan, bu topraklarda birtak@m insan ve hayvan les#lerinden, kamyon, top arabas@, kundura ve kask enkaz@ndan bas#ka bir s#ey kalm@- yacakt@r. Ve bu zafer trofe'leriyle ko%ylu% c#ocuklar@m@z oyun- cak oynayacakt@r. Is#te, bugu%nler yu%zu% hu%rmetine bir kenara c#ekilip beklemekten bas#ka yap@lacak her hareketin ma^nas@ bir c#@lg@nl@k deg~il midir? Fakat, ben yerimde duram@yorum. Penceremin ic#indeki bir saks@y@ al@p yere c#arpt@m. Bununla da kalmay@p yatag~@m@n u%stu%ne at@ld@m. Yatag~@m@ yumrug~umla do%vmeg~e, dis#lerimle @s@rmag~a bas#lad@m. Bog~az@ma t@kanan h@c#k@r@klar beni bog~a- cak. Fakar, ben, Tu%rk ordusunun zaferini go%zlerimle go%rdu%- g~u%m s#u anda ag~lam@yacag~@m. * * * -- Yetis#in, yetis#in! Bizim og~lan@ o%ldu%ru%yorlar!... Hemen yerimden f@rlad@m. Emeti kad@nla beraber kos#ma- g~a bas#lad@k. Is#kence yerine vard@g~@m@z zaman ku%c#u%k Hasan@,

art@k, do%vu%lecek ve h@rpalanacak taraf@ kalmam@s# bir halde yo- lun kenar@na at@lm@s# bulduk. Bu facian@n failleri, eski Truva'- n@n kahramanlar@ gibi c#obans@z kalm@s# su%ru%yu% paylas#@yorlard@. Ben, eg~ilip Hasan@ kucag~@ma ald@m. Emeti kad@n sac#@n@ yo- larak ag~l@yordu: -- O%ldu% mu%? O%ldu% mu%? diyordu. Hasanc@g~@n ne oldug~u henu%z belli deg~ildi. Ag~z@ burnu kan ic#inde, kolu kanad@ k@r@lm@s#, bir yaral@ kus#u and@r@yordu. Eg~er, kalbinin vurus#lar@n@ omuz bas#lar@mda hissetmesem ben de onun o%ldu%g~u%ne hu%kmedeceg~im. Yavas#c#a: -- Sus, Emeti kad@n sus, o%lmemis#; diye seslendim. Fakat, kad@ncag~@z inanm@yordu: -- O%ldu%, benim bir tanecik yavrum o%ldu%! diyordu. Eve geldig~imiz vakit, c#ocug~u kendi yatag~@m u%stu%ne yat@r- d@m. Ninesi, onu kucag~@na almak isityordu. -- Sen, s#o%yle, bir ko%s#ede rahat dur. Ben hekimim, s#imdi onu iyi edeceg~im. La^kin, sen tela^s# etmemelisin. Ve bir leg~en ic#inde u%c# havlu @slat@p c#ocug~un kanlar@n@ sil- meg~e bas#lad@m. Sog~uk suyun temasiyle akl@ bas#@na gelir gibi oldu. Go%zlerini ac#@p s#as#k@n s#as#k@n etraf@na bak@nd@. Zaten bir u%rkek ceyla^n go%zlerine benzeyen go%zleri bu%sbu%tu%n nemlenmis#, iriles#mis#, par@l par@l olmus#tu. Emeti kad@na: -- Go%rdu%n mu%? Is#te go%zlerini ac#t@; dedim. Ve bileklerini, s#akaklar@n@ kolonya suyu ile og~us#turmak istedim. C#ocuk, bu sefer dile geldi; kuru ve hummal@ bir sesle: -- Istemem, b@rak. Ac@t@yorsun; dedi. Ve bunu mu%teakip neresine dokunsam: -- Aman, aman; diye bag~@rmag~a bas#lad@. Onu, bir mu%ddet kendi haline b@rakt@m. Emeti kad@n, s#im- di, biraz suku^net bulmus#, c#ocug~un bas#ucunda sessiz sessiz ag~- l@yordu. Hasan, tekrar dald@. Ben ayakta, Hasana, bundan sonra go%receg~imiz facialar@n bir ku%c#u%k mukaddemesi gibi bak@yor- dum. Yu%reg~im bir c#ok endis#elerle dolup bos#al@yor. Kendi ken- dime: [Bunlar, hepimizi hela^k etmeden ve bu ko%yu% yak@p y@k- madan c#ekilip gitmezler.] diyordum.

Gece, odam@n pencerelerine bir s#eamet kus#u gibi kanat germis#ti. Karanl@kta, art@k hic# go%ru%lmiyen Hasan@n kesik, itti- rats@z solumalar@n@ is#itiyorum. Yaral@ c#ocuk, arada bir ic#ini c#e- kiyor, ku%c#u%k bir ses c#@kar@yor, sonra gene kesik kesik soluma- g~a bas#l@yordu. Emeti kad@n, ko%s#ede dinmiyen bir inilti kayna- g~@d@r. Sanki, hava dolu bir tulumun ag~z@n@ bir el s@k@p gevs#eti- yor; gevs#etip s@k@yor. Derken sokaktan dog~ru bir gu%ru%ltu%, bir pat@rt@,, bizim eve yaklas#@p durdu. Ne oluyor? diye du%s#u%nmeg~e vakit kalmadan gu%m, gu%m, gu%m sokak kap@s@n@n vuruldug~unu is#ittim. Bunu: [Ac# bire haydi, c#abuk] sesleri takip etti. Ac#sam ne olacak? Ac#masam ne olacak? Ic#imden: [B@rakay@m, k@rs@nlar.] dedim. C#ok su%rmedi, kap@ bu%yu%k bir c#at@rt@ ile k@r@ld@ ve ayni zaman- da, evin ic#i, sanki bir su%ru% bas#@bos# hayvan istila^s@na ug~ram@s# gibi oldu. Emeti kad@n, ko%s#esinden: -- Aman@n, geliyorlar. S#imdi ne yapacag~@z? diye seslendi. [Sus!] dememe kalmad@, gu%ru%ltu% bir hamlede odan@n ic#ini dolduruverdi. Evvela^, birkac# elektrik fenerinin muhtelif nok- talara c#evrilmis# @s#@klar@... Bunlardan biri benim yu%zu%mu% ay- d@nlatt@. Bir tanesi do%nu%p dolas#@p Hasan@ buldu. O%teki, Emeti kad@n@ nafile yere arad@ktan sonra geldi benim masam@n u%stu%- ne sapland@. Bir ses: -- Bre, kalk, la^mbay@ yak. Ben, yerimden k@m@ldam@yorum. Donmus# duruyorum. Bir penc#e omuzumdan kavrad@; beni, sarst@, sarst@: -- Bre, kalk; diyorum. Bilmem go%rebildi mi, bilmem go%remedi mi, bas#@m@ kald@- r@p herifin yu%zu%ne o%yle derin, o%yle candan gelen bir nefretle bakt@m ki, beni b@rak@p la^mbay@ yakmak @st@rar@nda kald@lar. Emeti kad@n, sakl@ durdug~u karanl@k ko%s#eden kendini tu- tamad@: -- De ha^, la^mba pencerenin ic#inde, dedi. Bu%tu%n el projekto%rleri Emeti kad@n@n u%stu%ne c#evrildiler. Kad@n@n go%zleri kamas#@p iki eliyle yu%zu%nu% kapad@. Du%s#manlar

kendilerini tutamad@lar. Hep bir ag~@zdan, bir kahkaha kopar- d@lar. Emeti kad@n@n bu hareketi, cidden o kadar tuhaf oldu ki, ben bile kendimi tutamay@p gu%lecektim. La^mba yan@p oda ayd@nlan@nca bizi basanlar@n alt@ yedi kis#i kadar oldug~unu go%rdu%m. Bunlar@n ikisi ku%c#u%k ru%t- beli iki zabit veya c#avus#tu. O%bu%rlerinden birkac#@n@n, demin beni soymag~a kalk@s#an neferlerden oldug~unu tan@d@m. Bir tanesi o%nu%me dikildi: -- Sila^h var m@? -- Yok sizden evvel gelenler hepsini al@p go%tu%rdu%ler. Emeti kad@n so%ze kar@s#t@: -- Vallah, billa^h yok. Dedu%g~u% gibi hepsini ald@lar. Aha ben s#ahidim; dedi. Ayni adam tekrar sordu: -- Paran var m@? -- Olacak. Is#te, bunun ic#inde, dedim. Ve masam@n c#ekmesini go%sterdim. Ve cebimden anahtar@- n@ c#@kar@p o%nlerine att@m. Bu%tu%n param orada, bir tomar halin- de duruyor. Herif c#ekmeyi ac#t@ ve tomar@ c#@kar@p masan@n u%s- tu%ne koydu. Emeti kad@n@n go%zleri yuvalar@ndan f@rlayacakt@. Bu esnada ku%c#u%k Hasan da yatag~@n ic#inde birkac# defa dog~ru- lup kalkmag~a c#al@s#t@, muvaffak olamad@. Bas#@ tekrar yast@g~a du%s#tu%. Fakat, iri siyah ve parlak go%zleri acayip bir diklikle odadakilerin u%stu%ne sapland@ kald@. Iki zabitten veya c#avus#tan biri: -- Bu c#ocuk kim? diye sordu. Emeti kad@n, hemen at@ld@. -- Benim yavrumun yavrusu. Onun babas@ da sizin gibi askerdi. Seferberlikte s#ehit du%s#tu%. Sual soran, bu cevaba pek ald@rmad@. Omuzlar@n@ silkti ve bana do%nu%p: -- Bu kad@n kim? dedi. -- Benim is#lerime bak@yor. Bu s@rada o%bu%r askerler odan@n ic#ini aras#t@r@yorlard@. Ge- ne gec#en seferki gibi, kitaplar altu%st olmag~a, es#yalar su%ngu%-

