P. 5.> ALMAN MATBUATI VE [YABAN] yaban'@n almanca tercu%mesi u%zerine muhtelif Alman gazete ve mecmualar@nda c#@kan yaz@lardan baz@ parc#alar al@yoruz: [Bu eser, milletine olan sevgisinden a*deta meczup bir adam@n roman@d@r. Bu yu%zdendie ki, yeis verici mu%nasebetle- rin tasviri okuyanda daha trajik bir tesir b@rak@yor.] (D. H. To%tter, im Westduetschen Beobachter.) [Bu, yeis ic#inde s#ika*yet eden ve nadiren optimist olan yerlerinde bile insan@ daha bu%yu%k bir ihtirasla saran bir eser- dir.] (Literatur.) [YakupKadri, Yaban.@yla Avrupa'n@n art@k ihmal edemi- yeceg~i s#ayan@ dikkat bir sima olarak Garp edebiyat@n@n Fo- rum'una ayak bas@yor. Anadoluda Yunanl@lara kars#@ harbin derin ve sars@c@ sahneleri, bir ko%yu%n tahribi feci bir surette is#gali, bu mu%this# realist ve yer yer lirik renkleri olan eserin sert profilini tes#kil ediyor.] (Das Deutsche Wort.) [Frans@z Flaubert mektebinden gelen Yakup Kadri, bizi kavr@yarak ikna eden ve tamamen kendisine has bir s#ekilde yaratmas@n@ bilen bir muharrirdir. Bila*hare Inkila*b@ yapan mu%nevver zu%mre ile roman@n cereyan ettig~i yolsuz, c#@plak ve sert Anadolu parc#as@nda yas#@yan genis# ko%ylu% tabakas@n@n de- rin donklug~u ve acarl@g~@ aras@nda birlik kurman@n gu%c#lu%g~u% o kadar bu%yu%k ve edip ic#in o derecede deruni* bir milli* ve s#ahsi* da*va ki, okuyucu bile onu bbirc#ok kuru makalelerin yapabile- ceg~inden daha iyi anl@yor.] (Wille und Macht.) [Fas@ldan fas@la heyecan derinles#iyor ve biz, hakikaten sars@larak okuyoruz. Ko%ylu%lerin @st@rapl@ hayat@n@, o%lu%mu%nu%, Emine'nin - sevgilin - o%lu%m%u%nu%... Eser, sadelig~i ic#inde dra- matiktir. Muharrir, tesir yapmak istiyen darbeleri, birbiri u%s- tu%ne y@g~maks@z@n vuruyor. C#u%nku%, Poetik'in ezeli* kanunlar@n@ < P. 6.> yerine getirmis#tir: Merhamet ve korku uyand@rmak. Gu%nde- lik ve a*di ma*nada deg~il, yu%ksek seviyede. Bu, bu%tu%n bu sanat eseri kadar hakiki*dir.] Reinisch-Westfalischen Zeitung.) [Bu tasvir, sars@c@ ve ihtirasl@ bir realistliktir. Ve ku%l renk- li atmosfer o kadar ic#e giren bir kuvvetle s#ekillendirilmis#tir ki, insan a*deta azap duym@ya bas#lad@g~@ zaman bile okumag~a devam etmekten kendisini alam@yor. Bu c#ok enteresan roman@n u%slu*bu ve ins#as@ b@c#ak kadar keskin bir zeka*n@n ha*kim oldug~u s#arkl@ bir hika*ye sanatiyle Avrupai* ku%ltu%r k@ymetlerinin c#ok orijinal bir halitas@n@ veriyorlar.] (Bresauer Neusten Nach- richten.) [Bu roman@n sert bir gu%zellig~i var. S#iirin Ethnos'unu s#a- yan@ hayret bir erkeklikte tas#@yor. Vakalar@n dramatik ak@s#@ insani yakalay@nca b@rakm@yor. Bu Ho%lderling mikyas@nda ala*y@s#siz s#iiri tan@d@g~@m ic#in bahtiyar@m.] (Artu%r Mu%ller.) [Eser, hem yorgun, hem de genc# bir tesir yap@yor. Bunun c#ok garip ve hic# de edebiyat olm@yan bir ca*zibesi var. Belki, Kadri'nin s@cak bir kalbden kopar@p c#@kard@g~@ sog~ukkanl@l@k baz@ genc# Amerikal@lar@ hat@rlat@yor. Muharririn sempatik ta- raf@, bence, bundan gelir.] (Erich Pfeiffer - Belli.) [Anadolu'nun genis# bozk@rlar@nda giden ve bu merhamet- siz tabiat@n ru%zga*lar@ kulaklar@nda ve kalbinde bir ac#@n c#@g~- l@g~@ c#@nl@yan, enkaz alt@nda kalm@s# bir halk@n mu%nzevi* aray@- c@s@, bu Yaban, muharririn ta* kendisidir.] Vo%lkische Beo- bachter - Yar@ resmi* F@rka organ@.) < P. 7.> YABAN'@n ikinci bas[ls#@ vesilesile Mevcudu c#oktan tu%kenmis# olan [Yaban]'@, bu sefer, ye- iden bast@rmag~a karar veris#imin bas#l@ca sebebi, gu%nden gu%ne rtan umumi* bir isteg~i yerine getirmek zorunda kal@s#@md@r. Bo%yle bir istekle kars#@las#mam@s# olsayd@ [Yaban], halk@n hu- uruna tekrar c#@kmak lu%zumunu duymakacakt@. Zira, bu eser, ay@m meydan@na ilk ad@mlar@n@ att@g~@ gu%nlerde ne kadar c#ok @mart@ld@ ise, son y@llarda, o kadar insafs@zca hu%cumlara ug~- am@s#, o kadar c#ok h@rpalanm@s#t@r. Eski Bab@a*li mahallesinin o%s#e bas#lar@n@ tutan baz@ sokak demagoglar@ onun aleyhine irtak@m suikastlar tertip etmis#ler ve onu, hergu%n u%stu%nde olas@t@klar@ kald@r@mlar@n c#amuruna bulamak istemis#lerdir. Bu c#irkin ve ig~renc# macera, yega*ne kuvveti, yega*ne me- iyeti [samimiyet] ten ibaret olan bir eserde ka*fi bir tiksinti e c#ekingenlik uyand@rabilirdi. Fakat, [Yaban], en genis#, en u%yu%k rag~bete, as@l, bu tecavu%zlerden sonra erdig~i ic#in ha*kim- erin en adaletlisi halk@n, kimden yana oldug~unu derin bir minnettarl@kla hissetti ve is#te bu minnet borcunu derin bir etiyledir ki, bug~u%n, tekrar, onun kars#@s@na c#@k@yor. Eski La*kin s#airi Horatius, kendi eserine ayni s#eyi so%yli- itap eder: [Haydi, git; halk@n ic#ine kar@s#; art@k, sen, benim hal@m deg~ilsin!...] Her mu%ellif kendi eserine ayni s#eyi so%yli- ebilir. Fakat, en ziyade, bir milli* heyecan@n mahsulu% olan serlerdir ki, meydana geldikleri andan itibaren, art@k, u%stle- inde tas#@d@klar@ isimle bu%tu%n ma*nevi* ala*kalar@n@ keserler ve endi talihlerini kendileri ta*yin ederler. Buna mukabil, bir mu%ellifin, kendi eserinden ayr@l@p ona abanc@ kald@g~@ da c#ok vakidir. Ben [Yaban] da neler yazm@s# oldug~umu o kadar unutmus#umdur ki, ona edilen hu%cumlar esnas@nda, ben de, baz@ kimseler gibi onun masumlug~undan s#u%pheye du%s#er gibi olmus# ve ancak, onu, yeni bas#tan, tekrar okuyunca kendi mu%dafaanamesini, en ac#@k sat@rlar halinde, bizzat kendinde bulus#tum. Mesela*, [Yaban ]a atfedilen bas#l@ca suc# kitab@n ko%ylu% aleyhtar@ bir karakter tas#@mas@; ko%ylu%nu%n maddi* ve manevi* sefaletini bir entellektu%el ag~z@ndan tezyife kalk@s#m@s# olmas@d@r.
r@nacak bir tek dam@n@z, bas#@n@z@ koyacak bir tek yast@g~@n@z yoktu. Biz ise o kadar bu%yu%k arabalar ic#inde ve en yumus#ak yataklardan daha yumus#ak yast@klar u%stu%nde idik. [Biraz sonra siz, yang@n ku%lleri ic#inde kavrulumus# bug~day ve arpa tanelerini toplamag~a ve onlar@ iki tas# aras@nda o%g~u%tu%p yemeg~e giderken, biz yolun ferahl@ ve sulak bir yerinde dura- cakt@k ve gu%mu%s#ten daha parlak c#atallar@m@z@n ucuyla ezilmis# etler, sog~uk bo%rekler ve taze meyvalar yiyecektik ve bunlar@ yerken esmer harp ekmeg~ini biraz tatsiz bulacak ve gec#mis# zamanlar@n bize bahs#ettig~i (daha mu%kemmel bollug~u) hat@r- l@yacaktik. Bilseniz, biz buna benzemez ne yemekler tattik, ne rahat yerlerde oturduk, ne ferahl@ saatler gec#irdik!.... [Du%nyan@n bas#ka yerlerinde o%yle memleketler vard@r ki, du%zenini periler kurmus# san@l@r. Bast@g~@n@z yere sanki kadife- ler do%s#enmis# gidibir; teneffu%s etti~iniz hava insan@n bas#@n@ do%ndu%ren bir kevserdir; kad@nlar@ c#i#ekler ve c#i#ekleri kad@n- lar gibi kokar; orada herkes, her dakika gu%lu%mser; her daki- ka, herkes ic#in du%g~u%n bayramd@r ve her oturulan sofra sanki bir hu%ku%mdar@n ziyafet sofras@d@r. Geceleri, sizi bekliyen ya- tak, kus# tu%yu%ndendir. O%yle ki, vu%cudunuzu c#ine b@rakt@g~@n@z zamam kendinizi go%klerde bir buluta yaslanm@s san@rs@n@z ve tavan, bas#@n@z@n u%stu%nde y@ld@zl@ gecelerin kubbesinden daha su%slu%du%r. Is#te, bu alt@m@zda tepinen mag~rur, mu%tehakkim ara- ba da oralardan getirilmis# bur su%r'at ve rahat a*lettir. Hayat@, oralardaki yas#ay@s#a go%re anl@yan vu%cudumuzun, sizin yapt@- g~@n@z kag~n@ araba;ar@na binmeg~e art@k tahammu#lu% yoktur; na- s@l ki, bir defac@k oslun sizin yedig~iniz ekmekten yiyemeyiz. [La*kin, o s@ralarda ki, arabam@z@n straf@n@ sar@yordunuz. Her biriniz bir bas#ka tav@r, bir bas#ka s#ive ile bas#@n@zdan gec#en faciay@ anlat@yordunuz. O%rtu%ndu%g~u%nu%z pac#avralar aras@ndan kuru ve esmer kollar@n@z@ uzat@yordunuz. Biriniz: [Nah, ga*- vurun el uzatt@g~@ kiz budur; ates#e kakt@lard@, ayaklar@ ko%tu%- ru%mdu%r.] diye a*h ediyordu. Bir dig~eriniz de: [Eyvah, eyvah neyim var neyim yok hepsini ald@lar, mal, davar, tohum, og~ul, koca... hepsin...] diye hic#k@r@yordu ve bir kad@n: [Dokuz c#o- cukla bir viranenin ic#inde c#@r@lc#@plak kald@m; ne yapacag~@m, ne ideceg~im? Aman Allah@m, aman Allah@m!] diye du%s#u%nu%- yordu. O vakit, yemin ederim ki, sizden olmad@g~@ma, sizi din-
Y A B A N sucug~u olsun, kasabadaki fiat@n@n iki mislini verip almag~a muvaffak olabiliyorum. Bu suretle de, kad@n gene memnun go%ru%nmu%yor. M@r@ldan@yor. C$u%nku%, onca, paran@n bereket- lisi, pazarda kazan@land@r. Onun ic$in, c$ok zaman, hic$ kimse- ye haber vermeden, sabahleyin, s$afakla beraber s@v@s$@r. Za- ten, yol uzundur. Ko%ylu%lere sorarsan@z, [De - e, s$urac@kta,] derler, amma ko%ylu%lerin [de - e, s$urac@kta] s@n@ ben bilirim. En k@sa [de - e,] alt@ ssaat su%rer. Bunlarda, zaman mefhumile mesafe mefhumundan nic$in eser yoktur? Gu%n gec$tikc$e, bu sualin cevab@n@, kendi kendime buluuyo- rum. C$u%nku%; bende de, buraya geldig~im gu%ndenberi, zaman mefhumu hayli zay@flam@s$t@r. Ilk aylar, gu%nlerin ad@n@ unu- tuyordum. S$imdi aylar@ birbirine kar@s$t@r@yorum ve yaln@z mevsimlerin deg~is$tig~ini hissediyorum. Kac$ yas$@mda oldug~umu ve arkamda b@rakt@g~@m maziyi unuttug~um gu%n, kimbilir, ne kadar rahat edeceg~im! La*kin, bu hale vard@g~@m vakit de, gene bu engin be kurak ovalr@n korkunc$ mesahas@n@ hissetmekten kurtulam@yacag~@m. Bu his, her a*n yu%reg~imi burkuyor, bas$@m@ do%ndu%ru%yor ve irademi hurdahas$ ediyor. La*kin, bu ko%y, bir c$o%l ortas@nda, bir konak kadar bile yu%- reg~ime emniyet vermiyor. Bir konak, mesafe ic$inde bir hare- keti go%sterir. Bungu%n, burada iseniz, yar@n bir vahan@n kena- r@na eris$eceksiniz. O%bu%r gu%n, bir bu%yu%k nehrin sular@ sizi kars$@l@yacakt@r. Halbuki Orta Anadoluda bir ko%y, donmus$ bir konakt@r. Burada, mesafe sizi yutmus$tur. Siz, mesafe ic$inde, dehs$etten donmus$sunuzdur. Hakikaten, bir eski Hitit harebesine benziyen bu ko%yde, insanlar@n, toprak alt@ndan henu%z c$@kar@lm@s$ k@r@k do%nku%k hey- kellerden fark@ ne? Aras@ra, Bekir C$avus$la, onun gezip go%rdu%g~u% yerlerden bahsederiz. Bekir C$avus$ c$ok yer gezip go%rmu%s$ olmakla o%g~u%- nu%r. Onca, hems$erilerinin bu kadar geri kalmalar@n@n sebedi, kendisi gibi gezip go%rmemis$ olmalar@d@r. -- [Ah, beyim, bir du%s$u%n. Yirmiu%c$ y@l askerlik bu. Ne Urum Eli kald@, ne S$am, ne Girit...] Ve s@rayla, bu%tu%n bulundug~u yerleri sayar. Ona go%re du%n- ya, bir uzun s$erit gibidir. Bu ko%yden bas$lar, bu ko%yde biter.
Ve bu s$erit u%stu%nde s$ehirler, u%lkeler, k@talar, adalar, s@ra s@ra, birer yol menzilini go%steren noktalard@r. -- [Girit'te, diyor, ben, sabun yap@l@rken go%rdu%m. Zeytin- yag~@n@, bo%yle bizim gibi dibekte do%vmu%yorlar. Fabrikalar@ var. Bir yandan zeytin koyars@n, o%bu%r yandan yag~ c$@kar. C$e- kirdekleri bir yana, c$o%pu%, posas@ bir yana gider Buz gibi zey- tinyag~@. Aha, t@pk@ Istanbul suyu gibi. Sabuna gelince...] -- S$am m@? Hey Allah@m, hey... Oray@ go%rdu%kten sonra ben, gayr@ du%nyan@n hic$bir tyaraf@na metelik vermem. Bir su, bir yes$illik. T@pk@ bizim imam@n anlatt@g~@ Cennete benziyor. Inan olsun, beyim, tam sekiz tu%rlu% yemis$ sayd@m. Bir karpu- zu var. Halebinkiler gibi bal. Hele Tulkerim karpuzu, bes$ ki- s$i bir araya gelse yerinden kald@ramaz.] Bekir C$avus$un bas$ka memleketlere dair, bu basit hika*- yeleri muhayyilemi, tatl@ tatl@ oks$amaktan ha*li kalmaz. Beni, s$u bulundug~um yerden al@p go%tu%ren her so%z, her hika*ye, her resim bana, a*deta, bir dedii* heyecan veriyor. Bir gu%n, Bekir C$avus$, bana bilmem nerenin suyundan, yemis$inden bahsederken, sordum. -- Ya kad@nlar@?... Elli yas$@nda adam utangac$ bir c$ocuk gibi o%nu%ne bakt@. Genis$ ve su%rekli bir gu%lu%mseme ile s@r@tt@. Bu vak'a, ko%ye gelis$imin yedinci veya sekizinci ay@nda m@ ne oldu. Bu vak'a, diyorum. Zira, dilimin ucuna, fark@na var- maks@z@n, birdenbire gelen bu sual, bana, his hayat@m@n s$a- yam dikkat bir merhalesine geldig~imi ispat etti. Bu c$orak yerlerde, derimi kavuran ates$, yavas$ yavas$ ic$i- mi sar@yor, go%nlu%mu% kavurmag~a bas$l@yor. Ben, yaln@z sudan, go%lgeden ve yes$illikten mahrum deg~ilim. Buraya geldig~im gu%n- denberi, kad@n veya k@z denilmeg~e la*y@k tek bir mahlu*k dahi go%rmedim. Halbuki, ben, Mehmet Alinin du%g~u%nu%nde de bu- lundum. Mehmet Ali, buraya geldig~imizin ikinci ay@ civar ko%yler- rin birinden bir k@z ald@. Bu, onun u%c$u%ncu% evlenmesi olmak- la beraber, kendisine, bir yeni gu%veyiye yap@lan s$eylerin hep- si yap@ld@. Ah, ne ag~@r, ne s@k@nt@l@ ve ne kadar kaba idi bu du%gu%n! Mutlaka, Avrupada, bir cenaze alay@ bundan daha ferahl@d@r.
U%c$ gu%n, u%c$ gece su%ren bu merasim esnas@nda, bana en ac@kl@ go%ru%nen insan, Mehmet Alinin bizzat kendisi oldu. C$u%nku% o, gu%veylik s@fat@n@ tak@nd@g~@ gu%nden itibaren, art@k hic$bir is$e yaramaz bir s$ey gibi oldu. Bir ko%s$ede oturmag~a ve bas$kalar@- n@n gelip gidis$lerini, oynay@s$lar@n@, yiyip ic$is$lerini giyinip ku- s$an@s$lar@n@ kenardan seyretmeg~e mahku*mdur. Garibi s$u ki, gelin de ortada yoktur. Her gu%n, sabah olunca, ko%yu%n ihtiyarl@ ve ileri gelen- lerile beraber bir duvar@n dibine oturuyoruz. Delikal@larla genc$, k@zlar ve bunlar meyan@nda k@rk@n@ gec$mis$ler, ekseriyeti tes$kil etmekte idi. Ve hepsi birden, erkeg~i az dis$isi c$ok bir ku%- c$u%k insan ku%mesinden ibaretti. Birbirinden ayr@ halkalar ha- linde girip kars$@l@kl@ raksediyorlar, eg~leniyorlar. Bu rak@slar, mu%temadi* z@plamalardan be sag~a sola gidip gelmelerden hu- sule gelen, yeknesak ve ag~@r birtak@m danslard@r. C$atlak bir zurna ve bir davullla arap kabag~@ aras@ bir dar- buka, havay@ s$erha s$erha c$atlat@yor. Ben, duvar@n dibinde gu%lu%msemeg~e, memnun ve ala*kadar go%ru%nmiye c$al@s$@yorum. Elinde m@zrak yerine deynekler ve kalkan yerine birtak@m tahta parc$alariyle eski hamasi rak@s- lar taklit eden bir adama, aras@ra, bir lira at@yorum. Her at@- s$@mda itibar@m bir parc$a daha art@yor. Adeta*, oyn@yanlar@n hepsine birden yeni bir s$evk geliyor. Is$te, ko%y kad@nlar@n@n, ko%y k@zlar@n@n hepsi go%zu%m o%nu%n- dedir ve hepsi de yeni, su%slu% du%g~u%nlu%k esvaplar@n@ giymis$ler- dir. Dizi dizi alt@nlar@ bas$l@klar@n@n etraf@ndan k@r@k zil parc$a- lar@ gibi birbirine c$arp@yor. C$og~u bic$imsiz, bu%cu%r, yusyuvar- lak veya lu%zumundan fazla iri olmakla beraber aralar@nda kat kat kumas$ y@g~@nlar@na rag~men, insana narin, ko%rpe ve tombul hissini veren vucatlar da yok deg~ildir. Fakat, bunlar@n elle- rine, ayaklar@na bak@l@ca o hafif tatl@ his hemen dag~@l@veriyor. Bu du%g~u%n esnas@nda bana en c$ok @st@rap veren s$ey, ziya- fetler oldu. Ic$leri isim veremiyeceg~im birtak@m kar@s$@k yemek- lerle dolu leg~enler getirilip ortaya kondu mu ne yapacag~@m@ bilmiyordum. Bir kad@n, eteg~inin ic$inde ekmekleri - daha dog~- rusu yas$ yufkalar@ - getiriyor. Her birimizin o%nu%ne bir topak at@yor ve elle hep birden leg~enlerin ic$ine dal@yor. Bunlar ara- s@nda bazan Mehmet Alinin gu%veylik k@nal@ elleri de vard@r. Ic$imden: [Mutlaka bu%tu%n bunlara al@s$mal@y@m.] diyor- < P. 29.> dum. Fakat, Mehmet Alinin evlenme merasimi bu%tu%n gayre- timi k@rar gibi oldu. Nihayet, gelin bir hamam bohc#as@ gibi cans@z ve s#ahsiyet- siz evden ic#eri sokuldu. * * * Kus#lar nas@l sevis#ir? Kediler nas@l sevis#@r? Biliyorum' La*- kin, bu ko%y halk@n@n nas@l sevis#tiklerini tahmin edemiyorum. Bizim gibi, go%zgo%ze bak@s#t@lar m@? Elele tutus#tular m@? Dudak dudag~a gelirler mi? Oks#ay@s#lar@ nas@ld@r? Kalbin, bir su%t c#a- nag~@ gibi kabar@p tas#t@g~@ dakikada, ag~@zlar@ndan c#@kan sesin ma*nas@ ve a*hengi nedir? Mehmet Alinin evlenmesinden sonra, bu benim ic#in bir du%s#u%nce mevzuu oldu. Anadoluda, ko%ylu% kad@n@ s#uhluktan, naz ve is#veden o ka- dar mahrumdur ki, onlar@n hangi birile, bo%g~u%r bo%g~u%re, koyun koyuna yatsam, vu%cudumun hic#bir s#ey duym@yacag~@n@ tahmin ediyorum. Ihtimal ki, c#ok da fena kokarlar. Kendileri hakk@nda, bu hislerimi [instenkt] 'lerile sezdik- leri ic#in midir, nedir bilmiyorum, onlar da, bana her rastge- lis#lerinde, arkalar@n@ c#eviriyorlar. Yahut -- eski Yunanl@lar devrinde yas tutan kad@nlar gibi -- yere c#o%melip bas#lar@n@ o%r- tu%yorlar. Ve benden bas#ka hic#bir erkeg~e bu hareketi reva go%r- mu%yorlar. Buraya geldig~imin, bilmem kac#@nc@ haftas@ idi. Mehmet Aliye sordum: -- [Kad@nlar@n@z nic#in yaln@z benden kac#@yorlar?] -- [Yabans@n da ondan, beyim] Bu [yaban] s@fat@, beni, o%nce c#ok k@zd@rd@. Fakat, sonra an- lad@m ki, Anadolular, Anadolu ko%yleri t@pk@ kadi*m Yunanl@- lar@n kendilerinden bas#kas@na [barbar] la*kab@n@ vermesi gi- bi her yabanc@ya yaban diyorlar. Bir gu%n... bir gu%n, onlara, ispat edebilecek miyim ki, ben bir [yaban] deg~ilim? Benim damarlar@mdaki kan onlar@n da- marlar@nda is#liyen kand@r. Ayni dili so%ylemekteyiz. Ayni ta- rihi* ve cog~rafi* yollardan, hep birlikte gelmis#izdir. Ispat ede- bilecek miyim ki, ayni Allah@n kuluyuz! Ayni siyasi* mukad- derat, ayni ic#timai* bag~lar ,bizi kardes#lik, evla*tl@k, anl@k ba- bal@k fevkinde bir yak@nl@kla birbirimize bag~lam@s#t@r.
La*kinm , hangi so%zlerle, hangi seslerle? gu%Gu%ndelik hayat@n@ ufak tefek ihtiyac$lar@n@ bile ancak ifadeye muktedir olabiliyo- rum. Nerde kalm@s$ ki, onlarla, bu kadar umumi* bahisler u%ze- rinde konus$abileceg~im!. Gu%n gec$tikc$e daha iyi anl@yorum: Tu%rk [entellektu%el] i, Tu%rk okumus$u, Tu%rk u%lkesi denilen bu engin ve @sss@z du%nya ic$inde bir garip mu%nzevidir. Bir mu%nzevi mi? Hay@r; bir [galat@hilkat] demeliyim. O%y- le ya, bir mahlu*k tasavvur edin ki, hangi @rktan, ne cinsten oldug~u belli deg~ildir. Kendi vatan@ addettig~i memleketin di- bine dog~ru ilerledikc$e, kendi ko%ku%nden uzaklas$t@g~@n@ hissedi- yor. Hissetmese bile etraf@nda ha*s@l olan bos$luk, sog~uk ve iti- ci hava, ona her a*n kendi toprag~@ndan so%ku%lmu%s$ bir ayk@r@, bir acayip nebat oldug~unu bildiriyor. Her memleketin ko%ylu%su%yle okumus$ yazm@s$ zu%mresi ara- s@nda, ayni derin uc$urum mevcut mudur, bilmiyorum! Fakat mektep go%rmu%s$ bir Istanbul c$ocug~u ile bir Anadolu ko%ylu%su% aras@ndaki fark, bir Londral@ Ingilizle bir Penc$apl@ Hintli ara- s@ndaki farktan daha bu%yu%ktu%r. Bunu yazarken, elim titriyor. * * * Buraya geldig~im gu%ndenberi beni is$gal eden en mu%him, en bu%yu%k s$ey, Mehmet Alinin evindekilerden bas$l@yarak, ko%y- lu%leri kendime al@s$t@rmak, @s@nd@rmak cehtidir. La*kin s$imdiye kadar - is$te buradaki ikametimin bu sekizinci ay@d@r - ha*la* ku%c$u%k Ismaille Mehmet Alinin anas@ Zeynep kad@ndan bas$ka birisinde muvaffak oldug~umu zannetmiyorum. Gerc$i, ko%ylu%lerden c$og~uyla ahbapc$a konus$uyoruz. Ag~ac$ alt@, c$es$me bas$@, dere boyu ve kahve arkadas$l@g~@ ediyoruz. La*- kin, o%yle derinlig~i olm@yan, o kadar gevs$ek ahbapl@k ki, go%ru%- yorum, ne onlar@ ben, ne onlar beni tatmin ediyor. Hepsi be- nim yan@ma yu%rekleri, kafalari gibi kal@n sarg@larla bag~lanm@s$ olarak gellyorlar. Ve bahislerimiz hep topraktan, havadan, za- mandan s$ika*yettir. Esasen, Mehmet Alinin anas@yla da, bundan bas$ka birs$ey konus$muyoruz. Oniki y@ld@r dul olan ve bu%tu%n ailenin yega*- ne reisi, bu kat@, sert ve mu%tevekkil mahlu*kta, tabii* kudret- lerden birs$ey gizlenmis$ gibi duruyor. K@rk yas$@nda m@d@r? Ee-
lisinde midir? Bilinmez. Eli ayag~@, bir ag~ac@n henu%z toprak- tan so%ku%lmu%s$ ko%kleri gibidir ve bilirim ki, vu%cudu, bir mes$e ku%tu%g~u% kadar sag~lamd@r. Onu, c$ok kere, ku%c$u%k boz es$eg~in tas$@yamad@g~@ en ag~@r yu%k- leri aln@ndan bir damla ter akmadan dimdik tas$@d@g~@n@ go%r- du%m. Ve tarlada, saatlerce, belini dog~rultmaks@z@n c$al@s$t@g~@na da s$ahit olmus$umdur. Bir gu%n, bir koms$u kavgas@nda, payla- s$@lam@yan bir kocaman dibek tas$@n@, hus$unetle teperek bir hamlede yere devirmis$ti. Zaten, bu sakin ve mu%tevekkil kad@n@n, o%fke bas$@na vur- dug~u zaman ne yapacag~@ kestirilemez. Bir defa, kasabadan gec$ gelen Ismaili, alt@na al@p o%yle bir do%vdu% ki, Mehmet Ali de da- hil olmak u%zere bu%tu%n ev halk@ c$ocug~u elinden alamad@k. Is$te, bu vak'a esnas@ndad@r ki, hem Mehmet Alinin kar@s@ ve hem de k@z kardes$lerile kars$@las$t@m. Beni sofada go%ru%r go%r- mez, her u%c$u% de, bir ku%meste u%rkmu%s$ tavuklar gibi kac$@s$t@lar. Iemail ag~lam@yordu. Bag~@rm@yordu. Sanki bir ag~@r ve zah- metli vazife esnas@nda gibi ciddi* idi. Yaln@z, kendisini anas@- n@n elinden c$ekip odama su%ru%kledig~im vakit, c@l@z ve c$o%ku%k go%g~su%nu%n alt@nda, kalbinin bir demir tokmak kuvvetile s$id- detli s$iddetli c$arpt@g~@n@ duydum. Ic$ersinde tok tok vuran bu ses, onun incecik go%gu%s tahta- s@n@ hurdahas$ etmeg~e ka*fidi. Nas@l oldu da, deminki badire- den, sag~ ve sa*lim kurtulabildi? Her vakit, her vakit bu c@l@z, soluk ve ras$itik insanlar ic$in kendi kendime sordug~um budur. Zeynep kad@ndan yu%z kat daha has$in ve merhametsiz olan bu tabiat@n daimi* dayaklar@ alt@nda didik didik olmus$ bu%tu%n bu insanlar@, koruyan ve ha- yatlar@n@ devam ettiren gizli kuvvet nedir? Hey, onu sana sormal@, Zeynep kad@n@n karn@. O mu%this$ dayak fasl@ndan sonra, Ismail, bir mu%ddet be- nim odamda, bu%zu%lmu%s$ kald@. Sonra, uykuya dald@. Odan@n bir ko%sesinde, zavall@ ku%c$u%k ve mustarip vu%cu- dunu seyrediyorum. Bu vu%cut, bu%tu%n a*zas@ k@r@lm@s$, birbiri u%stu%ne y@g~@lm@s$ bir ku%lc$e halinde. Kafa, iki kollarla dizlerin aras@nda kaybolmus$. Odan@n sessizlig~i ic$inde solumalar@n@ duymasam onu ufak bir pac$avra y@g~@n@ sanacag~@m. Bu mahlu*k, c$ocukluk nedir bilmedi. Bas$ka diyarlardaki c$ocuklar@n gu%lu%p oynamaktan bas$ka birs$ey yapmad@klar@
mes'ut c$ag~da, bu, yirmi yas$@nda bir delikanl@n@n gu%c$ dayana- cag~@ bu%tu%n ag~@r is$leri go%ru%yordu. Yu%k tas$@yordu. C$apa c$apa- l@yordu. O%bu%r taraftan s@tma, ku%c$u%k bo%g~ru%nu% zehirli t@rnakla- riyte oyuyordu. Acaba, dog~dug~u gu%ndenberi, bir defa olsun, hic$bir s$eye gu%ldu% mu%? Zannetmem. U%c$ yas$@nda, do%rt yas$@nda yavrular go%ru%yo- rum. Hepsi, yu%zlerine, k@rk yas$@nda bir adam maskesi takm@s$ gibi. Yu%ru%yu%s$lerinde bile olgun bir adam ag~@rl@g~@ var. Arka- lar@ndan bakarken, onlara, birtak@m kederli cu%celer denilebi- lir. Geldig~im gece, Ismail de, benim u%zerimde bir cu%ce teriri b@rakmad@ m@? Onun c$ocuk oldug~una, sonradan yavas$ yavas$ al@s$t@m, ve onu sevmeg~e bas$lad@m. Ona bakarken bir derin merhamet duygusu, benlig~imin ta* derinliklerinden birer go%z- yas$@ halinde s@zd@. Kalbime topland@. Ona dog~ru gittim. S@rt@- n@ oks$ad@m. Zavall@ ko%ylu% c$ocug~u! Sen, iki u%veyanan@n yavrususun. Biri, demin seni do%ven anand@r, o%bu%ru% de seni hergu%n do%ven, dog~dug~un gu%ndenberi, her gu%n do%ven yurdundur. Ikisinin cev- ri aras@nda, bo%yle kavrulup gitmis$sin. Yar@n genc$lik c$ag~@na gireceksin. La*kin, o vakit de - o va- kit de... Harpte go%rdu%g~u%m bu%tu%n o neferler, go%zu%mu%n o%nu%nden bir daha gec$iyor. Onlar@n y@rt@k s$alvarlar@ ve k@rm@z@ mintanla- riyle yal@nayak gelis$lerini sonra haki elbiseleri ic$inde, ka*h s@rtu%stu%, ka*h yu%zu%koyun du%s$u%p o%lu%s$lerini go%ru%yorum. Siperlerde, kendi kendine yavas$ sesle konus$an Mehmet- c$ig~in sesi kulag~@ma geliyor: [Neden korkacak m@s$@m, hergu%n at@yor, at@yor, hic$biri deg~miyor!] Bunu so%ylerken, mutlaka havada, bas$@n@n u%stu%nde du%s$man tayyareleri homurdan@yordu. * * * Du%nya ile istedig~im gibi mu%nasebetimi henu%z kesmis$ de- g~ilim. Istanbul gazetelerini aras@ra al@yorum Ilk Ino%nu zafe- rini, bunlar@n birinden o%g~rendim. Bu ha*dise, benim ic$in gu%n- lerce su%ren bir sevinc$ kaynag~@ oldu. Ko%yde her o%nu%me gelene, durmadan bunu anlat@yordum.
Yaln@z bundan bahsediyordum. Diyebilirim ki, elimden kim- se kurtulmad@. Bana sokakta arkas@n@ c$eviren kad@nlar, beni go%ru%nce kac$@s$an c$ocuklar bile elimden kurtulamad@. Mehmet Alinin anas@, k@z kardes$leri, kar@s@, ku%c$u%k kardes$i ve bilhassa Mehmet Ali benden bunalacak hale geldiler. Ko%yde, zaten akl@ma itimad@ olm@yanlar, beni, bu%sbu%tu%n c$@ld@rd@ sanm@s$lard@. Bir a*n geldi ki, ben de kendimden s$u%phelenmeg~e bas$la- dim. Sevincime bir hat ta*yin ettim. Eleme, kedere, hatta* sevince bir hat ta*yin etmek... Bunu, yaln@z s$ehirlerde olur bilirdim. Meg~er insan, ko%ylerde, dag~ bas$ler@nda be mag~ara kovuklar@nda da samimi* olmak, ic$inden geldig~i gibi, ic$inden geldig~i kadar gu%lu%p ag~lamak hu%rriyetine malik deg~ilmis$. Cemiyetin go%renekleri, kaideleri, insanlar@n yar@ c$@plak yas$ad@klar@ bu ko%stebek yuvalar@nda da ayni s$id- detle hu%ku%m su%ru%yormus$. Ba*husus, bu donmus$ a*lem ic$inde, sevinc$li bir adam go%r- mek kadar anormal birs$ey olur mu? Bu toprak duvarlar, o%ru%l- du%kleri gu%ndenberi hic$bir kahkahan@n aksi ile c$@nlam@s$ m@- c$ekilen anan@n go%lgesi. S@ska bir c$ocug~un muztarip, k@s@lm@s$ yu%zu%. Mehmet Alinin u%c$ do%rt y@ll@k bir ayr@l@ktan sonra evine geldig~i gece go%zu%mu%n o%nu%nde. Sessizce, la*mbay@ yere koyup c$ekilen anan@n go%lgesi. S@ska bir c$ocug~un muztarip, mu%tekal- lis yu%zu%. Mehmet Alinin du%g~u%nu% go%zu%mu%n o%nu%nde. O gu%n her gu%n- den daha kasvetli, daha ag~@r bir gu%ndu%. Zurna c$atlak, oyunlar isteksiz, ve yemek tats@zd@. Ino%nu% zaferinin ferdas@nda ben bunlara k@zm@yorum. Acaba memleketin neresi donand@? Neresi s$enlik etti? Bu bu%yu%k ha*dise, gazetelerde alela*de bir havadis gibi mi gec$ti? Hic$bir yerde, Mustafa Kemalin Ismet Pas$aya, Ismet Pas$an@n Mustafa Kemale c$ektig~i telgraflar, alevden birer sat@r halin- de, go%kyu%zu%ne c$izildi mi? Gelen gazetelerde, nafile yere bir umumi* meserret yan- k@s@ ar@yorum, bulam@yorum. Belki Anadolunun u%cra bir ka- sabas@nda, Ankarada, s$uraya buraya as@lm@s$ tektu%k kandil- ler, bu zaferin yega*ne s$enlik ayd@nl@klar@d@r. Hayalimde, ken- di kendime yakt@g~@m bu @s$@klar, bana engin ve karanl@k bir
gurbet diyar@ olan Tu%rkiyede, donmus$ ve ko%r olmus$ go%nu%lle- rin yega*ne hayat mihraklar@ gibi geliyor. Ne so%nu%k, ne fersiz, ne c@l@z hayat mihraklar@. Gu%nu%n bi- rinde, bunlar, bu%yu%@, boz renkli anadolu yaylas@n@, @s@t@p ay- d@nlatacak bir mehabetli od halini alabilecek mi? Eg~er o%yle olacag~@n@ bilsem... Eg~er bilebilsem... * * * Birkac$ gu%nu%nu% kasabada gec$irmeg~e giden muhtar, birta- k@m havadisler ve birtak@m yeni fikirlerle do%ndu%. Gerc$i, ba- na pek ac$@lm@yor. Fakat, ben, bana so%ylediklerinin arkas@n- da, so%ylemek istemediklerini kes$fediyorum. Ve baz@ yar@m cu%mlelerini, bas$kalar@ndan is$ittiklerimle tamaml@yarak kafa- s@n@n ic$indeki s$eylere nu%fuz ediyorum. Ona go%re, Kemal Pas$an@n ac$t@g~@ yol, c$@kmaz bir yolmus$. Hem de c$ok tehlikeli imis$. C$@kmaz bir yolmus$, c$u%nku%, Padi- s$ah kendisiyle beraber deg~ilmis$. Padis$ah, du%s$manla c$oktan sulh yapm@s$. Sonra, [Avrupa] diye, bir k@ralic$e varm@s$. Bu is$e kar@s$m@s$ [ben sizin mu%s$ku%lu%nu%zu% hallederim], demis$. Tehlikeli bir yolmus$. C$u%nku%... du%s$man yaln@z, Izmirde c$og~unup otururken, Kemal Pas$an@n ettiklerine k@z@p, daha ileriye varm@s$. Bursaya kadar gelmis$. Nihayet gec$en gu%n, Ino%- nu%ne kadar dayanm@s$. O%fkeden tirtir titriyerek: - [Oradan pu%sku%rttu%k, hem de do%g~e do%g~e...] diyorum. Muhtar, sinik bir tebessu%mle, k@rc$@l sakal@ aras@ndan gu%- lu%msu%yor. Onun omuzlar@ndan tutup sarsmak ve: - [Ne gu%lu%yorsun?] diye bag~@rmak istiyorum. O%fkemi, yu%zu%mden sezen ko%ylu%ler, birer birer etraf@m- dan c$ekiliyorlar. Muhtar onlarla beraber ensesini kas$@ya ka- s$@ya ve o%nu%ne bakarak uzaklas$@yor. Biraz o%tede, benden uzak bir c$evre tes$kil edip duruyorlar. Nihayet, c$ok yaln@z kald@g~@m@ hisseden Mehmet Ali, mah- c$up, mahc$up bana yaklas$@yor. Yan@mda c$o%meliyor. Daha du%n kesip yonttug~u so%g~u%t dal@ndan deg~neg~i ile toprag~@ du%rtu%s$lu%- yor. Bana bir s$eyler so%ylemek istiyor. Fakat, nereden bas$l@- yacag~@n@ bilemiyor. Birden sordu: - [Beyim, bizi gene askere alacaklar m@?] - [Olabilir.] - [Nas@l olabilir, beyim? Bizi terhis etmediler mi?]