lenmeg~e bas#land@. Ben bunlara, al@s#k@n bir adam tavriyle ba- k@yorum. Yaln@z, bu defter, ellerine gec#sin istemiyorum. Ona her ellerini uzat@s#lar@nda yu%reg~im ag~z@ma geliyor. Derken esvap dolab@m@, sand@k ve bavullar@m@ ac#t@lar. Ic#indekileri odam@n ortas@na y@g~d@lar. Bu rahat ve tela^s#s@z talan kars#@s@nda, Emeti kad@n hayret- ten hayrete du%s#u%yor, iki dizi u%stu%ne dog~rulup ileriye at@lmak, birs#ey so%ylemek, bir mu%dahalede bulunmak istiyor. Ben: [Otur kars#@ma] diye is#aret ediyorum. Tekrar iki bu%klu%m olup kal@yor. Ve Hasan@n kara go%zleri, par@l par@l, dimdik bak@yor. Beni hers#eyden ziyade bu go%zler korkutuyor. Bana her- s#eyden ziyade, bu go%zler endis#e veriyor. Yerimden kalk@p ona dog~ru uzansam, belki bu%tu%n endis#em, bu%tu%n korkum dag~@la- cak. Kimbilir, belki de! Odam@n ic#indeki gu%ru%ltu%den, ha^la^ so- luk al@p almad@g~@n@ hissedemiyorum ki... [Hasan, Hasan,] di- ye seslensem mi? Ya cevap vermezse. Du%s#man askerleri, odam@n ic#inde do%nu%p dolas#@yorlar. Da- ha bir s#ey ar@yorlard@. Ben dedim ki: -- Ne istiyorsunuz? Is#te hers#eyi ald@n@z. Ic#lerinden biri: -- Bu es#yalar@ saracak birs#ey, dedi. Ben omuzlar@m@ kald@rd@m: -- Art@k o kadar@n@ bilmem, dedim. La^kin, onlar benim yard@m@ma muhtac# kalmad@lar. Ikisi u%c#u% birden Hasan@n yatt@g~@ yatag~@n c#ars#af@n@, o%yle bir el c#a- buklug~u ile c#ektikleri ki, aman demeg~e vakit kalmad@, zavall@ c#ocuk yere yuvarland@. Cans@z bir cismin du%s#u%s#u%nden c#@kan sag~@r, bog~uk donuk bir ses: Gu%m... Emeti kad@n ve ben, hemen f@rlad@k. C#ocug~u yerden kal- d@rmak istedik. La^kin bu ku%c#u%k vu%cut s#imdiden kaskat@ ol- mus#, ag~@rlas#m@s#t@ ve s@rt@ bir z@ypak madde ile s@rs@klamd@. La^m- bay@ yaklas#t@r@p bak@nca go%rdu%m: Iki ku%reg~inin ortas@nda bir ku%c#u%k nokta. Bir ku%c#u%k ve siyah delik... Hasan@n bu%tu%n kan- lar@ oradan ak@p gitmis#ti. Yere serili s#iltenin ortas@nda da, bu kandan, zift gibi kapkara, bir bu%yu%k leke ha^s@l olmus#tu.

Sesim, bog~az@m@ y@rtarak bag~@rd@m: -- Onu siz o%ldu%rdu%nu%z. Onu, siz o%ldu%rdu%nu%z! Beni, [Haydi oradan vire,] diye bir kenara ittiler. Bir ta- nesi kafama bir yumruk indirmek ic#in kolunu uzatt@. Fakat, go%zu% yerdeki cesede ilis#ir ilis#mez dona kald@. Birbiri ard@s@ra ku%fu%rler savurarak d@s#ar@ya c#@kt@lar. Bu c#@k@s#@n, bir kac#@s#tan fark@ yoktu. Ku%c#u%k c#oban@n o%lu%- su%, bizi herhangi bir tecavu%zden korumus#tu. Ku%c#u%k c#oban@n o%lu%su%... Emeti kad@n, onun bas#@nda uluma- g~a bas#lad@. Ne ug~ursuz bir gece!... Sanki hic# sabah olm@yacak gibi. * * * Sabah oldu. Ama, ne sabah! C#@g~l@klar ic#inde bir sabah. Ka- d@nlar bag~@r@yor ve c#ocuk h@c#k@r@klar@ ko%pek ulumalar@na ka- r@s#@yor. Sanki bir gemi batmak u%zere. Sanki c#@lg@n bir beste- ka^r, iptidai^ bir orkestrada: [Du%nyan@n sonu] nu c#al@yor. Ben ve Eemeti kad@n, bu%tu%n gece hic# go%zlerimizi yumma- m@s#@z. Ben, susarak, o, uluyarak Hasan@n cenazesini beklemi- s#iz. Sabaha kars#@, kad@nda da uluyacak ses ve takat kalmad@. Bu%tu%n ag~lamalar@ bog~az@ndan yukar@ c#@kamayan derin bir h@r@lt@ ha^lini alm@s#t@. -- Emeti kad@n, art@k sus. Is#te s@ra bize geliyor. Hepimiz Hasanla beraber gideceg~iz, dedim. Kad@n dizlerinin u%stu%ne da- yanan bas#@n@ kald@rd@: -- Ne dedu%n? Ne dedu%n? -- Dedig~im s#u: Bizi de o%ldu%recekler.. Sonra bu%tu%n bu ko%yu% y@k@p yakacaklar. Ondan sonra b@rak@p gidecekler. -- Aman@n, kac#al@m bari. Bir yerlere kac#al@m. -- Kac#san da kac# para eder? Sana, ko%yde tas# tas# u%stu%ne b@rakm@yacaklar, diyorum. Bir yere kac#m@s# olsan da iki gu%n sonra ac#l@g~@ndan o%lu%rsu%n. -- V@y bak. Yang@n kokular@ gelmeg~e bas#lad@. Sahi, birs#ey tu%tu%yor. Oturdug~um yerden kalk@p Hasan@n go%zlerini kapad@m. Hic# bu kadar canl@ bakan o%lu% go%rmemis#tim. Go%zleri kapand@ktan

sonra bile, kirpikleri aras@ndan acayip, endis#e verici bir bak@s# s@z@yor. Yu%zu%nde hic#bir @st@rap izi yok, Sanki, ac@ duymadan o%lmu%s# gibi. La^kin, yaln@z, bu c#ocukta deg~il, ben, harpte o%lenlerin he- men hepsinin yu%zu%nde bu suku^neti, bu tatl@ su%ku^neti go%rdu%m. Dudaklarda takallu%s yerine rahat bir gu%lu%mseme, bir gu%zel ru%yaya dalm@s# adam@n gu%lu%msemesi... O%lu%m, belki, cismani^ hazlar@n en bu%yu%g~u%du%r. Belki, kimbi- lir? Bakal@m, s#imdi go%receg~iz. Ku%c#u%k Hasan@n yu%zu%nu%, bir gazete parc#asiyle o%rtu%yorum. C#u%nku%, odada bir kec#e, kirli bir havlu bile b@rakmad@lar. D@s#ar@da c#@g~l@klar devam ediyor. Aras@ra tan@d@g~@m insan- lar@n seslerini duyar gibi oluyorum. Kulak kabart@yorum. Is#te, bir adam avaz@ c#@kt@g~@ kadar bag~@r@yor: -- Ates# camiye sar@yor. Suyu buraya getirin. Bu yana... Bu, bizim imam@n sesidir. Derken bir bas#kas@: -- Ulen samanl@k tutus#tu. Gidiverin, gidiverin... Bu, Bekir C#avus#un sesidir. O%bu%r taraftan muhtar: -- Bizim hatun ic#eride kald@, yahu... Ne yapsak ki... diye bag~@r@yor. Ic#imden, [Muhtar@n ko%tu%ru%m kar@s@ art@k o%lebilir.] diyo- rum. Birden ve uzaktan uzag~a Zeynep kad@n@n sesini de duyar. gibi oluyorum: -- Donguzlar, donguzlar, aha s#imdi de bizden yana gelir- ler. Bir atlay@s#ta solug~u kap@n@n o%nu%nde ald@m. Tam es#ig~i atla- y@p gec#eceg~im anda insana benzer acayip kat@ ve s#ekilsiz bir- s#eyle kars#@ kars#@ya geldim. Az kals@n c#arp@s#acakt@m. Durdum: -- Su%leyman, sen misin? Bir sivrisinek v@z@lt@s@ bana cevap verdi: -- Bizim oday@ ates#lediler. Izin verirsen as#evinde bir ke- nara yat@vereyim. Su%leyman, bir pis yorgana sar@lm@s#, incecik bacaklar@ u%s- tu%nde titriyordu. -- Git, git. Git, yat. Ama buras@ daha sa^lim deg~il ki, nere- de ise, buraya da gelirler, ates#e verirler.