- [Ettiler ama, du%s$manlar@m@z terhis fila*n dinlemiyor. Bak, s$urac@g~a kadar geldiler. Biraz kulak verseydik top ses- lerini duyacakt@k. Du%s$man askerleri s$u tepenin ard@ndan go%- ru%nu%verirse, elin kolun bag~l@ durabilecek misin? Gelip de, senin evini, ko%yu%nu% yak@p y@karken, c$oluk c$ocug~unu dipc$ikle itip du%rterlerken, bir ko%s$ede kar@ gibi, bu%zu%lu%p duracak m@- s@n?] - [Yok, beyim, buraya kadar geleceklerine akl@m ermez.] - [Eg~er her ko%y, bu ko%ylerdekiler gibi du%s$u%nu%rse, eg~er her talimli asker, senin gibi tekrar askere gitmekten korkar- sa, tabii* gelir. Ona hic$ s$u%phe etme.] Tekrar o%nu%ne bak@p, deg~neg~in ucuyla toprag~@ kaz@yor. Onu, art@k hic$ tan@m@yorum. Benim eski neferimle bunun aras@nda, art@k hic$bir mu%nasebet yok. [Haydi git, haydi git onlarla hasbihal et], demek ve bu%tu%n kudretlerimi toplay@p, buradan kac$mak istiyorum. Cephede, hic$bir s$eye yaramaz m@y@m? Adam sen de. Bu kolsuzlug~um, hem kendime, hem a*leme kars$@ icat edilmis$ bir bos$ bahanedir. Yavas$ yavas$ ko%ylu%lere hiddetim, kendi aleyhimde bir nef- ret haline ink@la*p ediyor. Oturdug~um yerden kalk@p, ovaya dog~ru iniyorum. Bu bir nisan gu%nu%du%r. Go%kyu%zu%nde beyaz bulut ku%me- leri birbirinin u%stu%ne y@g~@l@yor. Havada bir yag~mur kokusu var. Fakat, ayag~@n@n alt@ndaki toprak kuru, sert ve koku- suzdur. Bu y@l, c$ok don oldu. Hayvan telefat@, ko%ylu%lerin go%zu%nu% korkuttu. Bunlardan biri, Bekir C$avus$tu. Ag~z@n@ b@c$aklar ac$- m@yor. Salih Ag~an@n fikrine go%re, gelecek mahsul mevsimi c$ok fena olacakt@r. Yu%ru%yorum, yu%ru%yorum. Bo%yle saatlerce, gu%nlerce, aylar- ca, hic$ durmaks@z@n yu%ru%mek istiyorum. Biliyorum ki, bu c$o- rak toprak dalgalar@n@n sonu yoktur. Birini as$@nca o%bu%ru%, o%bu%- ru%nu% as$@nca bir bas$kas@ go%ru%nu%r. Bu ko%yu%, arkamda b@raka- cag~@m. U%c$do%rt saat sonra, gene t@pk@ bunun gibi bir ko%y o%nu%- me c$@kacak. Gene kac$acag~@m. Gene kac$acag~@m. Bu Porsuk C$ay@ beni nereye kadar go%tu%rebilir? Zira, bu c$ay o%nu%ne c$@kt@g~@ andanberi, hep onun k@y@s@nda yu%ru%yorum. Vakit vakit, ayag~@m@, toprag~@n u%stu%ne f@rlam@s$ bir so%g~u%t ko%-
ku%ne c#arp@yorum. Ne su%nepe, ne miskin, ne bic#are ag~ac#lar. Porsuk c#ay@n@n balc#@g~@ les# gibi kokuyor. O%g~le saati. Aras@ra, bulutlar@n ic#inden s@yr@lan gu%nes#, bir mu%ddet ensemi yak@p gec#iyor. Kimbilir, bas#ka yerlerde bahar le gu%zeldir. Bittabi, bas#ka yerler derken, Istanbul, Istanbu- lun sayfiyelerini du%s#u%nu%yorum. Feneryolu. Go%ztepe, Eren- ko%y... Yu%reg~im bir karanl@k odaya hapsedilmis# yaramaz bir c#o- cuk gibi hopluyor. Param@ Salih Ag~ada, es#yam@ ve kitaplar@- m@ Mehmet Alinin evinde b@rakay@m ve gideyim, gideyim... Bo%ylece Istanbula kadar yu%ru%yeyim. Bunun, icras@ imka^ns@z bir hayal oldug~unu bilmekle be- raber, hakikaten yolumun ta^ ucunda, bir Istanbul varm@s# s#ev- kiyle yu%ru%mekte devam ediyorum. Yolumun u%stu%ndeki dag~- lar@, nehirleri, sarp ve c#etin gec#itleri, Sakaryay@, Bozdag~@, Ac@- dag~@ yok farzederek, hemen hemen, go%zu% kapal@ yu%ru%yorum. Unutuyorum ki, s#u dakikada istesem, Porsuk C#ay@n@n o%bu%r taraf@na bile gec#emem. Bo%ylece karmakar@s#@k du%s#u%ncelerle, ne kadar yu%ru%mu%- s#u%m, bilmiyorum. Birdenbire seyrek ve serin bir kavak ku%- mesinin ic#ine dald@g~@m@ hissettim, durdum. Bu ufak korunun ic#inden, ku%c#u%k, dar, fakat berrak bir dere ak@yor. Bu, c#o%lde bir vaha m@? Derhal ic#ime derin bir su%ku^net geliyor. Durdug~um yere c#o%meliyorum ve elimi suya sokuyorum. Ne o? Bu a^ni^ h@s#@rt@ nereden geldi? Ve bir k@s@k kad@n kahkahas@? Etraf@ma bak@n@yorum. Sol taraf@mda, bir genc# k@z [silu- et]i bir geyik hafiflig~iyle derenin kenar@nda ag~ac#lar@n aras@na dog~ru kac#@yor. Biraz o%tede durdu. Do%nu%p bana bakt@. Mehmet Alinin ko%yu%nu%n, iki u%c# saat o%tesinde, bo%yle bir yer! Bo%yle bir yu%z! Inan@lm@yacak s#ey! Uzaktan bana gu%lu%msu%yor. Yag~@z ve armudi c#ehresinin ortas@nda, iki yes#il go%z, ve bir s@ra iri beyaz dis#le bana gu%- lu%msu%yor. Trpk@ Mehmet Alinin ko%yu%ndeki k@zlar gibi giyin- mis#. Bas#@ t@pk@ onlar@n bas#@ gibi, kat kat sarg@larla sar@l@. Beli kus#akl@ ve alaca pazen donlu bir k@z. Nic#in bana birdenbire harikula^de birs#ey gibi go%ru%ndu%?
Ben de, uzaktan ona gu%lu%msu%yorum. Ag~ac#lardan birinin arkas@na saklan@yor. Yaklas#ay@m m@? Belki, u%rku%tu%r, bu%sbu%tu%n kac#@r@r@m. Tek- rar suya eg~iliyorum. Fakat bu%tu%n mevcudiyetimle hissediyo- rum ki, sakland@g~@ ag~ac@n arkas@ndan bana bak@yor. Birden bas#@m@ c#evirdim. Ag~ac@n arkas@ndan d@s#ar@ya uzanm@s# bas#@, tekrar sakland@. Bu, bir nevi oyun gibi. Kendi kendime so%yleniyorum: ---[In midir, cin midir? Cin olsa, s#imdiye kadar kaybol- mas@ la^z@md@. In'se, benden niye kac#@yor?] Sezdirmeden, go%z uciyle, tekrar ayni noktaya bak@yorum. Orada hic# k@m@ldamadan duruyor. Art@k sabr@m tu%kendi. Dog~- rudan dog~ruya ona seslendim. --[K@z@m benden c#ekinme. Is#ine bak. Ben yabanc@ deg~i- lim. Te s#uradaki ko%ydenim], ve ko%yu%n ismini verdim, [s#im- di, so%yle bakay@m; sen hangi ko%ydensin?] Ag~ac@n arkas@ndan gu%c# is#itebileceg~im bir sesle: --[Bizim ko%y de uzak deg~il. Te s#urac@kta...] Ve ko%yu%n ad@n@ so%yledi. Fakat, bu kadarc@k bir konus#ma ile aram@zdaki mesafe katedilmis# olamazd@. K@z, gene ag~ac@n arkas@na saklanm@s#, ben gene suya eg~ilmis# kald@k. Ayag~a kalkt@m. Ona dog~ru birkac# ad@m att@m. --[Haydi, seni rahat b@rakay@m. Is#ine bak. Is#te ben gidi- yorum], dedim, ve dereyi atlay@p o%bu%r tarafa gec#tim. Derenin o%bu%r k@y@s@nda, ben, art@k bu%sbu%tu%n bas#ka bir adamd@m. * * * O gu%n bugu%ndu%r, kendimi topl@yamad@m. Dereyi atlar- ken, sanki ic#imden bir s#ey yuvarlan@p du%s#tu%. O%yle bir- s#ey ki, on dakika evveline kadar, ben onu kalbimin u%stu%nde veya kafam@n ic#inde, bir demir gu%lle gibi tas#@yordum. Is#te bu, yuvarlan@p du%s#tu%. S#imdi, hafifim, hafifim. O kadar hafifim ki, kolumu bir kanat gibi k@m@ldatsam havalarda uc#abilirim. Insan@n go%nlu% ne tuhaf! Gu%nu%n birinde, kavak ag~ac#lar@ aras@ndan, bir genc# k@z@n gu%lu%msemesi, bir derecik, bir atla- y@s#. Hers#ey deg~is#iyor. Ortada, biraz evvelki adamdan eser kal- m@yor.
Nereye gitti, o adam ne oldu? Eriyip gidiverdi mi? Ve onun yerine gelen bu adam kimdir? Nedir? Kendi kendime, a^s#@k oldug~umu itiraf etsem c#ok gu%lu%nc# birs#ey yapm@s# olurum. Yas#@m otuzu buldu. Bin bela^dan ar- takalm@s# bir adam@m. Zaten yirmi yas#@mda iken de as#k hu- susunda o kadar safderun deg~ildim. Bas#ka s#eyler ic#in, ekse- riya yumus#ak, s@cak ve cos#kun olan go%nlu%m kad@n o%nu%nde, sert ve sog~uk durmas@n@ bilirdi. Kad@na inanmaktansa, onu aldatmay@ daha tatl@ bulurum. Zira sevildig~ini hisseden ka- d@n kadar tahammu%lfersa birs#ey yoktur. Kad@n@n haddizatin- de, na^mert ve kanc@k olan tabiat@, o%yle bir safhada, a^deta ca- niya^ne bir mahiyet al@r. Yabani kedilikten, zehirli y@lanl@g~a gec#er ve gitgide, hayalimizin o%lc#emiyeceg~i kadar derin, niha- yetsiz ve tuzlu s#er denizinde, gu%lerek, c#@r@lc#@plak yu%zmeg~e bas#lar. Ben, bu ac@ hakikate, s#ahsi^ tecru%belerden gec#erek varm@s# bir adam deg~ilim. Benim as#klar@m, daima birer cinsiyet buh- ran@ndan ibaret kald@. Bunda, c#iftles#me mevsimlerinde muh- telif krizlere du%s#en baz@ hayvanlardan farks@zd@m. * * * Iki gu%ndenberi, ko%yde, fevkala^de zamanlara mahsus bir hal var. Bayram m@? Hay@r. C#u%nku%, hic# kimse yeni esvaplar@- n@ giymemis#. Biri mi evleniyor? O da deg~il. Yaln@z, herkes is#i- ni gu%cu%nu% b@rakm@s#, s#unun bunun evinde hemen gizli diyebi- leceg~im birtak@m toplant@larda... Sonra umumi^ bir ava^relik, bir kendinden gec#is#, go%zlerde bir al@s#mad@g~@m par@lt@... Meh- met Alinin anas@ bile gu%lu%msu%yor ve yirmi yas# daha genc# go%- ru%nu%yor. Bekir C#avus#un ag~z@ kulaklar@na var@yor. Bir [Geldi...] so%zu%du%r f@s@ldan@yor. -- Geldi. Ahmedinkilerin odas@nda... -- Geldi. Go%rmediniz mi? -- Geldi ama c#ok kalm@yacakm@s#. -- Geldi, bu gece muhtar@n evinde okuyacakm@s#. Mehmet Aliyi s#o%yle bir kenara c#ektim: -- Ne var? Ne oluyor? O da kendini umumi^ heyecana kapt@rm@s# go%ru%nu%yor. S@- r@tarak:
-- Hic#, beyim, diyor. Fakat, ben s@k@s#t@r@nca so%yledi: -- S#eyh Yusuf geldi beyim, s#eyh Yusuf. -- Bu s#eyh Yusuf da kim oluyor? -- Mu%barek, bu%yu%k bir adam. Her y@l gelir, duas@n@ al@r@z. Hastalar@ okur u%fler. Bize gu%zel nasihatler verir, yol go%sterir. Bas#@ s@k@da olanlar@ sela^mete c#@kar@r. -- Hangi tarikatten bu s#eyh? -- Bilmem beyim; o kadar@n@ gayri bilmem. -- Peki, bu adam@n s#imdiye kadar size ne iyilikleri do- kundu? -- C#ok beyim. Fakat, bu iyiliklerin bir tanesini saymadan, yaln@z, es- rarl@ bir tav@rla bas#@n@ sall@yor. -- Yaln@z muhtar@n kar@s@n@ iyi edemedi. -- Ya Salih Ag~an@n og~lunun kamburunu du%zeltebildi mi -- . . . . . . . . -- Ya Bekir C#avus#un k@z@ Zehran@n go%zlerini ac#abildi mi? -- . . . . . . . . -- Ya s#u meczup Memis#in akl@n@ bas#@na getirebildi mi? Mehmet Ali cevap vermiyor. O%nu%ne bak@yor. Biliyorum ki bana, ic#inden, o%fkeleniyor. Bana kars#@, her ne zaman o%fke duyarsa bo%yle sessiz, o%nu%ne bakar. Daha alayc@, daha babayani bir tav@r tak@narak devam edi- yorum: -- Gelgelelim nasihatlerine... Neymis# bakal@m onlar? -- Akl@mda kalmam@s# beyim; anam bilir. Benim elimden kurtulmak ic#in anas@n@ c#ag~@r@yor. Ihtiyar kad@n: -- O ne bilir; dedi, S#eyh Yusuf efendi kim, o kim? -- O%yle ise sen anlat bana, Zeynep kad@n. -- Nas@l anlatay@m ki... O da is#in ic#inden c#@kam@yor. Nihayet S#eyh Yusuf efendi- ye yalvar@p onu bu eve getirmeg~e karar veriyoruz. Bu is#i, bin bela^, Mehmet Ali u%stu%ne ald@. Muhtar@n evine gitti. Fakat, gitmesi ile gelmesi bir oldu. Muhtar [O sizin aya- g~@n@za gider mi? Siz onun ayag~@na gelin,] demis#. Bunun u%zeri- ne hep birlikte kalkt@k; gitmeg~e mecbur olduk. Muhtar@n evin-
de, S#eyh Yusuf'un oturdug~u oda t@kabasa insanla dolu. O, ko%- s#ede, bir has@r u%stu%nde bag~das# kurmus# oturuyor. S@rt@nda eski- den yes#il olmas@ muhtemel bir cu%bbe var. U%stu% bas#@, sac#@ sakal@ o kadar kirli ki, -- yan@na yaklas#mag~a hacet yok; kap@dan iti- baren bir teke gibi kokuyor. Beni go%ru%nce ku%c#u%k kalabal@k, kendilig~inden dag~@ld@. Meh- met Ali ile anas@ arkamda, ic#eri girdik. -- Merhaba S#eyh Efendi. Rahat@ kac#m@s# bir adam huzursuzlug~iyla bas#@n@ kald@rd@. Beni, uzun uzad@ya su%zdu%kten sonra dis#siz ag~z@n@n ic#inde bir homurtu halini alan s#u so%zleri geveledi: -- [Merhaba, merhamettten gelir. Sen kim oluyorsun ki, bana merhamet edeceksin?] Hemen, muhtar so%ze kar@s#t@: -- [Kurusuna bakma; yaban@n biridir.] dedi. Ben, yega^ne yumrug~umu, bir anda, hem s#eyh'in, hem muhtar@n surat@na savurmak ihtiyac@n@ gu%c# zaptediyordum. Ya- r@ gu%lu%mseyerek, yar@ dis#lerimi s@karak, diyorum ki: -- [Sen yaln@z merhamete deg~il, terbiyeye de muhtac#- s@n.] Dis#siz ihtiyar teke, bu so%zu%n u%zerine, insana hayret ve- ren bir c#eviklikle yerinden f@rlad@. Kap@n@n bir kenar@nda du- ran papuc#lar@n@, koltug~unun alt@na almasiyle, d@s#ar@ya ug~ra- mas@ bir oldu. Herkes, arkas@ndan kos#uyor. Hatta^ Mehmet Ali bile. Ben, biraz s#as#k@n, biraz mahc#up, oturdug~um yerden kal- k@yorum. Gerc#i, sonradan, bu ha^disenin s#u son safhas@n@ ha- t@rlad@kc#a, c#ok defa, gu%lmekten kat@lm@s@md@r. Fakat, o gu%n, du%s#tu%g~u%m hu%zne nihayet yoktu. Yaln@zl@g~@m@, kimsesizlig~imi ve yabanc@l@g~@m@ o gu%nku% kadar s#iddetle hissetig~im olmam@s#- t@r. Benim ic#in, bu bunak ve kurnaz Tu%rk s#eyhinin, Istanbul- daki Ingiliz zabitinden fark@ nedir? Her ikisinin ruhu ile be- nim ruhum aras@ndaki uc#urum, ayni derecede derin ve karan- l@kt@r. Bu da, onun gibi, beni kamc#@ ile do%vecek veyahut, eti- mi bir zindanda c#u%ru%tmekten zevk duyacak. S#u anda, burada bulunacag~@ma, Londrada bir mutaass@p protestan rahibinin evinde olsayd@m, ayni istiskali go%rmiye-
cek mi idim? Ayni hu%znu%, ayn@ elemi, ayni yabanc@l@k ve kim- sesizlik hissini duym@yacak m@ idim? * * * S#eyh Yusuf, benim yu%zu%mden, bu y@l ko%yu% c#abuk terket- ti. Fakat, giderken go%rdu%m. Ko%ylu%lerden ald@g~@ hediyelerin yu%ku% alt@nda, hem kendisinin, hem es#eg~inin beli bu%ku%lmek raddesine gelmis#ti. Her ikisi de, birbirinin ard@ s@ras@, sende- liye sendeliye gidiyorlard@. S#eyh Yusuf gitti. Fakat, zehirini ko%yde b@rakt@. Hava bir mu%ddet, bir uzun mu%ddet, onun nefesiyle mes#bu kald@. Ko%ylu%ler, art@k benden nefret etmeg~e, bana k@zmag~a bile lu%zum go%rmu%yorlar. Bana, yaln@z ac@yorlar. Bana bir mah- ku^m, bir idam mahku^mu, bir ukubete c#arp@lm@s# la^netleme adam gibi bak@yorlar. S#eyhin gazab@na ug~rayan, s#u zavall@n@n hali ne olacak? Hepsinin dudaklar@nda, benim hakk@mda, bu sualin c#izil- dig~ini go%ru%yorum. Ve ben, bu dikenlerin aras@ndan, gec#en gu%n kes#fettig~im vahaya kac#@yorum. Ancak burada kendimi buluyor, bas#@m@ dinliyorum. Burada kavaklar daha serin. Dere daha berrak. Fakat, ar- t@k, korunun rustai^ perisinden eser go%rmu%yorum. Kendi ken- dime. [Acaba, o gu%n, bana go%ru%nen bir hayal miydi?] diyo- rum. Ve onu, muhayyelemde tekrar canland@rmag~a c#al@s#@yo- rum. Bir gu%n, ko%yu%ne kadar gittim. Sokaklar@ dolas#t@m. Bir- kac# ko%ylu% ile hos#bes# ettim. Hatta^ c#amas#@rdan do%nen kad@nlar@ go%rdu%m. Fakat ona, bir tu%rlu% rastl@yamad@m. Nihayet, bir de- fa... Nihayet bir defa, gene dereden ko%ye dog~ru giderken, onunla kars#@ kars#@ya gelmeyeyim mi Kendinden daha kabaca bir k@zla, ic#erisi kirli mintan, c#aks#@r, go%mlek ve yazma dolu bir uzun tahta tekneyi tas#@yor- du. Teknenin bir ucunu, o%n taraftan, o tutuyordu. Beni go%- ru%nce, bos#taki eliyle bas#o%rtu%su%nu%n uc#lar@n@ yu%zu%ne go%tu%rdu%. Ve bas#@n@, o%bu%r tarafa c#evirdi. Sezindim ki, o%rtu%nu%n alt@nda dis#leri parl@yor. Ko%ye dog~ru, bes# on ad@m at@p do%ndu%m. Bu hareketimle, akl@ma, Istanbul mesirelerindeki kad@n takipleri geliyor. Ken-
dimi Kus#dili C#ay@r@nda, Yog~urtc#u Deresinin kenar@nda san@- yorum. Bu ko%ylu% k@z@n@n, oradaki mahalle k@zlar@ndan fark@ ne Endam@, onlar kadar ince, yu%ru%yu%s#u%, onlar@n yu%ru%yu%s#u% gibi a^henkli ve onlar kadar is#vebaz deg~il mi? Hic# s#u%phesiz, bunun ayaklar@ c#@plak ve belki topuklar@ da c#atlakt@r. Fakat, vu%cu- dunu saran kabasaba kumas#lar@n alt@nda, kusursuz ve taze bir bedenin bu%tu%n cazibesini hissediyorum. Bir de, do%nu%p arkas@na bakmas@n m@? Art@k kalbim h@zl@ h@zl@ c#arpmag~a bas#lad@. Arkadas#@na, veya k@zkardes#ine benim ic#in birs#ey so%ylemis# olacak ki, o da, do%nu%p bakt@. S#imdi, ikisi birden, gu%lmekten k@r@l@s#@yorlar. Ta^ yanlar@na kadar sokulu- yorum. O vakit, gene ikisi birden arkalar@n@ do%nu%yorlar: Tas# kesilmis# gibi kaskat@, duruyorlar. O%yle bir durus# ki, hemen uzaklas#mag~a mecbur oluyorum. Bu, insan dis#isinde, yeni go%rdu%g~u%m bir haldir. Herhangi bir genc# erkek isteg~i ve s@cak ala^kas@ kars#@s@nda, yumus#ay@p eriyen veyahut, cinsi^ gu%les#e davet eden bir o%fke ile irkilip gerilen kad@n vu%cudu, burada ilk defa olarak bu%tu%n ma^nasiyle donuyor. Bir kalenin c#elikten burcu gibi tehditka^r bir muka- vemet timsali haline geliyor. Beka^ret, burda, bir z@rh gibidir. * * * La^kin, neden bic#are Su%leyman@n kar@s@, bunlar aras@nda, bir istisna tes#kil etmis#? Ha, sahi. Siz, bu hika^yeyi biliyormu- sunuz? Bizim ko%yde, bir Su%leyman vard@r. Mehmet Aliden biraz sonra, o da, civar ko%ylerin birinden bir k@z alm@s#t@. Is#te, bu k@z temiz c#@kmad@. Su%leyman: [Sana kim dokundu? diye sor- mus#. K@z, [Ag~am demis#, ku%c#u%kken tarlada oynas#@yorduk. Beni omuzlar@mdan yakalad@. Alt@na ald@. S@kt@. s@kt@. Is#te ne olduy- sa, o zaman oldu.] Su%leyman: [Kaza, desene] demis#. Susmus#. Fakat, ko%ylu%- ler susar m@? K@zcag~@z@, bir tas#a tutmad@klar@ kald@. Sonra, ya- vas# yavas#, onlar da ug~ras#maktan vazgec#tiler. Yaln@z, Cennet, -- bu, genc# kad@n@n ismidir -- alt@ ay gec#- medi, bir gece, bir ag~@l duvar@n@n dibinde bir yabanc@ adam- la yakaland@. Bu%tu%n ko%y halk@ sopalar, c#apalar, o%g~en-
direlerle, bu ac#@k hava zanilerinin u%stu%ne hu%cum etti. Cen- netle a^s#@g~@, ag~@l@n duvar@n@ kendilerine siper yap@p hu%cum edenlerin u%zerine, o%yle bir tas# yag~d@rd@lar, o%yle bir tas# yag~- d@rd@lar ki, herkes dag~@ld@. Kac#@s#mag~a mecbur kadl@. Ve Cen- net, Hamiros devrindeki yesir k@zlar gibi, kal'e duvar@n@n u%s- tu%ne c#@k@p: -- [Ben, yaln@z kocama teslim olurum!] diye bag~@rd@, ve kocas@ gitti; onu elinden tutup evine getirdi. Kad@n@n rivayetine go%re, meg~er bu kadar tevatu%re sebep ola- cak birs#ey yokmus#. O adam, amcazadesi imis#; yoldan gec#er- ken ag~@l@n o%nu%nde rastgelmis#, so%yle duvar@n dibinde biraz ko- nus#mus#lar... Su%leyman@n kar@s@n@, bu zaferden sonra art@k bu%sbu%tu%n rahat b@rakt@lar. C#u%nku%, o ko%yu%n ic#inde bir nevi kuvvetin, bir nevi ha^kimiyetin timsali oldu. Cennet, levent, gelgelli, kahkahas@ bol ve keskin bak@s#l@ bir kad@nd@r. Kas#lar@na rast@k c#eker ve ellerine k@na yakar. Bas#ka kad@nlar gibi erkekten u%rku%p kac#maz. Herkesin ic#inde, hatta^ benim bulundug~um yerlerde bile elini kolunu sall@yarak, go%g~su%nu% gere gere dolas#@r. Tarlada c#apa c#apalarken, evde ye- mek pis#irirken, derede c#amas#@r y@karken durmaks@z@n s#ark@ c#ag~@r@r. Kar@s@n@n yan@nda Su%leyman, boynu bu%ku%k ve muttas@l s@r@tan bir c#ocuktur. Derler ki, Cennet'in aras@ra ona, iki to- kat att@g~@ da olurmus#. Su%leyman bu%tu%n ma^nasiyle, Tu%rk ma- sallar@ndaki [Kelog~lan] tipidir. Muti, k@k@b@k ve biraz da filo- zoftur ve ruhunun nihayetsiz derinlig~i vard@r. Yerine go%re As#@k Garip, yerine go%re Yunus Emre'dir. Nasrettin Hoca bu do%ldendir. Zu%mru%du%anka masal@ bunun ic#in c#@km@s#t@r. [C#o- banla peri padis#ah@n@n k@z@] masal@ndaki kahraman da odur. Onda bitmez tu%kenmez yolculuklar@n ha^s@l ettig~i sab@r, kus#- lar ve kurtlarla du%s#u%p kalkman@n verdig~i sadelik, bir yu%ksek hayat prensipi haline girmis#tir. Sergu%zes#tine va^k@f oldug~um gu%ndenberi, onun candan dostuyum. Fakat, bir defa nasip olup da, bas#bas#a dertles#eme- dik. Su%leyman, mu%this# surette merdu%mgirizdir. Son ha^diseler onu bu%sbu%tu%n c#ekingen ve vahs#i etti. Ancak, kuc#u%k c#ocuklar- la bir arada oturabiliyor. Onun en samimi dostlar@ndan biri
de Memis#'tir. Eski bir mescit viranesinin ic#inde, saatlerce yan- yana kald@klar@ oluyor. Su%leyman yar@m saatte bir kelime so%yler. Memis#, cevap vermeksizin gu%lu%mser, yahut bas#@n@ iki tarafa sallamakla ye- tinir. Sonra birer cigara yakarlar. Tu%tu%n dumanlar@, bas#lar@- n@n u%stu%nde, havaya go%re, ka^h kal@n ve ag~@r halkalar tes#kil ederek bos#lukta sallan@r, ka^h bir buhurdandan c#@kan tu%ssu% gibi bog~um bog~um yukar@ya dog~ru c#@kar. Cennet kocas@n@, c#ok defa bu halde gelip yakalar. Ve vi- ranenin tas#lar@ndan biri u%stu%ne dikilip iki elini bo%g~ru%ne da- yar: -- [Hele s#u m@ym@nt@ya bak@n. Hele s#u m@ym@nt@ya ba- k@n!] Su%leyman, kar@s@n@n sesini is#itince bir ok gibi yerinden f@rlar. Titrek, ince ve yavas# bir sesle m@r@ldanarak kar@s@na dog~ru yu%ru%r. -- [Aha geliyorum; aha geliyorum.] -- [Hani bugu%n kasabaya gidecektin?] -- [Ins#allah, yar@n giderim. Bugu%n gidemedim.] -- [Gidemedin mi? Ne ettin ki gidemedin?] -- [Su tas#@d@m. Dam@n y@k@lan taraf@n@ yaptm.] -- [Bu da is# mi?] -- [C#ocuklar, derenin u%stu%ndeki kavak ku%tu%g~u%nu% devir- mis#ler. Onu yerine koydum.] Bo%ylece konus#arak eve girerler. Fakat, Cennet'in girme- siyle c#@kmas@ bir olur. Solug~u c#es#me bas#@nda al@r. Kulaklar@n- da ku%peleri vard@r. Boynunda ku%c#u%k Mahmudiye alt@nlar@ di- zi dizi parl@yordur. Go%g~su%nu%n birkac# du%g~mesini, mahsus, ac#@k b@rakm@s#t@r. Ag~z@, c#es#me bas#@ndaki kad@nlara birs#eyler anla- t@rken, go%zleri gelip gec#en erkekleri su%zmektedir. Incil'de bahsi gec#en Samireli kad@n, bundan bas#ka bir s#ey mi idi? * * * Biz, bu go%nu%l is#leriyle mes#gul oldug~umuz s@rada, zavall@ Mehmet Alinin korktug~u bas#@na geldi. Askere c#ag~r@ld@. Bun- dan, bir sabah, uluyan bir kad@n sesiyle haberdar oldum. O%y- le bir uluma, o%yle bir uluma ki, sanki evde birisi o%lmu%s# gibi. Odamdan d@s#ar@ya f@rlad@m.
-- [Mehmet Ali, Mehmet Ali...] Ses yok. -- [Zaynep kad@n... Ismail...] Gene ses yok. Uluman@n geldig~i tarafa dog~ru gidiyorum. -- [Ne var, ne oluyor?] Bu, Mehmet Alinin kar@s@n@n sesidir. Mehmet Alinin, bana bir [Allaha@smarladik] demeden gitmis# olmas@na ihtimal veremiyorum. Muhtar, jandarmalar. Mehmet Ali ve kendisiyle c#ag~r@- lan bir iki kis#i kap@n@n o%nu%nde toplanm@s# duruyorlar. Meh- met Alinin yu%zu% bembeyazd@. Bana bak@yor, fakat hic# tan@m@- yor gibi. Nihayet, ta yan@na yaklas#@p neler oldug~unu sorunca, mah- zun ve ku%sku%n o%nu%ne bakt@: -- [Ben sana dimedim mi idim? Is#te...] diye, m@r@ldand@ ve elinin tersiyle, bana jandarmalar@, muh- tar@ go%sterdi. Muhtar, iki jandarman@n ortas@nda, art@k ko%ylu%lu%kten c#@k- m@s#, bir hu%ku^met memuru gibi duruyor. Kendisine verilen damgal@ ve matbu ka^g@tlar@ dikkatle go%zden gec#iriyor. Hepsi- ni, birer birer heceliyor. Beni go%ru%nce, merasimle ayag~a kalkt@ ve jandarmalara kalkmalar@n@ is#aret etti. Ben de onlar@n s@ras@nda bir sandalye al@p oturdum. Jandarmalar, daha yirmiiki ko%y dolas#acaklar- m@s#. Mehmet Ali ile arkadas#lar@n@n yirmido%rt saate kadar be- hemehal Eskis#ehirde olmalar@ la^z@m geliyor. Mehmet Ali, kolunu benden tarafa uzatarak: -- [Hic# yetis#ilir mi? Is#te Beye sorun.] dedi. Mehmet Alinin a^si bir hali var. Onun bu taraf@n@ go%rme- mis#tim. Muhtar, bu%tu%n resmi^ [otorite] sini tak@nd@: -- [Nas@l yetis#emezmis#siniz? Peka^la^ yetis#irsin.] dedi. Mehmet Ali, burnundan soluyordu. Tam bu s@rada, nereden c#@kt@ bilmiyorum. Zeynep kad@- n@, dimdik kars#@mda go%rdu%m. Herkese, sert sert bak@yordu. Yavrusunu mu%dafaaya haz@rlanm@s# bir dis#i kurt gibiydi. Yavas#, yavas#, kad@nlar, bir iken iki, iki iken bes# oldu. Grup bu%yu%du%kc#e bu%yu%du%. Kendi aralar@nda birs#eyler m@r@l-
dan@yorlar. Sanki, bir tes#ebbu%se haz@rlan@r gibi bir halleri var. Mehmet Aliye dedim ki: -- Memleketin, senin gibi usta askere c#ok ihtiyac@ var. Bu- gu%n gidip cephede vurus#mazsaz, yar@n burada, kap@n@n o%nu%n- de vurus#mag~a mecbur kal@rs@n. Her vakit so%ylu%yorum. Du%s#- man, nah s#urac@g~a geldi. Hem bu s#imdiki askerlik, senin bil- dig~in gibi deg~il. Millet, kendisi harb ediyor. Angarya yok. Sonra emin ol, c#ok uzun su%rmez. Bir c#arp@s#mada hers#ey hallo- lacakt@r.] Zeynep kad@n at@ld@: --[O%yle ama, s#imdi tam is# zamani. Hep o%yle yaparlar. Be- belerimizi tam is# zaman@nda al@rlar.] --[Merak etme. Kendim is#e yaramasam bile, sana bir adam tutar, bu%tu%n hizmetlerini go%rdu%ru%ru%m.] dedim. Zeynep kad@n, sac#ma bir la^f so%ylemis#im gibi, omuzlar@n@ silkti. La^kin, Mehmet Ali u%zerinde so%zlerim, biraz tesir yap- m@s# go%ru%nu%yor. S#evkli bir muharip kesilmediyse bile mu%te- vekkil bir asker halini ald@. Onun bu halinde s#imdiden eski neferimi buluyordum. Bana biraz evvel oldug~undan daha se- vimli, daha munis geliyor. Ve ic#imdeki za^bit uyan@yor. -- [Kes#ke alsalar da ben de gitsem.] dedim. Bu so%zu%, o ka- dar candan so%yledim ki, o%nu%mde, Mehmet Ali ile gidecek olan- lar@n go%zleri parlad@. Ic#lerinden birisi: -- [Evvel Allah, biz du%s#man@n hakk@ndan geliriz ama, si- la^h@m@z, cephanemiz yok, diyorlar,] dedi. Anadolu ko%ylu%su%nde mu%spet ve realist duygu hemen bu%- tu%n dig~er meleklere galebe c#alm@s#t@r. Aras@ra uyanan [lirizm] i, bir saniye ic#inde parlay@p so%nu%verir. Heyecanl@ adam@n, onun indinde bir deliden fark@ yoktur. Onun itimad@n@ celbetmek ic#in, su%ku^ti^, ag~@r ve hic# gu%lmez go%ru%nmek la^z@md@r. Ben de kendimi toplad@m. Mehmet Ali gitti. O giderken, bu%tu%n ev sars@lacak zannet- tim. Fakat, tahminim kadar olmad@. Hatta^ ayr@l@rken, sar@l@p o%pu%s#mediler bile. K@zkardes#leri, sessiz sessiz ag~l@yordu. Kar@s@ bir iki defa h@c#k@ray@m dedi, fakat, Mehmet Ali o%yle bir ters ters bakt@ ki;
kad@n, bu%tu%n h@c#k@r@klar@n@ kat@ lokmalar yutar gibi ic#ine c#ek-
ti.
Zeynep kad@n duvara dayanm@s# duruyordu. Yan@nda Is-
mail, iki elini kus#ag~@na sokmus#, bak@yordu.
Mehmet Ali, bana dog~ru eg~ildi, elimi o%ptu%. Birs#ey so%yle
mek istedi ve torbac@g~@ omzunda, yu%ru%du%, gitti.
Bu c#ocuk, belki, bir daha do%nmiyecek. Yu%reg~imde derin
bir kasvetle arkas@ndan yu%ru%yorum. Yolda rastgeldikleriyle
durup vedalas#@yor.
Go%zlerinde yas# var m@yd@? Go%zleri yas#l@ m@yd@? Bilmiyo-
rum. Aram@zdaki bu%tu%n anlas#mamazl@klara rag~men yeryu%-
zu%nde, o benim tek dostumdu. Yar@ yerinden bo%lu%nmu%s# haya-
t@ma yeni bir istikamet vermek ic#in bana yard@m eden yega^ne
adam o deg~il midir? Hangi fikir, s@n@f ve meslek arkadas#@m-
dan hay@r go%rdu%m? Hepsi, kendi bas#@n@n derdine du%s#mu%s#tu%.
Yaln@z Mehmet Ali bana elini uzat@p:
-- [Gel seni ko%yu%me go%tu%reyim. Burada yaln@z sersebil
olursun.] demis#ti.
Bu so%zu% hat@r@ma gelince burnumun direg~i s@zlad@. Hemen
orada bir c#akal gibi avaz@m c#@kt@g~@ kadar ulumak ihtiyac@n@
duydum.
Mehmet Ali yokus#tan indi. Dereyi gec#ti. Tarlalar@n ic#in-
den yu%ru%yerek yola dog~ru ilerliyor. Do%rt arkadas#d@lar. Bir de-
fa do%nu%p arkalar@na bakm@yorlar. Belki bakmay@ erlik saym@-
yorlar. Bunlar, belki, yar@nki Tu%rk zaferinin isimsiz kahra-
manlar@ olacaklar. Belki de... Ne olursa olsunlar s#u dakikada
uzaklas#t@kc#e ku%c#u%len, uzaklas#t@kc#a ku%c#u%len bu do%rt siluetin,
sabahleyin mekteplerine giden do%rt c#ocuktan fark@ yoktur.
*
* *
Mehmet Ali gittig~i gu%ndenberi Zeynep kad@n@n c#enelerini
b@c#ak ac#m@yor. Yu%zu% bir maske gibi hareketsizles#ti. Go%zleri
hep sabit bir noktaya dal@p kal@yor. Ona la^f so%ylemekten kor-
kuyorum.
La^kin bir gu%n o bana so%yledi:
-- [Benim bebemi ald@lar, ama kaz@k gibi herif kar@n@n
koynundan saklanm@s# yat@yor.]
Kimden bahsettig~ini sordum.
-- [De... eha, Cennet'in nedir o su.] dedi. <
c@rdatarak u%stu%ne yu%ru%du%: [Ya o herifi deflersin, yahut kar@s#-
mam.] diye homurdand@. Kad@n, tas#tan Diana tavr@n@ ald@:
-- [Ne idermis#in, bakal@m? Ne idermis#in, bakal@m?] diye
hayk@rd@. [Herkes sand@ ki, Bekir C#avus# Cennet'e sulan@yor.
Adamoag~@z, bas#@n@ sall@yarak uzaklas#t@.
Bas#ka bir gu%n muhtar da Su%leyman@n kap@s@na kadar git-
mis#:
-- [So%yleyin o kerataya buradan defolsun.] emrini ver-
mis#. Fakat, dinleyen olmad@. Kad@n: [Beni bos#as@n, o%yle gide-
riz,] demis#. La^kin Su%leyman hic# de kar@s@n@ bos#amak fikrinde
deg~ildi. Is#te bu yu%zden, ko%ylu%ler, bu rezalete bir nihayet ver-
mek ic#in yega^na c#areyi bask@nda buluyorlar. Hocaya sordular.
Go%zu%mu%zle go%ru%rsek s#er'an bos# du%s#er mi? diye.
Hoca [Elbette] demis# onun u%stu%ne...
Onun u%stu%ne, bir gece, yats@ namaz@ndan sonra, ko%yu%n bel-
li bas#l@ adamlar@ hep bir araya gelip Su%leyman@n evini bast@lar.
Ko%yu%n imam@ da beraberlerinde idi. Hic#bir gu%ru%ltu% olmad@.
Hatta^, Mehmet Alinin kardes#i ku%c#u%k Ismail soluk solug~a ko-
s#up gelerek bizi, olan bitenden haberdar etmeseydi hepimiz
vak'an@n cahili kalacakt@k. Ismail:
-- Sudan gelirdim, diyor; bir de bakt@m ki, camiden c#@kan-
lar hep bir yana yo%neldiler. Ben de aralar@na kat@l@verdim. Su%-
leyman@n kap@s@ o%nu%ne gelince durdular. Imam efendi elinde-
ki c#omakla u%c# defa kap@ya vurdu. Ses c#@kmad@. Bekir C#avus#:
-- U%len Su%leyman, biz geldik, ac# kap@y@; diye u%nledi. Ge-
ne ses yok. Az@c@k beklediler. Sonra Memis#in ag~as@ aha s#o%yle
omuzunla kap@ya dokunuverdi. Hep birden ic#eriye dald@lar.
Ben de dald@m. Odada bir bag~r@s#ma c#@g~r@s#ma oldu. Aha, o va-
kit, elimden testi du%s#u%verdi. Cennet han@m, bize [dinsiz, iman-
s@zlar.] dedi. Is#te o vakit Su%leyman@n yan@nda kalamaz-
s@n,] dedi. Is#te o vakit Su%leyman@n sesini duydum. [Aman@n
itmeyin; aman@n itmeyin.] diye bag~@rd@. Ondan o%te noldu, bil-
mirim. Bas#@ma bir ko%tu%lu%k gelir diye s@v@s#t@m.]
Ismaili hic# bu kadar heyecanl@ go%rmemis#tim. Hatta^ ana-
s@ndan dayak yedig~i gu%n bile bu kadar solumuyordu. Benzi de
bu kadar atmam@s#t@. Dudaklar@ bu kadar titremiyordu. La^kin,
Zeynep kad@n:
-- [U%len, testiyi neden att@n?] diye u%stu%ne yu%ru%yu%nce ak-
l@ bas#@na geldi.
Ertesi gu%n, Cennet'le herif, sabahleyin erkenden, ko%yu%
terkettiler. Is#te, Su%leyman karasevdaya o gu%nden sonra tutul-
du. Bu, evvela^, ta^ yu%reg~inin derinliklerinden gelen bir ag~la-
ma sesi halinde bas#lad@. Su%leyman@n go%zlerinden bir damla
yas# akm@yor, fakat, h@c#k@ra h@c#k@ra, hu%ngu%r hu%ngu%r ag~l@yor-
du. Sonra, karanl@k bir sessizlig~e du%s#tu%. Ne yiyor, ne ic#iyor,
ne de so%ylu%yordu. Go%zlerini bir noktaya dikiyor. O%yle, saat-
lerce kal@yordu.
Zavall@n@n akraba ve taallu^kat@ndan da kimse yoktu ki,
onu teselli etsin. Yaln@z, Memis#, yan@bas#@ndan ayr@lm@yordu.
Bu iki meczubun, hic# konus#maks@z@n, birbirlerini anl@yan ve
birbirlerine uzun, mu%him ve samimi^ s#eyler nakleden bir hal-
leri vard@.
Onlar@n, bu sessiz ve esrarengiz hasb@hallerine va^k@f ol-
mak isterdim.
Ben de, onlar gibi, meczubun biri deg~il miyim?
*
* *
Bu go%nu%l facias@, bendeki sevdal@ tahayyu%llere yeni bir
revnak verdi. Iki gu%nde bir, Dulcine'nin ko%yu%nu%n yolunu boy-
luyorum. Bu s@cak yaz gu%nlerinde iki ko%y aras@ndaki bu gidip
gelmeler epeyce yorucu.
Baz@ gu%nler, bu gezinti bir c#o%l yolculug~u kadar tahammu%l-
fersa oluyor. Toprak, ayaklar@m@n alt@nda, bir volkan@n indi-
falar@ gibi sert ve s@cak. Gu%nes# denilen ag~@r ve bu%yu%k ates# ku%-
resini, omuzlar@m u%zerinde, tek bas#@ma, ben tas#@yor mus#um
gibi go%kyu%zu%nu%n bu%tu%n yaz s@kletini s@rt@mda teka^su%f etmis#
hissediyorum.
Bu zahmet, bu mes#akkat ne ic#in? diyorum. Bir hayal ic#in.
Bir yabani c#ic#eg~in go%lgesi ic#in. Bari, gu%zel kokuyor mu? Ba-
ri, nesci dudaklara hos# mu?
Adam sen de. Her sevgili, bizim muhayyelemizin yarat@p
su%sledig~i bir mahlu^ktan bas#ka birs#ey midir? Bu, ister bir s#e-
hirli han@m, ister bir ko%ylu% k@z@ olsun. Ona, [bir tanecig~im]
diyen biziz.
Zannediyorum ki, birkac# defa sevdim, ve her defas@nda,
ayni tarzda sevmekle beraber, sevdiklerim birbirinin ayni de-
g~ildi. S#u halde, go%nlu%mu%z her c#ic#ekten bal alan bir ar@ gibidir.
Tevekkeli, Es#refog~lu: [Ar@ biziz bal bizdedir,] demem@s#.
Bu so%z, s#airlerin [mas#uka] ad@n@ verdikleri mahlu^ku, derhal
ortadan kald@r@yor.
Bu bak@mdan Don Kis#ot, S#ark mutasavv@flar@na ne ka-
dar benzer. Bes#eriyetin bu en bu%yu%k, en derin idealist [tip] i,
kasabada bir ko%ylu% k@z@na, y@llarca go%nu%l bag~lamad@ m@? Ona
her rasgeldig~i yerde, en kibar han@mlara yap@lan muameleyi
yapmad@ m@?
[Sans#o, efendisinin bu yanl@s# go%ru%s#u%ne hic#bir ma^na vere-
miyordu. Prenses S#ato han@m@ dedig~imiz, bu mu? Yok can@m.
Bu pis kokan, elleri nas@rl@, alela^de bir ko%ylu% kar@s@d@r,] diyor-
du.
Don Kis#ot, buna rag~men, yerlere kadar eg~ilip Dulcine'nin
elini o%pu%yordu. Ve Sans#o'ya do%nu%p: [Oh ne gu%zel kokuyor. Ne
ila^hi^ varl@k!] diyordu.
S#u dakikada, ben de Dulcine'sine giden Don Kis#ot'un es#i-
yim ve o%yle kalmak bana bir utanma vermiyor. Yu%ru%yorum.
Yu%ru%du%kc#e, go%nlu%mdeki cus#is# art@yor. Ayaklar@m@n alt@nda c#a-
t@rdayan kuru toprag~@, bir c#imenlik san@yorum.
Aras@ra kenarlar@ndan gec#tig~im ekinli tarlalar, bana gu%l-
lu%k gu%listanl@k geliyor. O bic#are tarlalar ki, u%stlerindeki ekin-
ler iki kar@s# yu%kselmeden sararm@s#. Boynu bu%ku%k bas#aklar,
yerin dibinden gelen bir @st@rab@ hika^ye ediyor.
Ve o%nu%mde hep boz tepecikler. Toz toprak dalgalar@.
La^kin, benim ic#imdeki orkestra, bunlar@n hepsine hayalin
eris#emiyeceg~i kadar cazibeli birer dekor mahiyeti vermekte-
dir. Biraz sonra, Dulcine'min yan@na varacag~@m.
*
* *
Bugu%n ic#ime dog~mus#. Korulug~a daha ilk ad@m@m@ atar at-
maz, onunla kars#@ kars#@ya gelmiyeyim mi? Henu%z y@kad@g~@ c#a-
mas#@rlar@ dallara as@yordu. S@vanm@s# kollar@, bileklerinden iti-
baren bembeyazd@.
Beni go%ru%nce, gene o yabani^ geyik tav@rlar@... Genc# o,
ag~ac#lar@n aras@nda saklanmalar. Kos#malar. Do%nu%p arkaya bak-
malar.
Ne olursa olsun, ko%rpe geyik; bugu%n seni b@rakm@yacag~@m.
-- [Neden kac#@yorsun? O%yle neden kac#@yorsun?]
U%stu%ne dog~ru yu%ru%yorum. Bereket ko%yu%ne kac#am@yacak.
C#u%nku% ilk kos#malar@ onu ko%yu%n aksi istikametine att@.
-- [Benden korkacak ne var? Dur bakal@m. Ben sana fe-
nal@k edecek deg~ilim.]
Bunlar@ so%yliyerek, yu%ru%mekte devam ediyorum. Bir an
geldi, durdu. Ve bir ag~ac@n arkas@na c#o%meldi. Yaklas#@yorum.
-- [Can@m, benden bu kadar u%rkecek ne var?]
-- [Aman, itme, gu%zel gardes#im. Aman, itme.]
-- [Sana ne yapacag~@m zannediyorsun? Haydi rahat@na
bak. Git, is#ini go%r! Ben, so%yle bir kenarda otururum.]
-- [Aman gu%zel gardes#im, olmaz. Halam go%ru%r.]
-- [Halan neyi go%ru%r?]
-- [Olmaz, olmaz. Halam go%ru%r.]
Ve o kadar hazin, sika^yetli bir sesle so%ylu%yor ki... T@pk@
ag~a du%s#mu%s# bir av@n sesi. Nerede ise, ag~l@yacak. Daha ziyade
yaklas#@yorum. O%yle ki, aram@zda yaln@z bir ag~ac# var.
-- [Bu korkuyu b@rak. Bak ben yabanc@ deg~ilim. Bu, be-
ni kac#@nc@ go%ru%s#u%n. Hic# sana benden bir fenalik geldi mi?]
Hissediyorum ki, ag~ac@n dibine bu%zu%lmu%s#; @slak bir kedi
gibi titriyor. Acaba heyecandan m@? Alela^de bir cinsi^ heyecan-
dan m@? C#u%nku%, gittikc#e sesinin bir miyavlamadan fark@ ol-
muyor.
-- [Olmaz, olmaz. Halam go%ru%r.]
Ve ben, kalbim ku%t ku%t vurarak, yan@bas#@na c#o%ku%yorum.
*
* *
Salih Ag~a, Zeynep kad@n@n bas#@na hic# yoktan bir arazi me-
selesi c#@kard@. Bu ko%y ag~as@, Mehmet Alinin ta^ babas@ zama-
n@ndan ekip bic#tikleri bir tarlan@n kendisine ait oldug~unu id-
dia ediyor. Zeynep kad@n, gec#en gece hu%ngu%r hu%ngu%r ag~l@ya-
rak bana da^vay@ anlatt@: Og~lu askere gittig~i gu%n bile go%zu%n-
den bir damla yas# akm@yan bu kad@n, s#imdi bir toprak parc#as@
elinden gidecek diye ag~l@yor. As@l tuhaf@ s#u ki, bu tarla kira
ile benim hesab@ma ekilip bic#iliyor. Ve Salih ag~a benden da^-
vac@d@r.
-- [Korkma, ona z@rn@k vermem. Icap ederse mahkemeye
du%s#eriz.]
Zeynep kad@n daha ziyade ag~lamag~a bas#lad@:
-- [Mahkemeye mi? Aman itmen, aman itmen...]
-- [O neden?]
-- [Ag~a para yidiriyor, kad@ ile bir olur, u%stelik o%bu%r top-
raklar@m@z@ da elimizden almag~a kalkarlar.]
-- [Nas@l oulr? Neyle ispat eder? Sizin elinizde ka^g~@d@n@z,
koc#an@n@z yok mu?]
-- [Yok ya, ne bileyim ben? Yok ya?...]
-- [O halde s#ahit go%steririz.]
-- [Hepsi ondan yana c#@kar, hepsi...]
Zeynep kad@n@n neden ag~lad@g~@n@ s#imdi anl@yorum. Benim
kafam@ da bir hiddet sard@, gidip Salih ag~a ile go%ru%s#eceg~im.
Gittim. Fakat neye yarar? Salih ag~a bir otomat gibidir.
Go%zu%mu%n o%nu%ne canl@ mahlu^kata mahsus bu%tu%n vas@flar@ gos-
teriyor. La^kin ne is#itiyor, ne konus#uyor, ne de so%zlerimden bir
s#ey anlam@s# go%ru%nu%yor. Sanki benim ag~z@mla onun kulag~@ ara-
s@ndaki mesafe bes# on kilometredir.
Fark@na varmaks@z@n bag~@rmag~a, elim kolumla birtak@m
hareketler yapmag~a bas#lam@s#@m. Bir de bakt@m ki, Salih ag~a
yan@mdan s@v@s#m@s# gitmis#.
Arkas@ndan kos#up yakalad@m. Madeni^ bir p@r@lt@ ile parl@-
yan go%zlerini go%zlerime dikti. Dudaklar@ndan silik bir gu%lu%m-
seme ile:
--[Senin nene gerek?] dedi, ve evinin kap@s@ndan ic#eri
girdi.
Salih ag~an@n, bir ayak sesi duyunca, yuvas@na kac#an bir
sansardan hic# fark@ yok. O bo%yle kac#arken, insan@n bu%tu%n av-
c@l@k duygular@ uyan@yor. Arkas@ndan nis#an alacag~@ geliyor.
Bari gidip muhtar@ go%reyim, dedim. Fakat kendisini evde
yok. dedirtti. Yenilmez bir o%fke ile do%nerken, yolda imama
rasgeldim.
-- Ne dersin, imam efendi, s#u Salih ag~an@n ettig~ine?
-- Ne etmis# ki?
-- Bizim zavall@ Zeynep kad@n@n mal@na sahip c#@k@yor.
Imam sustu. Bas#@n@ o%nu%ne eg~di. Sakal@n@ kar@s#t@rmag~a bas#-
lad@.
-- Bo%yle olur mu? Vallahi Kaymakaml@g~a, Mutasarr@fl@-
g~a, icap ederse Valiye kadar giderim. So%yle ona. Go%zu%nu% ac#s@n.
-- [Bas#u%stu%ne; so%ylerim,] diyor ve s@v@s#@yor.
Is#te bugu%nden itibaren Salih ag~a ile aram@zda bir mu%cade-
le bas#lam@s# oldu' Gerc#i ben, hiddetim ve s#iddetimle, mu%temadi
taarruzlar@ndan, ve o, susus#lar@, anlamamazl@ktan gelis#leri, ka-
c#@s#lar@, saklan@s#lariyle hep mu%dafaa vaziyetinde go%ru%nu%yor.
Fakat hissediyorum ki, her taraf@m@zdan c#evrilmis#izdir. Hava-
da bizi tazyik eden bir gaz var.
*
* *
-- Korkma, Zeynep kad@n. Seni sonuna kadar mu%dafaa
edeceg~im.
O, s#u%pheli bir eda ile bas#@n@ sall@yor:
-- Ins#allah, bakal@m... diyor.
-- Can@m ne korkuyorsun? Toprag~@n u%stu%ndeki mahsul
benim deg~il mi? Onu, ben bic#eceg~im. Ben kald@racag~@m. Gele-
cek y@l da, ona sormadan, su%rmeg~e bas#l@yacag~@m. Vars@n, o da^-
vac@ olsun.
Bu da^va so%zu%nu% duyunca, Zeynep kad@n yu%zu%nu% burus#tu-
ruyor.
*
* *
Bir gece, uykumun aras@nda yu%rekler parc#alay@c@ feryat-
larla uyan@yorum. Ne oluyor? Yataktan f@rlay@p, kos#uyorum.
Meg~er Mehmet Alinin kar@s@ dog~uruyormus#. Odan@n kap@s@
o%nu%nde, rastlad@g~@m Zeynep kad@na sordum.
-- Ebe getirdiniz mi?
-- Ebe de ne olacak? Is#te, tavana urgan@ bag~lad@m. Ona
as@la as@la kurtulur.
-- Ya sonra?
-- Sonras@ ne olacak? Hepimiz bo%yle dog~duk, dedi. Ve so%-
zu%ne birs#ey ila^ve etmeden, dog~um odas@na girdi.
Ismail, sokak kap@s@n@n yan@nda, hemen yar@ es#ik u%stu%nde
k@vr@lm@s# yat@yor. Du%nyadan heberi yok. Beni evin ta^ o%bu%r
ucundan uyand@r@p, ayag~a kald@ran feryatlar iki ad@m o%tede,
onun kulaklar@na kadar varam@yor.
Dog~uran kad@n@n sesi, hemen hemen gayri insan^ diyebi-
leceg~im bir acayip sayha halini ald@. Bir cigara yakt@m. Oda-
m@n ic#inde dolas#mag~a bas#lad@m. Ic#imde, buraya ilk geldig~im
gece bile duymad@g~@m bir peris#anl@k var.
Yelkenleri parc#alanm@s# bir ku%c#u%cu%k gemide bir deniz ka-
zas@ gec#irmekte olan adam gibiyim. Kad@n feryatlar@, boran@n
@sl@klar@n@ hat@rlat@yor. S#imdi batacag~@z' S#imdi batacag~@z.
Birden, bir yalc#@n c#@g~l@k ve bir su%ku^t. Bir derin @ss@zl@k...
Mutlaka kad@n dog~urmus# olacak.
*
* *
Du%ndenberi, Mehmet Alinin bir og~lu var. Ben go%rmedim.
Fakat, Ismailin anlatt@g~@na go%re, o kadar ku%c#u%k bir s#eymis# ki,
insan, avucunun ic#inde ag~@rl@g~@n@ duymadan onu tas#@yabilir-
mis#.
-- Ismail, mutlaka sen de dog~dug~un zaman, onun gibi bir
s#eydin. Bak, ha^la^ bir tu%rlu% bu%yu%mu%yorsun.
-- Evlenirsem daha gelis#irim.
-- Evlenmek mi? Sen ha, olacak is# mi Ismail?
-- Neden olmas@n? Ben u%c# ayd@r yavukluyum bile. Bu de-
fa mahsul iyi olursa mutlaka evleneceg~im.
-- Daha, b@y@g~@n, sakal@n c#@kmam@s#. Daha on sekiz yas#@na
bile basmad@n. S#u boyuna bosuna bak.
Bana k@zd@g~@n@ hissediyorum. Go%g~su%nu% M@s@r tavug~u gibi
o%ne dog~ru s#is#iriyor. Bas#@n@ dimdik kald@r@yor:
-- K@z beni istiyor.
Gu%lmekten kendimi gu%c# zaptediyorum:
-- Ya anas@ babas@?
-- Anas@ babas@ yok. Halas@n@n yan@nda oturur. O da ver-
mezse kald@r@r@m.
-- Go%zu%nu% ac#, sonra Su%leyman gibi olursun. Bas#@na neler
geldi, kendi go%zu%nle go%rdu%n.
Hakikaten yazmag~@ unuttum. Su%leyman u%c# do%rt gu%nden-
beri ortadan kaybolmus#tu. Kimse nereye gittig~ini bilmiyor.
Hatta^ arkadas#@ Memis# bile... Meczup uzaklarda, gayri muay-
yen bir noktay@ go%steriyor:
--[Deha, aha...] gibi anlas#@lmaz s#eyler so%ylu%yor, sonra
ma^nal@ ma^nal@ s@r@t@yor.
La^kin, go%ru%nen ko%y ic#in k@lavuza ne hacet? Bilen bilir ki,
Su%leyman nerededir.
*
* *
Ekinler sararmag~a bas#lad@. Zavall@ ekinler... En yu%kseg~i
iki yas#@nda bir c#ocuk boyunu gec#miyor. Orta Anadolunun top-
raklar@ndaki @st@rap sanki bunlarda en belig~ ifadesini bulmus#
gibidir. Aks#am u%stleri bu%tu%n bas#aklar yetim boyunlar@n@ bu%-
ku%yorlar ve hazin hazin ko%klerine bak@yorlar.
Ben bu manzaray@ seyrederken eski Tu%rklerin nic#in hep
Rumeliye uzanmak istediklerinin ma^nas@n@ anl@yorum.
Anadolunun ortas@, as@l ana vatan@n go%beg~i tuzlu go%ller-
den, kirec#li topraklardan ibaret bir c#orak u%lkedir. Burada,
Tu%rk milleti, c#o%lde Beni Israil'i and@r@r. S#imdi ise bir cehen-
nem c#emberi onu, her taraf@ndan kus#atm@s#t@r. Bu%tu%n bereket-
li ve zengin topraklar@ c#epec#evre elinden al@nm@s#t@r. Istikla^l
cidalinin [ya o%lu%ru%z, ya kurtuluruz,] parolas@, is#te, bundan
ileri geliyor.
Hakikaten, bunun, ikisi ortas@ olmaz. Tu%rk milleti, ya bu
c#emberi yar@p gec#ecektir, yahut da burada o%lmeg~e raz@ ola-
cakt@r.
O%lmeg~e raz@ olmak... S#imdiye kadar hangi millet bu ka-
dar ag~@r birs#ey istenilmis#tir? ama ic#imizden bunu kabule ha-
z@r insanlar c#@k@yor. Gec#en gu%n, ald@g~@m Istanbul gazetelerin-
de okudum. [Sevr Muahedesi] esas itibariyle kabul edilmis#.
Damat Ferit hu%ku^meti onu imzaya u%c# kis#i yolluyormus#. Bu u%c#
kis#iden biri de R@za Tevfik'tir. O R@za Tevfik ki bize Tu%rk
folkloru'nun zevkini veren ilk adamd@r. Tu%rk halk@na, bu hi-
haneti reva^ go%rmesinin sebebi ne? Nic#in, bir yas#l@ S#aman he-
yetine girip bu ar@k topraklarda dolas#arak milletin @st@rab@n@
terennu%m etmiyor?
Yaz@klar olsun, seni sevmesini bilmiyenlere; ey, gaml@ u%l-
ke!... Seni sevip, senin sessiz ha^ilen ic#inde go%mu%lu%p gitmek-
ten korku c#ekenlere!... Tas#@n, toprag~@n ne bitmez bir sab@r ve
mukavemet haznesidir! Insan, senin go%g~su%nde ya destani^ bir
kahramanl@g~a erer veyahut en ila^hi^ mizac#l@ velilerin feragat ve
mahviyet derecesine var@r.
S#imdi, s#u so%g~u%t dal@n@n alt@ndan hayk@rsam Yunus Emre
bana ses verecektir:
[Dervis# go%nlu% tas# gerek]
[Go%zu% dolu yas# gerek]
[Koyundan yavas# gerek]
Evet, pi^rim; evet pirim. Ben is#te, burada o%yle olmag~a c#a-
l@s#@yorum. Bu bodur ve seyrek ekinler, bu boynu bu%ku%k ba-
s#aklar, bu bug~ulu so%g~u%t ag~ac@, bu donuk ve sessiz su, hulasa,
bu%tu%n bu yoksul tabiat parc#as@ neyin remzidir?
Bunlar aras@nda bir ruh, toprag~a go%mu%lmu%s# bir tohum de-
g~il midir? Ben, ihtiyat zabiti Ahmet Cela^l; Cela^l Pas#a-
n@n og~lu Ahmet; Porsuk C#ay@n@n kenar@nda bo%yle bir tohum
haline girdim. Bir kulac#, iki kulac# kara toprak ic#inde filizimi
su%rmek, dal ve budaklar@m@ ayd@nl@g~a dog~ru uzatmak, meyva-
m@ vermek ic#in Allah@n rahmetini bekliyorum. Ve go%mu%lu% ol-
dug~um toprag~@n @st@rab@n@ bedenimde hissediyorum. Her hu-
susta ona kar@s#@yorum.
Ben, Cela^l Pas#an@n og~lu Ahmet, Istanbulun en muh-
tes#em konaklar@n@n birinde dog~up ve par@lt@l@ hulya iklimleri-
ne dog~ru kanat ac#@p uc#tuktan, uc#tuktan sonra, kanatlar@m@n bi-
ri k@r@lm@s# olarak buraya du%s#tu%m. Otuz iki yas#@nda bir tekau%t
asker, bu%tu%n istikbali geride kalm@s# bir sakat delikanl@, s#imdi
burada...
-- Ne yap@yorsun?
Hah, hah; adam sen de...
*
* *
Go%ru%yorum ki, fikir ve tahayyu%l a^leminden henu%z yere
inmis# deg~ilim. Halbuki, ben Istanbuldan c#@karken bu%tu%n @st@-
raplar@m@n kaynag~@ kafamda oldug~una karar vermis#tim. Ve
onu orada b@rakmak istemis#tim. Burada, hic#bir s#ey du%s#u%nmi-
yecek, metafizig~e tamamiyle veda edecek ve bir ko%ylu% nas@l
yas#arsa o%yle yas#@yacakt@m. Tamamiyle onlara kar@s#acakt@m.
La^kin is#te go%ru%yorum ki, bir c#anak suda bir damla zeytinyag~@
gibiyim. Ne kar@s#@yorum ki, ne de dibe c#o%kebiliyorum. Bize, bu-
nun ic#in cemiyetin kaymag~@ diyorlar galiba.
La^kin, Tu%rkiyenin mu%nevver s@n@f@, hakikaten bu cemi-
yetin kaymag~@ m@d@r? Eg~er o%yle ise, bu Salih ag~alardan, Bekir
C#avus#lardan, bu Ismaillerden, bu Zeynep kad@nlardan bende
birs#ey bulunmas@ la^z@m gelmez miydi? Halbuki, ben burada
hayvanlara insanlardan daha yak@n@m. Onlar@, tiksinmeden,
s#efkatle sevmesini biliyorum ve bu sevgim onlara gec#ebiliyor.
Boz es#ek bana iyiden iyiye al@s#m@s#t@r. Zira, onun bas#@n@ koltu-
g~umun alt@na al@p saatlerce oks#arken, o, tatl@ tatl@ bana bakar
ve bazan ben yu%ru%yu%nce kendilig~inden arkama tak@l@r.
Halbuki, ku%c#u%k Ismail, bana kars#@ ha^la^ ilk geldig~im gece-
ki yabanc@l@g~@n@, uzakl@g~@n@ muhafaza etmektedir. Ona, dost-
luk ve sevgi go%stermiyor muyum? Eski c#amas#@rlar@m@ hep ona
vermiyor muyum? Avucuna mu%temadiyen para s@k@s#t@rm@yor
muyum? Yapt@g~@m iyiliklerin hic#biri, hic#biri onu bana may-
lettiremiyor.
Gec#en gu%n, Zeynep kad@n@, sokak kap@s@n@n o%nu%nde ben-
den s#ika^yet ederken yakalam@yay@m m@? Ben, onun bu%tu%n is#-
lerini kar@s#t@rm@s#@m. Salih ag~a ile aralar@n@ bozmus#um. Zaten
yanlar@na geldig~im gu%ndenberi evlerinin betibereketi kalma-
m@s#. Mehmet Ali askere gitmis#. Bas#lar@na bu arazi da^vas@ c#@k-
m@s#. Ismail s#@marm@s#, kimseyi dinlemez olmus#...
Ben bunlar@ is#itmemezlikten geldim. Kap@dan c#@kmak u%ze-
re iken ayaklar@m@n ucuna basarak ters yu%zu% odama do%ndu%m.
S#imdi bas#@m iki ellerimin aras@nda, du%s#u%nu%yorum.
Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip
ic#mek, onlar gibi oturup kalkmak, onlar@n diliyle konus#mak...
Haydi bunlar@n hepsini yapay@m. Fakat, onlar gibi nas@l du%s#u%-
nebilirim? Nas@l onlar gibi hissedebilirim?
Odam@ dolduran bu%tu%n bu kitaplar@ yakmak.
Bu resimleri, bu levhalar@ ayaklar@m@n alt@na al@p ezmek.
Neye yarar? Hepsi benim ic#ime girdiler. Bende, silinmez,
kaz@lmaz, y@kan@p temizlenmez izlerinui b@rakt@lar. Benim ic#
duvarlar@m, bu%tu%n bu yabanc@ nak@s#lar, bezgiler, is#aretler,
renkler ve hiyerogliflerle doludur. D@s# cephem deg~is#mis# neye
yarar? Ben, as@l ben, bu toprag~@n mal@ olm@yan ve hepsi d@s#a-
r@dan gelen maddeler ve unsurlrrla yug~rula yug~rula a^deta s@-
nai^, a^deta kimyevi^ bir s#ey halini alm@s#@m.
Gec#en gu%n, k@rlarda dolas#@rken ayag~@m bir konserve kutu-
suna c#arpt@. Durdum. Bakt@m. Bu kutu Amerikadan gelmis# bir
kutu idi ve u%stu%nde Ingilizce bir s#eyin ad@ yaz@l@ idi. Bu kutu-
yu buraya hangi yolcular b@rakt@? Kimbilir ne zamandanberi
kald@, bilmiyorum. Fakat, tuhaf bir ala^ka ile eg~ildim, elime al-
d@m, bakt@m ve a^deta bir eski as#inay@ go%ru%r gibi oldum.
Ben, bu topraklarda, is#te bu teneke kutunun es#iyim.
*
* *
Tes#bih, istiare... Tes#bih, istiare...
Fakat hayatta bo%yle birs#ey yok. Hayat ve hakikat Salih
ag~an@n ayaklar@nda; hayat ve hakikat, Zeynep k@d@n@n buru-
s#uklar@nda; hayat ve hakikat muhtar@n k@rc#@l sakal@nda; hayat
ve hakikat Ismailin yuvarlak go%zlerindedir.
Kad@nl@ erkekli, c#oluklu c#ocuklu ko%ylu%ler tarlalar@ndan
evlerine do%nerlerken dibine oturdug~um so%g~u%t ag~ac@n@n dalla-
r@ndan bu%tu%n hulyalar u%rkerek kac#@s#@r. C#etin c#al@s#malar@ es-
nas@nda, do%ktu%kleri iri ter taneleri toza toprag~a kar@s#arak, ye-
niden balc#@klas#an bu insanlar, ku%me ku%me, ikis#er u%c#er, teker
teker, kerpic#ten yuvalar@na do%nerlerken, ben kendimi. kendi
ko%s#emde her zamandan daha garip, daha anlay@s#s@z, daha ma^-
nas@z, daha faydas@z bulurum.
Bu balc#@ktan insanlar, aralar@nda hic# konus#madan yu%ru%r-
ler. Kiminin s@rt@nda bir tutam c#al@, kiminin bir c#uval vard@r.
Kimi, bir kec#i yavrusunu kucag~@na alm@s#t@r. Kimi, bir manda-
y@ du%rtu%s#liyerek o%nu%ne katm@s#t@r. Boz es#ek, Ismailin ard@ndan
bas#@n@ o%nu%ne eg~mis#, ku%c#u%cu%k ad@mlarla yu%ru%r. Kad@nlar@n pek
c#og~unun omuzunda as@l@ bir torba ic#inde bir yavru, Bas#@ as#a-
g@ya sarkm@s#, uyuklamadad@r. Yu%ru%yebilenler, hep ko%yde kal-
m@s#t@r, ve su%pru%ntu%lu%klerin ic#inden paytak paytak gelenlere
dog~ru yu%ru%rler.
Bu manzara, Nuhtan evvelki ilk insan ku%melerinin man-
zaras@d@r. La^kin, bu aks#am go%kten, ne ceza, ne mu%ka^fat s#eklin-
de hic#bir ala^met go%ru%nmiyecek. Her geceki mutat karanl@k c#o%-
kecek ve Zeynep kad@n k@zlariyle gelinlerinin pis#irdig~i bir kap
yemeg~i, kirli bir tepsi ic#inde, benim odam@n kap@s@ndan ic#eri
b@rakacak.
*
* *
Yatt@g~@m yerden ku%c#u%k harman y@g~@nlar@ go%ru%nu%yor. Bu-
ras@ ko%ye yar@m saat mesafededir. Ilk pla^nda Bekir C#avus#un
tarlas@ var. Tam tarlan@n ortas@nda a^ma^ k@z@ tek bas#@na oturu-
yor. Vakit, bir o%g~le saatidir. Gu%nes# alt@nda k@z@n uzun sac#lar@
birer taze m@s@r pu%sku%lu% gibi cila^l@ go%ru%nu%yor. Bu k@z, henu%z
oniki onu%c# yas#@ndad@r ve o kadar c@l@zd@r ki, bir gu%n s@rt@n@ ok-
s#arken bu%tu%n kaburga kemiklerini sayd@m. Zavall@y@, niye
bo%yle k@r@n ortas@nda, bu gu%nes#in alt@nda tek bas#@na b@rakm@s#-
lar? Onu, mutlaka, unutmus# olacaklar. Ve o, tarlada, herkesi
henu%z c#al@s#makta zannediyor.
Kalkay@m, onu elinden tutup evine go%tu%reyim derken, bir
de bakt@m ki, Salih ag~an@n kambur og~lu, hayla^z hayla^z dola-
s#arak ona dog~ru yaklas#@yor. Bu C#ocuk t@pk@ bir sakat kec#iye
benzer. Bu c#ocuk diyorum. Belki de o bir delikanl@d@r. C#u%nku%
konus#tug~u vakit sesi her hangi bir erkek sesinden daha kal@n-
d@r.
Is#te, k@z@n o%nu%ne geldi, durdu, ona bir s#eyler so%ylu%yor. K@z
bas#@n@ kald@rm@s#, sanki go%ru%r gibi onun yu%zu%ne bak@yor. Kam-
bur, iki ellerini kus#ag~@na soktu. Etraf@na bak@nd@, sonra gene
k@za do%nu%p bir s#eyler m@r@ldand@. K@z utanm@s# gibi bas#@n@ o%nu%-
ne eg~di. Kambur ku%la^h@n@ c#@kard@, uzun bir mu%ddet tepesini
kas#@d@ktan sonra k@z@n yan@na c#o%ktu%. S#imdi, ikisi de omuz omu-
za oturuyorlar.
Fakat, kamburun ne eli ne ayag~@ rahat duruyor. Ka^h yer-
den ald@g~@ bir diken veya saman c#o%pu% ile k@zcag~@z@n ensesine
dokunuyor, ka^h parmaklar@n@n ucu ile c#@plak taban@n@ g@d@kla-
mag~a c#al@s#@yor. Zehra huysuzlan@yor, kalk@p gitmeg~e c#aba-
l@yor. O%bu%ru% tekrar elinden c#ekip yerine oturtuyor.
Hayat@mda hic# bu kadar grotesk bir manzara go%rmedim.
Bu, alela^de bir yaramaz erkek c#ocug~un bir uslu k@z c#ocug~a mu-
sallat olus#u gibi deg~il, c#ok daha canavarca bir s#ey... Denilebi-
lir ki, bir y@lan, bir kurbag~ay@ yutmag~a c#al@s#@yor. Denilebilir
ki, dev kadar kocaman bir o%ru%mcek bir pervanenin etraf@nda
ag~@n@ o%ru%yor.
Kambur, k@z@n can@n@ ac@tmag~a bas#lad@. Ilk defa bag~@rd@-
g~@n@ is#ittim. Bari gidip s#u is#kenceye nihayet vereyim dedim.
Ne lu%zumu var! K@z kac#@yor, kambur, arkas@ndan koval@yor. K@z
o%nu%nu% go%ru%r gibi kos#uyor.
O kadar ki, derenin kenar@na gelince durdu ve ancak bu
suretle tekrar avc@s@n@n eline du%s#tu%. Bu sefer kambur, onu, be-
linden s@ms@k@ yakalam@s# b@rakm@yordu. Su%ru%kliyerek derenin
ic#ine dog~ru c#ekti.
Ben yerime otururken hers#eyi anlam@s# bulunuyordum.
Insan, hayvanlar@n en galizidir.
*
* *
Nihayet, Salih ag~a yapacag~@n@ yapt@. Benim hesab@ma eki-
lip bic#ilen Zeynep kad@n@n tarlas@ndan iddia ettig~i ortakl@k
hakk@n@, bir gece, hic# birimizin haberi olmaks@z@n kald@r@p go%-
tu%rdu%. Bu vakay@ duydug~um anda o%fkemin hududu yoktu. O%m-
ru%mde adam do%vmedim, fakat, Zeynep kad@n bas#ta olmak u%ze-
re bu%tu%n ev halk@ o%nu%me c#@k@p yalvara yakara vazgec#irmese-
lerdi, mutlaka gidip, o ku%c#k ko%y mu%tegallibesini bir iyi patak-
l@yacakt@m.
Meg~er, bir kac# gu%n evvel bu is#i yapacag~@n@ haber vermis#
imis#. Ben de biliyordum ki, tarlan@n as@l sahibi olmak iddia-
siyle ekinden bir hisse almak fikrinde idi. Fakat hayas@zl@g~@,
cu%reti bu derece ileriye go%tu%receg~ini asla tahmin edemezdim.
Ne ise, olan oldu. S#imdi, ne yapmal@?