Ve bunu so%ylerken, akl@ma defterim geldi. Do%ndu%m. Onu, masam@n u%stu%nde, kitap, ka^g~@t ve gazete y@g~@nlar@ aras@ndan bulup c#@kard@m. Bu%tu%n uzunlug~unca, go%mleg~imin alt@nda go%g~- su%mu%n u%zerine yerles#tirdim. Sonra durdum, du%s#u%ndu%m, daha ne yapacakt@m? Ha! yan@ma bir kalem alacakt@m. Kimbilir, bir daha art@k buraya do%nemem. Is#te, yar@s@na kadar yontulmus# bir kurs#unkalemi duruyor. Onu al@p pantolunumun cebine soktum. S#imdi, art@k, bir daha do%nmemek u%zere gidebilirim. Hayat@m@n son dakikas@na kadar bas#@mdan ne gelip ne ge- c#ecekse bu ku%c#u%k kalemle bu kaps@z deftere yazacag~@m. Ge- ce, karanl@kta, bu milli^ facian@n bu%tu%n esrar@n@ buraya tevdi edeceg~im, onu bir tas#@n alt@na b@rakacag~@m. C#ok gec#mez, hay@r, hay@r, ya iki, ya u%c# gu%n sonra bura- larda tekrar Tu%rk askerlerinin c#ar@k sesleri duyulacakt@r. Bun- lardan bir k@sm@n@n yolu, mutlaka, buraya ug~r@yacakt@r ve bu zavall@ viraneyi gezip go%rmeden gec#ip gitmiyecektir. Is#te, tam bu gezintilerin birinde, t@pk@ Mehmet Aliye benzeyen yag~@z bir nefer, bu defteri bularak zabitine kos#acakt@r. Otuz iki di- s#ini birden go%steren bir tebessu%mle s@r@tarak. -- Efendi, efendi, s#una bak@versene; acep, nedir ki?... di- yecektir. Zabit, defterin yapraklar@n@ yavas# yavas# c#evirmeg~e bas#- l@yacakt@r. Bu merak, defterin son yapraklar@na dog~ru derin bir heyecan halini alacakt@r. Ondan ricam s#udur ki, burada, bana bir yabanc@ muame- lesi ettikleri, beni, kendilerinden sanmay@p daima ma^nevi bir ezaya mahku^m k@ld@klar@ ic#in ko%ylu%lere bir kin ve gay@z bag~- mas@n. Onlar@, ben, ku%c#u%k s@g~@rtmac#@n o%lu%su% bas#@nda, affettim. Ve bu umumi^ facia a^n@nda hepsine, hatta^ Salih ag~aya bile hak- k@m@ hela^l ediyorum. Bunlar@n hic#biri [ne yapt@g~@n@ bilmiyor]. Eg~er, bilmiyorlarsa kabahat kimin? Kabahat, benimdir. Kabahat, ey bu sat@rlar@ heyecanla okuyacak arkadas#; senin- dir. Sen ve ben onlar@, as@rlardanberi bu yalc#@n tabiat@n go%be- g~inde, herkesten, her s#eyden ve her tu%rlu% yas#amak zevkinden mahrum bir avuc# kazazede halinde b@rakm@s#@z. Ac#l@k, hastal@k ve kimsesizlik bunlar@n etraf@n@ c#evirmis#tir. Ve cehalet deni-

len zifiri karanl@k ic#inde, ruhlar@, her yan@nda o%ru%lu% bir zin- danda gibi mahpus kalm@s#t@r. Bu zavall@ insanlardan, sevgi, s#efkat ve insanl@k nam@na, art@k ne bekliyebiliriz? Bu iklimin c#orakl@g~@, ruhlar@n@ kurut- mus#tur. Bu @ss@zl@k ve bu gurbet, onlara mu%this# bir egoisme dersi vermis#tir. Onun ic#in her biri kendi yuvas@nda bir kun- duza do%nmu%s#tu%r. * * * Defteri koynuma ve kalemi cebime yerles#tirdikten sonra, d@s#ar@ya c#@kt@m. Ve ag~@r ag~@r yang@n kokular@n@n, dumanlar@n, c#@g~l@klar@n geldig~i tarafa dog~ru yu%ru%du%m. Bu%tu%n ko%ylu%ler, kad@n erkek, c#oluk c#ocuk meydanl@g~a top- lanm@s#lard@. Kad@nlar, buraya, ates#ten kurtarabildikleri es#ya- lar@ y@g~@yorlar ve bu ameliye bittikten sonra, her biri kendi es#yas@n@n tes#kil ettig~i ku%me u%stu%nde oturup ag~l@yordu. Erkek- ler, art@k ug~ras#man@n, kars#@ koyman@n faydas@zl@g~@n@ anlay@p, elleri bo%g~u%rlerinde, ayakta duruyorlard@. Ben bunlara dog~ru gittim. Etraf@m@z@ c#eviren du%s#man askerlerinin halimizle aly eder gibi bir tav@rlar@ vard@. Kimi su%ngu%su%nu%n ucu ile, kad@nlardan veya c#ocuklardan herhangi birini korkutuyor. Kimi nis#an ala- cak gibi tu%feg~ini, s#unun bunun u%zerine c#eviriyordu. Is#te, c#@g~- l@klar, hep bir ag~@zdan o zaman kopmag~a bas#l@yordu. Arada bir, gene onlardan birkac#@ ic#imize girip yang@ndan kac#@r@lm@s# es#yay@ almag~a kalk@s#@yordu. Kad@nlar, [Virmeyiz, can@m@z@ al@n, gayri... Vermeyiz. Aha, bir kuru can@m@z kald@. Onu da al@n], diye sac#masapan birtak@m s#eyler so%ylu%yorlard@. Bu so%zlere, derhal, tekmeler ve yumruklar cevap veriyordu. Bunun u%zerine bir c#@g~l@k daha kopuyordu. Bir tanesi Zeynep kad@n@n o%nu%ne dikilip sordu: -- Yu%zu%me neden, o%yle o%fkeyle bak@yorsun? Alt@nlar@n@ ald@k diye mi? Sende daha c#ok var. Biliyoruz. Zeynep kad@n: -- Go%zu%nu%ze dizinize dursun, donguzlar... diyordu. -- Domuz mu? Biz, domuz ha? Al sana, al sana...