Dog~rusu, ben kendi hesab@ma herhangibir yu%rek ac@s@ duy-
muyorum. Biraz dar@, biraz bug~day ektirmis#tim. Bu da ancak
Mehmet Alininkilere bir faydam olsun fikriyle idi. Bununla
beraber, onlar da bundan c#ok mu%teessir go%ru%nmu%yorlar. Bila^-
kis beni teskine c#al@s#@yorlar... [Sen sag~ ol, aman bir d@r@lt@ c#@-
karm@yal@m.] diye yalvar@yorlar. Beni o%fkelerinden olay, is#-
te, bunlar@n bu korkular@, bu meskenetleridir. Onlardan adalet
hislerini tahrike c#al@s#@yorum. Nafile; tas# gibidirler.
Bunlar, henu%z bir ic#timai^ mahlu^k haline bile girmemis#tir.
Ta^ yontulmam@s# tas# devrindeki insanlar gibi yas#@yorlar. O va-
kitlerde, kabilenin en kuvvetlisi elinde bir ag~ac# balta ile sizin
u%stu%nu%ze yu%ru%r, ag~z@n@zdan lokman@z@, ininizden kar@n@z@ al@p
go%tu%ru%rdu% ve bu herkese tabii^ ha^diseler gibi mukadder; c#eki-
nilmez, yenilmez go%ru%nu%rdu%.
Ko%ylu%de mu%lkiyet duygusu hers#eyin fevkindedir, derler.
Uzun as@rlardanberi devam eden harici^ istila^lar, dahili^ es#k@-
yal@klar Tu%rk ko%ylu%su%nde bu duyguyu da ko%rletmis#tir. Hepsi-
nin ic#inde, semavi^ bir a^fet esnas@nda bir koyun su%ru%su%nu%n u%r-
ku%ntu%su%nden birs#ey var. Neden u%rku%yorlar?
Bunu tarif ve tahlil etmek mu%mku%n deg~ildir. Onlar@ bu
hale koyan, u%stu%nde yas#ad@klar@ bu sert ve has#@n tabiat m@d@r?
Merhametsiz bir u%vey anan@n go%g~su% gibi hararetsiz bu toprak-
larda ancak bo%yle bir o%ksu%z c#ocuk ruhu dalgalanabilir.
La^kin, bu%tu%n bu felsefeler, beni, gidip Salih ag~aya c#atmak-
tan al@koymad@. Meydanl@kta, kahvenin c#ardag~@ alt@nda idi.
Ag~@r ag~@r u%zerine dog~ru yu%ru%du%m. Beni go%ru%nce sapsar@ kesil-
di, bas#@n@ o%nu%ne eg~di, bu%zu%ldu%. Gittim, o%nu%ne dikildim:
-- Bizim mahsulu% gece c#alan sen misin?
Cevap vermiyor, yere bak@yor.
-- So%yle, h@rs@z sen misin? S#imdi yakandan su%ru%kleye su%-
ru%kleye seni en yak@n karakola go%tu%receg~im.
Ayag~@n@n bas# parmag~@n@ avucunun ic#ine ald@.
-- So%yle; diyorum. So%yle; diyorum.
Ve kendimi kaybedip yakas@na yap@s#t@m. Silkinip geriye
c#ekilmek istedi. Sarst@m. Davrand@, ayag~a kalkt@, ve elimden
kurtulmak ic#in c#abalamag~a bas#lad@. Kahvede kimse yoktu.
Kahveci de suya gitmis#ti. Salih ag~a tuzag~a du%s#mu%s# bir c#akal
gibi penc#emde k@vran@yor.
Birden, herifin ag~z@n@ elimin u%stu%nde hissettim. Bir hayvan
gibi @s@rmag~a c#al@s#@yordu. Kara seyrek dis#lerinin nemini de-
rimde duyar duymaz, bu%tu%n hiddetim bir derin tiksintiye ink@-
la^p etti. Onu nefretle geriye ittim. La^kin yere du%s#mesiyle to-
parlan@p kalkmas@ bir oldu. Bir s@c#ray@s#ta kahvenin peykesin-
den o%teye atlad@. Kos#arak kac#t@ gitti.
Bir mu%ddet, gu%lmekle ag~lamak aras@nda, hasm@m@n yerde
kalan papuc#lar@na bakt@m.
Hers#eyi bu kadar ciddiye almak, bu kadar o%fkelenmek ne-
den? Kac# gu%n yu%reg~imde bu ha^disenin azab@n@ tas#@d@m. Gidip,
Salih ag~an@n kendisinden bizzat af dilemek istedim.
La^kin, o bana kars#@ hic#bir kin tas#@m@yor gibi. Yapacag~@n@
yapt@ktan, almak istedig~ini ald@ktan sonra o%tesine pek ehem-
miyet vermiyor. Hatta^, meselenin bu kadarc@kla kapanm@s# ol-
mas@na seviniyor. Belki, bununla da kalmay@p ic#inden bana
kars#@ bir nevi istihka^r duyuyor. Beni herhangi bir delikanl@
gibi ham ve hoyrat buluyor.
*
* *
As#ar memuru ko%ye geldig~i gu%n onu ilk kars#@layanlardan
biri Salih ag~a oldu. Bir mu%ddet bas#bas#a konus#tular. Sonra
yanlar@na Bekir C#avus#, muhtar ve imam geldi. Salih ag~a gayet
mu%him ve is# bilir bir adam tavr@ tak@nm@s#, hepsine ag~@r ag~@r,
yavas# yavas# bir s#eyler so%ylu%yor. Yanlar@ndan gec#erken hepsi
birden kalk@p bana sela^m verdiler. Bakt@m, Salih ag~a da kalk-
m@s# sela^m veriyor. Yanlar@na vard@m:
-- Merhaba ag~alar...
As#ar memuru setre pantolonlu kauc#uk yakal@, yusyuvar-
lak bir k@ranta adamd@r. Dizleri ve ayaklar@n@n uc#lar@ birbiri-
ne bitis#ik oturuyor. Iki la^f aras@nda bir uyukluyor.
-- Bu y@l bir ug~ursuzluk var emme...
-- Ne diyon be, sen nediyon?
-- Iyi olur ins#allah.
Bu tarzda bas#@ yok, sonu yok bir konus#man@n ortas@na du%s#-
tu%m. Gerc#i ben gelince yu%zler deg~is#ti, so%zler deg~is#ti. Fakat,
a^s#ar memurunun c#ehresindeki uyku hali dag~@lmad@. Sivrihisar-
dan geliyormus#. Yola c#@kal@ onbes# gu%n oluyormus#. Onun ic#in
ne sorsam bilemedig~ini so%ylu%yor. [Ankara, size daha yak@n]
diyor.
Ankara bize daha yak@n... Bu so%zde bilmem nic#in yu%reg~i-
me ferahl@k veren birs#ey var. Bir gu%n kalk@p oraya gideceg~im.
La^kin bu s#ehir o kadar kalabal@km@s# ki, gidip de ac#@kta kal-
maktan deg~il ama faydas@z bir misafir olmaktan c#ekiniyorum.
-- Ic#inizde Ankaray@ go%ren var m@?
Bir a^s#ar memuru go%rmu%s#.
-- Sivrihisara ta^yin edilmezden evvel kalecikte idim. Ora-
dan gec#tim. On, onbes# gu%n kald@m. Fena yer deg~il. Ama, suyu
yok, yes#illik yok. Hem o%yle bir pahal@, o%yle bir pahal@ ki...
Bekir C#avus#, gec#enlerde Polatl@ya kadar gitmis#.
-- Go%rdu%m, diyor, trenler Ankaradan Eskis#ehire boyuna
asker tas#@yor ve Eskis#ehirden Ankaraya vagon dolusu erzak
gidiyordu.
Muhtar:
-- Hep bu%yu%kler oraya toplanm@s#.
dedi. As#ar memuru kimbilir kac#@nc@ uykusundan bas# kald@r@p:
-- Bu%yu%kler mi? O%yle, o%yle. Bizim mu%du%r de orada... Ben
go%rdu%m.
Soruyorum:
-- Ayl@klar muntazam c#@k@yor mu, memur efendi?
-- Ayl@klar, hic#bir zaman bukadar muntazam c#@kmam@s#t@.
Ay@n otuzu oldu mu hemen bordrolar haz@rlan@yor. Bir imza
edip almak kal@yor.
Milli^ hu%ku^metin bu muvaffak@yetini duyunca sevinc#ten
yu%reg~im hopluyor.
-- Hers#ey buna go%re, Ben Kalecikten Ankaraya u%stu%mde
iki bin lira emanet parayla geldim. Yolda ka^h yaya yu%ru%du%k,
ka^h ac#@kta yatt@k. Elhamdu%lilla^h, k@l@m@za dokunan olmad@.
Her taraf emniyet ic#inde.
Yu%reg~im bir defa daha ag~z@ma geliyor. Gu%ya bu%tu%n bu
asayis#i, intizam@ temin eden benmis#im gibi bir gurur ve ifti-
< P. 64.>
har duyuyorum. Memura, ko%yu%leri go%stererek:
--Bir de bunlar, hers#eyin ko%tu%ye dog~ru gittig~ini so%yledi-
ler. Hep ug~ursuzluktan, bereketsizlikten bahsederler.
La*kin, memur, bu s@rada gene uykuya dalm@s#t@. Ko%ylu%ler-
den biri:
-- O%yle deme, beyim, dedi ve eliyle ovada bir genis# daire
c#izerek; vakti zaman@nda s#u go%rdu%g~u%n yerler hep agz@na kadar
dolu erzak kuyular@ idi. S#imdi ac#sam diplerinde bir tane arpa
bulamazs@n.
A*s#ar memuru, tam bu s@rada go%zu%nu%n bir tanesini ac#t@ ve
bana: [Inanma, yalan so%ylu%yor], der gibi bir is#aret yapt@.
Anadolu ko%ylu%su%nu%n zahire ambarlar@ bombos#, fakat, Tu%rk
entellektu%eli yedi devlete harb ac#m@s#t@r. Istanbul'da Ali Kemal
buna delilik diyor. Ben, bu hali ulvi* ve heyecan verici bir
manzara gibi seyrediyorum.
Ankarada. Ha*kimiyeti Milliye gazetesi [Itila*f kuvvetleri-
nin Istanbuldaki rezaletleri] diye bir kronik su%tunu ac#m@s#.
O%bu%r tarafta, [Galipler, akl@n@z@ bas#@n@za ahn.] bas#l@kl@ bir ma-
kale nes#rediyor. Havada [Milletin ha*kimiyeti] so%zu% ila*hi bir
vahiy gibi dolas#@yor. Gelip, beni, bu inzivada uyand@r@yor. Tu%r-
kiyenin karanl@k semas@nda Mustafa Kemal ad@ bir sabah y@l-
d@z@ gibi parl@yor. Bunun etraf@nda baz@ peykler beliriyor. Tek-
rar Tu%rk ordusundan bahsediliyor. Mehmet Aliden mektup
geldi. Mensup oldug~u alay Ku%tahyada imis#. Aras@ra bizim ta-
raflardan bir kafile asker veya bir zabit gurubu gelip gec#iyor.
Bunlardan baz@lar@n@ bizim ko%yde misafir ediyorum.
Bular, art@k benim bildig~im harbi umumi* zabitleri de-
g~ildir. Baz@lariyle tan@s#makla beraber onlarda eski ruhtan, es-
ki kafadan bir s#emme bulam@yorum. Bunlar, bir ordunun ale-
la*de zabitleri olmaktan ziyade yeni bir mezhebin rehberleri
gibidir. Harbi umumi*de her biri birs#eyden s#ika*yetc#i idi. Hepsi
devletin siyasetini tenkit ederdi. Hepsi can@ndan bezgin go%ru%-
nu%rdu%. S#imdi ise mu%nakas#a bile kabul etmiyorlar. [Mutlaka
yeneceg~iz.] diyorlar.
Fakat, inan@lacak s#ey deg~il. Ben, harbi istemiyenlerin ara-
s@nda yas#@yorum. Bu milletin yega*ne kudret menba@ bu ko%y-
ler, bu hastal@k, yoksulluk, u%mitsiz yuvalar@ deg~il mi? Bu harb-
de zabitlerin sevk ve idare edecekleri insanlar hep bu arala-
< P. 65.>
r@nda yas#ad@g~@m kanlar@ c#ekilmis#, derileri kemiklerine yap@s#-
m@s#, go%zlerinin feri kac#m@s# hayaletler deg~il mi?
*
* *
Gec#en gu%n bir cephanenin cepheye nas@l tas#@nd@g~@n@ go%r-
du%m. Uzun bir kag~n@ kafilesi, ah, ne hazindi, bu kag~n@ kafile-
si... G@c@r, g@c@r... ve s@ska mandalar@n kalc#a kemikleri o kadar
sivrilmis#ti ki, yer yer derilerini delmis#tir. Bu deliklerin u%stu%n-
de sineklerin yu%zlercesi kalk@p yu%zlercesi konar. Kafileyi sev-
keden insanlar ise sineklerin azman@ gibidir. Ne s#ekilleri in-
san s#ekline, ne yu%ru%yu%s#leri insan yu%ru%yu%s#u%ne, ne sesleri insan
sesine benzer. Bu iki direk, iki tekerlekten ibaret arabalar san-
ki onlar@n uzuvlar@n@n bir temadisir. Bunlar@n ic#inde yatar-
lar. Do%s#ekleri, yorganlar@, yiyecek ve ic#ecekleri bunlar@n ic#in-
dedir. Kaplumbag~an@n kabug~u belki kaplumbag~adan ayr@la-
bilir. Fakat bu arabalar@ o adamlrdan ay@rman@n imka*n@ yok-
tur.
Bitmez tu%kenmez Anadolu yollar@nda, dereler, tepeler as#a-
rak, yokus#lar c#@k@p inis#ler inerek, dikenlikler ve kayal@klar
aras@ndan gec#erek hazin hazin yu%ru%yen kocaman, acayip kap-
lumbag~alar... Siz, ayni zamanda, Tu%rk ko%ylu%su%nu%n y@rt@k p@r-
t@k es#yas@ da tas#yorsunuz.
Hic# s#u%phesiz, bu%yu%k ak@nlara, bu%yu%k futu%hata giden eski
Tu%rklerin arkas@ndan da buna benzer katarlar yol al@rd@. Attila*-
n@n es#yas@n@ tas#@yan arabalar da belki bunlardan farks@zd@.
Og~uz kollar@, Anadolu u%stu%ne, mutlak, bunun g@c@rt@lar@n@ din-
liye dinliye uzand@lard@. Her halde bu garip ve hazin araba ti-
pini, birer fosil izi halinde eski tas#lar@n bo%g~ru%ne kaz@lm@s# go%r-
mek mu%mku%ndu%r. Fakat, bu%tu%n bu tarihi* tahayyu%llere rag~-
men insan, gene bunlarda destani* birs#ey bulmag~a kadir olam@-
yor.
Kag~n@lar gec#erken, harbin neticesinden, ben de, bu%tu%n ko%y-
lu%lerle beraber u%midimi kesiyorum. G@c@r, g@c@r, g@c@r, g@c@r...
Sanki, belkemig~im bir testereyle orta yerinden kesiliyor gibi.
Ve mandalar@n bu%tu%n ag~@rl@g~@ bir kara ka*bus halinde u%stu%me
c#o%ku%yor.
La*kin, is#te, za*bitler [Mutlaka yeneceg~iz] diyorlar. Ino%nu%,
F. 5
< P. 66.>
yeni bir devrin bas#lang@c@ deg~il mi? Tu%rk ordusu orada as@r-
lardanberi kaybettig~i ananesine tekrar kavus#amad@ mi?
Nerede okudum, bilmiyorum. Cephe artlar@ tiyatrolar@n
kulislerine benzermis#: Shakespeare'in veya Racine'in bir tra-
gedyas@ oynanacak. Sahnede, K@rallar@ K@ralic#eleriyle bu%tu%n bir
saray ic#inin has#met ve debdebeleri go%sterilecek. Fakat bundan
evvel bir de kulisteki haz@rl@g~@ go%ru%nu%z: Y@rt@k ve ter kokulu
canfes parc#alar@ndan, pasl@ demir ve teneke k@r@nt@lar@ndan bir
y@g~@n h@rdavat ve bunlar@n aras@nda yar@ ac#, yar@ tok birtak@m
zavall@ insanlar gelip gidiyor, eg~ilip kalk@yor.
Is#te, biraz sonraki muhtes#em sahne bu anas@rdan ha*s@l ola-
cak...
*
* *
Bizim Ismaile, art@k, ben de k@zar oldum. Ne bir is# go%rdu%-
g~u%, ne yerinde durdug~u var. O%yle bir hayla*zlas#t@, o%yle bir
hayla*las#t@ ki, deme gitsin. Bazan, ortadan bu%sbu%tu%n kaybolu-
yor. Saatlerce, hatta* gu%nlerce nereye gittig~i bilinmiyor.
Gerc#i, ilk gu%nler evde hayli mu%this# sahneler oldu. Zeynep
kad@n, babas@ tutmus# bir zenci kar@s@ gibi, kac# kere c#ocug~un u%s-
tu%ne sald@rd@. Fakat, ka*r etmedi. Ismail taze bir kuvvetle can-
lanm@s# go%ru%nu%yor. Ha*tta bir defas@nda anas@ u%stu%ne dog~ru yu%-
ru%rken, o kolunu havaya kald@rd@:
-- Hele bir gel, hele bir gel... dedi.
Zeynep kad@n, s#as#@rd@:
-- Ne diyon? Ne diyon?
-- Hele bir gel, hele bir gele...
-- Aman@n, bana el kald@r@yor!...
O andanberi, sanki Ismailin elini kolunu bag~l@yan sihir
bazuldu. Kabuk yar@ld@, ic#inden c#@kan hic#birimizin tan@mad@g~@
yeni mahlu*k, bir salyangoz gibi esrarl@, c@v@k ve [sinik] tir.
Bir taraftan dokunuldug~u vakit, sertles#ir, [anten] lerini uza-
t@r, ve elinizin u%stu%ne su%mu%g~u%nu% b@rak@r
Eskiden cigara ic#mezdi. Ben verdig~im zaman [bize go%re
deg~il] derdi. S#imdi, sabahtan aks#ama kadar durmaks@z@n, ci-
garalar@mdan al@yor.
Bir gu%n dedim ki:
< P. 67.>
-- Cigara istiyorsan bana so%yle, ben veririm. BIr daha ha-
berim olmaks@z@n, odamdan birs#ey alma.
Sanki so%zu%m ona deg~ilmis# gibi cevap vermeden uzaklas#t@.
Eskiden, benim yan@mda, bir nevi terbiyeli durus#u vard@.
S#imdi beni nerede go%rse, adam yerine saym@yor.
Onu bir ko%sede s@k@s#t@r@p, do%vmek istiyorum.
*
* *
Son zamanlarda, ne vakit, ad@n@ bilmedig~im gu%zel ko%lu%
k@z@n@n ko%yu%ne gidecek olsam, Ismaile yolum u%stu%nde rasl@-
yorum. Ya ben giderken o do%nu%yor, yahut ben do%nerken o gi-
diyor.
Bir defas@nda hic# go%rmemezlikten geldim. O%bu%r defas@n-
da, o beni go%rmemezlikten geldi.
Nihayet, gu%nu%n birinde, kavakl@lta yu%zyu%ze kars#@las#@nca,
durmag~a mecbur olduk. Onda ve bende acayip bir tutukluk
vard@. Ne ben ona bir kelime so%yliyebiliyordum ne o bana. Suyu
c#ekilmis# derenin ic#inde, bir hayvan les#i u%stu%ne, kargalar@n bir
ku%mesi konup, bir ku%mesi kalk@yor ve c@yak c@yak bag~@r@yor-
lard@.
Ismail ve ben bir mu%ddet, yanyana ko%ye dog~ru yu%ru%yor-
duk. Sonra ne yapacag~@n@ bilmiyen kimselere mahsus bir ic# s@-
k@nt@s@ ile yolun ortas@nda durup kargalar@n uc#us#unu seyrettik.
Tabakam@ c#@kard@m, bir cigara yakt@m. Bir tane de Ismaile
uzatt@m:
-- Bu ko%yde ne var, ne yok?
-- Hec#, kar@ k@zan c#al@s#@rlar.
-- Sen do%nu%yor muydun?
-- Hee...
-- O%yle ise beraber do%nelim.
Ve tersyu%zu% geri do%ndu%k. As#ag~@ yukar@ on, onbes# dakika
sessiz yu%ru%du%kten sonra bas#@m@ ona dog~ru c#evirmeksizin sor-
dum:
-- Yoksa senin nis#anl@n bu ko%yden mi?
Cevap vermedi.
-- Do%rdu%ncu% defad@r ki sana buralarda rasgeliyorum. Mut-
lak, sevdig~in gibi, beyim.
< P. 68.>
-- Hangi k@z, o, bakay@m? C#u%nku%, ben burada hemen her-
kesi tan@yorum.
-- S#abangilin Emine. O seni biliyor.
-- Emine...
Yu%reg~im, ku%t ku%t atmag~a bas#l@yor. Dilim, ag~z@m ic#inde
kupkuru oldu:
-- Yanl@s#@n var, ben Emine diye bir k@z tan@m@yorum.
Ismail. tekrar etti:
-- O seni biliyor.
Sesinde, ne hiddet, ne sitem, hic#bir s#ey yoktu.
-- Bu Emine, yes#il go%zlu%, uzun boylu... Hani, gu%ldu%g~u% va-
kit bembeyaz dis#leri var. O mu?
C@v@k bir s@r@tma ile:
-- Hee, o ya... Hee, o.
Kulaklar@m ug~ulduyor:
-- Benim ic#in ne dedi, o, sana?
-- [Kolu yok bir herif buraya gelir. O, senin ag~an m@]
dedi.
-- A, a, dedim. Kolu yok bir herif mi? O nas@l so%z?
Bas#@n@ eg~ip, gu*ya ilk defa go%ru%yormus# gibi, go%zlerini sag~
yan@ma dikiyor. Sonra, hayretle yu%zu%me bak@yor. Demek isti-
yor ki, [peki kolsuz deg~il misin?]
Baz@ heyecanl@ anlar@mda, kesik kolumun ag~r@s@n@ duya-
r@m. Gene, o%yle oldu. Sag~ taraf@m zonklamag~a bas#lad@.
Sol elimle, Yaradana s@g~@n@p, yan@mdaki cu%ceye bir tokat
as#ketmek istiyordum.
*
* *
Bu%tu%n gece, sag~ taraf@m hep zonklad@ durdu. Go%zu%me bir
damla uyku girmedi. Yeniden, bu ko%ye ilk defa gelmis# gibi-
yim. Kendimi o kadar garip, o kadar yaln@z ve o%ksu%z hissediyo-
rum. Tekrar, @ss@z Anadolu yaylalar@n@n kasvetli haritas@ bey-
nimin ic#ine naks#oldu. Bu engin yoksullug~un u%cra bir ko%s#esine
kendimi bir kara nokta gibi at@lm@s# go%ru%yorum.
Burada ben, Istanbuldaki kadar azap ve is#kence ic#inde-
yim. Tas#, toprak, su, insan, hayvan burada hers#ey benim aley-
himdedir. Ve bende bu%tu%n bu du%s#man unsurlara kars#@ mu%cade-
< P. 69.>
le etmek kuvveti yok. Mu%temadiyen eziliyorum. Mu%temadiyen
eziliyorum.
Bu, noktadan Ismail benden ne kadar kuvvetli go%ru%nu%yor.
Tabiat, onu da evirmis#, k@v@rm@s#, onu, daha yirmi yas#@na girme-
den bir ihtiyar adam gibi burus#turmus#tur.
Fakat, bu sarp ve has#in u%lkenin es#i olan ruhu, zaman za-
man, bu%tu%n harici du%s#manlardan o%c almas@n@ biliyor, Co%n-
gu%l'u%n bu%tu%n hususiyetlerine va*k@f bir genc# goril gibi bu ha-
valnin en gu%zel, en tatl@ meyvas@na penc#es@n@ biliyor.
Nas@l yapt@? Buna nas@l muvaffak oldu? Bir genc# dis#i, bu
erkek kurusuna, daha yirmi yas#@na varmadan dis#leri do%ku%l-
mu%s#, yu%zu% burus#mus# bu galat@ tabiata nas@l tahammu%l ede-
bilir?
Karanl@g~@n ic#inden Eminenin beyaz dis#leri iki s@ra sedef
taneleri gibi parl@yor. Bunlar, Ismailin mi olacak? Uzun ve
a*henkdar endam@ ,bir ko%rpe so%g~u%t dal@ gibi bu dala m@ t@rmana-
cak?
Yok, yok. In oradan, c#ekil. Yar@n so%yliyeceg~im: [Emine,
go%zu%nu% ac#. Sonra pis#man olursun. Bu cu%ce, sana koca olamaz.
Genc#lig~ine, gu%zellig~ine ac@.] diyeceg~im.
Ya, [sana ne oluyor?] derse... Istanbul usulu% bir ko%ylu%
k@za ila*n@ as#k m@ edeceg~im? Bu kadar gu%lu%nc#, bu kadar zaval-
l@, bu kadar acayip birs#ey olmag~a katlanacak m@y@m? Haydi,
can@m. Ne yaparlarsa yaps@nlar. Iki ko%ylu% sevis#ip birbirlerini
alacaklarm@s#. Bana ne?
Kendi kendime bunu so%ylemekle beraber, gene go%zu%me
uyku girmiyor. Hey Allah@m, Emineyi Ismailden k@skan@yorum.
Ben, Cela*l Pas#an@n og~lu Ahmet, neferim Mehmet Alinin kar-
des#i bu%cu%r Ismaili k@skan@yorum! Bog~az@n@ s@k@p o%ldu%resiye
k@skan@yorum.
*
* *
Kac# gu%ndu%r, bin tu%rlu% c#are ile dis# ag~r@s@n@ yat@s#t@rmag~a
c#al@s#an adam gibiyim. Ka*h zihnimi bu%yu%k ve mu%him s#eylerle
is#gal ederek, ac@y@ unutmag~a c#al@s#@yorum. Ka*h okuyyorum, oku-
yorum, okuyorum. Bazan da c#@k@p k@rlarda, bar@rlarda dolas#@-
yorum ve bo%yle dolas#@rken, hep tesadu%f mu% diyeyim, yoksa bir
< P. 70.>
al@s#anl@k eseri mi, kendimi Eminenin ko%yu% civar@nda buluyo-
rum. O vakit, gec#mis# sand@g~@m ag~r@ bu%tu%n s#iddeti, bu%tu%n azg@n-
l@g~@ ile bas# go%steriyor.
Bu, benim bir kad@na ilk tutulus#um deg~ildir. Faka, bu be-
nim ic#in ilk muhal olan sevgidir. Bir dag~ gu%lu%, dikenlikler, c#a-
l@l@klar aras@ndan, bir dag~ gu%lu% nas@l kopar@l@r? Bilimiyorum.
Ne denilir? Nas@l al@n@r? Bilmiyorum. Kambur og~lan@n ko%r k@-
z@ ard@ndan kovalay@p yakalay@s#@ gibi mi Gidip ona sormak
istiyorum.
La*kin, bana, bu hususta ders verebilecek, tek bir kis#i var.
O da Ismaildir. Surat@n@ go%rmeg~e tahammu%lu%m olsa gidip on-
dan o%g~reneceg~im. Eminenin go%nlu%nu% c#elmek ic#in ne yapt@n?
diyeceg~im. O bana cevap vermeksizin s@rtacakt@r. C#u%nku%, o
da ne yapt@g~@n@ bilemez. Bu is# kendilig~inden oluvermis#tir. Ko%y-
lerde tek delikanl@ kalmad@. K@zlar, k@zog~lan k@zlar, koca bula-
madan kocay@p gidiyor. Ismailin bir evlenme teklifi Emineye
ka*fi gelmis#tir. Ondan daha iyisini mi bulacakt@? Mehmet Ali-
nin ailesi epeyce de zengin say@l@r.
U%c#yu%z, do%rtyu%z do%nu%me yak@n topraklar@ vard@r. Herkes,
Zeynep kad@n@n birikmis# paras@ oldug~uunu so%ylu%yor. Emine is#e
dul bir halan@n yan@nda bir yetim k@zd@r. Babas@, Balkan har-
binde s#ehit du%s#tu%kten sonra anas@, bir bas#kasiyle evlenip onu
ortada b@rak@vermis#.
Emineye dair bu malu*mat@ Zeynep kad@ndan al@yorum.
Zeynep kad@n, Ismailin bu k@z@ almas@na s#iddetle aleytard@r.
[Benim yan@ma getiremez, istedig~i yere go%tu%rsu%n.] diyor. [Ah
o k@z@n halas@ olacak kar@ yok mu? Is#te, benim bas#@ma bu c#ora-
b@ o%ren odur. C#@r@lc#@plak yetimi boynumuza dolamak istiyor.]
Zeynep kad@n, c@r@lc#@plak derken, ben, tatl@ bir u%rperme
gec#iriyorum. Onu, bu%tu%n o kirli, kaba esvaplar@n@n ic#inden, ka-
l@n kabuklu bir yemis# soyar gibi soyuyorum. Mutlaka teninin
duru bir beyazl@g~@ vard@r. Go%g~su%, kalc#alar@ dolgun, eti ve omuz
bas#lar@ gevrektir. Boynunun, bir kug~u boynu gibi uzun oldu-
g~unu biliyorum. Mutlaka beli ve karn@ da buna go%redir.
Zeyney kad@na diyorum ki:
-- Hakk@n var. Ne yap@p yap@p bu is#in o%nu%ne gec#melisin.
-- Dinleyor mu? Ay og~ul, dinleyor mu?
< P. 71.>
Hakikaten, Ismailin, bir anas@n@ do%vmedig~i kal@yor. Zey-
nep kad@n:
-- Ah, Mehmet Alim burada olsayd@. ben ona go%sterirdim;
dedi.
-- Ben burada deg~il miyim? Sana so%yledim, beni her is#te
Mehmet Aelinin yerine koy diye.
Kad@n, tuhaf birs#ey so%ylemis#im gibi yu%zu%me bakt@ .
*
* *
Bir aks#am u%stu%, evin dam@nda oturuyordum. Erguvani* de-
nilecek kadar k@z@l bir ayld@nl@k ic#inde, birtak@m delice hulya-
lara dalm@s#@m. Gelip yan@ma c#o%ktu%:
-- Bir cigara verir misin?
Bas#@m@ c#evirmeden paketi uzatt@m.
Bu, ko%yde bu%tu%n hayvanlar@n,, davarlar@n do%nme saatidir.
Arka tepelerden inen mandalar@n ayak sesleri, kat@ bir sat@h
u%zerine bir yaz yag~murunun du%s#u%s#u%nu% and@r@yor. Kuzular me-
leyor. Analar@, onlara cevap veriyor. Derken bir es#ek an@rma-
g~a bas#layor. Yak@ndaki bir ku%mesten, bir tu%neme haz@rl@g~@n@n
bu%tu%n ku%c#u%k g@tg@daklar@ geliyor ve uzaktan uzag~a ko%pekler
havl@yor.
Nuhun gemisi dolmakta... Bu, du%nyan@n sonu mu? Her ak-
s#am, her aks#am, du%nyan@n sonu geldi zannediyorum, seviniyo-
rum. Fakat...
-- Sen, benim ic#in anama ne demis#sin?
Yan@mda bir ses. Ismailin sesi. Hay, bu tevrati* aks#am s#ere-
fine, seni, adas#@n Ismailin gibi tas# u%stu%ne yat@r@p bog~azlamak
kabil olsayd@!
So%zu%nu% is#itmemezlikten geliyorum. La*kin, o yan@bas#@mda
m@r@ldanmakta devam ediyor. Bas#@m@, h@s#@mla c#evirdim:
-- Ne homurdan@p duruyorsun, orada?
Ismail, bu sert hareketim kars#@s@nda o kadar s#as#@rd@
kald@ ki, az kals@n haline gu%lecektim. Kal@n, c#at@k kas#lar@n@n
alt@nda ku%c#u%cu%k yuvarlak go%zleri birer c#ivi bas#@ kadar ufalm@s#
ve yu%zu%, burus#a burus#a bir kuru incir halini alm@s#t@.
Bas#@m@ tekrar o%teye c#evirdim. Fakat o, beni kapl@yan hava-
y@ dolduruyor, bir civa ag~@rl@g~@ ile ag~@rlas#t@r@yor. Bulas#@k suyu,
ah@r ve umumi* aptesane kokular@n@ and@ran bir taafu%n bu ha-
< P. 72.>
vaya bir bog~ucu gaz fecaati vermekte ve beni can@mdan bezdir-
mekte idi. Ah, bu insan, ah bu insan denilen mahlu*k. Tabiat@,
ne cenabet bir zindan haline sokmus#. Yan@bas#@mda, bu c#ocuk
olmasa, bu c#amurdan yuva, bu as#ag~@n@n kurt kaynas#malar@, bu
yenen ic#ilen s#eylerden s@zan geriz olmasa, s#u kuru toprak dal-
galar@n@n u%stu%nde, bu k@z@l aks#am ayd@nl@g~@nda hayat, daha ne
kadar sade ve asi*l olacakt@...
-- Sen demis#sin ki...
-- Ben dedim ki, eg~er sen o k@zla evlenmeg~e kalk@s#@rsan
kulag~@ndan tutup askere go%tu%ru%ru%m.
Ismailin benzi mutlaka ku%l gibi olmus#tur. Sesi titriyerek:
-- Bu yas#ta, beni hic# askere al@rlar m@?
-- Bu yas#ta evlenebiliyorsun da neden askere gidemiyor
mus#sun bakal@m? Evlenmesini bilen adam, peka*la* askere de
gidebilir. S#imdi nizam o%yle...
Ismail, dayak yemis# bir kedi gibi belini k@sarak sessizce
as#ag~@ya s@v@s#t@.
*
* *
Bu%tu%n merak@m s#unda: Emine, Ismaile varmag~a go%-
nu%lden raz@ m@? Bir gu%n, kavak ag~ac#lar@n@n aras@nda, onu so%yle
bir kuytu yere c#ek@p sordum:
-- Sahiden Ismaile varmak istiyor musun?
Omuzlar@n@ silkti. Bas#@n@ yana c#evirdi. Gu%ldu%:
-- Ne bileyim ben, ne bileyim ben...
--Sen bilmeyeceksin de, kim bilecek?
-- Halam bilir.
Ve bir geyik gibi c#ala*k, yan@mdan kac#@yor. [Dur] demeg~e
kalm@yor. Onu, yakalay@p, belinden kavramak istiyorum. Bu
kac#@s#ta o%yle bir dis#ilik var ki... Yu%reg~im, go%g~su%mu%n alt@nda bir
kaynak gibi hopluyor.
-- Emine, Emine, dur biraz. Bir so%yliyeceg~im daha var.
Bir so%yliyeceg~im daha var, fakat dinliyen kim? Durup din-
lese bile dilimden birs#ey anlam@yacak. Bunu bilerek gene ar-
kas@ndan yu%ru%yorum. Biraz h@zl@, biraz kos#mag~a benzeyen bir
yu%ru%yu%s#. Ve bos# yenim sag~ taraf@mda bir uzun torba gibi sal-
lan@yor. Do%nu%p baksa belki halime gu%lmekten kat@lacak. Dur-
dum. Emine, s#imdi, ko%ye giden yolun u%stu%nde gittikc#e uzakla-
s#an, gittikc#e uzaklas#an alacal@ bir go%lgedir.
< P. 73.>
Derenin kenar@na c#o%ku%yorum. [Dede Korkut] da bir tabir
var: Bo%g~u%r, bo%g~u%r. Ben, is#te bo%g~u%r ag~lamak istiyorum.
Nereye gideyim?
Benim yerim neresidir?
Kimlere dog~ru varay@m?
Beni kimler anlar? Kimler derdime deva bulur? Beni bu
illetten, beni bu gurrbetten kim kurtarabilir? Hangi kardes#?
Hangi hems#eri? Hangi can yoldas#@? Hey, ana toprak, ne kadar
merhametsiz, ne kadar kat@s@n? Benim @st@rab@ma ne kadar
yabanc@s@n! Ben mi senin u%vey evla*d@n@m? Yoksa sen mi be-
nim u%vey anams@n? Eg~er, ben senin u%vey evla*d@n isem, bu ko-
lu kimin yoluna feda ettim? Nic#in s#u anda, bir derenin kena-
r@nda bir insan viranesiyim?
Senin yoluna genc#lig~imi heder ettikten sonra, gene orada,
o du%s#mu%s# s#ehirde, senin hasretinle yanan ben deg~il miyim?
Is#te geldim; is#te, geldim. Fakat, benim o%nu%mde, k@zlar@n kac#@-
yor. Bana k@zlar@n arkalar@n@ c#eviriyor. Onlara her uzatt@g~@m el
havada kal@yor.
Eg~er, sen bir u%vey ana olsayd@n, @st@rab@n benim @st@rab@ma
bu kadar benzer miydi? Sen de bencileyin, bu kadar garip bu
kadar yoksul... Sen de bencileyin bu kadar derdini anlatma-
dan a*ciz olur muydym? Benim ic#in senin yu%zu%n Zeynep kad@-
n@n c#ehresinin es#idir. O halde hepimizim anlas#mam@za ma*ni
olan s#ey nedir?
Bo%yle du%s#u%nerek, geceye kadar derenin k@y@s@nda c#omelmis#
kalm@s#@m.
Geceler, @ss@z, c#@plak Anadolu yaylas@n@ daha ziyade garip-
les#tirir. Bu @ss@z, @s#@ks@z topraklar, go%kyu%zu%nu%n alt@n mozayik-
l@, muhtes#em kubbesi alt@nda ezilir, erir, yok olur. O kadar yok
olur ki, bunun ic#inde, siz, kendinizi, c#oktan a*deme inmis# bir
go%lge farzedersiniz. Hayat denilen s#ey, gu%r, kalabal@k, p@r@lp@r@l
yukar@dad@r. Sanki, arz@n u%stu%ndeki medeni* s#ehra*yini seyredeceg~im.
tersine do%nu%p tepeden size bak@yor. Bas#@m do%nmese, sabaha
kadar s@rtu%stu% yat@p bu engin s#ehra*yini seyredeceg~im.
Fakat, bas#@m do%nu%yor. Bir dev, beni kolumdan tutup aya
m@ f@rlatt@? Hakikaten, buras@ aydan farkl@ bir yer deg~ildir.
Ayni cans@zl@k ,ayni donukluk. Hers#ey tas# kesilmis# gibi. Ne
< P. 74.>
bir ses, ne bir hareket... Ve ben, k@m@ldasam, sanki, her taraf
c#at@rdayarak tuz buz olacak. Olsun, bari... Olsun bari...
*
* *
Ko%yde, k@s# haz@rl@klar@ bitip tu%kenmek bilmiyor. Sog~anlar
kurtutuldu. Dibeklerde gu%nlerce bulgur k@r@ld@. Bug~daylar
u%g~u%tu%ldu%. Bunlardan deste deste yufkalar yap@ld@.
Derken kuru yemis#lere s@ra geldi. Ama, o ne kadar ceviz! Ah@r-
lar, damlara, damlar@n u%stu%ne kadar saman y@g~@nlariyle dolu.
Kad@nlar, bir taraftan, taze tezek topraklar@n@ duvarlara yap@s#-
t@r@yorlar. Zeynep kad@n@n evi, eski Abdu%lhamit ricali gibi bu
tunc# renkli nis#anlarla bas#tan bas#a donand@. Ve ne koku! Bu%-
tu%n tabiat tezek kokuyor.
Zeynep kad@n, k@zlar@ ve gelinleryle beraber, sabahtan
aks#ama kadar, durmaks@z@n c@al@s#@yor. Mehmet Alinin yavrusu-
nu sokak kap@s@n@n es#ig~ine b@rak@p gidiyorlar. Bereket versin
ki, c#al@st@klar@ meydanl@k bizim evin o%nu%du%r. C#ocuk bag~@rmag~a
bas#lay@nca anas@ kos@up gelebiliyor. C#ok defa, biz onunla es#ikte
arkadas#l@k ederiz. Ku%c#u%k insan yavrusu, ayaklar@m@n ucunda,
yar@ toprag~a kar@s#m@s#, do%g~lek cinsinden su%ru%ngen bir nebat gi-
bidir. K@m@ldad@kc#a bir bu%yu%k solucan ku%mesini and@r@yor. Her
ne taraf@ndan bak@lsa bir ana karn@ndan c#@km@s# olmaktan ziya-
de topraktan bitme s#eylerden biri hissini veriyor.
O kadar s#ahsiyeti yok ki, daha ad@n@ bile koymad@lar. Iki
u%c# defa Mehmet Aliden sorduk. Hep unutuyor mu, nedir? Go%n-
derdig~i mektuplarda c#ocug~unun ad@ndan hic# bahsetmiyor,
[Mahdumuma sela*m@ mahsus ederim.] demekle kal@yor. Ve
ben, onu, [ads@z] diye c#ag~@r@yorum.
-- Ads@z, Ads@z.
Ku%c#u%k go%vdesi u%stu%nden kocaman bas#@n@ zahmetle c#evire-
rek, bana bak@yor, O%yle mahzun, o%yle mahzun bir bak@s# ki, in-
sana ag~lamak isteg~ini veriyor. Hakikaten, Schopenhaur'@n be-
ka*rl@k nazariyesi lehine bu c#ocuktan daha canl@ bir misal
bulunmaz. Bu mahlu*ka bakarak, derhal du%nyaya c#ocuk getir-
menin bir cinayet oldug~unu tasdik ederiz.
-- Ads@z, Ads@z, biraz gu%lsene. Biraz oynasana.
Yu%zu% burus#ur, dudaklar@ bu%ku%lu%r. Hemen ag~lamak u%ze-
< P. 75.>
redir, Bas#kalar@n@n kendisiyle mes#gul olmas@na o kadar al@s#-
mam@s# ki, bunu bir is#kence tela*kki ediyor.
Ve hemen eline birs#ey tutus#urup kars#@da c#al@s#anlar@ sey-
re koyuluyorum.
Insanlar. hers#eyden ziyade kar@ncalara benziyorlar. Eko-
nomi ve c#al@s#ma melekesi, her mahlu*ktan fazla bu iki cinste
kendini go%steriyor. Ve bu hassa, bir nevi yar@n@ go%rme, yar@n@
du%s#u%nme kudretiyle birleserek onlar@ alela*de hayvanl@g~@n fev-
k@ne c#@kar@yor.
Bu c#irkin ve bak@ms@z tabiat ko%s#esinde, bu kaba saba insan
ku%mesinin bana, a*deta, hu%rmete yak@n bir duygu veris#i neden-
dir? Bu insanlar, her gu%n hic#e sayd@g~@m, hor go%rdu%g~u%m, hatta*
bazan da tiksindig~im kimseler deg~il midir? Fakat, is#te, uzak-
tan c#al@s#@s#lar@n@ seyrederken, bana, herbiri bir bu%yu%k ha*dise-
nin kahraman@ gibi go%zu%ku%yor.
Bu kad@nlar@, ben, du%g~u%nlerde raksederken de go%rmu%s#tu%m.
Hareketleri, hic# bu kadar a*henktar deg~ildi. Dibek bas#@nda bu
kol sallay@s#lar, yalak kenar@nda bu eg~ilip kalk@s#lar, yu%k alt@n-
da bu iki bu%klu%m olus#lar, benim u%zerimde, eski M@s@r ve Yunan
tas#lar@nda go%rdu%g~u%m ritmik pozlar derecesinde bir tesir yap@-
yor.
O%yle ki, Zeynap kad@n, bunlar aras@ndan ayr@l@p, bana dog~-
ru geldig~i vakit, az kals@n elini o%pecektim.
*
* *
Gu%z mevsiminin sert ve yal@n ru%zga*rlar@ esmeg~e bas#lad@.
Iss@z, engin Anadolu yayla*lar@ u%stu%nde, ah, bu ru%zga*rlar...
C#o%lde yolunu s#as#@rm@s# kervanlar, viran bir beldenin u%s-
tu%nde yu%zlerce baykus# su%ru%su%, bir deniz kazas@ esnas@nda ko-
pan yu%rek parc#alay@c@ vaveyla*, bir dag~@n c#o%ku%s#u%, bir bu%yu%k
kraterin infila*ki, bir c#@g~@n inisi, bir selin bas@s#@ ,hic#bir s#ey, hic#-
bir tabii* a*fet bu ru%zga*rlar@n c#@kard@g~@ su%rekli ug~ultu kadar
ug~ursuz, korkunc# ve yeis verici deg~ildir.
Bu ru%zga*lar estig~i mu%ddetc#e, ben Dostoievski`nin es#has@n-
dan biri gibi olurum. Ya Sibirya yollar@nda bir kalebendin, ya
Moskova sokaklar@nda ac# bir serserinin ,ya s@n@r boyunda bir
han odas@nda kac#mak c#arelerini du%s#u%nen bir suc#lunun kab@ ic#i-
ne girerim. Derin bir azap yu%reg~imi t@rmalar.
Gene bo%yle fu%zga^rl@ gecelerden biri idi. Yatag~@m ic#inde,
soldan sag~a, sag~dan sola do%nu%yor, bir tu%rlu% uyuyam@yordum.
Derken, o ug~ultuya ko%peklerin havlamalar@ da kat@ld@. Cehen-
nemlik bir konser... Acaba, karanl@g~@n ic#inde cinler, zebaniler
de dans ediyor mu?
Kalk@p cam@n arkas@ndan geceyi tetkik ediyorum. Ko%pek-
ler havlamalar@n@ gittikc#e artt@r@yorlard@. Mutlaka, bir yaban-
c@ ko%ye girmek u%zere...
Bas#tan as#ag~@ya dikkat kesilip dinliyorum. Hakikaten, bir
insan@n ayak sesleri var. Bu saatte, bu gelen kim olabilir? Ko%-
pekler, su%ru% halinde pencerenin o%nu%ne gelmis# havl@yorlar, hav-
l@yorlar. Cam@ ac#@p hayk@r@yorum:
-- Hos#t, hos#t...
Ru%zga^r bas#@m@ al@p go%tu%recek bir s#iddetle esiyor. Nefesim
t@kanarak c#ekiliyorum. Ko%pekler susmuyorlar. Daha ziyade
havl@yorlar, ve, bir adama sald@r@r gibi h@r@lt@lar c#@kar@yorlar.
Biraz evvel ayak seslerini duydug~um kimse, hissediyorum
ki, yaklas#@yor. Hatta^, benim sesimi duyar duymaz durdu, san@-
r@m.
-- Kim var orada?
Bir adam birs#eyler m@r@ldan@yor. Havada, bir [S] harfi bir
[L] ye c#arparak dag~@l@yor. Tekrar bas#@m@ d@s#ar@ya uzatt@m:
-- Kim var orada?
Adam, daha yak@ndan:
-- [Ben, Su%leyman... Su%leyman] dedi.
Evvela^, bu Su%leyman@n kim oldug~unu hat@rlayamad@m.
Sonra birden akl@ma geldi.
-- Bu vakitte nereden c#@kt@n bo%yle?
Bana cevap vermeksizin, bir go%lge sessizlig~iyle, kendi evi-
ne dog~ru yo%neldig~ini go%ru%r gibi oluyorum. Penceremi kap@yo-
rum. Bu ha^dise dalgal@ bir denizin bir cesedi sahile at@s#@na ben-
ziyor.
Sabah@ gu%c# ettim ve herkes uyand@ktan sonra ilk is#im ev
halk@n@ vak'adan haberdar etmek oldu. Zeynep kad@n, bu hari-
kula^de havadise pek ehemmiyet vermez go%ru%ndu%.
Fakat, Ismail, derhal kos#arak Su%leyman@ bulmag~a gitti.
*
* *
Su%leyman@n bas#@ndan gec#enler:
Bir defa, Cenneti bulmak ic#in haftalarca ko%y ko%y dolas#-
m@s#. Sonra, bilmem nerede, ikisine birden rasgelmis#. Cennet,
onu evvela^, tan@maz gibi go%ru%nmu%s#. La^kin, Su%leyman @srar
edince demis# ki:
[Peka^la^, peka^la^ ama, bu is# bo%yle olmaz. Aram@zdan gec#e-
ni duym@yan kalmad@. Senin namusun bes# paral@k oldu. S#imdi
bunun bir c#aresi var: Sen beni bir kere bos#ars@n, ela^leme kar-
s#@ namusunu temizlersin. Ondan sonra tekrar gene evleniriz.]
Su%leyman [peki] demis#. Nahiyeye kadar gitmis#ler. Kad@-
n@n o%nu%nde, Su%leyman, kar@s@n@ [tala^k@ sela^se] ile bos#am@s#.
Mahkemeden c#@karken:
-- Aha, istedu%g~u%nu% ettim. S#imdi gel, ko%ye gidelim, evle-
nelim; demis#.
Cennet kahkaha ile gu%lerek:
-- Senin akl@n s#eriata da ermiyor, Sen beni u%c# defa bos#a-
d@n. S#imdi seninle tekrar evlenemem ic#in hu%lle yapmak la^z@m,
demis#.
Hu%lleci, ortada haphaz@r: Cennetin a^s#@g~@. Su%leyman kendi
eliyle, herifi, cennetin yan@na sokmas@n m@? Es#ikte, sabaha
kadar beklemesin mi? Sabah olunca, tak tak kap@. Fakat ac#an
yok. Neden sonra harif kap@dan bas#@n@ uzatm@s#:
-- U%len, ne istiyon?
-- Cennet Han@m@ go%receg~im.
-- Cennet Han@m@ m@? Ne yapacaks@n?
-- O bilir. Bizim ko%ve gidecez.
-- U%len o benim avrad@m be. Senin ko%yu%nde ne is#i var?
Su%leyman, biraz daha @srar etmek, biraz betelemek iste-
mis#. Fakat, herif yumruklar@n@ go%sterip:
-- Defol, s#uradan. Bas#@m@ bela^ya sokma; diye bag~@r@nca;
Su%leyman hemen kap@n@n o%nu%nden s@v@s#vermis#. Kap@n@n o%nu%n-
den s@v@s#m@s# ama, aylarca ko%yu%n etraf@nda dolas#m@s#, dolas#m@s#,
bir kere daha Cenneti go%ru%p de yu%zyu%ze konus#abilmek ic#in...
Gu%ndu%zleri kap@ kap@ dilenirmis#, geceleri gidip k@rda yatarm@s#.
La^kin o bu%tu%n bu zaman zarf@nda Cennete bir defa rasgelme-
mis#.
-- Ee, sonra?
Sonras@n@ art@k kendi de bilmiyor. Zannedersem, ko%ylu%ler,
ona art@k ekmek vermez oldular; o da ac# kal@p do%nmu%s# gelmis#.
Bizim ko%ylu%lere, bu ac# kal@s#; maceras@n@n en suzis#li taraf@
gibi go%ru%ndu%. Hemen her evden Su%leymana yiyecekler tas#@n-
mag~a bas#land@. Fakat, o, gelen kaplar@n hic#birine el su%rmu%yor,
boyuna tu%tu%n istiyor, cigara ic#iyordu. Gerc#i, halinde bir fev-
kala^delik yoktu. Ama, Cennet bahsi haricinde hic#bir s#ey ko-
nus#muyor ve o bahis ac#@l@nca, go%zleri, bir kara akik parlakl@g~@
al@yordu.
Henu%z kad@ndan u%midini kesmemis#ti. Her so%zu%n sonunda:
-- Bir gu%n gelir, bana muhtac# olur; diyordu.
-- Ya o zaman kabul edecek misin?
Cevap vermiyor. Dalg@n dalg@n o%nu%ne bak@yordu. Ilk gel-
dig~i gu%nlerde, kocaman bir sakal@ vard@, ona heybet veriyor-
du. Ko%yu%n berberi bunu k@rp@nca bizim u%stu%mu%zdeki tesirinin
yar@s@n@ kaybetti. Sonra, yavas# yavas#, hep ayni s#eyleri tekrar
ede ede bu%sbu%tu%n ma^nas@z bir adam oldu; art@k, semtine hic#
kimse ug~ramad@. Gene, eskisi gibi, aptal Memis#le bas#bas#a kal-
d@.
*
* *
Bu k@s#@n en mu%him ha^disleri:
Mehmet Ali, Sontes#rin ay@nda bir defa, on gu%n izinli geldi.
Alay@ Eskis#ehirde imis#. [Rahat@z. Yiyecek, ic#ecek bol. Zabitle-
rimiz c#ok iyi. Eskisi gibi do%vmek yok, so%vmek yok. Ama is#siz-
likten c#ok can@m@z s@k@l@yor.] diyor. Bir kere istasyonda Mus-
tafa Kemal Pas#ay@, bir kac# kere de Ismet Pas#ay@ go%rmu%s#. [Bi-
ri nas@l? O%bu%ru% nas@ld@? Bana anlat, bana anlat.] diyorum.
[Aha s#o%yle, aha bo%yle] diyor. Bir tu%rlu% is#in ic#inden c#@kam@yor.
Mu%mku%n olsa kendi muhayyelemi, kendi hassasiyetimi, kendi
dilimi ona hibe edeceg~im. Ta^ ki, vatan@n karanl@k semas@nda
parl@yan bu iki y@ld@z hakk@nda, bana tecessu%m ettirici malu^-
mat versin diye.
-- Nas@l? Go%zleri nas@ld@? Boyu uzun muydu? K@sa m@yd@
Nas@l bak@yordu? Nas@l yu%ru%yordu? Ne giyiyordu?
Mehmet Ali bana bu%sbu%tu%n bas#ka bir cevap veriyordu:
-- Biz sela^ma durunca [Merhaba asker] dedi.
Mustafa Kemal Pas#an@n, bu [merhaba asker] deyis#i epey-
ce enteresan bir tafsila^t. Fakat, o bu%yu%k s#ahsiyetin muayyen
ve ba^riz hic#bir taraf@n@ go%zo%nu%ne getirmiyor.
-- Sesi kal@n ve gu%r mu%ydu%?
-- O kadar@n@ is#itemedim, gayri...
-- Can@m, merhaba asker, dedig~ini is#ittim de, sesi kal@n
m@yd@, ince miydi, nas@l is#itmedin?
Bu tarzda konus#ma, Mehmet Alinin can@n@ s@k@yor. Hemen,
pozitif bahislere atl@yor:
-- Yunanl@lar, yak@nda yeni bir taarruza gec#eceklermis#.
-- Peki, siz haz@r deg~il misiniz?
-- Evvel Allah, haz@r@z beyim... Haz@r@z, emme...
Emmesi ne? Bunu izah etmek ic#in umumi fikirler, umumi^
mutala^alar sahas@na girmek la^z@m. Mehmet Alinin kafas@ ise
bu maceraya hic# al@s#mam@s#t@r.
Hula^sa, Mehmet Ali ko%yde kald@g~@ mu%ddetc#e kendisinden
birs#ey o%g~renmek kabil olmad@, ve o%ylece, geldig~i gibi gitti. Gel-
dig~i gibi mi?
Hay@r; kasaturas@n@n tersiyle, Ismaili, bir iyice do%vu%p o%yle
gitti. La^kin, terbiyede dayag~@n hic#bir rol oynamad@g~@n@ belki,
daima menfi bir tesiri oldug~unu, bana, bu vak'a kadar katiyet-
le ispat eden birs#ey yoktur. Ismail, dayaktan sonra bir kat da-
ha ahla^ks@zlas#t@. Evin ic#inde, ko%yu%n ic#inde, a^deta, muz@r bir
mahlu^k halini ald@. Zaten, bir kus#, bir tavs#an bak@s#@n@ and@ran
go%zlerine bu%sbu%tu%n hayvani^ bir ifade geldi. O%yle ki, aras@ra be-
nimle konus#urken, bir bu%yu%k tarla faresi dile gelmis# san@yo-
rum.
Bereket versin ki, onunla pek seyrek konus#uyoruz. Birs#e-
yimden s#u%phelendi mi, nedir? Bana garaz bag~lad@g~@n@ seziyo-
rum. Gu%n gec#tikc#e bu garaz artar gibi go%ru%nu%yor. Varsam,
kendime, bu evden bas#ka bir yer bulsam diye du%s#u%ndu%m. Bir-
gu%n niyetimi gidip Bekir C#avus#a ac#t@m.
-- Benim bir evim var emme, viran; dedi.
-- Tamir edilmez mi?
-- Edilir, edilir emme, c#ok para la^z@m.
[Ne kadar] diye sordum. [Otuz k@rk banknot] dedi, Gittik,
birlikte evi go%rdu%k. Bu, ko%yu%n hemen d@s#@nda, yu%zu% dag~a ba-
kar, iki oda ve bir ah@rdan ibaret bir evdir. Ko%yu%n d@s#@nda...
Bu, bana derhal is#e bas#lamak arzusunu verdi.
-- La^k@n bana kim bakacak?
Bekir C#avus#:
-- Bizim c#oluk c#ocug~un ne is#i var? diyor.
Zeynep kad@n@ karar@mdan mu%teessir olacak sand@m. Fa-
kat hic# de o%yle olmad@. Ve bunun bo%yle olmay@s#@ beni mu%tees-
sir etti. Mehmet Alinin evinden o kadar sog~udum ki, bir an
evvel yeni evime tas#@nmag~a can atmag~a bas#lad@m.
Yeni evim... Bu, yu%zu% dag~a dog~ru, bu%tu%n ko%ye arkas@n@
c#evirmis# bir evdir. Bekir C#avus# onu bir depo olarak kullan@-
yordu. Onun ic#indir ki kap@s@ gayet muhkem, ve pencereleri
parmakl@kl@d@r. Evin d@s#@ndan go%ru%nu%s#u%nu% de hic# deg~is#tirme-
dim ve alt@ndaki ah@r@ muhafaza ettim. Orada bir ku%c#u%k es#ek
besliyeceg~im. O, bana, arkadas#l@k edecek. Ben, yukar@ki odam-
da pineklerken o, as#ag~@daki odas@nda t@p@s# t@p@s# es#inecek. Ara-
s@ra, tam, ben hazin du%s#u%ncelere dald@g~@m vakit, o, benim hu%z-
nu%mu% sezmis# gibi en ac@, en yan@k na^ralariyle hayk@racak. O
vakit, ben yavas# yavas# merdivenlerden ineceg~im. Yavas# yavas#
ona dog~ru gideceg~im. Uzun, parlak tu%ylu% gerdan@na kolumu
dolay@p derin, siyah go%zlerine bakacag~@m. Onunla uzun uza-
d@ya ic#in ic#in konus#acag~@m.
Ona hic# yu%k tas#@tm@yacag~@m. S@rt@na hic# semer vurdurm@-
yacag~@m. Bir adama, her gu%n, onu, timar ettireceg~im. Zira, bu,
mukaddes bir hayvand@r. Bu%tu%n go%kten inen kitaplarda bunun
ad@ var. Ve yu%zu%, ku%c#u%k Ismailin yu%zu%nden bin kat daha s#i-
rindir.
Ku%c#u%k Ismail mi? Bahsi do%nu%p dolas#t@r@p gene ona getiri-
yorum. Salih ag~a bir, o iki... Benim ic#in bitmez tu%kenmez bir
@st@rap memba@d@r. Salih ag~a bir, o iki... Zeynep kad@n@n as@k
surat@na benziyen yalc#@n toprag~@ saym@yorum.
Art@k havalar sog~umag~a bas#lad@g~@ gu%ndenberi kap@s@ ac#@k
kalm@s# ah@rlarda birles#en kambur og~lanla a^ma k@z@n kac#@s#@p
kovalas#malar@na s#as#m@yorum. Ne imam@n c#es#me bas#@nda aptes
al@s#lar@n@, ne muhtar@n yu%zu%nu%n k@rc#@l k@llar@ aras@ndan s@r@t@s#-
lar@, ne de... Art@k bunlar@n hepsine al@s#t@m, al@s#mad@g~@m yal-
n@z Salih ag~a ile Ismaiildir.
*
* *
Bu k@s# esnas@nda Su%leymanla ahbapl@g~@m@z epeyce ilerledi.
C#u%nku%, evimin tamirine o bakt@. Memis# tas#@ toprag~@ tas#@d@, o,
kireci kard@ ve ko%yu%n yega^ne san'atka^r@ arabac@ Recep maran-
gozluk vazifesini go%rdu%. Is#te, o vakittenberi Su%leyman@ yan@m-
dan ay@rmayorum. Bazan birlikte yemek yedig~imiz oluyor. Ne
rahat arkadas#l@k... Hic# konus#muyoruz.
Ekseriya, ben yatag~@m u%stu%ne uzanm@s#, o, yerde bag~das#
kurmus#, saatlerce, bir odan@n ic#inde kars#@ kars#@ya kal@yoruz.
Ne o, ne ben bir tek kelime so%ylemeg~e lu%zum go%rmeyiz. Baz@,
havan@n iyi gittig~i gu%nler birlikte c#@k@p dolas#@r@z. Bir defa onu,
ta^ Eminenin ko%yu%ne kadar go%tu%rdu%m.
Su%leyman, o vak'adan sonra, o kadar zay@flad@, o kadar za-
y@flad@ ki, bu%tu%n ma^nasiyle bir deri bir kemik kald@. Aras@ra
bir yu%ku% yerden kald@r@rken veya herhangi bir debeple fazla
bir hareket yaparken c#@t diye k@r@l@vereceg~inden korkuyorum.
Netekim, Eminenin ko%yu%ne kadar yu%ru%du%g~u%mu%z gu%n, kavakl@-
g~a var@r varmaz o%yle bir yere c#o%ku%s#u% vard@ ki, bir iskeletin
parc#alar@n@ birbirine bitis#tiren bag~lar da c#o%zu%lu%nce, kemikler,
mutlaka, yere bo%yle y@g~@l@r. Bir mu%ddet nefes nefese kald@. O
kadar c#ok soluyordu ki, can c#ekis#iyor sand@m.
-- Bir s#ey yok; yu%reg~im t@kand@; aras@ra bo%yle olurum.
Sonra gec#er. Bu bir dertmis#. Beni askere, aha, bundan almad@-
lar.
Ic#imden, belki Cennet de seni bundan istememis#tir, dedim.
Onunla yaln@z kald@g~@m@z zaman, bazan, Cennetin bahsini ac#a-
r@m. O vakit, go%zleri par@ldamag~a bas#lar. S@ska vu%cudu bir yay
gibi gerilir.
-- Nas@l hic# haber ald@g~@n var m@?
-- Heriften ayr@lm@s# diye is#itim.
-- Ya s#imdi ne yap@yormus#?
-- Gu%nah@ so%yliyenin boynuna, ko%tu% olmus# diyeler.
Bunu duyunca, ben ondan ziyade mahzun oluyorum.
Fakat, o s@r@t@yor.
-- Ben dedim. Ben dedim. Elbet, bir gu%n pis#man olup ge-
lecek; diyor.
-- Ya gelince kabul edecek misin?
Cevap vermeden o%nu%ne bak@yor. Kendinden emin deg~ildir.
Hangimiz kendimizden emin olduk? Biz, erkekler, zavall@
muhluklar@z.
Bu k@s#, muhtar@n ko%tu%ru%m kar@s@ o%lecek diye c#ok beklen-
di. Fakat, kad@n o%lmedi.
Bir aks#am, yats@ ezan@ndan evvel, muhtar benim kap@ma
vurdu:
-- Efendi, efendi, sana kasabadan zir (acanis) getirdim
Al oku, dedi.
-- Nas@l, iyi bir haber mi?
-- Al oku; c#ok iyi diyeler. Muharebeyi kazanm@s#@z.
Ellerim titriyerek, kirli, burus#uk ka^g~@t parc#as@n@ la^mbaya
dog~ru uzat@yorum. Ikinci Ino%nu% zaferi... Yu%reg~im ag~z@ma gel-
di. Bir s#iir parc#as@ okuyormus#um gibi Ajans@n sat@rlar@n@ ic#im-
den terennu%m ediyorum. Do%ndu%m:
-- Go%rdu%n mu%? diyecek oldum, la^kin, muhtar ka^g@d@ b@ra-
k@p namaza kos#mus#tu. Sevincim ic#imde t@kand@, kald@. Bu%yu%k
fela^ket anlar@nda oldug~u gibi bu%yu%k meserret gu%nlerinde de
duygular@m@z@ bas#kalariyle paylas#mak bizim ic#in bir derin ihti-
yac#t@r. U%mitsizlikle, ne yapacag~@m@ bilmiyerek Su%leymana do%-
nu%yorum:
-- Go%rdu%n mu%? Bizimkiler du%s#mana bir iyi dayak atm@s#-
lar.
Su%leyman, bu so%zden birs#ey anlamaks@z@n s@r@tarak yu%zu%-
me bakt@.
*
* *
Is#te, bir k@s#, koca bir k@s# bo%yle gec#ti. Ben bu%tu%n mevcudi-
yetimle hep cephede yas#ad@g~@m ic#in bu mevsimin ag~@r yekna-
sakl@g~@ omuzlar@m u%stu%ne pek c#o%kmedi.
Ordunun, Anadolu ordusunun umumi^ bir taarruza gec#ece-
g~@ s#ayialar@ gu%nden gu%ne kuvvet buluyor. Memleketin hemen
bu%tu%n gazetelerinden bu bekleniyor, bunun so%zu% oluyor. Istan-
bul hu%ku^meti erka^n@n@n bir murahhas heyet halinde Ankaraya
gelis#leri, milli^ tes#kila^t@n kudretini bir kat daha ispat etti. Bu
adamlar, buraya ne so%ylemeg~e, ne istemeg~e geldiler? Mutlaka,
bize teenni ve ink@yat tavsiye etmeg~e geldiler. Bunlar, bir o%lu%m
mahku^muna, son saatinde teselliye giden papazlar@ and@r@yor-
lar.
-- [Cesaret evla^d@m, cesaret. Bunun o%tesinde bir bas#ka ha-
yata, ebedi^ bir hayata ereceksin. S#imdi, so%yle, so%yle. bakal@m,
son emelin nedir?
-- [O%lmemek!]
Papazlar irkiliyorlar. Ic#lerinden: [Amma da aksi bir idam
mahku^muna c#att@k] diyorlar.
Is#te, Anadolunun dedig~i, is#te Istanbul hu%ku^metinin so%yle-
dig~i... Memleketin havas@ bu kadar haile ile yu%klu% olmasa, in-
san bu hale gu%lebilir. La^kin, c#@plak ayakl@, c#@plak go%g~u%slu% ko%y-
lu%ler, gu%lle ve kurs#un tas#@yan kag~n@lar@ o%nlerine takm@s# gidi-
yorlar.
Bu, kirli, p@rt@l yorgana sar@l@ s#ey ne? Bir top arabas@... Ta^,
orada, o hendeg~in ic#inde birikmis# insanlar ne yap@yorlar? Bun-
lar, bir manda les#ini yu%zmekle mes#guldu%r. Ne ic#in? Derisin-
den askere, c#ar@k olur.
O%bu%rleri, u%zerimize, sag~lam Ingiliz kunduralariyle yu%ru%-
yorlar. Top arabalar@n@, etraf@ keten bezli perdelerle o%rtu%lu%
Berliez otomobilleri ic#inde bir ulu^hiyet gibi tas#@yorlar.
Gene, ic#ime, o kurt du%s#u%yor: Zafere nas@l inanmal@?
La^kin, is#te as@l bu go%rdu%g~u%m s#eyler ic#in zafere inanmal@-
dir. Tu%rk askeri manda les#lerinin derisinden c#ar@k yap@p giyi-
yor. Tu%rk ko%yu%su% top orahalar@n@ kendi yorgan@ne sar@p tas#@-
yor, is#te, bunun ic#in inanmand@r. Is#itt@m. Eskis#elurde, demil-
yolu raylarm@ so%ku%p eriterek top kamas@ yapanlar varm@s#. Ge-
c#en gu%n, yak@n istasyonlar@n birinde bir trenin ko%mu%rsu%z nas@l
yu%ru%tu%ldu%g~u%nu% go%rdu%m: Tren durur durmaz hemen bu%tu%n yol-
cular inip etrafa dag~@l@yorlar, rasgeldikleri ag~ac# dallar@n@ ke-
siyorlar ve getirip lokomotifin platformuna y@g~@yorlard@.
*
* *
Lokomotif, ray, istasyon... Sahi, yazmay@ unuttum. Halbu-
ki, benim ic#in mevsimin en bu%yu%k ha^diselerinden biri de bu
olmus#tu. Eg~er, @ss@z, u%cra Anadolu yayla^lar@n@n ortas@nda, uzun
mu%ddet kalm@s#san@z sizi medeni^ merkezlerden birine ulas#t@r-
mak kudretini haiz olan s#eylerden birini go%rmenin, bir telg-
raf direg~iyle, bir demiryolu ile, bir istasyon binasiyle kars#@
kars#@ya gelmenin ne oldug~unu mutlaka bileceksiniz. Bilmiyene
ise bunu anlatmak c#ok gu%c#tu%r.
La^kin, ben bu%tu%n bu yaz@lar@ bir kimseye birs#ey anlatmak
ic#in yazm@yorum. Hay@r, hay@r, bu hic# akl@mdan gec#medi. Ben
bu yaz@lar@, kendi kendimle konus#mak ic#in, yaln@z bunun ic#in
yaz@yorum. Eg~er, gu%nu%n birinde memleket kurtulur da, tek-
rar kendi mihitime do%nersem, ilk yapacag~@m is# bunlar@ yakmak
olacakt@r. Yakmazsam, bu defter bas#kalar@n@n eline gec#ebilir.
O vakit, benim bu ko%ydeki uzun gurbetimin hic#bir k@yme-
ti kalm@yacakt@r. Bu uzun gurbet bir edebiyat mevzuu olacak-
t@r.
Edebiyat@, san'at@ bas#kalar@ yaparken hos# bulurum. Fakat,
kendim bundan nefret ederim. Edebiyat ve san'at du%nyas@nda
yaln@z da^hiler vard@r. Ondan o%tesi, bir alay zavall@ taklitc#i, bir
alay zavall@ maskarad@r.
*
* *
Ben bir maskara deg~ilim ama, bir safderun oldug~um, bir
koca c#ocuk oldug~um muhakkakt@r. Bundan bir tu%rlu% kurtula-
m@yorum. Feleg~in nice cevir ve mihneti, nice aldan@s#lar, nice
hayal ve u%mit k@r@l@s#lar@ beni pis#irmeg~e ka^fi gelmedi. Ha^la^, ne
c#ocukc#a sevinc#lerim, ne vahi^ hayallerim, go%nlu%mu%n ne safiya^ne
ak@s#lar@ var.
U%c# gu%ndenberi, bir kapkara es#ek s@pas@ ah@r@mda bag~l@ du-
ruyor diye her sabah yu%reg~im sevinc#ten hopl@yarak uyanmak-
tan kurtulam@yorum. Feleg~in nice cevir ve mihneti, beni c#o-
cuklug~umun bu huyundan kurtaramad@. Bana yeni bir oyun-
c#ak ald@klar@ vakit, gu%nu%n her hangi bir saatinde, ya dersimi
okurken veya yolda yu%ru%rken oyuncak hat@r@ma geldi mi, ic#im
sonsuz ve ayd@n bir farah denizinin dalgasiyle dolup bos#al@rd@.
Bu%tu%n ma^nasiyle yu%reg~im ag~z@ma gelirdi. Etraf@mda, hers#ey
ve herkes, bana, henu%z kes#fettig~im cevheri baldan tatl@, sihirli
du%nyan@n s#irin timsalleri gibi go%ru%nu%yordu.
Hatta^ mektepte isem, mektep, hocam@n o%nu%nde isem ho-
cam, hatta^ ker gu%n iki defa gele gide, gide gele gormekten b@-
k@p usand@g~@m dar, dolas#@k ve rutubetli sokak, hatta^ bizim ko-
nag~@n k@s# gu%nleri bir mahzen gibi yas# ve yaz gu%nleri bir c#o%l
parc#as@ kadar gu%nes#le dolu avlusu, bana, hep ayni cevhere bu-
lanm@s#, hep ayni sihirle canlanm@s# go%ru%nu%rdu%. Her rasgeldig~im
s#eyi veya kimseyi kucaklay@p o%pmek isterdim. Go%nlu%me bu ha-
rikula^de s#enlig~i veren s#eyi tahlil edecek olursan@z, ne bulurdu-
nuz? Ya bir tahtadan at, ya boyal@ tenekelerden bir lokomo-
tif, ya derisi iki u%c# gu%nde delinmeg~e mahku^m bir ku%c#u%k tram-
pete... Demek ki, bir hic#, bir zerre, bir tahta ve bir teneke par-
c#as@ benim c#ocuk ruhuma bu derin, nihayetsiz, bu%yu%k sadeti
vermeg~e ka^fi geliyordu.
Is#te, burada, bu mihnet ve mes#akkat ocag~@nda, bin tu%rlu%
a^fetten arta kalan otuzu%c# y@ll@k viran varl@g~@mda, bir kapkara
es#ek s@pas@, bir canl@ oyuncak, bana, ayni saadeti vermeg~e ye-
tis#iyor, Demek, bu vu%cut viranesi ic#indeki ruh ayni ruhtur.
Harp cephelerinde, sac#@ sakal@na kar@s#m@s#, nice pis#kin ve
sert askerler go%rdu%m ki, fela^ket an@nda go%zlerine bir u%rkek c#o-
cuk bak@s#@ geliyor ve yere du%s#erken, daha bulu^g~a ermemis# bir
toy og~lan sesiyle: [Vay anac@g~@m!] diye bag~@r@yordu. Ben de,
ha^la^ bu%yu%k humma no%betleri esnas@nda, kolumu kesmek ic#in
kloroformla bay@ltt@klar@ vakit hep [Anne, anne!] diyordum.
O go%zlerinde derin bir endis#e ile bana eg~iliyordu. Elini bas#@-
m@n u%zerinde gezdiriyordu.
Nic#in s#u dakikada gene onu, hat@rlad@m? Ey, beyaz haya-
let; senin burada ne is#in var? Bu c#ak@llar@n u%zerinde yu%ru%ye-
mezsin. Bu rendelenmemis# tahta kap@ya elini dokunduramaz-
s@n. Bu tas#tan daha sert kerevette oturamazs@n. Buras@, pis ve
fena kokuludur. Ocag~@n ic#inde go%rdu%g~u%n bu kara y@g~@nlar, ad@-
n@ yaln@z darb@ mesellerde is#itig~in [tezek] denilen birs#eyin ku%l-
leridir. Sana k@yamam, benim daima temiz, titiz ve sabun ko-
kan beyaz annecig~im! Seni burada bir san@ye al@koyamam.
*
* *
Emine, Ismailden vazgec#ip benim olsa, onu evvela^ bir iyi
y@kard@m. Sonra, vu%cudunun bu%tu%n hatlar@n@ bozan o kat kat
esvaplar@n@ c#@kar@p s#u ocakta yakard@m. Fakat onu alamode bir
Istanbul k@z@ haline sokmak ic#in mi? Hay@r, hay@r... K@z@l par@l-
t@l@ sac#lar@n@ iki kal@n o%rgu% yap@p arkas@na sal@verirdim. Ona,
yakas@ daima ac#@k ve yenleri bol bir bu%ru%mcu%k go%mlek giydir-
dim. Belden as#ag~@ inen, kas@ktan bag~l@ ve bileklerinden bu%zme-
li bir s#alvar yapt@r@rd@m. T@pk@, bu%yu%k ninelerimizinki gibi uc#-
lar@ is#lemeli uc#kurunu s#o%yle ortadan bir kocaman du%g~u%mle as#a-
g~@ya dog~ru sark@t@rd@m. Ve onu konus#maktan menederdim.
Yaln@z, s@k s@k gu%lmesine, ve hayreti, o%fkeyi, inad@, s#uhlug~u
ifade eder nidalar koyuvermesine izin verirdim. Yemeg~imi, o
pis#irsin, hizmetime o baks@n isterdim.
Ben yerken, c#al@s#@rken veya kahvemi ic#erken, onun ayak-
ta beklemesini hos# go%ru%rdu%m. Alafranga a^s#@kdas#l@g~a mahsus
o%pme ve oks#amalar@n hic#birini ona go%stermemekle beraber,
aras@ra, bir iri Van kedisi gibi onunla oynas#maktan haz al@r-
d@m.
Bir Van kedisi... Sahi, Eeminenin bir gu%zel Van kedisin-
den ne fark@ var? O da bir Van kedisi gibi has#metli ve a^hek-
tar deg~il mi? Tabiata onun kadar yak@n bulunmuyor mu? Ona
da bir Van kedisi gibi tabiat@n canl@ bir su%su% denilmez mi?
Eminem, o da bir Van kedisinden daha ak@ll@ deg~ildir. Bunun
konus#mas@n@n o%bu%ru%nu%n miyavlamalar@ndan fark@ ne?
S#u hayal, birdenbire, bana, o kadar munis, yap@labilmesi o
kadar kolay go%ru%ndu% ki, hemen yola du%s#tu%m. Ilkbahar@n @l@k
ve taze ot kokan havas@ da bana ayr@ca u%mit ve cesaret veriyor-
du. Yu%ru%yordum. Yu%ru%du%kc#e, hayalim, bana biraz daha gerc#ek-
les#mis# go%ru%nu%yordu. Kendi kendime konus#uyordum: Dog~rudan
dog~ruya kad@n@n evine gideceg~im. Amirane ve kat'i^ bir tav@rla
onu kars#@ma al@p diyeceg~im ki: [Benim param, var, kimsem yok.
C#al@s#madan yas#@yabiliyorum. Emineyi go%rdu%m, beg~endim. Onu
bana ver. Sana o%lu%nceye kadar yard@m ederim. Neye ihtiyac@n
olursa bakar@m.]
Kad@n, bu teklife, evvela^ inanmak istemiyecek, s#as#@racak.
Mutlak, yalan so%yledig~ime, veya kendisiyle eg~lendig~ime hu%kme-
decek. Fakat, ben, en ciddi^ tavr@m@ tak@nacag~@m. Diyeceg~im ki:
[Go%ru%yorsun, bir kolum da yok. Bana candan bakacak bir yol-
das#a muhtac@m. Eskiden, Zeynep kad@n@n evinde otururken,
onun k@zlar@ ve gelini benim yemeg~imi pis#irirler, c#amas#@rlar@m@
y@karlar, bana bakarlard@. S#@mdi tek bas#@ma oturuyorum. Su%ley-
man isminde yar@ meczup bir zavall@n@n elindeyim.]