Ve Zeynep kad@n, bir mu%ddet tekmeler, yumruklar alt@n- da bunal@p kal@yordu. -- Hele, s#una bak. K@z, ne o%rtu%nu%p duruyorsun. o%yle? Bir bas#ka ga^vur, bu so%zlerle Emineye yaklas#@yor. Emine, bu mahs#er ic#inde bu%zu%le bu%zu%le, kapana kapana s#ekilsiz bir- s#ey, bir bohc#a halini alm@s#t@. Ismail, erkekler aras@nda ayakta duruyor. Yan go%zle, bas#l@yan sahneye bak@yor. -- Ac# surat@n@. Ac# bakay@m. Bu adam, bir Ermeni s#ivesiyle konus#uyordu. Elini Emine- nin bas#@na dog~ru uzatt@. Ben, ko%ylu%lerden birine yaklas#@p, ya- vas#c#a: -- Yahu, bunlar@n zabitleri fila^n nerede? dedim. -- Bilmiyorum, gayri... Biraz o%tede, go%zu%me Bekir C#avus#un dik b@y@klar@ ilis#ti. Is#a- ret ettim. Yan@ma geldi. -- Bunlar, bo%yle bas#@bos# mu? Kumandanlar@ yok mu? -- Var. Demin buradayd@lar. S#imdi, te orada Porsug~un ya- n@nda oturuyorlar. -- Ben gidip bunlar@ s#ika^yet edeceg~im. -- Nafile, dinlemezler. -- Yok, yok. Ben gidip s#ika^yet edeceg~im. Kalabal@g~@ yar@p, Bekir C#avus#un go%sterdig~i yana yu%ru%yo- rum. Derhal, u%c# do%rt asker birden etraf@m@ c#eviriyor. Tesadu%f. Bunlardan da hic#biri tu%rkc#e bilmiyor. Onlar, rumca birs#eyler soruyor. Ben tu%rkc#e birs#eyler so%ylu%yorum. Anlas#mak kabil de- g~il. Nihayet, is#i frans@zcaya do%ktu%m. Gene anlamad@lar. Sonra. Sonra is#aretle ve tektu%k hat@r@ma gelen rumca kelimelerle ku- mandanlar@na gitmek istedig~imi anlatt@m. Onlar, belki kuman- danlar@n@n beni c#ag~@rd@g~@n@ so%yledig~ime hu%kmettiler. Benimle yu%ru%meg~e bas#lad@lar. Zabitler; Bekir C#avus#un is#aret ettig~i yerde, derme c#atma bir c#ad@rda oturmus#lar, birs#eyler yiyorlar. Daima yan@mdaki neferlerle beraber, yanlar@na yaklas#t@m. Frans@zca: -- Mu%saade edersiniz, sizinle bir iki so%z konus#mag~a gel- dim, dedim.

Do%rt kis#i idiler. Do%rdu% de birden ayag~a kalk@p tela^s#la ba- na dog~ru yu%ru%du%ler. Ic#lerinden biri: -- Siz kimsiniz? Ve burada is#iniz ne? dedi. -- Ben, go%rdu%g~u%nu%z gibi, bir sakat askerim. Bu ko%ye c#e- kilmis# oturuyorum ve size askerlerinizin, ko%ylu%lere ettikleri ezadan s#ika^yete geliyorum. -- Ne gibi? Ne gibi? -- Haydi ko%yu% yakt@n@z. Para ve yiyecek nam@na ne varsa ald@n@z. Fakat, s#u bic#are insanlara eza edilmesinin ma^na ve lu%zumunu anlam@yorum. Za^bit, kas#lar@n@ c#att@: -- Yunan askeri o%yle s#ey yapmaz. Yanl@s#@n@z var, dedi. -- Nas@l yan@lm@s# olabilirim? S#imdi go%zu%mle go%rdu%m. Bir c#oban c#ocug~u benim evimde o%ldu%ru%lmu%s# yat@yor. -- Eh, kimbilir, ne yapm@s#t@r? Bize husumet go%sterenlere kars#@, en s#iddetli tedbirleri almakta mazuruz. Biz oyun oyna- m@yoruz. Harbediyoruz. -- Ko%yu% yakman@z@, zahiresiz ve paras@z b@rakman@z@ anl@- yorum. Fakat, tekrar ediyorum ki, kad@nlara ve c#ocuklara edi- len eza ve cefalar@ lu%zumsuz bir zulu%m tela^kki ediyorum. -- Rica ederim. Kelimelerinizi tartarak so%yleyin. Arkas@n@ do%nu%p bana yol vermek isterken birden hat@r@na mu%him bir s#ey gelmis# gibi. -- Durun, durun... Biraz gelir misiniz, buraya ...dedi. Ve arkadas#lar@na rumca birs#eyler so%yliyerek, beni go%ster- di. -- Siz bir zabitsiniz, o%yle mi? Ne zaman? Nerede? -- Umum' harpte, muhtelif cephelerde bulundum. -- Kolunuzu nerede kaybettiniz? -- C#anakkalede... dedim. -- Ha ha, o%yle ise, siz mu%kemmel bir Kemalistsiniz. -- Bir Kemalist mi? Evet. Fakat, C#anakkalede harbetti- g~im ic#in deg~il, sade bir namuslu Tu%rk oldug~um ic#in... Za^bitler, gu%ldu%ler: Pa, pa, pa... Siz tahminimizin fevkinde bir ates#li va- tanperver imis#siniz. Surat@m@ as@p o%nu%me bakt@m. Zabit devam ediyor: -- S#u halde, nic#in cephenin o%bu%r taraf@nda bulumuyor- sunuz? Ben gene susuyordum. Zabit devam ediyor: -- Mutlaka, bizim buralara kadar geleceg~imizi tahmin et- mediniz ve rahat@n@z@ bozmak istemediniz. La*kin, is#te go%ru%- yorsunuz ki, geldik. Ve isteseydik daha ileriye gidebilirdik. Ben susmakta @srar ediyorum. -- Gidemez miydik san@yorsunuz? O%yle bir giderdik ki... Fakat,, bizim maksad@m@z fu%tuhat deg~ildir. Biz, sulhu temine c#al@s#@yoruz. Kac# y@ld@r muharebe etmekten b@kmad@n@z m@? Siz Tu%rkler, do%vu%s#mekten bas#ka bir s#ey bilmez misiniz? Bu%tu%n cihan sulh istiyor, yaln@z siz, Kemalistler ,ates#e devamda inat ediyorsunuz. Za*bitlerden bir tanesi daha at@ld@ ve gayet fena bir fran- s@zca ile: -- Gu%nu%n birinde akl@n@z gelecek amma, is# is#ten gec#tikten sonra, dedi. -- Siz gittikten sonra ... dedim. -- Ne dediniz Ne dediniz? Biz gittikten sonra m@? Hah, hah, biz nereye gidecek mis#iz? Bizi, buraya bu%yu%k Avrupa devletleri, sizin akl@n@z@ bas#@n@za getrirmeg~e go%nderdiler. Bu in- sani* vazifeyi bas#armadan bir yere gidemeyiz. -- C#ok tes#ekku%r ederiz. Fakat, s#u duman@ tu%ten ko%yde yap- t@g~@n@z s#enaatler de bu%yu%k devletlerin emriyle mi? Bana, ilk hitap eden zabit tekrar ayag~a kalkt@. Kepini ba- s#@na gec#irdi. -- Haydi gidelim, bakal@m, neymis# bu s#enaatler... dedi. Ben o%nde, o arkada ko%ye dog~ru yu%ru%yoruz. Gittikc#e tek- rar kulag~@ma c#@g~l@klar gelmeg~e bas#l@yor. Zabite do%ndum: -- Is#itiyor musunuz?... dedim. Za*bit kas#lar@n@ c#at@p, dudaklar@n@ @s@rmag~a bas#lad@: -- Hep s#irretliklerinden ,hep s#irretliklerinden... dedi. Emi- nim, oraya vard@g~@mda, bu%tu%n bu gu%ru%lyu%leri hakl@ go%sterecek hic#bir mu%spet vakaya tesadu%f edemiyeceg~im. Gerc#i, ko%ylu%ler aras@nda, ku%c#u%k Hasandan bas#ka ne bir o%len, ne bir yaralanan vard@ ve neferlerin halka yapt@klar@ s#ey, nihayet, zalimce bir aly hududunu as#m@yordu .La*kin, du%s#man askerlerinin as@l bu tarz hareketleridir ki, bana herhangi bir katia*mdan daha ag~@r, daha ac@ geliyordu. Za*bit, gu%ya ciddi* bir tahkikata bas#l@yan bir adam gibi tu%rkc#e bilen neferlerden biri vas@tasiyle ko%ylu%leri birer birer sorguya c#ekti. Kamc#@s@n@n ucu ile soracag~@ kimseye (kalk) is#a- retini veriyor. Sonra su%allerini s@ral@yordu: -- Ad@n