Kad@n, o vakit, akl@m@ oynatt@g~@ma zahip olacak. Ic#inden:
[Mademki, paras@ varm@s#; diyecek, bu ko%ylerde tek bas#@na, bo%y-
le s@g~@nt@ gibi neden yas#arm@s#. Nic#in, kalk@p da Istanbul'dan bu-
raya gelmis#? Bu gurbet elinde, bu s@k@nt@lara katlanm@s#?
Eminenin halas@, bunlar@ ac#@ktan ac#@g~a so%ylemiyecek. Fakat
ben bo%yle du%s#u%ndu%g~u%nu% go%zlerinden, yu%zu%nden, halinden anl@-
yacag~@m. O vakit, ona, bu%tu%n hazin sergu%zes#timi hika^ye edece-
g~im.
La^kin o, dar, sert ve realist ko%yu% mant@g~@yle bu sergu%zes#tin
ma^nas@n@ anl@yabilecek mi? Beni, bu @ss@z yayla^lar@n ortas@na
atan @st@rap ona, pek ma^nas@z ve c#ocukc#a go%ru%nmiyecek mi? Bu-
nun, ciddiyet ve ehemmiyetini ona nas@l ispat edeceg~im?
Bu du%s#u%ncelerle, Eminenin ko%yu%ne vard@g~@m zaman, c#ok-
tan, cesaretimin yar@s@n@ kaybetmis#, karar@mda iyiden iyiye za^-
fa du%s#mu%s#tu%m. Hele, ko%yu%n ic#ine girip de herkesin, bana acayip
acayip bakt@g~@n@ hisseder etmez bu%tu%n cu%retim k@r@l@verdi. La^-
kayt ve tabii^, bir mu%ddet sokaklarda dolas#t@ktan sonra ko%yu%n
o%bu%r taraf@ndan s@v@s#t@m, kac#t@m.
La^kin, her ne tu%rlu% olursa olsun, Emineyi almak fikri ak-
l@mdan c#@kmad@. Evimde yaln@z kal@nca, hele geceleri yatag~@mda
iken, bundan daha kolay, daha akla yak@n bir tasavvur go%rmu%-
yorum. Fakat, d@s#ar@ya c#@k@p da bunu icraya bas#larken, daha ilk
ad@mda is#in bu%tu%n garabetini seziyorum. Her ne taraf@ndan bak-
sam, gu%lu%nc#, imka^ns@z, gayritabii^ buluyorum.
Eg~er, bu ko%ylerde bir dostum olsayd@, belki, ona ac#@larak,
ondan bir ak@l o%g~renmek, onunla mu%s#terek bir tes#ebbu%se gec#-
mek kabil olurdu. Fakat, is#te, hic# kimsem yok. Su%leymana m@
ac#@lay@m? Zeynep kad@na m@? Bekir C#avus#a m@?
Bekir C#avus#, Bekir C#avus#? Sahi, neden olmas@n?... Kendi
kendime bu [sahi, neden olmas@n?] so%zu%nu% so%yledikten sonra
gu%nlerce Bekir C#avus#un etraf@nda dolas#t@m, durdum. Beni an-
l@yabileceg~i bir bir an@n@ kollad@m. Bas#bas#a kal@r kalmaz hemen so%-
ze bas#l@yordum, s#uradan buradan saatlerce konus#uyordum: Sa-
atlerce as@l maksad@m@ ag~z@m@n ic#inde gevelemekle kal@yordum.
Her tes#ebbu%su%mde, kendimi, yeni mektebe bas#lam@s# bir ku%c#u%k
c#ocuk gibi utangac#, s@k@lgan ve beceriksiz hissediyordum.
Fakat, bir gu%n, nas@l oldu, bilmiyorum. Bekir C#avus#un tavru
daha ziyade mi hasbihale mu%saitti, yu%zu% bana daha ziyade mi
munis geldi, dedim ki:
-- Iyi, hos# amma, bu yaln@zl@k da can@ma tak etti. Insan@n
her s#eyden evvel bir yoldas#a ihtiyac@ oluyor. Ba^husus benim gi-
bi bir kimse ic#in mutlaka candan bir bakan@ olmak la^z@m.
Bekir C#avus# bir s#ey anlamad@:
-- Su%leyman is#ine yaram@yor mu? dedi.
-- Su%leyman... Adam sen de, o bas#ka s#ey. Maksad@m o de-
g~il. Ben bir kad@n demek istiyorum.
Bekir C#avus#, nihayet, anlar gibi oldu.
-- Evlen, beyim, dedi, Istanbulda bir tan@d@g~@n yok mu? Yaz
da sana bir k@z buluversin.
-- Istanbullu k@z hic# buraya gelir mi? Dog~rusu gelse de ben
istemem. Istanbulun k@zlar@ nazl@ olur. Ben gu%cu%, kuvveti ye-
rinde, bana bakabilecek birini ar@yorum. Ben, olsa olsa burada
bir ko%ylu% k@ziyle evlenebilirim.
Bekir C#avus#, biraz s#as#k@n, biraz s#u%pheli yu%zu%me bakt@.
-- Sahi so%ylu%yorum, bana inan, dedim, mesela^ (***) ko%-
yu%nde Emine isminde bir yetim k@z var. O raz@ olsa peka^la^ al@-
r@m.
Bekir C#avus# sordu:
-- Hangi Emine o, bakay@m?
-- Can@m, belki is#itmis#sindir, bizim ku%c#u%k Ismail almak
istiyordu. Eg~er, henu%z aralar@nda nika^h fila^n yoksa...
-- He, he, s#imdi anlad@m. Babas@n@ tan@rd@m. C#ok iyi adam-
d@. Emme, k@z@ bilmem. Babas@ ile askerlik ettik. Bir yerde s#e-
hit oldu nerede bilmiyorum.
Bo%yle so%ylenerek, bu%sbu%tu%n bas#ka mevzulara gec#ti. Gene
S#am'dan, Girit'ten, Is#kodra'dan bahsetmeg~e bas#lad@.
O gu%nden sonra, benim ic#in hers#eye yeniden bas#lamak la^-
z@m geldi. Bekir C#avus#un yeniden hasbihale mu%sait an@n@ ya-
kalamak, yeniden bir mu%nasebet du%s#u%ru%p meseleyi tazelemek,
yeniden.
Arada bir Eminenin ko%yu%nu%n yolunu boylamaktan da vaz-
gec#miyordum. Belki, kendisine dog~rudan dog~ruya ac#abilmek
f@rsat@n@ bulurum diye saatlerce kavaklar aras@nda dolas#@yor,
derenin kenar@nda c#o%melip ko%yu% go%zetliyor, fakat, aski tesa-
du%f Emineden bir nis#ane go%remiyorum. Hatta^, bu serserice do-
las#@s#lar@n bir tanesinde Ismaile resgeldim. Konus#madan gec#ip
gideyim, dedim. Fakat, s@rnas#@k c#ocuk yan@ma sokuldu. Derdi
gu%cu% benden birkac# kal@p cigaras@ almakt@r.
*
* *
Ak@bet, Bekir C#avus#a maksad@m@ anlatmag~a muvaffak ol-
dum. Bir mu%ddet, du%s#u%ndu%, tas#@nd@:
-- Bu is#i, yapsa yapsa bizimki yapabilir. Hele bir kere ona
so%yliyeyim.
Iki gu%n sonra sordum:
-- Ne yapt@n?
Durdu. S@r@tarak ila^ve etti:
-- Tu, akl@mdan c#@k@vermis#. Bu aks#am ins#allah, so%ylerim.
Nihayet, bir gu%n:
-- So%yledim, dedi, gidip kar@yla konus#acak.
Ve benim ic#in mu%this# bir halecan devresidir, bas#lad@. Yal-
n@z halecan deg~il, birdenbire pis#man da oldum. Bu tes#ebbu%-
su%m is#itilirse, Mehmet Alininkilere kars#@ vaziyetim ne fena
olacak! Zeynep kad@n, bana ne go%zle bakacak! Ismail, o kadar
nefret ettig~im Ismailin benim hakk@mda fikri kimbilir ne ka-
dar istihkar ile dolu olacak. Ve garibi s#u ki, ben de kendimi mu%-
dafaa edemiyeceg~im. Kendime, bu is#teki vaziyetimin hic# de
civanmerda^ne olmad@g~@n@ itiraf edeceg~im.
Kes#ke, ne Ismaille, ne de Zeynep kad@nla bu Emine bahsi
aram@zda hic# gec#memis# olsayd@. Kes#ke, bilmeksizin, tesadu%fen
Ismailin almak istedig~i bir k@za talip c#@km@s# bir adam vaziye-
tinde kalsayd@m. Fakat, gec#ti art@k; bu bir rezalettir, ve ben
ku%c#u%k Ismailin o%nu%nde bile bas#@n@ eg~ip utanmag~a mahku^m bir
zavall@y@m.
Bu da yetmiyormus# gibi, bir de reddedilirsem. Aman Ya-
rabbi, ben ne halt ettim? Bari, henu%z vakit varken gidip Be-
kir C#avus#a vazgec#tig~imi so%yliyeyim.
-- Bekir C#avus#, ben o is#ten vazgec#tim. Senin han@ma so%y-
le, nafile zahmet edip de oraya kadar gitmesin.
Bekir C#avus# go%zlerini yere dikti. O%yle bir mu%ddet dalg@n
ve hareketsiz kald@. Sonra, bir iri kedi b@y@g~@n@ and@ran ve ke-
di b@y@g~@n@n k@llar@ kadar sert ve seyrek b@y@klar@n@ elinin ter-
siyle uzun uzun s@vazlad@. Fikrimi deg~is#tirdig~im ic#in bana k@z-
d@g~@na hu%kmettim:
-- Ne yapay@m, du%s#u%ndu%m, tas#@nd@m is#ime elvermedi, Ba^-
husus bizim Ismail onu almak istiyordu. Sonra korkar@m, ara-
m@zda bir so%z olur.
Bekir C#avus# dile geldi, ag~@r ag~@r, tane tane:
-- Zaten o k@z sana yaramaz, dedi. Bizimki gidip go%rmu%s#.
Elin yaban@na ben varmam, demis#. Bizim ko%ylerin k@zlar@ tu-
haft@r. Yabanc@dan u%rkerler. Eh, ne olacak. Dog~mus#lar, bu%yu%-
mu%s#ler, ko%yden d@s#ar@ hic#bir s#ey go%rmemis#ler. Hepsi cahil,
hepsi cahil... Ben Girit'te iken...
Bekir C#avus#, bundan o%te, daha neler so%yledi, bilmiyorum.
Dudaklar@mda bir acayip tebessu%m peydah olmus#tu. Yu%zu%mu%n
bu%tu%n damarlar@ c#ekiliyordu. Kendime kars#@ bir derin merha-
met hissiyle doldum. Ag~l@yacak m@y@m, gu%lecek miyim? Bil-
miyordum.
S#as#k@nl@g~@mdan Bekir c#avus#a u%st u%ste tabakam@ uzat@yor-
dum. O, hic# bozmadan, her tabaka uzat@s#@mda bir cigaram@ al@-
yor, baz@s@n@ kulag~@n@n u%stu%ne yerles#tiriyor, baz@s@n@ avucunun
ic#inde tutuyor, baz@lar@n@ da parmaklar@n@n aras@na s@k@s#t@r@-
yordu. O%yle ki, akl@m bas#@ma gelip de Bekir C#avus#a dikkatle
bakt@g~@m vakit onu, her delig~inden bir cigara f@s#k@ran otoma-
tik cigara masalar@ndan biri halinde go%rdu%m.
Tam kahkahalarla gu%lecek bir and@. Fakat, benim ag~z@m
bir acayip tebessu%mle mu%hu%rlenmis#ti. Kalkt@m. Bekir C#avus#a
[Aallha@smarlad@k] dedim mi, bilmiyorum. Sendeleye sende-
leye evime do%ndu%m.
C#@p@lak tepelerin u%stu%nde gu%nu%n son @s#@klar@ so%nu%yordu.
Su%ru%lerin ayak sesleri kuru toprak u%zerinde bir yag~mur ya-
g~@s#@n@ and@r@yor. Evin ic#i c#oktan karanl@kt@r. La^mbam@ yakma-
dan sedire uzan@yorum. Bir c#al@l@g~@n ic#ine c#@r@l c#@plak du%s#mu%s#
gibiyim. Her yan@m o%yle diken diken. Bir dakika sonra, art@k
ne yapacag~@m@ bilmiyorum.
Intihar edilen an, bu an m@d@r? Bundan daha fena bir saat
olabilir mi?
Ist@rap c#ekmeg~i severim. Fakat, bu @st@rab@n sevimli hic#bir
taraf@ yok; c#u%nku% bu, bir fela^ketin mahsulu% deg~ildir. Bu, rezil
olmus# bir adam@n @st@rab@d@r. Utanc#, bir yarasa gibi yu%ze yap@-
s#@r ve aln@m@z@n ortas@ndan kan@m@z@ emmeg~e bas#lar. Vu%cut o
kadar za^fa du%s#er ki, a^deta bir posa halini al@r. Pespaye ve se-
fil birs#ey olur. Onun ic#in utanmak, kendi kendinden nefret et-
menin mu%teradifidir.
Insan bo%yle bir an@nda intihar etmez de ne vakit eder? Za-
ten, kokmus#, c#u%ru%mu%s# gibiyizdir. Biz, ancak toprag~@n alt@nda
yer bulabiliriz. Bizi, ancak toprak paklar. Toprak paklar m@?
Bu tabir de nereden akl@ma geldi? Ta^ c#ocuklug~umda, bu
so%zu% bir ihtiyar kad@n@n ag~z@ndan is#itmis#tim. K@z@, babam@n
emirber c#avus#una kac#an bu ihtiyar kad@n annemin o%nu%nde ye-
re y@g~@lm@s#, bir taraftan ag~l@yor, bir tarafta da mu%temadiyen:
-- Aman, han@mc@g~@m bundan sonra onun vu%cudunu top-
rak paklar, diye bag~@r@yordu.
O zaman ma^nas@n@ anlamad@g~@m bu so%zde, s#imdi, yirmibes#
otuz y@ldan sonra, derin bir ma^na kes#fediyorum. Fakat, bunu
kes#fetmekle beraber o kad@n go%zu%mu%n o%nu%ne geliyor. Gu%lme-
g~e bas#l@yorum. Ama, acayip bir gu%lu%s#. T@pk@ [Paillasse] ope-
ras@nda aldat@lm@s# adam@n h@c#k@r@klarla dolu gu%lu%s#u% gibi...
*
* *
Art@k odamdan d@s#ar@ya c#@kam@yorum. Yataktan kalk@nca
sedire uzan@yorum. Sedirden kalk@nca yatag~a giriyorum. Da-
ha fazla k@m@ldam@ya mecalim yok. Sanki ic#imde beni hareket
ettiren bir zemberek k@r@lm@s# diyebilirim.
Beni hers#ey yoruyor. En ufak bir sesten rahats@z oluyo-
rum. Gu%nu%n ayd@nl@g~@ fazla geliyor. Su%leyman@n yan@bas#@mda
solumas@na tahammu%l edemiyorum. Onu evimden kovmak is-
tiyorum.
-- Ne var, gene ne var? Bana o%yle bo%nbo%n ne bak@yorsun?
-- As#ag~@da hic# is#in yok mu? Kaskat@ ne duruyorsun?
-- Bir s#ey istemem. Ne yemek, ne su, bir s#ey istemem. Beni
rahat b@rak.
Is#te, Su%leymana hitap ic#in ag~z@m@ ac#@p so%yledig~im so%zler,
hep bundan ibarettir. Hic#bir vakit bu halimi go%rmemis# olan za-
vall@ adam, hayretten hayrete du%s#erek kalan zeka^s@n@ da kaybet-
ti. Bu%sbu%tu%n ahmaklas#t@.
Bir sabah, bakt@m ki, bas#@n@ al@p gitmis#. Aks#ama gelir diye
bekledim, gelmedi. Ertesi gu%ne kadar bekledim. Gene go%ru%nme-
di. Daha ertesi gu%n, aks#am karanl@g~@nda onu, kendim aramag~a
c#@kt@m. Evine kadar gittim. Yok. Meyus, eve do%nmek u%zere
iken, bir duvar kenar@ndan bir hayalet sesizlig~iyle yu%ru%yen Me-
mis#e rasgeldim.
-- Memis#, bizim Su%leyman@ go%rdu%n mu%?
Memis#in beni tan@mas@ ic#in bes# alt@ dakika ve so%zu%mu% anla-
mas@ ic#in de bir o kadar zaman la^z@m geldi. Sonra maveradan
gelen bir sesle:
-- Aha, mesc#itte.. dedi.
-- A^k@bet...
Bu kelime dudaklar@mdan gayri ihtiyari^ du%s#u%verdi. Bunun-
la, kendi kendime, ne demek istedim, bilmiyorum. Zihnime bir
durgunluk c#o%ku%verdi. [A^k@bet] diyorum ve acayip bir sevinc#le
derin bir keder ortas@nda donup kal@yorum.
Top sesini c#ok yak@ndan is#ittig~im olmus#tur. Toplar@n bizzat
kendilerini go%rmu%s#u%mdu%r. Siperlerin o%te yakas@ndan, her at@l@s#-
lar@nda kara ve uzun boyunlar@n@n nas@l inip kalkt@g~@n@ ve ha-
vada, nas@l kocaman bir patiska y@rt@l@s#@ sesi c#@kt@g~@n@ da bilirim.
Gerc#i benim sag~ kolumun kesilmesi bir kurs#un yu%zu%ndendir.
Fakat, kac# defa top mermileri bas#@m u%stu%nden as#t@. Sag~@mdan,
solumdan gec#ti ve kac# defe, s#arapnel yag~muru alt@nda kald@m.
Ama bunlar@n hic#biri bana s#u, uzaktan uzag~a, derinden derine
is#ittig~im ug~ultular kadar dehs#et ve heyecan vermedi.
Bir kayan@n u%stu%ne c#o%ku%yorum, o%nu%mde @ss@z yayla^, say@s@z
ve hareketsiz toprak dalgalariyle donmus# bir boz denizi and@r@-
yor. Ta^ ufuklara kadar uzanan genis# saha ic#inde ne bir tek ag~ac#,
ne bir tutam ot, ne bir su par@lt@s@, ne bir hayvan, ne bir bina
go%zu%ku%yor.
Sanki bu yerlerden hayat ebediyen c#ekilmis# gibidir. Sanki
so%nmu%s# ku%renin u%stu%nde tek bas#@ma kalm@s#@m. Bir defa, bir ra-
sathane du%rbu%niyle aya bakm@s#t@m. Is#te s#imdi, ayni manzaray@
Orta Anadolunun bu tas#l@k tepesinden go%ru%yorum.
Ve o uzaktan gelen gu%ru%ltu%ler, bu manzaraya korkunc# bir
mehabet veriyor. Sanki, bir k@yametin yaklas#t@g~@na s#ahit olmak-
tay@m. Tevrati^ efsanelerde tu%rlu% tu%rlu% tarifleri okunan ila^hi
ukubetlerin, ila^hi^ gazaplar@n bir tanesi de, sanki s#u anda vuku
bulmaktad@r.
Benim burada is#im ne? Bu so%nmu%s# ku%renin, son oturan@,
son canl@ mahlu^ku ben miyim? Hay@r... Is#te.
Kars#@ tepelerin u%stu%nden bir su%ru% as#ag~@ya dog~ru inmeg~e
bas#lad@. Bunun ard@ndan bizim Hasan@n c@l@z siluheti ufuk u%ze-
rinde bir ku%c#u%k ag~ac# dal@ gibi c#iziliyor. Acayip s#ey. Sanki, bu
ru% ve bu c#oban c#ocug~u bana, bir mu%jde getiriyorlarm@s# gibi yu%-
reg~im ferahlad@. Ayag~a kalk@p is#aretler ediyorum. Avaz@m c#@k-
t@g~@ kadar bag~@r@yorum:
-- Hasan, bu tarafa gel. Hasan, bu tarafa...
La^kin, c#ocuk, henu%z beni is#itecek yak@nl@kta deg~ildir. Otu-
rup bekliyorum. Su%ru% kars#@ s@rtta... Otlaya otlaya, yavas# yavas#
iniyor. Boz toprak u%stu%nde mu%taharrik beyaz c#izgiler yaparak
c#@k@n@ bir elde ve su%ru%su% o%nu%nde bir kocaman tesbih gibi sag~a
sola, o%ne arkaya k@m@ld@yor. Bu hayvancag~@zlar da bu toprak-
larda yiyecek ne bulurlar? Bilmiyorum. S#u c#ak@llar aras@ndaki
dikenler birer g@da m@d@r?
Nihayet, is#itti galiba ...durdu. Dinliyor. Tekrar ayag~a kal-
k@p is#aretler ediyorum. Is#te, benden yana yo%neldi.
Top sesleri, gayri muayyen fas@larla devam ediyor. Demin-
kinden daha m@ yak@n, daha m@ uzak? Bana, gittikc#e uzaklas#@r
gibi geliyor. Hesaba go%re bo%yle tahmin ediyorum. Sanki, bir sa-
at ic#inde du%s#man, mevziini mi deg~is#tirdi. Eg~er o%yle olsayd@, du%s#-
man, yeni mevzilerini tesbit edinceye kadar uzun bir mu%ddet
top seslerinin kesilmesi la^z@mgelirdi. Fakat, kim dedi ki, bu,
mutlaka du%s#man toplar@n@n sesidir? Belki de, sabahtanberi ku-
lag~@ma gelen sesler hep bizim cepheden aksediyor.
Ben bo%yle du%s#u%nu%rken, dal@p gitmis#im Hasan@n, ta yan@ma
gelip dikildig~inin fark@na bile varmad@m:
-- Hasan, is#itiyor musun, bu top seslerini?
-- Sabahtanberi gu%ru%ltu% duyar@m emme, top sesi mi bil-
mem. Ben, uzaktan yag~mur yag~ar sand@m.
-- Yok, Hasan. Bu, top sesidir.
Ku%c#u%k c#oban, bu so%zu%n ma^nas@n@ pek anlam@yor gibi. Top
sesleri veya go%k gu%ru%ltu%su%, onca iki ha^disenin aras@ndaki fark
pek de bu%yu%k olmasa gerektir.
-- S#u tepelerin arka taraf@nda muharebe oluyor, Hasan...
-- Muharebe ne demek?
-- Askerlerin kavgas@...
Tam bu esnada, go%k yu%zu%nu%n uzak bir noktas@ndan do%rt bes#
uc#ag~@n pervane homurtular@n@ duyduk. Bas#@m@z@ kald@r@p
havay@ aras#t@rd@k. Top seslerinin geldig~i noktadan, koca makine
kus#lar, sanki o gu%ru%ltu%den u%rkmu%s# de kac#@s#@yorlarm@s# gibi bize
dog~ru uc#uyorlar.
Hasan:
-- Viyy, ar@ gibi v@z@ldarlar, be... dedi ve ag~z@ ac#@k, go%zleri
havada kald@.
Uc#aklar, muayyen bir istikamette gidiyorlar ve gittike#e
ufal@s#lar@na go%re bizim bulundug~umuz noktan@n o%bu%r yakas@na
gec#tikleri tahmin edilebilir. Bu istikamet hep S#ark@-S#imaliyi
go%steriyor. Uc#aklar uzaklas#t@kc#a yu%kseliyorlar. Art@k sesle-
rini is#itmiyoruz. Nerede ise go%zle go%ru%lmiyecek kadar uzaklas#@-
yorlar. S#imdiden birer siyah nokta halini ald@lar.
Ku%c#u%k c#oban:
-- Bu sefer, ka^g@t atmad@lar, dedi.
Bunu so%ylemesiyle, havada bir avuc# k@v@lc@m@n so%nu%p par-
lad@g~@, parlay@p so%ndu%g~u% go%ru%ldu% ve bunu bir acayip c#@t@rt@ takip
etti. Iki dakika sonra bir k@v@lc@m yag~muru daha, gene o c#@t@r-
t@lar.
Hasan elleri bo%g~ru%nde, bas#@ yukar@da:
-- V@yy, ates# att@lar, be... dedi. C#ocug~u bu manzara eg~len-
diriyor gibi. C#u%nku% yu%zu%nde ne bir korku, ne bir endis#e ala^met
vard@. Ag~z@ hayretten ac#@lm@s# ve go%zleri tecessu%sten par@l par@l
yan@yor. Sanki, hic# go%rmedig~i bir oyunu seyred@yor.
Ben, tayyarelerin ates# ettikleri noktan@n bizim krarga^h@m@l
olacag~@n@ kolayl@kla tahmin ediyorum ve nerede ise mukabele
go%recekleri a^n@ bekliyorum. Fakat, tayyareler, bu%tu%n bombala-
r@n@ tu%kettikten sonra bir yar@m daire c#izip geriye do%ndu%ler.
Onu mu%teakip, arkalar@ndan birkac# ates# edildig~ini sezdim.
Hasan, gittikc#e daha ziyade eg~leniyor. Ac#@k ag~z@n@n ic#inde
v@yy, v@yylar s@klas#@yor. Ben, ona nafile yere tafsila^t vermege
ug~ras#@yordum. C#ocuk, beni dinlemiyor bile... Kimbilir, bu haki-
kattan daha hakiki^ ha^diseye kendi kafas@nca nas@l bir efsa^ne
uydurmaktad@r.
*
* *
O gu%nu% takip eden gu%nlerde, top sesleri ve uc#ak hareket
leri s@klas#t@kc#a s@klas#t@. Ko%ylu%ler, bir parc#a korkmag~a bas#lad@-
lar. Fakat, ben onlara: [Haydi gidelim.] dedikc#e hic#biri ald@r-
m@yor. Bir tanesi, bana:
-- Sen ne duruyorsun dedi.
Sahi, ben ne duruyorum? Bunu, kendi kendime izahtar
a^cizim. Elim ayag~@m k@m@ldamaktad@r. Fakat, bunlar@ k@m@lda-
tan iradenin bir taraf@na felc# gelmis# gibidir. Bir s#eye karar ve-
remiyordum. Bu%tu%n basiretim bag~lanm@s#t@r.
Insan, baz@, ru%yalarda bo%yle olur. Bag~@rmak ister sesi c#@k-
maz. Kos#mak ister kos#amaz.
Bekir C#avus#, bir gu%n bana:
-- Yahu, dedi. Bu ko%ylu%leri korkutmag~a gelmez. Zaten hep-
sinin go%zu% y@lm@s#. Yu%reklerine bu%sbu%tu%n tela^s#e du%s#erse, herbiri
bir yana kac#ar. S#imdi, tam is# zaman@d@r. Sonra peris#anl@k olur.
Gerc#i, senenin bu%tu%n mahsulu%, ku%c#u%cu%k y@g~@nlar halinde
toprag~@n u%stu%ne dag~@lm@s# duruyor. Bunlar@ b@rak@p nas@l gitme-
li? Senenin bu%tu%n mahsulu%... Ve bu, ko%ylu% ic#in, yega^ne hayat
meselesidir. Onca yeryu%zu%nde bundan u%stu%n, bundan ehemmi-
yetli bir ha^dise olamaz.
Bekir C#avus#a diyorum ki:
-- Hakk@n var. Art@k, bundan sonra ag~z@m@ ac#@p bir kelime
so%ylemiyeceg~im.
Bunu so%ylerken, ic#imde itaatli bir c#ocuk yu%reg~i tas#@d@g~@m@
hissediyorum. Art@k, kendi u%zerimdeki ve bas#kalar@ u%stu%ndeki
[otorite] mi, tamamiyle kaybetmis#, say@l@r@m. Bir ko%ylu% bana
itiraz edebiliyor. Bana nasihat veriyor ve ben bunun o%nu%nde
bas#@m@ eg~iyorum. [Hakk@n var] diyorum. C#u%nku% s#u dakikada,
benim bildig~im s#eyler art@k hic#bir is#e yaram@yor. U%mitlerim
bos#a c#@km@s#t@r. Tahminlerimde yan@lm@s#@md@r. Benim mant@-
g~@m, onlar@n [instek] i, onlar@n sag~duyusu yan@nda ifla^s etnis#-
tir.
Hepsine ayr@ bir hu%rmet ve ink@yatla bak@yorum. Salih
ag~a, mahut tebessu%mu% ile bana zeka^n@n ta kendisi gibi geliyor
ve c#@plak ayaklar@na bakarken, onlar@, eris#emedig~im kadar yu%k-
sek bir hakikatin ifadesi san@yorum. Ve hic#bir s#eye ehemmiyet
vermeyip hic# kimse ile konus#mayarak dam@n u%stu%ne tarladaki
samanlar@ tas#@y@p y@g~makla mes#gul. Zeynep kad@n, bana insani^
enerjinin hayrete s#ayan bir timsali gibi geliyor. As@k ve c#at@k
surat@na bakmag~a cesaret edemiyorum.
Kendimi, onun kars#@s@nda lu%zumundan fazla hareketli ve
heyecanl@ buluyorum. Yanag~@ma bir tokat vurup: [Hele sen,
bir kenarda sesini kes de otur!] deyivecek san@yorum.
Kendi elimle bakt@g~@m Su%leyman, art@k o%bu%r du%nyaya men-
sup olanlar@n heybetini tas#@yor. Bu a^lemin is#lerine art@k mete-
lik vermiyor. Hatta^ aras@ra, Cennete dair, kalbini yoklad@g~@m za-
man onu tas# kesilmis# hissediyorum. [Cennet] ismini so%yledig~in
vakit art@k eskisi gibi s@r@tm@yor; eskisi gibi go%zleri daha ziyade
parlam@yor. So%zu%mu% anlam@yan bir adam kay@ts@zl@g~@yla yu%ru%-
me bak@yor.
Belki Memis# burada bulunsayd@ onunla anlas#mak kabil ola-
cakt@. Fakat Memis# ko%yden kaybolal@ iki ay@ gec#ti. Nereye gitti?
Hic# kimse bilmiyor. Etraf@ saran bu%tu%n ug~ursuzluklar, hep onun
kaybolus#una atfediliyor. Bir zamanlar bu%tu%n ha^diselerin sebe
bi benim gelis#imdi. S#imdi, onun gidis#i benim gelis#imi unuttur-
du.
Bekir C#avus#a: [Hakk@n var; bundan sonra ag~z@m@ ac#@p bir
kelime so%ylemiyeceg~im.] dedim ama, keskin bir hasbihal ihti-
yac@ yu%reg~imi dag~l@yor. Tas#la, toprakla konus#mak istiyorum.
La^kin bu tas#larla topraklar@n, Zepnep kad@n@n as@k ve c#at@k su-
rat@ndan fark@ ne? Onlar da, bu ko%yu%n insanlar@ gibi beni iste-
miyor mu?
Sert ve yalc#@n tabiat; so%ylemis#tim ki, sen bir u%vey anan@n
kucag~@ gibisin. Bu hakikati, s#imdi her zamandan daha fazla his-
sediyorum. Ne alt@nda muvakkat bir huzur bulunabilecek bir
go%lgen, ne k@y@s@nda serinlenecek bir suyun var! Kat@ yu%rekli
toprak. Bir gu%n cesedim bir daha kalkmamak u%zere u%stu%ne du%s#-
tu%g~u% vakit, kimbilir, beni bag~r@na ne vahs#i bir hus#unetle bast@-
racaks@n.
*
* *
Du%n, uzaktan uzag~a top sesleri duyuluyor ve aras@ra go%k
yu%zu%nu%n uzak bir noktas@ndan birkac# uc#ag~@n gec#tig~i go%ru%-
lu%yordu. S#imdi art@k, barut kokusu bu%tu%n havay@ sard@. Kulak-
lar@m@z motor seslerini, es#ek an@rmalar@ndan, ko%pek havlama-
lar@ndan daha s@k is#itir oldu.
Uc#aklar@n gelip gec#is#i, ko%ylu%leri eg~lendiriyor. Hepsi s@rt-
lar@n@ duvara dayay@p, ag~@zlar@ bir kar@s# ac#@k seyrediyorlar ve
bir: [Viyy viyy viyy, anac@g~@m!] d@r gidiyor. Go%ru%yon mu, bu
daha bu%yu%k.] [-- Yok, o daha bu%yu%k.] [-- Bu o%ndeki h@zl@ uc#u-
yor.] [-- O%bu%ru% daha ag~@r gidiyor.] derken, baz@s@ bas#as#ag~@ ine-
cek gibi olunca, gene hepsi bir ag~@zdan: [-- Aman aman du%s#u%-
yor...] diye bag~@r@s#@yorlar.
Sanki, du%s#ecek olan babalar@n@n og~lu imis# gibi... o%yle bir
k@z@yorum, o%yle bir k@z@yorum ki, yerimde duram@yorum. Ada-
mak@ll@ bir sila^h@m olsa ko%yu%n ortas@nda durup bu s@rnas#@k, bu
palavrac@ pervanelere dog~ru c#ekeceg~im. Fakat benim, bir c#ifte
ile bir Browning tabancas@ndan bas#ka sia^h@m yok.
Bir gu%n, Bekir C#avus#a verdig~im so%ze rag~men, kendimi tuta-
mad@m:
-- Ay@pt@r. Du%s#man bo%yle seyredilmez, dedim.
Ku%menin ic#inden bir ses:
-- Nolacak, bize dokunmuyor ki, dedi.
Bunun u%zerine, keyifleri bozulmus# insanlar gibi homurda-
narak dag~@ld@lar. Ic#lerinden yaln@z Salih ag~a papuc#lar@n@ su%ru%k-
liyere benden yana geldi. S@r@tarak ve biraz da h@s#m@mdan kor-
karak:
-- Sen o%yle diyon emme, bunlar@n bize faydas@ oldu. Go%r-
mu%yon mi, hic#bir yanda kus#tan eser kalmad@. Harman yerinde,
tah@l@ hep yirlerdi.
Bas#@m@ c#evirip yu%zu%ne sert sert bak@nca dondu kald@. Ben-
den dayak yedig~i gu%ndeki gibi solumag~a bas#lad@. Yan@ndan
uzaklas#t@m, gittim.
Bir gu%n, uc#aklar, gene as#ag~@ya ka^g~@t atmaya bas#lad@lar.
Sanki havadan kudret helvas@ yag~@yormus# gibi kap@s#an kap@s#a-
na... Alan, bir mu%ddet ka^g~@d@ okumag~a c#al@s#@yor, sonra becere-
meyip katl@yor, katl@yor ve bir muska gibi kus#ag~@n@n ic#ine yer-
les#tiriyor.
Baz@s@ gidip imam@ buluyor:
-- Okuyuversene, bakal@m, ne diyor?
Imam hecelemeg~e bas#l@yor:
[Muhterem Anadolu ahalisi. Kemal c#eteleri mahvolmus#tur.
Ad@m ad@m bu%tu%n s#ehirleri, kasabalar@ zaptettik. S#imdi, Ankara
u%zerine yu%ru%yoruz. Sak@n, bize kars#@ du%s#manca harekete kalk@s#-
may@n@z. Biz, sizi, Halife taraf@ndan kurtarmag~a geliyoruz.]
-- Ne diyor? Ne diyor?
Imam tekrar ediyor:
[... Biz sizi Halife taraf@ndan kurtarmag~a geliyoruz.]
Ne Halifeyi, ne de Peygamberi bildikleri var. Fakat, [kur-
tarmag~a geliyoruz] so%zu%, bilmeksizin pek hos#lar@na gidiyor.
Kurtarmak! Sizi, kim kurtarabilir? Sizi go%kten melekler inse
kurtaramaz. C#u%nku%, sizi evvela^ sizden, kendinizden kurtarmak
la^z@md@r. Ic#imden bo%yle homurdanarak. Ka^g@d@ imam@n elinden
c#ekiyorum. Yere at@p c#izmenin o%kc#esiyle c#ig~niyorum.
Hepsi hayretle, bana bak@yorlar.
Deli mi oluyorum? No%betim mi var? Her halde kendimde
bir acayip muvazenesizlig~in s#ahidiyim. Ka^h Bekir C#avus#un tem-
bihine boyun eg~ecek kadar fu%tura du%s#u%s, ka^h imam@n elinden
okudug~u ka^g~@d@ kap@p y@rtacak kadar cela^det go%steris#, her hal-
de, normal bir ha^leti ruhiye ala^meti deg~ildir.
Zaten, bu ha^diseler ic#inde normal olmak bir nevi anormal-
lik say@lmaz m@? Her devrin kendine mahsus normlar@ vard@r.
Bir harp zaman@nda sulh vaktinde gibi yas#amak, bir ink@la^p
devrinde stadik devirlerin kal@plar@ ic#inde s@k@s#@p kalm@s# bir gaf-
let, bir a^va^relik, bir sap@kl@k deg~il de nedir?
Bo%ylece kafam@n ic#inde birbirine z@t du%s#u%nceler, birbirini
cerheder hu%ku%mler kaynas#@p duruyor. O%mru%mu%n son demleri-
nin yaklas#t@g~@n@ hissettig~im s#u gu%nlerde, nafile yere kendi ken-
dimi ta^yin ve tesbite c#al@s#@yorum. Fakat bir tu%rlu% muvaffak
olam@yorum. Kendi benlig~im, kendi ellerim aras@nda bir gaz gi-
gi uc#up gidiyor. Muhitimi tesbite c#al@s#@yorum. Gene ayn@ bos
emek... Muhitim bana kars#@ ne kadar sag~@rsa o kadar da dilsiz-
dir. Hele s#u son gu%nlerde o%yle kapanm@s#, o%yle o%rtu%lmu%s# ki, ne
taraf@ndan bakacag~@m@ ne taraf@ndan dinliyeceg~imi bilemoyo-
rum. Sanki zaptetmek isteyen du%s#man benim, teslim olm@yan
kale buras@d@r.
Bu ku%c#u%k halk ku%mesinin dili olsa, bana: [Evet du%s#man
sensin!] diyecektir. Zaten go%zleri bunu so%ylemiyor mu? Tav@r-
lar@, hareketleri bunu so%ylemiyor mu? Onlar nazar@nda, ben,
yaln@z sevimsiz bir misafir, bir s#@mar@k s@g~@nt@ deg~il, ayn@ za-
manda ug~ursuzun biriyim. Nerede ise bu%tu%n bu olan is#lerden
beni mes'ul tutacaklar. Zira, bana kars#@, o%fke ve husumetlerini
o derece artm@s# go%ru%yorum.
Bir gu%n, Bekir C#avus#, fena fena bakarak so%yledi:
-- Du%s#man, tee Izmirde idi, sag~dan satas#t@lar, soldan satas#-
t@lar. Herife rahat vermediler. Buralara kadar gelmesine sebep
oldular. Ne diyeyim bilmem ki, Allah, sebep olanlar@...
Elimin tersiyle surat@na bir tokat as#ketmek istedim. Fakat,
kendimi tuttum. Ve ona, son defa olarak, vatan@n yekparelig~i
hakk@nda bir fikir vermeg~e c#al@s#t@m:
-- Bir Tu%rk ic#in Izmir ne ise S@vas da odur. Diyar@bekir
ne ise Samsun da odur. Izmir zaptoldu mu, bu%tu%n Anadolunun
ilmig~i du%s#man@n elinde demektir. Oras@ kurtulmay@nca buras@
kurtulamaz.
Bekir C#avus# so%zu%mu% kesti:
-- Haydi be, sen de... Bu la^flar@ sen bas#kas@na anlat.
Kendimi tutamad@m:
-- Bekir C#avus#, akl@n@ bas#@na al, yoksa kafana birs#ey indi-
ririm, dedim.
Derhal, benim zabitlig~im ve kendi c#avus#lug~u hat@r@na gel-
mis# olacak, hemen topland@:
-- Kusura bakma, Biz ko%ylu%yu%z. Bo%yle s#eylere akl@m@z er-
mez, dedi. Ve yan@mdan kalk@p gitmek istedi. Kolundan tutup
oturttum:
-- Sen ko%ylu% deg~ilsin. Sen askerlik etmis# adams@n. Sana bu
so%zler yak@s#maz. Ay@pt@r, ay@pt@r!
Asker! Fakat, Bekir C#avus#, bir hezimet ordusunun askeri-
dir. Kimbilir kac# dayakla ko%tu%ru%mles#mis# ma^neviyat@n@ ayag~a
kald@r@p durdurmak ne mu%mku%n! Ba^hsus, du%s#man@n s#u kars#@
tepeleri tuttug~u bir s@rada ona destani^ bir heyecan vermeg~e c#a-
l@s#mak kadar abes ve mevsimsiz birs#ey tasavvur olunamaz. Be-
kir C#avus#:
-- Biliyorum beyim, sen de onlardans@n, emme.
-- Onlar kim?
-- Aha, Kemal Pas#adan yana olanlar...
-- Insan Tu%rk olur da, nas@l Kemal Pas#adan yana olmaz?
-- Biz Tu%rk deg~iliz ki, beyim.
-- Ya nesiniz?
-- Biz Isla^m@z, elhamdu%lilla^h... O senin dediklerin Hayma-
nada yas#arlar.
Bekir C#avus#la, art@k, daha ziyade konus#mag~a mecalim yok.
Bir as@lm@s# adam gibi bas#@m go%g~su%me du%s#u%yor. Bunal@p kal@yo-
rum.
Eg~er, bize zafer mu%yesser olsa bile kurtaracag~@m@z s#ey, yal-
n@z bu @ss@z topraklar, bu yalc#@n tepelerdir. Millet nerede? O he-
nu%z ortada yoktur ve onu, bu Bekir C#avus#lar, bu Salih ag~alar,
bu Zeynep kad@nlar, bu Ismailler, bu Su%leymanlarla yeni bas#tan
yapmak la^z@m gelecektir.
Ben Kemal Pas#adan yana olmam da, kimden yana olurum?
C#u%nku%, o, yar@n bu dev is#ini bas#aracak olan serden gec#ti go%nu%llu%-
lerin bas#@d@r. Top seslerinin yirmibes# otuz kilometreden geldig~i
anda bile zafere inan@yorum. La^kin, onu takip edecek olan ikin-
ci cidal devresinin sonu, bana, efsanelerde okudug~um hayaller
gibi uzak ve dumanl@ go%ru%nu%yor.
Bekir C#avus#, tekrar benden o%zu%r diledi:
-- Kusura bakma. Benim akl@m, s#imdi, hep o dolas#an teva-
tu%re tak@l@p kald@.
Istiyor ki, ben bu tevatu%r nedir diye soray@m. Fakat, sesi-
mi c#@karmay@nca, o, devam etti:
-- S#u Salih ag~an@n og~lu yok mu? Bizim k@z@ berbat etmis#,
dedi. S#imdi: [Al], diyorum. [Almam], diyor. Yok sag~ kalc#as@n-
da bir ur c#@km@s#. Yok, bu%tu%n vu%cudu s@zlarm@s#. Hepsi yalan.
Hasta olan adam bu is#i yapar m@?
Ben ki, bu facian@n ilk s#ahidiyim; kendimi tutamad@m:
-- K@z@n ne diyor? diye sordum.
-- Ne desin? Ben seni al@r@m diye kand@rm@s#. Kac# zamand@r
hela^ll@s@ gibi kullan@p dururmus#. Biz de neden sonra haber al-
d@k.
-- Sak@n k@z gebe mi?
-- Yok, olamaz. Daha oniki yas#@nda.
*
* *
Bir sabah, -- o sabah@ hic# unutam@yacag~@m! -- penceremin
alt@nda bir ses. Ince, keskin bir c#ocuk sesi:
-- Geliyorlar! Geliyorlar!
Yataktan f@rlay@p sese kos#uyorum:
-- Kim geliyor, Hasan?
Ku%c#u%k c#oban soluk solug~ad@r. Benzi, ya heyecandan, ya
kos#maktan sapsar@ kesilmis#:
-- Aha, onlar... Senin dediklerin... Te, kars#@ki belin u%stu%n-
den yu%ru%yu%p geliyorlar.
Bir mu%ddet akl@m@ toparl@yamad@m. C#ocug~un yu%zu%ne, bo%n
bo%n baka kald@m.
Ku%c#u%k c#oban:
-- Ben davar@ yamac#ta yaln@z b@rakt@m. Daha fazla dura-
mam; dedi ve kos#arak do%ndu% gitti.
Odam@n ic#inde, bir yang@n esnas@nda ne yapacag~@n@ s#as#@r-
m@s# bir adam gibi dolas#@yorum. Ka^h c#izmelerimi, ka^h yeleg~imi
ar@yorum. Bir taraftan pijamam@n du%g~melerini, mu%temadiyen
c#o%zu%p iliklnyorum. Nihayet, Emeti kad@n@ imdada c#ag~@rmag~a
mecbur oldum.
-- Emeti kad@n! Emeti kad@n!
Ses, seda yok. D@s#ar@ya f@rlad@m. Sofa, mutfak, dam@n u%stu%,
ah@r. Yok, yok. Ku%mese bak@yorum; yok. Bu saate kadar, Emeti
kad@n gelmemis# olsun... Kabil deg~il.
Ayag~@mda terlikler, pijamamla, ta^ evine kadar kos#uyorum.
Tak tak kap@. Gene kimse yok. Ko%yde, sanki hic# kimse uyan-
mam@s# gibidir. Ne bir c#ocuk. Ne bir hayvan.
Yaln@z, benim, tuhaf bir k@yafetle, oradan buraya seg~irttig~i-
mi go%ren ko%pekler havl@yor.
Ben, art@k geriye do%nemiyorum. S#as#k@n s#as#k@n, hemen bu%-
tu%n evlerin kap@s@n@ bir defa vuruyorum. Her ev, mezar gibi.
Meydanl@g~a kadar gittim. O%yle bir tenhal@k ki, insana dehs#et ve-
riyor.
Bu meydanc@ktan, ku%c#u%k c#oban@n so%yledig~i yol go%ru%nu%yor.
Bir de ne bakay@m! Du%s#man askerleri, toz dumana katarak yu%-
ru%yorlar. Ters yu%zu% kos#arak eve do%ndu%m.
Bir taraftan giyinmeg~e c#al@s#@yorum, bir taraftan ko%ylu%leri
du%s#u%nu%yorum. Hepsi evlerine mi sakland@lar? Yoksa kac#@p git-
tiler mi? Du%s#man@n gelis#i beni hemen hic# mes#gul etmiyor. Zih-
nim muttas@l, bu iki suale cevap vermeg~e c#al@s#@yor. Mutlaka,
benden gizli so%z birlig~i edip kac#m@s# olacaklar. Beni du%s#man
o%nu%nde tek bas#@ma b@rakarak... bu kadar hiyanete bu kadar
namertlig~e ihtimal veremiyorum.
Nereye gidebilirler? Daha du%n gece hepsi burada idi. Ku%-
c#u%k Hasandan evvel du%s#man@n geleceg~inden haberleri olacak
deg~ildi ya. Yok, yok. Hic#bir yere kac#m@s# olamazlar. Hepsi ev-
lerinde kapanm@s# sinmis# oturuyorlard@r.
Du%s#man hemen ko%ye girmek u%zere oldug~unu hissediyorum.
Havada, bir ag~@r topc#u taburunun araba ve demir s#ak@rt@lar@ dal-
galan@yor. Insiyaki^ bir hareketle gidip kap@m@ kilitliyorum. Pen-
cerelerimi kap@yorum. Nic#in? S#u anda, bunu, kendi kendime
izahtan a^cizim.
Hani, du%s#man o%nu%ne asker elbiselerimi giyerek ve k@l@c@m@
takarak c#@kacakt@m? Adam sen de. Mademki, tek bas#@may@m.
Bu%tu%n tehlikeler, nas@l olsa kars#@lar@nda, yaln@z beni bulam@ya-
cak m@? Zulu%m ve itisaf@ u%zerime zorla k@s#k@rtmag~a ne lu%zu%m
var?
Fakat, bu korunma tedbirleri! Is#te ben de anl@yamad@m. Ka-
p@n@n kilidini ac#@yorum. Pencerelerimi ac#@yorum. Nal, araba ve
demir s#ak@rt@lar@ yaklas#@yor ve tozla kar@s#@k bir pas ve deri ko-
kusu burnuma kadar geldi.
O ne? Ko%yu%n havas@ bir acayip gu%ru%ltu%yle doldu. Demir, nal
ve araba s#ak@rt@lar@na birtak@m insan sesleri de kar@s#mag~a bas#-
lad@. T@pk@, ka^buslar@mda is#ittig~im sesler:
-- Vire, Istaso: Vire, Palikari... ve saire gibi sesleri.
Bu koyu Tu%rk ko%yu%nde, Anadolunun bu hic# ac#@lmam@s# kuy-
tu, @ss@z ko%s#esinde, birdenbire, bu Pire liman@ s#amatalar@!...
Bir tek kelime tu%rkc#e is#itilmiyor.
Bu%tu%n vu%cudumu sog~uk bir ter kaplad@. Kulaklar@m og~ul-
duyor. Bacaklar@mda, kalkmag~a hic# mecal yok. Sanki, bir kes-
kin k@l@c#la belimin ortas@ndan ayr@lm@s# gibiyim.
Art@k, gelip beni bir kuru ag~ac#, ku%tu%g~u% gibi yaksalar...
Derken, bir tu%rkc#e ses:
-- Bu ko%yde kimse yok mu, be yahu?
Fakat, bu o%yle bir tu%rkc#e ki, bana Galatay@ hat@rlat@yor.
Dog~rudan dog~ruya Rum s#ivesiyle so%ylenmis# bir tu%rkc#e diye-
mem. Bu bag~@ran belki bir Ermeni, belki bir Yahudidir. Tu%rk-
c#enin bo%yle so%ylenmesinde, bo%yle bu%zu%lu%p didiklenmesinde ne
hazin birs#ey var! Sanki, has#in ve patavats@z bir el vu%cudumuzu
h@rpal@yor; vu%cudumuzun en hassas, en nazik yerlerine kadar
sokulup oraya t@rnaklar@n@ gec#iriyor zannedilir.
-- Hey, bir adam yok mu, be?
Ve evlerin kap@lar@ gu%m gu%m vurulmag~a bas#l@yor. Ko%ylu%-
lerde gene c#@t yok. Du%s#man askerleri bilseler ki, ben de onlar
kadar meraktay@m. Ayak sesleri benim civar@ma yaklas#@yor. Is#-
te, tam penceremin o%nu%nde durdular, konus#uyorlar. Bas#@m@ pen-
cereden yana c#evirince birisinin ic#eriye bakt@g~@n@ go%rdu%m. Bur-
ma b@y@kl@, t@ras#@ uzam@s# esmer bir delikanl@ kafas@... Bir mu%ddet
go%z go%ze geldik. Sonra onun go%zleri hayretle odan@n ic#ini dolas#-
t@ ve kafa as#ag~@ya dog~ru c#ekildi. Bunun u%stu%nden birkac# dakika
gec#ti mi gec#medi mi, bilmiyorum, ayak seslerini bizim evin
ic#inde duydum.
Odam@n kap@s@ ac#@ld@. Demin kendisiyle go%z go%ze geldig~imiz
genc# kap@dan girdi, bana dog~ru yu%ru%du% ve biraz evvel is#ittig~im
tu%rkc#e ile:
-- Bu ne be, meydanda kimseler yok. Sen bu ko%yden deg~il
misin?
Bas#@mla: [Evet] dedim.
-- Peka^la^, nerede, o%tekiler nerede, bilmiyor musun?
Bas#@mla: [Hay@r!] dedim.
Bu s@rada odama sila^hlar@ tetikte birkac# asker daha girdi.
Benimle konus#an onlara do%nu%p rumca birs#eyler so%yledi. Hepsi
birden merak ve tecessu%sle bana bak@yorlard@. Hepsinin go%zu%
mihaniki^ bir su%r'atle kolsuz taraf@mdan yu%zu%me, yu%zu%mden kol-
suz taraf@ma gidip geliyordu. Tu%rkc#e bilen bana:
-- Senin dilin yok mu? Nic#in so%ylemezsin? dedi.
-- So%ylerim ama keyfim istedig~i vakit...
Sinirli bir tav@rla yan@mdakilere do%nu%p hakk@mda ac@ bir
istihzada bulundug~unu sezdim. Tepem att@. Ayag~a kalk@p de-
dim ki:
-- Benden izin almadan ta^ yatak odama kadar ne hakla gir-
diniz? Ve beni, ne s@fatla sorguya c#ekiyorsunuz?
Benimle konus#an adam arkadas#lar@na yan go%zle bakarak:
[Ben size demedim mi? Delinin biri] der gibi bir is#aret yapt@
-- Deli veya ak@ll@ olay@m, s#imdi, s#imdi buradan c#@kacaks@-
n@z, diye bag~@rd@m.
Esmer delikanl@, benimle, art@k, bir meczupla konus#ar gibi
konus#mag~a bas#lad@:
-- Peka^la^, c#@kar@z, c#@kar@z, ama so%yle bize, ko%ylu%ler nere-
de?
Cevap vermeksizin ayakta, dimdik durdug~umu go%ru%nce,
sab@rs@zland@ ve askerlerden bir tanesine su%ngu% takt@r@p ka-
p@mda b@rakt@ktan sonra, o%bu%rleriyle beraber c#@k@p gitti.
Onlar c#ekilip gidince ben hic# olmazsa odam@n kap@s@n@ ka-
patmak istedim. Fakat su%ngu%lu% nefer buna ma^ni oldu. Yerime
gelip oturdum ve kendime bir poz vermek ic#in elime bir kitap
ald@m.
D@s#ar@da gelip gitmeler, bag~r@s#malar, c#ag~r@s#malar art@yor.
Birkac# defa da kap@ k@r@lmas@na benzer pat@rt@lar duydum. Is#te,
bu%tu%n bunlara bizim ko%ylu%lerin sesleri de kar@s#mag~a bas#lad@.
Demek ki, korunmak ic#in yaln@z evlerine kapanmakla iktifa
etmis#ler. Zavall@ masu^m halk. Du%s#man@ bu kadar basiretsiz mi
sand@n?
*
* *
Iki u%c# gu%ndenberi, bizim ko%y bir du%s#man k@tas@n@n is#gali al-
t@ndad@r. Gerc#i, bu%tu%n efrat ko%yu%n ic#inde oturmuyor. Fakat za-
bit ve kumandan nevinden a^mirlerin herbiri bir ev zaptetti. Za-
bit ve kumandan diyorum. Fakat, bir tanesi mu%stesna, ne yu%z-
lerini go%rdu%m, ne ru%tbelerinin ne oldug~unu biliyorum. Olan-
dan bitenden, bizim Emeti kad@n vas@tasiyle haber al@yorum.
Hemen odamdan hic# c#@kt@g~@m yok.
Emeti kad@na:
-- Ilk gu%n nerede idiniz? dedim.
-- Bizim og~lan kos#arak gelip haber verince, hepimiz camiin
o%nu%nde topland@k. Salih ag~a, Bekir C#avus#: [K@zlar, kad@nlar, c#o-
luk c#ocuk neleri var, neleri yoksa beraber als@nlar. Ko%yden c#@-
k@p derenin ic#inde saklans@nlar. Geri kalanlar@m@z da evlerimiz-
de kapan@p sesimizi keselim. Bakal@m, belki askerler, ortal@kta
kimse go%rmeyince savus#up giderler] dediler. Biz de o%yle yapt@k.
Emme c#ok gec#medi, haber geldi. Du%s#man@n bir zarar@ yokmus#,
do%nsu%nler diye. S#imdilik kimseye dokunmuyorlar. Yaln@z et is-
terler, ekmek isterler, arpa, s#eker, isterler, paras@n@ verecekler-
mis#. Baksana s#una. Benden su%t ald@lar, yumurta ald@lar, yerine
s#u ka^g@d@ verdiler.
Muska bic#iminde bu%ku%lmu%s# ku%c#u%k ka^g~@tlar c#@kard@. Bana
uzatt@:
-- Hele bir bak@ver. Ne yaz@yor?
Bakt@m, rumca kurs#un kalemiyle yaz@lm@s# birtak@m sat@rlar.
-- Anlamad@m. Rumca yaz@yor. Fakat, bes# para etmez de-
dim.
Emeti kad@n bir yutkundu.
-- Ne diyon? Ben, s#imdi ne ideyim?
-- Vermemeli idin; Emeti kad@n.
-- Vermeme olur mu Te, evin ic#ine kadar girirler. Ku%me-
sin yan@ndan ayr@lmazlar. Baz@s@ tavuk kalkar kalkmaz, yumur-
tay@ s@cak s@cak kap@p gider. Arkas@ndan yetis#emem.
Ilk geldikleri gu%n, sila^h arayacag~@z diye benim oturdug~um
evin alt@n@ u%stu%ne getirdiler. Sila^hlar@ bulduktan sonra da gene
aramakta devam ettiler. Iki u%c# defa param@n bulundug~u c#ekme-
ceyi ac#ip kapad@lar. Su%ngu% ucuyla yatak, minder gibi ne kadar
pamuklu es#ya varsa, delik des#ik ettiler. Kitaplar@m@, ka^g~@tlar@-
m@ darmadag~@n@k odan@n ortas@na y@g~d@lar.
Ben, ayakta s@rt@m@ d@vara dayayarak, la^kayt seyrediyor-
dum. Ic#lerinden bir tanesi, yazmakta oldug~um s#u defteri iki u%c#
defa eline al@p b@rakt@, yapraklar@n@ c#evirip okumag~a c#al@s#t@.
Tekrar masan@n u%stu%ne att@. Bir bas#kas@ Frans@zca kitaplar@n
adlar@n@ ku%c#u%k cep defterine not ediyordu. Nihayet hers#ey olup
bittikten sonra beni kumandan@n yan@na go%tu%rmek istediler.
-- Nic#in gidecek mis#im? Gitmem.
-- Gideceksin. Yoksa seni zorla go%tu%ru%ru%z.
Du%s#u%ndu%m. Beyhude inat. O%nlerine du%s#u%p yu%ru%du%m. Sa-
bahleyin beni ziyarete gelen ve tu%rkc#e konus#an c#avus# yar@mda
yu%ru%yor:
-- Sen bir zabitsin. Bu ko%yden deg~ilsin. Buraya neden gel-
din? Burada ne is#in var? S#imdi kumandana onu anlatacaks@n,
diyor.
Ben, bas#@ ac#@k, caketsiz, go%mleg~imin sag~ yeni, bir bu%yu%k
du%g~u%m halinde sallanarak gidiyorum.
Yu%ru%yorum. Sokak aralar@nda tek tu%k rasgeldig~im bildik
yu%zler, beni go%ru%nce c#evriliyorlar. Atlar, top kat@rlar@, manda-
lar o kadar c#ok, o kadar c#ok ki, aralar@ndan gec#mek ic#in herbi-
rini k@c#@ndan, kafas@ndan itmek la^z@mgeliyor.
Kumandan, kahveyi derhal bir kararga^h haline sokmus#.
C#ardag~@n alt@nda, bir bu%yu%k masan@n bas#@nda oturuyor. Surat@
as@k ve zorla heybetli go%rnu%meg~e c#al@s#an bir yu%zbas#@.
C#avus#, beni go%sterip birs#eyler so%yleyince, bas#@n@ kald@r@p
dikkatle yu%zu%me bakt@ ve frans@zca:
-- Siz bir zabitmis#siniz, o%yle mi? dedi.
-- Evet.
-- Lu^tfen s#u iskemleyi al@n. Oturun ve soracag~@m s#eylere
birer birer cevap verin.
Bu%tu%n sorgu ve cevaplardan sonra, du%s#man kumandan@n@n
anlamad@g~@ s#ey, benim, kendi arzu ve irademle Istanbulu b@ra-
karak, bu ko%ye yerles#memdir. Bu hususta kendisine ne kadar
psikolojik sebepler go%sterdim, hatta^ ne kadar samimii^ itirafta
bulundumsa, hic#biri ka^r etmedi. Yu%zu%me s#u%phe ile bakmaktan
vazgec#medi. Onun nazar@nda halledilmez bir mesele oldum. Ni-
hayet, is#in ic#inden s@yr@lmak ic#in:
-- Gidin, evinizde oturun; fakat hic#bir yere c#@km@yacaks@-
n@z. Hic# kimse ile temas etmiyeceksiniz. S#imdilik bu kadar...
dedi.
Odama do%ndu%kten sonra, tekrar es#yalar@m@ du%zeltmeg~e lu%-
zum go%rmedim. O kargas#al@g~@n ortas@nda bir @slanm@s# fare gibi
yas#amag~a bas#lad@m.
Sokak kap@s@n@n o%nu%nde, bir su%ngu%lu% nefer duruyor.
Bu defterin bitmesine, kimbilir kac# gu%n kald@.
*
* *
Du%s#man go%zu% beni, art@k, yatag~@m@n ic#inde bile rahat b@rak-
m@yor. Pencereden, kap@dan her vakit, her saat teftis# ve nezaret
alt@nday@m. Bu s@k@ go%z hapsi ic#inde, defterimi ancak, gece yar@-
lar@ el ayak c#ekildikten ve belki de no%betc#i nefer uykuya dal-
d@ktan sonra yatag~@ma sokulup yazabiliyorum. Ihtyaten la^m-
bam@ da so%ndu%ru%yorum. Ve bu%yu%k Italyan s#airi d'Anunzio'nun
(Nocturno) yu yazd@g~@ gibi bu%tu%n bu yaz@lar@ el yordamiyle ka-
ranl@kta karal@yorum. Okuyana ne mutlu.
Ve ben de bundan sonras@ mutlaka okunsun istiyorum.
C#u%nku% Anadolu harbi, istikla^l mu%cadelesi denilen bu%yu%k facia-
n@n, bu%yu%k destan@n@n tarihe intikal etmiyecek olan taraflar@
yaln@z bu defterde yaz@l@d@r. Eg~er, bir hiyanet eli, bir silgi la^sti-
g~i al@p kurs#un kalemiyle c#izilmis# bu ig~ri bu%g~ru% sat@rlar u%stu%n-
den gec#ecek olursa gelecek nesiller kendi memleketlerine ait
birc#ok ac@ hakikatlere ermek vas@tas@ndan mahrum kalacakt@r.
Art@k, bu benim hika^yem olmaktan c#@km@s#t@r. Burada, ken-
dime ait olan k@s@mlar@ bile ben, art@k bir bas#kas@n@n sergu%zes#-
ti gibi anlat@yorum. Farzediniz ki, ben, Ahmet Cela^l denilen bir
zabitin, bir malu^l gazinin hortlag~@y@m ve her gece el ayak
c#ekilikten sonra onun bos# kalan yatag~@na girip olan@ biteni hi-
ka^ye ediyorum.
Zavall@ Ahmet Cela^l o%ldu% ve onu, mezar@nda zebani^ler bek-
liyor. Onun ic#in kabir azab@ bas#lad@ m@, bas#lamad@ m@, bilmiyo-
rum. Isterseniz, zebani^ler bekliyor la^k@rd@s@n@ o azab@n bir bas#-
lang@c@ olarak tela^kki ediniz. Zira, o, yeryu%zu%nde iken de a^ra^fta
gibi yas#ad@. Hangi cinsten Tanr@ya kulluk ettig~ini bilmedi. Bir
yabanc@ imparatorluk nam@na y@llarca do%g~u%s#u%p kan@n@ do%ktu%.
Y@llarca, mec#hul bir vatan@n, bir ideal yurdun hasretiyle yan@p
tutus#tu. Elle tutulmaz, go%zle go%ru%lmez bir mas#ukan@n pes#inden
y@llarca kos#tu. Onun yoluna ag~lad@, gu%ldu%, so%yledi ve o%bu%r du%n-
yaya go%c#eceg~i gu%n bildi ki, meg~er hepsi yalanm@s#.
Ah, is#te, ona her s#eyden daha ac@ gelen bu oldu. Bu%tu%n bir
o%mru%n nafile yere ak@p gittig~ini o%g~renmek, bu%tu%n bir genc#lig~in
va^hi^ emeller, bos# hayaller, sakat is#ler pes#inde heder oldug~unu
go%rmek; gider ayak, birdenbire hakikatlerin en ig~renci, en kor-
kuncu ile kars#@ kars#@ya gelmek... Is#te kabir azab@ndan evvel,
Ahmet Cela^l bu ates#lerden gec#ti. Bu zebanilerle du%s#u%p kalkt@.
Ona as@l bunun ic#in ac@y@n@z.
*
* *
Du%s#man k@tas@, ko%yu% so%mu%rmekte devam ediyor. Meg~er bu
kara kuru ko%yu%n ne c#ok adam@ ne c#ok zaman besliyecek o%zu%
varm@s#! Emeti kad@n@n homurtular@ bitip tu%kenmek bilmiyor.
Is#ittig~ime go%re, du%s#man hayvanlar@, Salih ag~an@n saman ve ar-
palar@n@ yiye yiye ha^la^ bitirememis#ler. Bizim Bekir C#avus#lar,
Zeynep kad@nlar ya s#u, ya bu kararga^h mutfag~@na bulgur, fasul-
ya, nohut tas#@y@p duruyorlarm@s#. S@g~@rtmac# Hasan@n su%ru%su%n-
den, her gu%n, bir iki bas# eksiliyormus#.
Zabitler, askerler ne al@rlarsa hep [paras@n@ vereceg~iz] der-
lermis#. Emeti kad@n@n koynu rumca yaz@l@ ka^g~@tlarla dolu, ve
ka^g~@tlar c#og~ald@kc#a kad@n@n para almak u%midi azal@yor. Bir gu%n
yavas#c#a:
-- S#u halde, niye sakl@yorsun? dedim.
-- Ey, herkes saklar. Ben de saklar@m; dedi. Belki sonunda
bir s#ey c#@kar.
-- Yok can@m. Nafile; bu ka^g~@tlar@ bos# yere tas#@yorsun. At
onlar@, y@rt at, dedim.
Emeti kad@n, ag~lar gibi surat@n@ burus#turarak:
-- Aman@n, sonra bir tu%hmet olur. Beni do%verler, dedi.
Sesimi daha ziyade yavas#latarak:
-- Do%verler mi? Bas#kalar@n@ do%vdu%kleri var m@?
-- C#ok, ay og~ul. C#ok. Istediklerini vermedin mi, hemen el
kald@r@rlar.
Sesimi art@k bir f@s@lt@ gibi hafifleterek:
-- Irza, namusa da dokunuyorlar m@, Emeti kad@n?
-- S#imdilik pek o kadar deg~il. Baz@ kar@lara sark@nt@l@k
ederler emme, ben go%rmedim. Bizim Zeynep han@mdan is#ittim.
Sesim bog~az@mda bir nefes, bir u%fu%ru%k haline girdi:
-- O nereden biliyor, o nereden biliyor? diye sordum.
-- Aha, kac# defa gelinlerine, k@zlar@na satas#m@s#lar. Suya,
c#amas#@ra c#@kamaz olmus#lar.
Art@k Emine ic#in ayr@ malu^mat istemiye dilim varmad@. Za-
ten bizim yavas# yavas# konus#mam@z, pencereden ic#eriyi go%zetli-
yen no%betc#inin dikkatini celbetmeg~e bas#lad@. Sanki, dudaklar@-
m@n k@m@ldamas@ndan bir ma^na c#@karmag~a c#al@s#@rm@s# gibi dik
dik yu%zu%me bak@yor.
*
* *
Bu sabah... ha^la^ inanm@yorum. Ne go%zlerime, ne kulakla-
r@ma, ha^la^ inanam@yorum. Bu sabah, bir de kalk@p bakt@m ki,
du%s#man askerlerinden eser kalmam@s#. Kalk@p gitmis#ler. Nere-
ye? Nas@l? Ortada Salih ag~a ile imam da yok. Kumandan, sabah-
leyin erkenden, ko%ylu%leri toplam@s#: [Bize yol go%stermek ic#in iki
adam verin. Biz s#o%yle ileriye dog~ru var@p do%neceg~iz. Size verdi-
g~imiz hesap puslalar@n@ da iyi saklay@n. Do%nu%s#te o%deriz] demis#-
Bunun u%zerine Salih ag~a ile imam, hemen o%ne at@lm@s#lar.
[Biz size yol go%steririz] demis#ler.
Emeti kad@n bana bu ha^vadisi verirken bas#@n@ iki yana sal-
l@yor:
Ne ac#@kgo%z s#ey, o Salih ag~a. Belki yolda arpa saman pa-
ras@n@ al@r@m diye hemen herkesi o%nledi.
-- Nas@l alabilirler. Mademki, do%nu%s#te veririz, demis#ler!
-- Al@r o... Kimbilir herifleri nas@l kand@r@r, al@r o. Zaten
al@rsa, bo%ylelikle al@r. Sanki biz onlar@n tekrar do%neceklerine
inand@k m@? Ay og~ul, kim do%ner, kim verir? Bu hic# olacak is# mi?
-- Ben sana so%yledim ama, akl@n s#imdi bas#@na geldi:
Emeti kad@n du%s#u%ndu% tas#@nd@:
-- Bundan sonra gelen olursa pes#in para isterim. Bas#ka tu%r-
lu% ne bir damla su%t, ne de bir tane yumurta veririm.
-- Ins#allah, bundan sonra ne gelen, ne istiyen olur.
Bu so%zu% so%ylerken, kendim de pek inanm@yordum. C#u%nku%,
ko%ylu%lerden ald@g~@m malu^mata go%re, du%s#man k@tas@ geriye dog~-
ru deg~il, ileriye dog~ru yol alm@s#t@r. Bu muharebenin onuncu gu%-
nu%. Bu kadar zaman zarf@nda, ne olacaksa olmas@ la^z@md@. Bo%y-
le bir meydan muharebesinde bu ileriye yu%ru%yu%s#lerden ancak
muharebenin bizim aleyhimize nihayet buldug~u ma^nas@ c#@kar@-
labilir. Eg~er o%yleyse, varacaklar@ ve duracaklar@ nokta, Ankara
olacakt@r. Ankara is#gal alt@nda? Yok, can@m, bunu tasavvur et-
mek bile mu%mku%n deg~ildir. Bo%yle bir ha^dise, bu%tu%n tarihi^ mu-
kadderata ve bu mukadderat@n kanunlar@na z@t birs#ey olur.
C#u%nku%, Ankara bir son deg~il, bir bas#lang@c#t@r.
Du%nyay@ dolas#an telgraf tellerinde Londra, Moskova keli-
melerinin yan@ s@ra ihtizaz etmeg~e bas#l@yan bu yeni kelime, o%te-
kiler gibi bir s#ehir ad@ deg~ildir. Bu bir yeni nefhaya, bu, bir ye-
ni ruha alem olmus#tur.
Du%s#man, eski haritalar u%stu%nde Ankara ad@n@ tas#@yan ker-
pic#ten s#ehire girebilir. Onu, bir iki gu%lle ile tarumar edebilir.
Fakat, ayn@ ad@ tas#@yan ruha nas@l el uzatabilir? Onu, nas@l zap-
teder? O nefha bugu%n, burada ise, yar@n orada esecektir. O%bu%r
gu%n bir f@rt@na haline ink@la^p edip kendisine daha yu%ksek, daha
yalc#@n bir tepe bulacakt@r. Oradan gu%rleyecektir. Eyvahlar ol-
sun, bu hakikati s#imdiden hissetmiyenlere. Bunlar kafalar@n@
tas#tan tas#a c#arpacaklard@r. Bunlar, sarp yokus#larda yollar@n@
s#as#@racaklard@r.
Bu sat@rlar@ Emeti kad@n@n du%s#man@ tekrar beklemesine
rag~men yaz@yorum. Bu sat@rlar@ du%s#man ordusunun Sakaryan@n
o%bu%r yakas@nda, Ankaraya yetmis# kilometre yak@nl@kta harbet-
tig~i bir anda yaz@yorum.
*
* *
Salih ag~a ile imam, gittiklerinin ikinri gu%nu% ko%ye do%ndu%ler.
Ben, bu%tu%n tiksintime rag~men gidip onlarla go%ru%s#mekten ken-
dimi alamad@m. Yenemedig~im bir tecessu%s beni, bu iki sefilin
yan@na kadar su%ru%kledi. La^kin, ne onun, ne bunun c#enesini b@-
c#aklar ac#m@yor. Salih ag~a verdig~i arpa ve saman bedellerini ko-
paramad@g~@na, o%bu%ru% de -- kim bilir, belki -- bes# on kurus# bah-
s#is# alamad@g~@na mu%teessirdir. Zira, ag~@zlar@ndan zorla do%ku%len
birkac# so%z, maddi^ menfaat is#lerine taallu^k ediyor.
-- Nereye kadar gittiniz? diyorum.
Bana, hic# bilmedig~im bir yerin ad@n@ so%ylu%yorlar. Sonra su-
suyorlar.
-- Bari muharebe hakk@nda, kulag~@n@za birs#eyler c#al@nd@
m@?
-- K@yamet, k@yamet. Top seslerinden durulmuyor.
-- U%c# gu%ndu%r, gece gu%ndu%z durmadan savas#@rlarm@s#.
-- Du%s#manlar@ nas@l hissediyorsunuz? Memnun gibiler miy-
di?
-- A a. Kara kara du%s#u%nu%rlerdi.
Salih ag~a imam@n so%zu%nu% kesti:
-- Yok can@m. O tu%rkc#e bilen bana so%yledi: [Birkac# gu%n
sonra Ankaraday@z!] dedi.
-- Birkac# gu%n sonra Ankaradalar m@? Olamaz. Du%z yolda
gibi yu%ru%ye yu%ru%ye gitseler, gene varamazlar, dedim.
Salih ag~a, yu%zu%me du%s#manca diyebileceg~im bir h@s#@mla ba-
karak:
-- Sen go%ru%rsu%n, dedi.
-- Ben ne go%receg~im. Sen go%receg~ini go%rmu%s#su%n, is#te. Sa-
man@n@, arpan@ yediler, bitirdiler. Seni o%nlerine tak@p gu%nlerce
yu%ru%ttu%ler. Eline de bes# para vermediler, dedim.
C#@plak ayag~@n@ o a^na kadar go%rmedig~im bir sinirlilikle oy-
natmag~a bas#lad@.
-- Hela^l olsun, be. Hela^l olsun. Daha bir diyeceg~in var m@?
Salih ag~a, ilk defa olarak, bana bu tav@rla hitap edebiliyor.
C#u%nku%, bir zamanlar benim temsil ettig~im nu%fuzun bu toprak-
lardan c#ekildig~ini hissediyor.
-- Ulan, alc#ak herif! diye bag~@rd@m. S#u dakikada gu%vendik-
lerin burada olsalar, gene seni ayag~@m@n alt@na al@p bir y@lan gi-
bi ezerim.
Ve u%stu%ne dog~ru yu%ru%yu%nce, dimdik o%nu%me dikildi:
-- Yok, dedi. O gu%nler gec#ti. Otur oturdug~un yerde...
Yaradana s@g~@n@p sol kolumun bu%tu%n kuvvetiyle k@rc#@l sura-
t@na bir tokap as#kettim. Sendeleyip yere yuvarland@. Fakat, yu-
varlanmasiyle kalkmas@ bir oldu ve eline gec#irdig~i kocaman bir
tas# parc#as@n@ kafama f@rlatmak istedi. Tas#, omuzumu s@y@r@p
gec#ti.
Ko%ylu%ler etraf@m@z@ alm@s#, seyirci gibi bak@yorlard@. Der-
ken, Bekir C#avus# geldi, bana
ken, Bekir C#avus# geldi, bana yaklas#t@:
-- Haydi beyim, haydi' Bunlarla ug~ras#mak sana yak@s#maz,
dedi.
La^kin ben Salih ag~ay@, pestili c#@k@nc@ya kadar pataklamak
h@nc@ ic#inde kendimden gec#mis# bir halde idim. Bekir C#avus#u
elimin tersiyle bir kenara itip tekrar sald@rd@m. Ko%ylu%ler onun
etraf@n@ sarm@s#, benim yaklas#mama ma^ni oluyorlard@. Imam da
durmaks@z@n benim aleyhimde birs#eyler m@r@ldan@yordu.
-- Olur mu ya, bu kadar da olur mu ya? Ben s#ahidim. Ev-
vela^ o c#att@; diyordu.
S#imdi, bu%tu%n ko%y halk@ kars#@mda, bir husumet halkas@ gibi-
dir. Gu%ru%ltu%yu% is#iten geliyor. C#oluk, c#ocuk, kar@, k@zan, hepsi
geliyor. Bu%tu%n tan@d@g~@m c#ehreleri bir ka^bus bulutu arkas@ndan
gibi go%ru%yorum. Is#te, Ismail, elleri kus#ag~@nda haylaz haylaz du-
ruyor. Is#te, muhtar, ac# c#akal go%zleriyle bana bak@yor. Is#te, bi-
raz uzakta Zeynep kad@n@n ku%c#u%k kaya parc#as@n@ and@ran kafa-
s@. Is#te, yan@nda k@zlar@ndan biri, gelinlerinden biri. Ve ku%c#u%k
ku%c#u%k c#ocuklar, yar@ giyimli, yar@ c#@pla^k, ayaklar@m@n dibinde
kurt yavrular@ gibi kaynas#@yorlar.
Bir hamlede Salih ag~ay@ koruyan c#emberi yar@p, herifle
tekrar kars#@ kars#@ya geldim. Ve t@pk@ Zeynep kad@n@n tarla da^-
vas@nda yapt@g~@m gibi yakas@ndan kavray@p sarst@m ve c#u%ru%k
meyva gibi yere silktim. Fakat bununla kalmad@m. Bu%tu%n ma^-
nasiyle ayag~@m@n alt@na al@p tekmelemeg~e bas#lad@m. Kad@nlar
bag~@r@s#@yor, c#ocuklar ag~l@yor ve erkekler homurlan@yorlard@. Ve
imam@n sesi:
-- Gu%neh, gu%nah, Allah raz@ olmaz.
Ve bas#kalar@n@n sesleri:
-- Tutuverin belinden. Tutuverin bacaklar@ndan.
Fakat ben, tas#k@n ve azg@n o%fkemin z@rh@yla mu%cehhezdim.
Hic#bir taraf@ma, kimse, el uzatam@yor. Tam o esnada, uzaktan
karanl@k bir gecede, bir tek y@ld@z@n huzmesi gibi teselli veren
ve oks#ayan bir dost, bir hems#ire, bir... yar bak@s#@. Ve kalabal@-
g~@ yararak bu bak@s#a dog~ru yu%ru%du%m.