ne? Kac# yas#@ndas@n? Seni do%ven veya yak@nlar@n- dan birine bir fenal@k eden oldu mu? Bir s#eyden s#ika*yetin var m@? Tercu%man bu garip su%alleri tu%rkc#eye c#evirdikc#e benim ka- n@m dalga dalga tepeme c#@k@yor. Ortaya at@l@p her sorguya c#e- kilen ko%ylu% yerine cevap vermekten kendimi gu%c# zaptediyo- rum. Hele ko%ylu%nu% ac#@kc#a, dobra dobra so%ylemeg~e bas#larken tercu%man@n ,yavas# sesle do%nu%p bu%sbu%tu%n bas#ka s#ekilde anlat- mas@ beni c#ileden c#@kard@. Za*bite dog~ru yu%ru%du%m: -- Bu yapt@g~@n@z bir komedyaya beniyor, dedim. Bu adam istedig~i gibi konus#maktan ko%ylu%yu% menediyor. Bin bir tu%rlu% tehditle so%zlerini ag~@zlar@na t@k@yor ve birc#ok so%zleri de size yanl@s# naklettig~inden eminim. Za*bit, yu%zu%me sert sert bakmakla iktifa etti. Tekrar nefe- rine do%nu%p (sen buna bakma) der gibi bir s#eyler so%yledi ve grotesk oyununa devam etti. Ko%ylu%lerin kimi kekeliyor, kimi akl@nca, bir politika yap- mak ic#in hic#bir s#eyden s#ika*yeti ag~lamag~@ .Bir Orta Anadolu manza- lar ise hemen umumiyelte ag~lamag~a bas#l@yordu. Yaln@z Zeynep kad@n ag~lamad@ .Bir Orta Anadolu manza- ras@n@ and@ran c#ehresi her zamankinden daha sert, daha yalc#@n idi ve sesi bir dis#i kurdun ulumas@na benziyordu: -- Evimi yakt@n@z. Harman yerindeki bug~day@m@ yakt@n@k. Bu%tu%n param@, alt@nlar@m@ ald@n@z. Gelinlik k@zlarm@n boyun- lar@ndaki Mahmudiyelere kadar neyimiz varsa c#ald@n@z. S#imdi de gelmis#siniz; s#u alt@mdaki yatag~@ yorgan@ almag~a c#al@s#@yor- sunuz. Donguzlar ,donguzlar... Tercu%man: -- Kad@n, c#ok ileriye varma, diyor. Bu so%ylediklerini ol- dug~u gibi kumandana anlat@rsam seni berbat eder. Akl@n@ ba- s#@na al. -- Hele hele, s#u dedu%g~u%ne bah... Benim bundan sonra ne- den korkum olacakm@s#? (Go%g~su%nu% bag~r@n@ ac#arak) Aha, al ca- n@m@; aha al can@m@... Tercu%man kendi kendine so%ylenir gibi: -- Peki, peki. Haydi, otur yerine. Amma bela*ya c#att@k ha... diyordu. Fakat zeynep kad@n bir nevi cezbe halinde idi. -- Mal gittikten, yiyecek, ic#ecek kalmad@ktan sonra ca- n@n ne hu%kmu% olur? S#imdi de namusumuza, @rz@m@za el uzat- mag~a bas#lad@n@z. (K@zlar@na ve gelinlerine do%nerek). Ne susu- yorsunuz? So%yleyin bee!... -- Sus vire kad@n, sus! Tercu%man ,bir bas#kas@na gec#mek istiyor. Zeynep kad@n, bu sefer, Emineyi go%stererek: -- Aha, buncag~@za kac# defa, bizim go%zu%mu%z o%nu%nde dokun- mak istediler, diye bag~@rd@. Tepeden t@rnag~a kadar titredim. Tekrar za*bite do%nerek: -- Bu kad@n@n, hic# deg~ilse heyecan@ size bir s#ey ifade etme- lidir, dedim. Tam bu s@rada, yu%z, yu%zelli ad@m o%tede, bir ko%s#e bas#@nda Emeti kad@n ku%c#u%k Hasan@n o%lu%su%nu% s@rt@na yu%klenmis#, bin zahmetle, iki bu%klu%m yu%ru%meg~e c#al@s#@yordu. -- Aman@n, aman@n, aman@n... Kos#arak yan@na vard@m. Beni o%nu%nde go%ru%nce: -- Senin ev de yan@yor. Senin evi de yakt@lar. C#ocug~u zor kurtard@m. V@y anac@g~@m, v@y; diye so%ylendi ve s@rt@ndaki hai- leli yu%ku% ile Shakespear'in cad@lar@ndan biri gibi yere yu- varland@. C#acug~u bir kenara yat@rd@m ve kad@n@ omuzlar@ndan tutup tas#a dayad@m. -- Aman@n aman@n... Ne de ag~@rm@s# bu c#ocuk! Hic# de bo%y- le deg~ildi... Saatlerce arkamda, kucag~@mda tas#@rd@m da of de- mezdim. S#imdi bak... S#urac@ktan s#urac@g~a yu%ru%yemedim. Diz- lerim kesiliverdi... Aman, yetis# evin yan@yor! Kesik kesik soluya konus#uyordu. Belki birkac# parc#a es#yam@ kurtarabilirim u%midiye eve kos#tum. La*kin c#ok kalm@s#@m. Parc#a alev dilimleriy- le yalanan koyu bir duman ku%c#u%k kerpic# binay@ c#epec#evre sarm@s#t@. Yapacak bir s#ey kalmam@s#t@. Geriye do%nmek u%zere iken hat@r@ma es#eg~im geldi. Ah@r taraf@ nispeten salim duruyor- du. Bir tekmede kap@y@ ittim. Du%nyadan bihaber hayvan te- la*s#siz, kayg@s@z, bana bak@yordu. Onu, ite kaka zorla d@s#ar@ya c#@kard@m. Ya Su%leyman?... Avaz@m c#@kt@g~@ kadar bag~@rd@m: -- Su%leyman, Su%leyman... Hic#bir ses bana cevap vermedi. Go%zlerim, dumandan ya- harak ak@yordu ve hanc#erem zifir t@kal@ bir boruya do%nmu%s#- tu%. Art@k sesim c#@km@yordu. Sarhos# gibi sendeliyerek Emeti kad@n@ ve Hasan@ b@rakt@g~@m noktaya do%ndu%m. Bir de bakt@m ki Emeti kad@n yapayaln@z, sac#@n@, bas#@n@ yoluyor: rinin kulag~@ i -- Ald@lar, ald@lar go%tu%rdu%ler, yavrumu... Nereye go%tu%r- du%ler? Ne yapacaklar? Dizlerim tutmuyor ki, arakalar@ndan kos#up eris#eyim. -- Emeti kad@n, ben gidip anlar@m. Ve tekrar meydanl@ktaki kalabal@g~a kar@s#@p rasgeldig~ime soruyorum: -- Yahu, Hasan@n cenazesini al@p gitmis#ler... Go%rdu%nu%z mu%? Ahmak ahmak yu%zu%me bak@yorlar: -- Hangi Hasan? Ne cenazesi? Hic#birinde anlay@s# nam@na birs#ey kalmam@s#. Sanki her bi- rinin kulag~@ ile beyni aras@nda bir uc#rum ac#@lm@s# gibi... De- min, halk@ c#evirmis# olan du%s#man askerlerinden de eser yok, Hepsi bir yana dag~@lm@s#. Ben, Hasana dair bir malu*mat almak ic#in bizim ko%ylu%ler- den u%midimi kesip, onlara kos#uyorum. Birinden o%bu%ru%ne gidi- yorum. Ka*h tu%rkc#e, ka*h frans@zca, ka*h yar@m yamalak bir rumca ile soruyorum. Hepsinde, benim bu tela*s#@mla alay eden bir hal var. Hic#birinden bir ciddi* cevap alamad@m. Nihayet, Emeti kad@na go%ru%nmekten korkarak, ben de, gittim, ko%ylu%lerin aras@na sokuldum. Kendime bir yer bulup oturdum. S#imdi, herkeste bir (ne yiyeceg~im?) endis#esi var. Du%n aks#amdanberi ag~@zlar@na bir lokma koymam@s# c#ocuklar, durmaks@z@n, ag~l@yorlar. Kocakar@lar, Zeynep kad@ndan o%rnek al@p mu%temadiyen so%vu%p say@yorlar. Genc# k@zlar, genc# kad@n- lar, go%zleri korkudan bu%yu%mu%s#, u%rkek u%rkek etraflar@na bak@- n@yorlar. Eekeklere gelince, onlar, hep bir arada yavas# yavas# konus#mag*a bas#lad@lar. Bana hic# kimse birs#ey so%ylemiyor. Omuz omuza, diz dize otuurmus# olmam@za rag~men, ben, ha*la* her birinden yu%zlerce fersah uzaktay@m. Yaln@z, Emine ile aram@zda gizli bir a*s#inal@k bag~@ gerilmis# gibidir. Kalabal@g~@n ic#inde yan go%zle birbirimi- ze bak@yoruz. Fakat, bu a*ni ve gelip gec#ici bak@s#larda neler yok! Onunkiler [beni kurtar] diyor. Benimkiler [peki, kurta- racag~@m] diyor. Onunkiler [senden bas#ka kimsem yok] diyor. Benimkiler [ben de senden bas#kas@n@ du%s#u%mu%yorum] diyor. Sonra birlikte, bizi kurtaracak olan c#areleri aras#t@r@lyo- ruz. -- Kac#al@m m@? -- Kac#al@m. -- Nereye? Hele bir gece ol- sun. Ya bizi ele gec#irirlerse. -- Ele gec#iremezler. Gec#irirlerse de ben kolay@n@ bulurum. Sen bulursun. Evet; ben yaln@z sa- na inan@yorum. Hic#bir zaman insan go%zleri bu kadar dile gelmemis#tir. Eminenin duru ve solgun c#ehresi u%stu%nde, bunlar alevden iki ses gibi... Ve bu seste, bu%yu%k sahne orkestras@n@n bu%tu%n per- deleri, bu%tu%n beste, ve a*henk nu%ans#lar@ var. Sanki dramatik musikinin bu%tu%n kad@n kahramanlar@ herbiri kendine mahsus @st@raplarla k@vranarak, hayk@rarak go%zu%mu%n o%nu%nden gec#i- yorlar. Ben yang@n zifiri ve insan kemig~i kokan bu hailenin ic#inden bu ezeli* facia sembollerine dog~ru uzan@yorum. Ve on- lar@n hepsi Eminededir. Ne kadar da su%zu%lmu%s#! Ga*ya bir usta sanatka*r@n go%ru%l- mez eli du%n gecedenberi, bu yu%zu%, bu yanaklar@, uzun bir per- hiz ve c#ileden sonra Isa*'n@n resmi o%nu%nde dua eden s@tmal@ azizelerin yanaklar@ gibi c#ukurlas#t@rm@s#t@r. Al@na, derin bir du%s#u%ncenin asil go%lgesi du%mu%s#tu%r. Ger- dan@ bir kug~unun boynu gibi uzam@s#t@r. Ic#imden kendi kendi- me diyorum ki: [Seni bu hale koyan fela*keti takdis edeceg~im geliyor.] Yan@bas#@mda biri o%bu%riyle konus#uyor: -- Harman yerindeki ekinlerden hepsi yanmad@. Acep, ge- riye kalanlar bir is#e yarar m@? -- Az@c@k yan@k kokar, san@r@m. -- Benim akl@ma birs#ey geliyor. Bumlar@ bir iyice y@kad@k- tan sonra do%g~sek, biraz da kepekle kar@s#t@rsak... -- Eh, ziyan vermez. S#u c#oluk c#ocug~un kursag~@na birs#ey girmis# olur. Bu%tu%n bu kayg@lardan ne kadar uzag~@m! Art@k, miyde, kur- sak diye birs#eye malik deg~ilim. Yaln@z ruhtan, histan, ihtiras- tan ibaret ates# haline girmis# bir du%s#u%nceyim ve uc%uyorum, uc#uyorum, ve bu yan@m@s# ko%yu%n ku%lleri aras@ndaki bu ku%c#u%k insan ku%mesi, bana bozulmus# bir yuva kenar@nda bir kar@nca birikintisi gibi go%ru%nu%yor. Ben ve Emine bunlar@n u%stu%nde kars#@l@kl@ iki alev parc#as@ gibi uc#uyoruz. Yan@bas#@mdakiler, yere ait konus#malar@na devam ediyor- lar. -- Bu aks#am, gidecekler galiba... Hepsi as#ag~@da, ovada toplan@yorlar... -- Ben de go%rdu%m. Hayvanlar@n@, yu%klerini hep haz@r et- mis#ler. Biraz evvel kumandan c#ad@r@ kurulmak u%zere idi, son- ra vagec#ip toplamag~a bas#lad@lar. -- Durup ne edecekler ki, onlar da bizim gibi ac# kal@rlar. -- Amma da canavar heriflermis# be... Her s#eyi silip su%pu%r- du%ler. Ne u%stte, ne altta kodular. -- O%bu%r ko%ylerde de bo%yle mi yapt@lar acep? -- Ne olacak sankim, gitsen sana hay@rlar@ m@ olur? Bir bas#ka ses bahse kar@s#@yor: -- Git bakal@m, bizim ag~aya... Sana z@rn@k verir mi? Aha onun evini yakmad@lar. Tah@l@, saman@, arpas@, hayvan@ oldug~u gibi duruyor. Bak, s#imdi go%ru%nu%r mu%? -- Ne itti de kurtard@? -- O%bu%r sefer gelenler yok mu? Aha, is#ini onlar yoluna ko- yuvermis#ler. Onlardan bir kag~@t alm@s#, vesika m@, ne diyorlar, is#te onu go%steriverince [sana ziyan@m@z olmaz, rahat@na bak] diye c#ekilirlermis#. -- Bizim imam da o%yle olacak. Meydanda hic# go%ru%mu%yor. -- Gec#en sefer, o da Salih ag~aylan beraber gittiydi ya... Bas#ka bir a*nda, beni kudurtmag~a ka*fi gelecek bu so%zler kars#@s@nda, s#imdi tamamyle kayg@s@z@m. Vars@n, is#ini yudur- sunlar ,kap@s@ kapal@ evlerinde, y@g~@klar@ zahireleri yiyip doy- sunlar. Vars@n, is#ini uydurmayan bu perisan, c#@plak ve bic#are kalabal@k ac#l@ktan k@vrana k@vrana o%lsu%n. Benim ne yemeg~e ne ic#meg~e ihtiyac@m var. Aks#am, karanl@k bas@nca, Emineyi al@p gideceg@m. Bir su%ru%nu%n ic#inden bir kurt, bir kuzuyu na- s@l kap@p giderse o%yle al@p gideceg~im. Ko%yu%n s@n@r@n@ as#ar as#- maz, yanyana bizim hatlara dog~ru kos#acag~@m@. Onu, yoruldug~u vakit s@rt@ma alacag~@m. O kadar hafiflemis#, o kadar hafiflemis# go%ru%nu%yor ki, onu, bir kus# gibi tas#@yacag~@m@ tahmin ediyorum. Eg~er bunu yapm@yacak olsursam is#ten gec#ecektir. Bir ge- ce, du%s#man neferleri, gu%ndu%zu%n peyledikleri gu%zel k@zlar@n ve genc# kad@nlar@n hep u%stlerinden gec#eceklerdir. Yapt@klar@ fe- caatler ancak bununla tamam olacakt@r. Zira, hic#bir katlia*m bunsuz yap@lmam@s#t@r. Yak@p y@karken hayvanlas#an insanlar, ates#le, talanla teskin edemedikleri ko%tu% h@rslar@n@, nihayet, hayvanl@g~@n en yu%sek bir ifadesi olan cebri temellu%kle yat@s#@r@rlar. Zaten, cinayet bundan bas#ka birs#ey midir? Bir adam@n kan@na girmek, bir kad@n@n @r- z@na gec#mek, bunlar hemen hemen es# ma*ml@ ta*birlerdir. Ben s#u anda kurban vaziyetinde olmama rag~men bu tabii* ha*disenin bas# do%ndu%ru%cu% vahs#ilig~indeki korkunc# s@rr@ tahlil edebiliyorum. Dememis# miydim ki herkese ve hers#eye art@k bas#ka bir cepheden bak@yorum. Ademog~ullar@n@n ic#lerinde ta- s#@d@klar@ uc#urum, art@k, benim go%zlerimi karartm@yor. C#u%nku%, bende medeni* insan hassasiyetinden gigide hic#bir eser kalm@- yor. Bu%tu%n cemiyet kay@tlar@ndan a*za*de, bu kuru ve c#@plak ta- biat@n ortas@nda, bu yar@ c#@plak insanlar aras@nda, kovug~un- dan d@s#ar@ at@lm@s# iptada*i bir mahlu*ktan hic# fark@m kalad@. Art@k, bir a*n ic#in olsun, instenklerimin u%stu%ne c#@k@p mu%cer- ret ve umumi* fikirler m@ntakas@na kadar yu%semmiyorum. An- cak, cinsiyetimin sesini is#itebiliyorum. Bu o%lu%m ve ac#l@k hava- s@ ic#inde, bu ses, bence bu%tu%n ila*hi ve akli* hakikatlere bedel- dir. Is#e, aks#am oluyor. Kat`i* saat yaklas#@yor. Emineye, bir su%- ru% sarg@l@ kad@n ve erkek bas#lar@ aras@ndan [haz@r m@s@n?] der gibi bak@yorum. Birkac# saattir, hareket haz@rl@klar@n@ yapmak ic#in bizden uzaklas#@lar. Genc# du%s#man askerleri gene etraf@m@zda do- las#mag~a bas#lad@lar. Genc# dis#ilere satas#@yorlar ve sag~dan sol dan so%z at@yorlar: -- K@z, gel Sana yiyecek vereyim. -- Pist, pist, yes#il go%zlu%, bana bak. -- Bas#@n@ c#evrirme o%yle. Bana k@zd@n m@? Ne yapt@m ben sa- na? -- B@rakmam seni. Seni al@p Atinaya go%tu%receg~im. -- Beni istemezsen, seni kumandan@n yan@na go%tu%ru%vere- yim. O sana para verir, yiyecek, giyecek verir. Bak, ayaklar@n c#@r@lc#@plak, onlara gu%zel gu%zel kunduralar istemez misin ? Yavas# yavas# bu dil s#akalar@ el ve ayak s#alar@na ink@la*p ediyor. Zavall@ kad@ncag~@zlar, zavall@ k@zcag~@zlar yega*ne ko- runma c#aresini birbirine s@k@s#makta buluyorlar. S@k@s#t@kc#a s@- k@s#@yorlar. A*deta, kocaman, yekpare bir cisim haline girdiler. Ic#erinden bir tanesine bir el uzand@, bir ayak du%rttu% mu%, hep- si birden bir c#@g~l@k kopar@yor. O vakit askerler az@yor: -- Al sana, al sana, Is#te s#imdi bag~@r@n@z. Ve c#@g~l@klar yu%rek parc#al@y@c@ bir raddeye c#@k@yor. Ic#erinden bir tanesi, vahs#iyane bir s#aka yapt@: -- S#imdi, etraf@n@za, evleri yak@g~@m@z eczalardan do%kece- g~iz ve onu ates#liyeceg~iz. Hepinizin bir arada c#ay@r c#ay@r yana- caks@n@z. La*kin hepiniz birden o%ldu%g~u%nu%zu% istemeyiz. Hele gu%zel, genc# kad@nlar@ mutlaka kurtarmak isteriz. Bunlardan arzu eden kalabal@g~@n ic#inden ayr@ls@n c#@ks@n... S#imdiden o%lu%m kokan bir su%ku*t bu s#akaya cevap verdi. O a*na kadar, hep elleri kus#ag~@nda, ayakta duran ku%c#u%k Ismail'in dizlerinin bag~@ c#o%zu%lu%p bulundug~u noktaya du%s#tu%. Zeynep ka- d@n teranesini bog~uk bir sesle tekrar etti: -- Donguzlar, donguzlar... -- Hey, donguzlar, bu k@zlar senin neyin oluyor -- Elinin ko%ru% oluyor. -- Ne dedin? Ne dedin? Zeynep kad@n@ bir iyi pataklamag~a bas#lad@lar Ben at@ld@m: -- Ne yap@yorsunuz? Kad@ncag~@z@ o%ldu%recek misiniz? -- Vire otur yerine be. Sen ne kar@s#@yorsun? Ve bir ag~@r dipc#ik sademesi beni yerime oturttu. Alaca karanl@k, bu facian@n u%stu%ne yavas# yavas# bir kara tu%l perde gibi iniyor. C#ehreler gitgide siliniyor. La*kin, ben, her bas#@m@ yana c#eviris#imde, bes# on kafa o%tede, Eminenin bana do%nmu%s# yu%zu%nu% ha*la* go%rebiliyorum. Gerc#i; bu yu%zu%n bu%tu%n c#izgileri irimis#, geceleri bahc#eler- de go%ru%len iri c#ic#ekler gibi anonim olmus#tur. Ama, ben, gene ne demek is#edig~ini hissediyorum ve yan@na yaklas#@p konus#- mak ic#in karanl@g~@n biraz daha koyulas#mas@n@ bekliyorum. La*kin, is#te ikinci bir c#@g~l@k. Nedir? Ne oluyor? demeg~e kalmad@. ku%memizden bir parc#an@n ,bir vu%cuttan bir uzuv gibi zorla kopar@larak, su%ru%klendig~ini go%rdu%m. O nokta, bir alabora oldu, bir toza dumana kar@s#t@... Bu, Eminenin ve go%ru%mcelerinin bulundug~u nokta idi. Kad@nla- r@n arkas@ndan bir y@lan gibi yerde su%ru%nerek uzand@m. Sesi- mi mu%mku%n oldug~u kadar alc#altarak dedim: -- Emine, ayag~a kalkmadan benim gibi su%ru%nerek hemen arkaya dog~ru, c#ekil. Erkeklerin aras@na kat@l. Fakat, yavas# ya- vas#... ha s#o%yle, ha s#o%yle... -- Emine, ayag~a kalkmadam benim gibi su%ru%nerek hemen ad@m ad@m geri c#ekildi. Du%s#man@n al@p go%tu%ru%g~u% Mehmet Ali- nin k@z kardes#lerinden biridir. Gecenin ic#inde gittikc#e uzakla- s#an feryatlar@ is#itilyor. Biz tam ku%menin ortas@na sokulup du- ruyoruz. Eminenin kulag~@na f@s@ld@yorum: -- S#imdi, benim yan@m s@ra gel, sak@n bas#@n@ kald@ray@m, belini dog~rultay@m deme. Daima bo%yle yerde su%ru%ne su%ru%ne... Ko%ylu%lerden birkac#@n@n bize eg~ilip bakt@g~@n@ hissediyorum. Fakat, herkes hayret ve dehs#etten o kadar donmus#tu ki, kim- senin kimseye dikkat edecek hali kalmam@s#t@. S#u dakikadar, ben Emine ile sarmas# dolas# yatsak gene kimsenin umurunda ol- m@yacakt@r. Emine ile bir mu%ddet, uzun bir mu%ddet omuz omuza da- yan@p soluk ald@k. Biraz da etraf@ dinliyorum. Su%ru%, kendi ic#in- den kurban@n@ verdikten sonra bir zaman sessiz ve hareketsiz kald@. Hatta*, Zeynep kad@n bile susmus#tu. La*kin, askerler ge- ne ayni taarruz noktas@na satas#mag~a bas#lad@lar. Gene, yar@ tehdit yar@ s#aka, konus#ma sesleri: -- Ne ag~l@yorsun? O al@p go%tu%rdu%kleri senin kardes#in miy- di? Ona bir fenal@k yapm@yacaklar ki... Gel, istersen, seni onun yan@na go%tu%reyim. Ko%ylu%ler taraf@ndan c#@t yok. Bu so%zleri, o%bu%r taraftan, kah- kahalar, galiz ve vahs#i kahkahalar takip ediyor. Sonra gene bir homurtu, bir f@s@lt@... Birkac# yu%z kis#ilik bu insan ku%mesi- nin korkudan, can korkusundan solumalar@ ve gece... Emi- neye: -- Biraz daha uzaklas#al@m; dedim. Ve daha yavas# sesle, ag~z@m@ kulag~@na yaklas#t@rarak onu niyetimden haberdar ediyorum: S#imdi bo%yle, su%ru%ne, su%ru%ne, kalabal@g~@n o%bu%r taraf@na c#@kt@k m@ is# kolay, mezarl@g~a gider saklan@r@z. Ama kalabal@g~@n aras@ndan c#@ktan sonra da gene bo%yle yu%ru%yeceg~iz. Emine hic# cevap vermiyor. Fakat, bu%tu%n dediklerimi ses- sizce yap@yor. Bas#tan bas#a kec#i ve teke kokan bu kalabal@g~@n iki ag@l muhlu*ku gibi burun buruna f@s@ldas#arak yu%zu%koyun yu%ru%memizde hic# bir garabet sezmiyordum. Sanki, ezelden- beri, hep bo%yle yu%ru%meg~e al@s#m@s#@m gibi... Yaln@z, dipc#ig~in c#arpt@g~@ omuzbas#@m dehs#etli s@zl@yor. * * * -- Biraz dur, Emine. Son cemberi yar@p c#@kmak u%zereyiz. Fakat, bende s#imdi- den takat kalmad@. Dipc#ik darbesiyle s@zl@yan sol yan@n@a da- yanarak ilerlemekte hayli azap c#ekiyorum. Emine, benim medium'um gibi olug~u yerde ve bulundug~u vaziyette kal@- yor. Bu s@rada, du%s#man askerleri ikinci bir kurbana penc#e sal- m@s# olacaklar ki, bir c#@g~l@k daha kopuyor. Bu sefer gu%ru%ltu%- nu%n ic#ine birtak@m erkek sesleri de kar@s#@yor. Bizim terketti- miz noktada bir k@z@lca k@yamet kopuyor. Bir bog~us#ma bir didis#me... ve havada kamc#@lar s#akl@yor. Halk, iki z@t cazibenin tesiri alt@nda bir kitle gibi bir o%ne bir arkaya c#alkand@. Kitle- den bu%sbu%tu%n ayr@l@p muhtelif istikametlere kac#anlar oldu. Emineye dedim ki: -- S#imdi, tam f@rsat. Haydi kalk. Biz de kac#al@m. Emine ile ben, tas# y@g~@nlar@n@n, devrilmis# kaz@k veya ara- ba terkerleklerinin ve daha bas#ka y@k@nt@lar@n u%stu%nden atl@ya- rak,, kos#mag~a bas#lad@k, Tam bu s@rada, havada kurs#unlar@n v@z@ldad@g~@n@ is#ittik. Emine: -- Amanin, bize atirler ,diyecek oldu. Ben, elimle ag~z@n@ kapd@m. -- Sus, sus. Hemen su duvar@n arkas@na saklanl@m. Yanan evlerden birinin s@cak ku%lleri ic#inde at@l@yoruz ve kerpic#inin samanlar@ henu%z tu%mekte olan bir duvar art@g~@n@ kendimize siper yap@yoruz. Tamamiyle bana yasanm@s# duran Eminenin kalbi ku%t ku%t at@yor: --Bu kadar korkma, bu kadar korkmak iyi deg~il. Sonra ne yapacag~@m@z@ s#as#@r@r@z. Fakat sila*h sesleri devam ediyor ve halk bag~r@s#arak ka- c#@s#@yor. Gecenin ic#inde birc#ok ayak sesleri pat pat sag~a sola yana arkaya dag~@l@yor, yaklas#@p uzaklas#@yor. -- Emine, ha bir gayret daha, dedim.Bizim evin dirseg~i- ni do%nu%p kars#@ki yokus#u tuttuk mu, solug~u mezarl@g~@n ic3inde al@r@z. Gene du%s#e kalka, kos#mag~a bas#lad@k. Bize, du%s#man asker- leri kac#an ko%ylu%lerin arkas@ndan koval@yorlar gibi geliyor. Bunlar@n herbiri delice bir israf ile her yana kurs#unlar yag~d@ r@p duruyor. Birden, Eminenin sendeledig~ini hissettim. benim [Ne var? Ne oldu?] diye sormamla, onun: [Vuruldum.] demesine vakit kalmad@, ben de ,sag~ bo%g~ru%mde tuhaf bir sademe duydum. Fa- kat, dis#lerimi s@k@p belli etmedim ve sendeliyen k@z@ belinden kayray@p, yar@ su%ru%kler yar@ tas#@rcas@na ileriyle sevkettim. Bizim evin dirseg~ini nas@l gec#tik? Mezarl@g~@n yolunu nas@l t@rmand@k? Bilmiyorum. Ikimiz birden mezar tas#lar@n@n aras- na du%s#tu%g~u%mu%z vakit, art@k, ne bende, ne onda k@p@rdanacak mecal kalmam@s#t@. Emine: -- Ben bittim, dedi. -- Nereye bakay@m, yaran nerede? Emine sol kalc#as@n@ go%sterdi. Elini kalc#as@n@n u%stu%nde gezdirir gezdirmez hakikaten kanla s@r@ls@klam oldug~unu hissettim. Benim de bo%g~ru%mden bir ince s@z@nt@ ta* bacag~@ma kadar ak@yor. Ne yapacag~@m@ s#as#@rm@s# bir halde, bir mu%ddet Eminenin yu%zu%me bakakald@m. Sonra, birden ,akl@ma, u%st go%mleg~imi y@rt@p ona ve kendime muvak- kat bir sarg~@ yapmak fikri geldi. Evvla*, bin zahmetle ceketimi c#@kard@m. Emineye: -- S#u go%mleg~imi de sen c#@kar ...dedim. Go%mleg~in bir ucundan ben, bir ucundan o tuttu. Ikiye ay@r- d@k bir parc#as@n@ uzunlama katlad@k ve gene bir ucundan o, bir ucundan ben tutarak yaral@ kalc#aya sard@k. Emine yasland@g~@ yerden davrand@: -- Ne! Sen de mi vuruldun? diye hayk@rd@ Bu ses bana bir umulmaz kuvvet verdi: -- O kadar ag~@r bir s#ey deg~il. Bir kurs#un, sag~ bo%g~ru%mu% ya- lay@p gec#mis# olacak. Ama, biraz kan@yor ,dedim. Emine, bir hems#ire s#efkatiyle, karanl@g~@n ic#inden, elleri- ni, bana dog~ru uzatt@. Gerc#i, ne yapacag~@n@ bilmiyordu. Gerc#i bu eller, benim vu%cudum u%stu%nde beyhude yere dolas#@yordu. Gerc#i onlarda, ne bir Istanbul han@m@n@n ellerindeki beyazal@k ve yumus#akl@k vard@, ne de bir zambak gibi gu%zel kokulu idiler. Fakat, kana bulanm@s# toprak ic#inden bana dog~ru uzanan bu kat@, sert de- rili, beceriksiz eller o%lu%me dirim aras@nda bulundug~umuz s#u anda, bana, bu%tu%n ac@m@ unutturmus#, bedenimi kas@p kavur- makta olan hummaya bir uhrevi* tat vermis#ti. Go%zlerimi kapa- y@p bir serin ru%yaya dald@m. Bu ru%yaya, Tu%rk ko%ylu%su% ile, Tu%rk entellektu%eli aras@nda- ki ac@kl@ da*vadan hic#bir eser kalmad@g~@n@ go%rdu%m. Eminenin bir ag~ac# dallar@na benziyen kollar@ benimle o husumet ve bi- ga*nelik du%nyas@ beynimde kal@n ve sag~lam birer bag~d@. Ko%y- de gec#irdig~im iki u%c# y@ll@k zaman ic#inde, bana bir cehennem azab@ c#ektiren bu%tu%n tiksintilerim, o%fkelerim, gay@zlar@m, is- yanlar@m, u%mitsizlikerim sag~ bo%g~ru%mdeki yaradan s@zan kan- larla beraber ak@p gidiyor. Sanki, ic#imin ufuneti patlay@p bu delikten bos#al@yor gibi... O%yle bir rahatl@k, o%yle bir rahatl@k hissediyorum ki... Emineye: -- B@rak beni, bas#@m@ biraz dizine koyay@m, dedim. Ismailin kar@s@ biraz irkilir gibi mi oldu, bilmiyorum. Fa- kat, ben onun cevab@n@ beklemeden bas#@m@ dizleri u%stu%ne b@- rakt@m. Uzaktan uzag~a gelen katliam gu%ru%ltu%leri kulaklar@mdaki s@tma ug~ultulariyle kar@s#@yor. Nice zamandanberi bu kadar ra- hatl@k ve su%ku*n hissettig~imi bilmiyorum. Meg~er, bir cad@ ka- zan@ gibi kayn@yan kafam@n biricik ihtiyac@ bo%yle bir dize yas- lanmaktan ibaretmis#. Kac# y@ld@r, evet, kac# y@ld@r, annemin diz- leri toprag~@n alt@nda c#u%ru%meg~e gittig~i gu%ndenberi hic# bunun kadar yumus#ak bir yast@k bulamam@s#t@m. Emine, yaram@n u%stu%ne, go%mleg~imin parc#as@n@ katlay@p koydu. Evvelce y@rtt@g~@ kenariyle de go%vdeme sar@p bag~lad@. Sonra bu basit bandaj@n u%stu%ne ic# go%mleg~ini indirdi ve demin c#@kar@p att@g~@m ceketimle s@rt@m@ o%rttu%. -- Biraz uyuyay@m. S#afag~a dog~ru yola c#@kar@z. Tanyeri agarmag~a bas#larken beni mutlaka uyand@r, dedim. Emine, deig~im gibi yapt@. Fakat ben kalkacak halde mi- yim? Koyumdan defterimi ve cebimden kalemimi c#@kard@m. Sabah@n alaca karanl@g~@nda s#u son sayfalar@ bin zahmetle ve yaln@z humma ates#inin bana verdig~i insan takatinden u%stu%n bir kudrete dayanarak yaz@yorum: S#u [Yaz@yorum] kelimesine geldikten sonra art@k en son so%zu%mu% bitirimis# oldug~uma hu%kmetmis#tim. Meg~er, as@l facia bundan sonra bas#l@yormus#. Emineye: -- Kalk, dedim. Bir tu%lu% yerinden k@m@ldayamad@. Sol bacag~@ hic#bir hare- ket yapmag~a kadir deg~ildi. Yavrucak, ne kadar gayret ettiyse olmad@: -- Davranamirim; davranamirim; diye inliyordu. * * * Bize, gene yaln@z yol go%ru%ndu%. Bu defteri Emineye teslim edip tek bas#@ma, yar@ ac# yar@ c#@plak ve bo%g~ru%mden kan@m s@za- rak bitmez tu%kenmez uzaklara dog~ru yu%ru%yeceg~im. SON