*
* *
Eminede, bana kars#@, bir s#eyin deg~is#tig~ini hissettig~im an@n
bu ilk saniyesidir. Bu cehennem azab@ gu%nlerinde, bu saniyenin
k@ymetini o%lc#emiyorum. Ates#e at@lm@s# bir adam@n yu%zu%ne ak@t@-
lan bir damla suyun k@ymeti nedir? Bir gece yar@s@, bir c#o%lde
yolunu s#as#@r@p kalm@s# adama, uzaktan go%ru%nen bir @s#@g~@n k@y-
meti nedir? Hasta do%s#eg~inde mu%this# sanc@larla k@vrand@g~@m@z
anda elimizi s@kan elin k@ymeti nedir? Haks@z yere darag~ac@na
giden bir ma^sum indinde, son saate yetis#en adalet hu%kmu%nu%n
k@ymeti nedir? C#arm@htaki Isa^'n@n ayag~@ dibinde ag~l@yan Mag~-
dallal@ Me@yemin go%zyas#@n@n k@ymeti nedir? Is#te, Emine ile go%z
go%ze gelis#imizde onun taraf@ndan bana kars#@ belirmeg~e bas#la-
d@g~@n@ sezdig~im yeni duygular@n her bir emmaresi, benim ic#in
bunlardaki nihayetsiz k@ymeti tas#@maktad@r.
Henu%z bas#bas#a kal@p da bir kelime konus#mad@k, Henu%z bir-
birimizin yan@nda bir dakika tavakkuf etmedik. Ben onun
o%nu%nden gec#ip gidiyorum. O bana kars#@dan bak@yor. Fakat, her
defas@nda, aram@zdaki sessiz anlas#ma, sessiz so%yles#me, bizi deg~-
me uzun, sevdal@ hasb@hallerden ziyade birbirimize bag~l@yor.
Go%zle go%ru%lmez ve fakat c#elikten daha kuvvetli teller ondan
bana, benden ona uzanarak bizi bir s@k@ ag~ gibi ic#ine al@yor.
Bir aks#am u%stu%, alaca karanl@kta, ges#me bas#@nda ona yal-
n@z rasgeldim. Bir go%lge sessizlig~iyle yan@na sokulup dedim ki:
-- Sana tenhada birs#ey so%ylemek istiyorum. Nerede? Ne
zaman?
Bas#@n@ eg~ip o%nu%ne bakt@. Fakat bu bas# eg~ip durus#ta o%yle bir
teslimiyet, o%yle bir ink@yat vard@ ki, o anda elinden tutup c#ek-
sem, onu kolayl@kla evime go%tu%rebilirdim. Daha ziyade sokul-
dum:
-- So%yle, so%yle! dedim.
Ve titrek ve hemen ag~lamag~a mu%heyya bir sesle, bana ce-
vap verdi:
-- Aman itme... Go%ru%verirler.
Bu [aman etme, go%ru%verirler] yalvar@s#@n@ Emine'de ilk de-
fa is#itmiyorum. Daha, *** ko%yu% kavakl@g~@nda, derenin kenar@n-
da henu%z el odokunmam@s# bir ko%rpe geyik gibi s@c#rarken de
onu, her yakalamak isteyis#imde elimden bu yalvar@s#la kurtu-
lur giderdi.
Fakat, bu sefer is#ittig~im ayni ses mi? Ayni so%zu% ayni a^henk-
le mi so%ylu%yor? Hay@r, gu%fte o eski gu%fte, la^kin, beste tamamiy-
le deg~is#mis#, bin kat daha deruni^, bin kat daha dokunakl@ olmus#-
tur.
Kavaklar aras@ndaki [Aman etme, go%ru%rler] so%zu%nu%n ma^na-
s@ bir c#ocukluk, bir s#uhluk, bir toyluk idi. S#u c#es#me bas#@ndaki
[aman etme, go%ru%rler] de ise [C#ok zay@f@m. Belki dayanamam,
belki kendimi b@rak@veririm. Sonra bir rezalet c#@kar] endis#esi
sakl@d@r ve kars#@mda eti dile gelmis# bir kad@n@n bas# do%ndu%ru%cu%
musikisi vard@r.
[Aman etme, go%ru%verirler.] [Ben isterim, ben istiyorum.
Fakat, bas#kalar@ndan korkuyorum.] Bo%yle bir so%z, ancak, mu%s#-
terek bir s@r aras@nda so%ylenebilir.
-- Evet, kimseler go%rmesin. Kimseler is#itmesin. Ben de o%yle
istiyorum; dedim.
Omuz bas#lar kalkm@s#, boynu bu%ku%lmu%s# ve bir eli c#oktan
dolup tas#mag~a bas#l@yan testide, o%bu%r eli kus#ag~@nda g~ene hic#
yu%zu%me bakmadan so%ylu%yor:
-- Ismail, seninle konus#tug~umu istemiyor. B@rak beni ku-
zum, b@rak beni...
Halbuki, kendisi b@rak@p gitse de olabilir. Fakat, testi dol-
dug~u halde yerinden k@m@ldam@yor. Hers#eyden evvel, bana
yalvarmak, benden bir fedaka^rl@k istemek, bana birs#eyden
veya bir kimseden s#ika^yet etmek diliyor. Testinin bog~az@ndan
su, bir h@c#k@r@k sesiyle ak@yor.
-- Emine, go%ru%yorum ki, halinden hic# memnun deg~ilsin.
Bana varsayd@n, seni bas#@m u%stu%nde tas#@rd@m. Seni bo%yle c#a-
l@s#t@rmazd@m. Bir dedig~ini iki etmezdim.
Emine s#as#k@n s#as#k@n yu%zu%me bakt@. Sonra birdenbire akl@-
na mu%him bir is# gelmis#cesine, su%r'atle testiyi kavrad@:
-- Olan oldu, gec#en gec#ti. Aln@m@n yaz@s@ imis#, dedi.
Ve genis# ad@mlarla yu%ru%du% gitti. Ben, bir mu%ddet, uzun bir
mu%ddet arkas@ndan bakakalm@s#@m.
*
* *
Ko%ylu%ler, sanki, bas#@m@zdan gec#en a^fet hafif bir sag~nak
imis#cesine hers#eyi unuttular. Du%s#man k@tas@n@n gelip gec#me-
siyle kar@s#@r ve dalgalan@r gibi olan hava eski mu%teaffin dur-
gunlug~unu buldu. Bu hava ic#inde gene eskisi gibi pisilikten
pislig~e konup kalkan karasinek ug~ullar@n@n v@z@lt@lar@ is#itili-
yor. Aras@ra benim es#eg~imin yan@k na^ralar@ su%ku^tu genis# yar@k-
lara ay@r@yor, ve bunlar@n ic#inde ku%c#u%k c#ocuklar@n ag~lama ses-
leri duyuluyor.
Bir cehennemin, bir mahs#erin hemen arkas@nda bulundu-
g~umuza dair ortada hic#bir emare yoktur. Her y@l, bu mevsim-
den biraz evvel gelmesine al@s#t@g~@m@z o%s#u%ru%cu% ha^la^ neden go%-
ru%nmedi? Jandarmalar neye art@k hic# asker aramaz oldular?
Ne var ki, *** ko%yu% Haymana ovas@n@n ortas@nda bir ha^li ada-
ya do%ndu%?
Bunu, tas#tan, topraktan sormak istiyorum. C#u%nku%, ko%y-
lu%ler bu halin fark@nda deg~ildirler. Fark@nda olsalar da bana
m@ so%yleyecekler Bir mesele oldu mu, hepsi bir ag~@l mahlu^k-
lar@ gibi bas#bas#a verip, ses c#@karmadan a^deta kafalar@ ve bu-
runlariyle konus#uyorlar. Bana, bu yabana, bu du%s#mana uzak-
tan yan go%zle bakarlar.
Hele, Salih ag~ay@ pataklad@g~@m gu%ndenberi, bana kars#@ hu-
sumetleri o kadar artm@s#t@r ki, her an, beni nic#in linc# etmedik-
lerine s#as#@yorum. S#imdiye kadar, onlar taraf@ndan herhangi
bir tecavu%ze ug~ramad@msa, bu sila^hl@ oldug~umu bildikleri ic#in-
di. Du%s#man askerleri, sila^hlar@m@ ald@klar@ gu%nden itibaren,
ben, onlar nazar@nda bu%tu%n, kuvvet ve ehemmiyetimi, kay-
betmis# bulunuyorum.
Bunu, hepsinin go%zlerinde ayr@ ayr@ okumak mu%mku%ndu%r.
Ismailin, s#u bu%cu%r ve c#ipil Ismailin bile zaman zaman kar-
s#@ma gec#@p o%yle bir meydan okur tav@rla durus#u var ki, beni
hayretten hayrete du%s#u%ru%yor.
Fela^ket bile bizi birles#tiremedi. Aram@zdaki, benimle on-
lar aras@ndaki uc#urumu belki, daha ziyade derinles#tirdi. Bir
Bekir C#avus#, menfaat bag~lariyle bana bag~l@ kald@. Bir Emeti
kad@n, al@s#kanl@k yu%znden ha^la^ benim hizmetimi go%rmek lu^t-
funda bulunuyor. Bir ku%c#u%k Hasan ma^sum hayvan instekti ile
benim muhabbetime cevap veriyor.
*
* *
Bu c#ocug~a o kadar bag~land@m ki, baz@ gu%nler onunla be-
raber bulunmak ic#in dag~ tepe hayvanlar@ beraber gu%tmeye gi-
diyorum. Her ikimize yetecek nevale ile dolu bir asker c#anta-
s@n@ s@rt@ma al@p, belimde koca bir su matras@, elimde bir uzun
deg~nek, sabah erkenden yola c#@kar@z. Gu%nes# kuru otlar ara-
s@nda tu%rlu% tu%rlu% @s#@k nu%anslar@ yapar. Onlara baka baka bir
su%ru% hulyalara dalarak yu%ru%ru%m.
Iki yoldas#, saatlerce birbirimize hic#bir kelime so%ylemeden
yanyana dolas#t@g~@m@z olur, du%z yol u%stu%nde gideriz. Ka^h, bir
belden ag~@r ag~@r gec#eriz. Bazan, bir derenin serinlig~inde uzun
uzad@ya tevakkuf ettig~imiz ve c#antam@z@ ac#@p bir k@r eg~lentisi
yapar gibi nevalemizden yedig~imiz olur.
Hasan, yemeg~ini yedikten sonra c#ok defa yu%zu% koyun yere
uzan@p uykuya dalar. O zaman su%ru%ye nezaret etmek s@ras@ ba-
na du%s#er. Oturdug~um yerden hayvanlar@n k@m@ldan@s#lar@n@,
birbirlerinden ayr@l@p toplan@s#lar@n@, yaklas#@p uzaklas#@s#lar@n@
seyrederim. Bir mu%ddet, bu%tu%n ko%ylu%ler gibi, s#u uyuyan ku%-
c#u%k s@g~@rtmac# gibi ben de, varl@g~@m@z@ c#evirmis# olan ates#ten
c#emberi unuturum. Kayg@s@z ve engin tabiat@n kucag~@nda, ben
de, kayg@s@z ve engin bir s#ey olurum.
Lloyd George da kimmis#? Poincare/ de ne oluyormus#? C#e-
likten diritnotlar@n, k@rkikilik toplar@n, dum dum kurs#unlar@-
n@n, s#arapnel yag~murlar@n@n da ne hu%kmu% varm@s#? Bu yalc#@n
enginlig~in ic#inde du%s#man ordusunun bir su%ru% boz renkli c#ekir-
geden fark@ nedir? C#ekirgeleri yel al@r, sel go%tu%ru%r. Burada
kalacak olan gene bu tas#lar, bu topraklar, bu dikenler, bu so%-
g~u%t ku%tu%kleri, bu hayvanlar, bu ku%c#u%k s@g~@rtmac# ve... benim.
Iss@zl@g~@n ve bas#@bos#lug~un bana verdig~i bu s#uursuzlug~a
yak@n uyus#uklug~un ic#ine dala dala kendimden gec#er giderim
ve bas#@m@ koluma day@yarak toprag~a uzan@r@m. Ka^h ku%c#u%k s@-
g~@rtmac#@ uyan@r beni uykuda bulur. Ka^h ben uyan@r@m ku%c#u%k
s@g~@rtmac#@ uykuda bulurum. Hayvanlar, ya go%zden kaybola-
cak derecede uzaklas#m@s#lard@r, yahut, ta^ burnumuzun dibine
kadar sokulup otlamaktad@rlar. Bir defas@nda, bir koyunun
nemli ag~z@n@n yu%zu%me dokunmasiyle uyand@m. Bir bas#ka de-
fa, bir kec#i yavrusu u%stu%me bas@p gec#ti. Bu hayvanlar, etrafta,
kuru otlar aras@nda, yiyecek birs#ey bulamad@klar@ vakit bizim
nevalemizin art@klar@n@ so%mu%rmeg~e gelirler.
Tu%rk ko%ylu%su%nu%n bir avuc# davar@na gu%c#lu%kle yiyecek ve-
ren bu topraklarda istila^ ordular@ neyi ar@yor? Ve ne bulabilir?
*
* *
Is#te, Hasan'la bu uzun k@r gezintilerinin birinden do%ndu%-
gu%m bir aks#amd@r ki, ko%yu%n ic#ini ve d@s#@n@ du%s#man askerleriy-
le t@kl@m t@kl@m dolmus# buldum. Hem bu asker kalabal@g~@ ge-
c#en seferki gibi muntazam bir k@ta manzaras@n@ go%stermiyor,
bas#@bozuk bir insan y@g~@n@n@ and@r@yordu. Bu kar@s#@k insan y@-
g~@n@na bir yokus# bas#@nda saplan@p kalm@s# kamyonlar@, tersine
c#evrilmis# manda arabalar@n@, kendi hallerine b@rak@lm@s# kat@r-
lar@ da ila^ve edin, ko%yu% kapl@yan kargas#al@g~@n c#es#idi, belki, go%-
zo%nu%ne gelebilir.
Askerlerin hepsi, toza toprag~a bulanm@s#, derileri gu%nes#ten
pasl@ bak@ra do%nmu%s#, sakallar@ diken diken uzam@s#, u%st bas#
peris#an bir halde idi. Tam bir bozgun askeri.
Ko%yu%n havas@ndaki tehlike korkusune, ko%ylu%lerin yu%zu%n-
deki s#as#k@nl@k ve u%rku%ntu%ye rag~men sevinc#ten yu%reg~im ag~z@-
ma geldi. Az kals@n onlara: [Yenildiniz, deg~il mi?] diye bag~@-
racakt@m. Fakat, buna vakit kalmad@. Daha ilk ad@mda etraf@-
m@ bir haydut c#etesi sard@. Hemen hepsi tu%rkc#e konus#an bu
adamlar@n her biri bana, birs#ey soruyordu.
-- [Nereden geliyorsun? Kimsin? Necisin? Bu matray@
nerede buldun? Bu c#anta kimin?] Bir bas#ka grup Hasan@n ve
davar@n@n etraf@n@ c#evirdi. Bu bozgun du%s#man kalabal@g~@na ka-
r@s#m@s# ko%ylu%ler bize uzaktan kay@ts@z ve yabanc@ go%zlerle ba-
k@yorlar. Beni saran c#ember daha ziyade s@k@s#t@. Cevaplar@m@
dinlemiyorlard@. Bir tanesi s@rt@mdan c#antam@ c#ekti, ald@. Bir
bas#kas@, matram@ kapt@. Bir u%c#u%ncu%su% eli c#eketime dog~ru uzan-
mak u%zere iken kendimi toparlad@m:
-- Ne yap@yorsunuz? B@rak@n beni... diye avaz@m c#@kt@g~@
kadar hayk@rd@m, ve insanu%stu% bir hamle ile aralar@ndan s@y-
r@l@p c#@kt@m.
Demin bana vahs#i ve zalim go%zlerle bakan bu adamlar, be-
nim bu hareketim u%zerine bir alay yaramaz c#ocuk gu%lu%s#u%yle
gu%lmeg~e bas#lad@lar. Do%nu%p bakt@m. Bu gu%slu%s#, bana o bak@s#lar-
dan daha ac@ geldi. Yu%reg~ime bir avuc# barut atm@s#lar gibi bag~-
r@m ic#in ic#in tutus#arak yu%ru%du%m gittim.
Sokaklarda yere uzanm@s# neferler, araba ve hayvanlar
aras@ndan gec#erek odama geldig~im zaman h@rs@mdan tir tir tit-
riyordum. La^kin, hic#bir vaziyet s#u an kadar insana akl@, hik-
meti, hesapl@l@g~@ ve uslulug~u emredemez. Du%s#man mag~lup ol-
mus#tur. Bozgun bir halde geri c#ekiliyor. Yar@n, onlardan, bu
topraklarda birtak@m insan ve hayvan les#lerinden, kamyon,
top arabas@, kundura ve kask enkaz@ndan bas#ka bir s#ey kalm@-
yacakt@r. Ve bu zafer trofe'leriyle ko%ylu% c#ocuklar@m@z oyun-
cak oynayacakt@r. Is#te, bugu%nler yu%zu% hu%rmetine bir kenara
c#ekilip beklemekten bas#ka yap@lacak her hareketin ma^nas@ bir
c#@lg@nl@k deg~il midir?
Fakat, ben yerimde duram@yorum. Penceremin ic#indeki
bir saks@y@ al@p yere c#arpt@m. Bununla da kalmay@p yatag~@m@n
u%stu%ne at@ld@m. Yatag~@m@ yumrug~umla do%vmeg~e, dis#lerimle
@s@rmag~a bas#lad@m. Bog~az@ma t@kanan h@c#k@r@klar beni bog~a-
cak. Fakar, ben, Tu%rk ordusunun zaferini go%zlerimle go%rdu%-
g~u%m s#u anda ag~lam@yacag~@m.
*
* *
-- Yetis#in, yetis#in! Bizim og~lan@ o%ldu%ru%yorlar!...
Hemen yerimden f@rlad@m. Emeti kad@nla beraber kos#ma-
g~a bas#lad@k. Is#kence yerine vard@g~@m@z zaman ku%c#u%k Hasan@,
art@k, do%vu%lecek ve h@rpalanacak taraf@ kalmam@s# bir halde yo-
lun kenar@na at@lm@s# bulduk. Bu facian@n failleri, eski Truva'-
n@n kahramanlar@ gibi c#obans@z kalm@s# su%ru%yu% paylas#@yorlard@.
Ben, eg~ilip Hasan@ kucag~@ma ald@m. Emeti kad@n sac#@n@ yo-
larak ag~l@yordu:
-- O%ldu% mu%? O%ldu% mu%? diyordu.
Hasanc@g~@n ne oldug~u henu%z belli deg~ildi. Ag~z@ burnu kan
ic#inde, kolu kanad@ k@r@lm@s#, bir yaral@ kus#u and@r@yordu. Eg~er,
kalbinin vurus#lar@n@ omuz bas#lar@mda hissetmesem ben de
onun o%ldu%g~u%ne hu%kmedeceg~im. Yavas#c#a:
-- Sus, Emeti kad@n sus, o%lmemis#; diye seslendim.
Fakat, kad@ncag~@z inanm@yordu:
-- O%ldu%, benim bir tanecik yavrum o%ldu%! diyordu.
Eve geldig~imiz vakit, c#ocug~u kendi yatag~@m u%stu%ne yat@r-
d@m. Ninesi, onu kucag~@na almak isityordu.
-- Sen, s#o%yle, bir ko%s#ede rahat dur. Ben hekimim, s#imdi
onu iyi edeceg~im. La^kin, sen tela^s# etmemelisin.
Ve bir leg~en ic#inde u%c# havlu @slat@p c#ocug~un kanlar@n@ sil-
meg~e bas#lad@m. Sog~uk suyun temasiyle akl@ bas#@na gelir gibi
oldu. Go%zlerini ac#@p s#as#k@n s#as#k@n etraf@na bak@nd@. Zaten bir
u%rkek ceyla^n go%zlerine benzeyen go%zleri bu%sbu%tu%n nemlenmis#,
iriles#mis#, par@l par@l olmus#tu. Emeti kad@na:
-- Go%rdu%n mu%? Is#te go%zlerini ac#t@; dedim.
Ve bileklerini, s#akaklar@n@ kolonya suyu ile og~us#turmak
istedim. C#ocuk, bu sefer dile geldi; kuru ve hummal@ bir sesle:
-- Istemem, b@rak. Ac@t@yorsun; dedi. Ve bunu mu%teakip
neresine dokunsam:
-- Aman, aman; diye bag~@rmag~a bas#lad@.
Onu, bir mu%ddet kendi haline b@rakt@m. Emeti kad@n, s#im-
di, biraz suku^net bulmus#, c#ocug~un bas#ucunda sessiz sessiz ag~-
l@yordu.
Hasan, tekrar dald@. Ben ayakta, Hasana, bundan sonra
go%receg~imiz facialar@n bir ku%c#u%k mukaddemesi gibi bak@yor-
dum. Yu%reg~im bir c#ok endis#elerle dolup bos#al@yor. Kendi ken-
dime: [Bunlar, hepimizi hela^k etmeden ve bu ko%yu% yak@p y@k-
madan c#ekilip gitmezler.] diyordum.
Gece, odam@n pencerelerine bir s#eamet kus#u gibi kanat
germis#ti. Karanl@kta, art@k hic# go%ru%lmiyen Hasan@n kesik, itti-
rats@z solumalar@n@ is#itiyorum. Yaral@ c#ocuk, arada bir ic#ini c#e-
kiyor, ku%c#u%k bir ses c#@kar@yor, sonra gene kesik kesik soluma-
g~a bas#l@yordu. Emeti kad@n, ko%s#ede dinmiyen bir inilti kayna-
g~@d@r. Sanki, hava dolu bir tulumun ag~z@n@ bir el s@k@p gevs#eti-
yor; gevs#etip s@k@yor.
Derken sokaktan dog~ru bir gu%ru%ltu%, bir pat@rt@,, bizim eve
yaklas#@p durdu. Ne oluyor? diye du%s#u%nmeg~e vakit kalmadan
gu%m, gu%m, gu%m sokak kap@s@n@n vuruldug~unu is#ittim. Bunu:
[Ac# bire haydi, c#abuk] sesleri takip etti. Ac#sam ne olacak?
Ac#masam ne olacak? Ic#imden: [B@rakay@m, k@rs@nlar.] dedim.
C#ok su%rmedi, kap@ bu%yu%k bir c#at@rt@ ile k@r@ld@ ve ayni zaman-
da, evin ic#i, sanki bir su%ru% bas#@bos# hayvan istila^s@na ug~ram@s#
gibi oldu.
Emeti kad@n, ko%s#esinden:
-- Aman@n, geliyorlar. S#imdi ne yapacag~@z? diye seslendi.
[Sus!] dememe kalmad@, gu%ru%ltu% bir hamlede odan@n ic#ini
dolduruverdi. Evvela^, birkac# elektrik fenerinin muhtelif nok-
talara c#evrilmis# @s#@klar@... Bunlardan biri benim yu%zu%mu% ay-
d@nlatt@. Bir tanesi do%nu%p dolas#@p Hasan@ buldu. O%teki, Emeti
kad@n@ nafile yere arad@ktan sonra geldi benim masam@n u%stu%-
ne sapland@.
Bir ses:
-- Bre, kalk, la^mbay@ yak.
Ben, yerimden k@m@ldam@yorum. Donmus# duruyorum. Bir
penc#e omuzumdan kavrad@; beni, sarst@, sarst@:
-- Bre, kalk; diyorum.
Bilmem go%rebildi mi, bilmem go%remedi mi, bas#@m@ kald@-
r@p herifin yu%zu%ne o%yle derin, o%yle candan gelen bir nefretle
bakt@m ki, beni b@rak@p la^mbay@ yakmak @st@rar@nda kald@lar.
Emeti kad@n, sakl@ durdug~u karanl@k ko%s#eden kendini tu-
tamad@:
-- De ha^, la^mba pencerenin ic#inde, dedi.
Bu%tu%n el projekto%rleri Emeti kad@n@n u%stu%ne c#evrildiler.
Kad@n@n go%zleri kamas#@p iki eliyle yu%zu%nu% kapad@. Du%s#manlar
kendilerini tutamad@lar. Hep bir ag~@zdan, bir kahkaha kopar-
d@lar. Emeti kad@n@n bu hareketi, cidden o kadar tuhaf oldu ki,
ben bile kendimi tutamay@p gu%lecektim.
La^mba yan@p oda ayd@nlan@nca bizi basanlar@n alt@ yedi
kis#i kadar oldug~unu go%rdu%m. Bunlar@n ikisi ku%c#u%k ru%t-
beli iki zabit veya c#avus#tu. O%bu%rlerinden birkac#@n@n, demin
beni soymag~a kalk@s#an neferlerden oldug~unu tan@d@m.
Bir tanesi o%nu%me dikildi:
-- Sila^h var m@?
-- Yok sizden evvel gelenler hepsini al@p go%tu%rdu%ler.
Emeti kad@n so%ze kar@s#t@:
-- Vallah, billa^h yok. Dedu%g~u% gibi hepsini ald@lar. Aha
ben s#ahidim; dedi.
Ayni adam tekrar sordu:
-- Paran var m@?
-- Olacak. Is#te, bunun ic#inde, dedim.
Ve masam@n c#ekmesini go%sterdim. Ve cebimden anahtar@-
n@ c#@kar@p o%nlerine att@m. Bu%tu%n param orada, bir tomar halin-
de duruyor. Herif c#ekmeyi ac#t@ ve tomar@ c#@kar@p masan@n u%s-
tu%ne koydu. Emeti kad@n@n go%zleri yuvalar@ndan f@rlayacakt@.
Bu esnada ku%c#u%k Hasan da yatag~@n ic#inde birkac# defa dog~ru-
lup kalkmag~a c#al@s#t@, muvaffak olamad@. Bas#@ tekrar yast@g~a
du%s#tu%. Fakat, iri siyah ve parlak go%zleri acayip bir diklikle
odadakilerin u%stu%ne sapland@ kald@.
Iki zabitten veya c#avus#tan biri:
-- Bu c#ocuk kim? diye sordu.
Emeti kad@n, hemen at@ld@.
-- Benim yavrumun yavrusu. Onun babas@ da sizin gibi
askerdi. Seferberlikte s#ehit du%s#tu%.
Sual soran, bu cevaba pek ald@rmad@. Omuzlar@n@ silkti ve
bana do%nu%p:
-- Bu kad@n kim? dedi.
-- Benim is#lerime bak@yor.
Bu s@rada o%bu%r askerler odan@n ic#ini aras#t@r@yorlard@. Ge-
ne gec#en seferki gibi, kitaplar altu%st olmag~a, es#yalar su%ngu%-
lenmeg~e bas#land@. Ben bunlara, al@s#k@n bir adam tavriyle ba-
k@yorum.
Yaln@z, bu defter, ellerine gec#sin istemiyorum. Ona her
ellerini uzat@s#lar@nda yu%reg~im ag~z@ma geliyor. Derken esvap
dolab@m@, sand@k ve bavullar@m@ ac#t@lar. Ic#indekileri odam@n
ortas@na y@g~d@lar.
Bu rahat ve tela^s#s@z talan kars#@s@nda, Emeti kad@n hayret-
ten hayrete du%s#u%yor, iki dizi u%stu%ne dog~rulup ileriye at@lmak,
birs#ey so%ylemek, bir mu%dahalede bulunmak istiyor. Ben:
[Otur kars#@ma] diye is#aret ediyorum. Tekrar iki bu%klu%m olup
kal@yor. Ve Hasan@n kara go%zleri, par@l par@l, dimdik bak@yor.
Beni hers#eyden ziyade bu go%zler korkutuyor. Bana her-
s#eyden ziyade, bu go%zler endis#e veriyor. Yerimden kalk@p ona
dog~ru uzansam, belki bu%tu%n endis#em, bu%tu%n korkum dag~@la-
cak. Kimbilir, belki de! Odam@n ic#indeki gu%ru%ltu%den, ha^la^ so-
luk al@p almad@g~@n@ hissedemiyorum ki... [Hasan, Hasan,] di-
ye seslensem mi? Ya cevap vermezse.
Du%s#man askerleri, odam@n ic#inde do%nu%p dolas#@yorlar. Da-
ha bir s#ey ar@yorlard@. Ben dedim ki:
-- Ne istiyorsunuz? Is#te hers#eyi ald@n@z.
Ic#lerinden biri:
-- Bu es#yalar@ saracak birs#ey, dedi.
Ben omuzlar@m@ kald@rd@m:
-- Art@k o kadar@n@ bilmem, dedim.
La^kin, onlar benim yard@m@ma muhtac# kalmad@lar. Ikisi
u%c#u% birden Hasan@n yatt@g~@ yatag~@n c#ars#af@n@, o%yle bir el c#a-
buklug~u ile c#ektikleri ki, aman demeg~e vakit kalmad@, zavall@
c#ocuk yere yuvarland@. Cans@z bir cismin du%s#u%s#u%nden c#@kan
sag~@r, bog~uk donuk bir ses: Gu%m...
Emeti kad@n ve ben, hemen f@rlad@k. C#ocug~u yerden kal-
d@rmak istedik. La^kin bu ku%c#u%k vu%cut s#imdiden kaskat@ ol-
mus#, ag~@rlas#m@s#t@ ve s@rt@ bir z@ypak madde ile s@rs@klamd@. La^m-
bay@ yaklas#t@r@p bak@nca go%rdu%m: Iki ku%reg~inin ortas@nda bir
ku%c#u%k nokta. Bir ku%c#u%k ve siyah delik... Hasan@n bu%tu%n kan-
lar@ oradan ak@p gitmis#ti. Yere serili s#iltenin ortas@nda da, bu
kandan, zift gibi kapkara, bir bu%yu%k leke ha^s@l olmus#tu.
Sesim, bog~az@m@ y@rtarak bag~@rd@m:
-- Onu siz o%ldu%rdu%nu%z. Onu, siz o%ldu%rdu%nu%z!
Beni, [Haydi oradan vire,] diye bir kenara ittiler. Bir ta-
nesi kafama bir yumruk indirmek ic#in kolunu uzatt@. Fakat,
go%zu% yerdeki cesede ilis#ir ilis#mez dona kald@. Birbiri ard@s@ra
ku%fu%rler savurarak d@s#ar@ya c#@kt@lar.
Bu c#@k@s#@n, bir kac#@s#tan fark@ yoktu. Ku%c#u%k c#oban@n o%lu%-
su%, bizi herhangi bir tecavu%zden korumus#tu.
Ku%c#u%k c#oban@n o%lu%su%... Emeti kad@n, onun bas#@nda uluma-
g~a bas#lad@.
Ne ug~ursuz bir gece!... Sanki hic# sabah olm@yacak gibi.
*
* *
Sabah oldu. Ama, ne sabah! C#@g~l@klar ic#inde bir sabah. Ka-
d@nlar bag~@r@yor ve c#ocuk h@c#k@r@klar@ ko%pek ulumalar@na ka-
r@s#@yor. Sanki bir gemi batmak u%zere. Sanki c#@lg@n bir beste-
ka^r, iptidai^ bir orkestrada: [Du%nyan@n sonu] nu c#al@yor.
Ben ve Eemeti kad@n, bu%tu%n gece hic# go%zlerimizi yumma-
m@s#@z. Ben, susarak, o, uluyarak Hasan@n cenazesini beklemi-
s#iz.
Sabaha kars#@, kad@nda da uluyacak ses ve takat kalmad@.
Bu%tu%n ag~lamalar@ bog~az@ndan yukar@ c#@kamayan derin bir h@r@lt@
ha^lini alm@s#t@.
-- Emeti kad@n, art@k sus. Is#te s@ra bize geliyor. Hepimiz
Hasanla beraber gideceg~iz, dedim. Kad@n dizlerinin u%stu%ne da-
yanan bas#@n@ kald@rd@:
-- Ne dedu%n? Ne dedu%n?
-- Dedig~im s#u: Bizi de o%ldu%recekler.. Sonra bu%tu%n bu ko%yu%
y@k@p yakacaklar. Ondan sonra b@rak@p gidecekler.
-- Aman@n, kac#al@m bari. Bir yerlere kac#al@m.
-- Kac#san da kac# para eder? Sana, ko%yde tas# tas# u%stu%ne
b@rakm@yacaklar, diyorum. Bir yere kac#m@s# olsan da iki gu%n
sonra ac#l@g~@ndan o%lu%rsu%n.
-- V@y bak. Yang@n kokular@ gelmeg~e bas#lad@.
Sahi, birs#ey tu%tu%yor.
Oturdug~um yerden kalk@p Hasan@n go%zlerini kapad@m. Hic#
bu kadar canl@ bakan o%lu% go%rmemis#tim. Go%zleri kapand@ktan
sonra bile, kirpikleri aras@ndan acayip, endis#e verici bir bak@s#
s@z@yor. Yu%zu%nde hic#bir @st@rap izi yok, Sanki, ac@ duymadan
o%lmu%s# gibi.
La^kin, yaln@z, bu c#ocukta deg~il, ben, harpte o%lenlerin he-
men hepsinin yu%zu%nde bu suku^neti, bu tatl@ su%ku^neti go%rdu%m.
Dudaklarda takallu%s yerine rahat bir gu%lu%mseme, bir gu%zel
ru%yaya dalm@s# adam@n gu%lu%msemesi...
O%lu%m, belki, cismani^ hazlar@n en bu%yu%g~u%du%r. Belki, kimbi-
lir? Bakal@m, s#imdi go%receg~iz.
Ku%c#u%k Hasan@n yu%zu%nu%, bir gazete parc#asiyle o%rtu%yorum.
C#u%nku%, odada bir kec#e, kirli bir havlu bile b@rakmad@lar.
D@s#ar@da c#@g~l@klar devam ediyor. Aras@ra tan@d@g~@m insan-
lar@n seslerini duyar gibi oluyorum. Kulak kabart@yorum. Is#te,
bir adam avaz@ c#@kt@g~@ kadar bag~@r@yor:
-- Ates# camiye sar@yor. Suyu buraya getirin. Bu yana...
Bu, bizim imam@n sesidir. Derken bir bas#kas@:
-- Ulen samanl@k tutus#tu. Gidiverin, gidiverin...
Bu, Bekir C#avus#un sesidir. O%bu%r taraftan muhtar:
-- Bizim hatun ic#eride kald@, yahu... Ne yapsak ki... diye
bag~@r@yor.
Ic#imden, [Muhtar@n ko%tu%ru%m kar@s@ art@k o%lebilir.] diyo-
rum. Birden ve uzaktan uzag~a Zeynep kad@n@n sesini de duyar.
gibi oluyorum:
-- Donguzlar, donguzlar, aha s#imdi de bizden yana gelir-
ler.
Bir atlay@s#ta solug~u kap@n@n o%nu%nde ald@m. Tam es#ig~i atla-
y@p gec#eceg~im anda insana benzer acayip kat@ ve s#ekilsiz bir-
s#eyle kars#@ kars#@ya geldim. Az kals@n c#arp@s#acakt@m. Durdum:
-- Su%leyman, sen misin?
Bir sivrisinek v@z@lt@s@ bana cevap verdi:
-- Bizim oday@ ates#lediler. Izin verirsen as#evinde bir ke-
nara yat@vereyim.
Su%leyman, bir pis yorgana sar@lm@s#, incecik bacaklar@ u%s-
tu%nde titriyordu.
-- Git, git. Git, yat. Ama buras@ daha sa^lim deg~il ki, nere-
de ise, buraya da gelirler, ates#e verirler.
Ve bunu so%ylerken, akl@ma defterim geldi. Do%ndu%m. Onu,
masam@n u%stu%nde, kitap, ka^g~@t ve gazete y@g~@nlar@ aras@ndan
bulup c#@kard@m. Bu%tu%n uzunlug~unca, go%mleg~imin alt@nda go%g~-
su%mu%n u%zerine yerles#tirdim. Sonra durdum, du%s#u%ndu%m, daha
ne yapacakt@m? Ha! yan@ma bir kalem alacakt@m. Kimbilir, bir
daha art@k buraya do%nemem. Is#te, yar@s@na kadar yontulmus#
bir kurs#unkalemi duruyor. Onu al@p pantolunumun cebine
soktum. S#imdi, art@k, bir daha do%nmemek u%zere gidebilirim.
Hayat@m@n son dakikas@na kadar bas#@mdan ne gelip ne ge-
c#ecekse bu ku%c#u%k kalemle bu kaps@z deftere yazacag~@m. Ge-
ce, karanl@kta, bu milli^ facian@n bu%tu%n esrar@n@ buraya tevdi
edeceg~im, onu bir tas#@n alt@na b@rakacag~@m.
C#ok gec#mez, hay@r, hay@r, ya iki, ya u%c# gu%n sonra bura-
larda tekrar Tu%rk askerlerinin c#ar@k sesleri duyulacakt@r. Bun-
lardan bir k@sm@n@n yolu, mutlaka, buraya ug~r@yacakt@r ve bu
zavall@ viraneyi gezip go%rmeden gec#ip gitmiyecektir. Is#te, tam
bu gezintilerin birinde, t@pk@ Mehmet Aliye benzeyen yag~@z
bir nefer, bu defteri bularak zabitine kos#acakt@r. Otuz iki di-
s#ini birden go%steren bir tebessu%mle s@r@tarak.
-- Efendi, efendi, s#una bak@versene; acep, nedir ki?... di-
yecektir.
Zabit, defterin yapraklar@n@ yavas# yavas# c#evirmeg~e bas#-
l@yacakt@r. Bu merak, defterin son yapraklar@na dog~ru derin
bir heyecan halini alacakt@r.
Ondan ricam s#udur ki, burada, bana bir yabanc@ muame-
lesi ettikleri, beni, kendilerinden sanmay@p daima ma^nevi bir
ezaya mahku^m k@ld@klar@ ic#in ko%ylu%lere bir kin ve gay@z bag~-
mas@n. Onlar@, ben, ku%c#u%k s@g~@rtmac#@n o%lu%su% bas#@nda, affettim.
Ve bu umumi^ facia a^n@nda hepsine, hatta^ Salih ag~aya bile hak-
k@m@ hela^l ediyorum. Bunlar@n hic#biri [ne yapt@g~@n@ bilmiyor].
Eg~er, bilmiyorlarsa kabahat kimin? Kabahat, benimdir.
Kabahat, ey bu sat@rlar@ heyecanla okuyacak arkadas#; senin-
dir. Sen ve ben onlar@, as@rlardanberi bu yalc#@n tabiat@n go%be-
g~inde, herkesten, her s#eyden ve her tu%rlu% yas#amak zevkinden
mahrum bir avuc# kazazede halinde b@rakm@s#@z. Ac#l@k, hastal@k
ve kimsesizlik bunlar@n etraf@n@ c#evirmis#tir. Ve cehalet deni-
len zifiri karanl@k ic#inde, ruhlar@, her yan@nda o%ru%lu% bir zin-
danda gibi mahpus kalm@s#t@r.
Bu zavall@ insanlardan, sevgi, s#efkat ve insanl@k nam@na,
art@k ne bekliyebiliriz? Bu iklimin c#orakl@g~@, ruhlar@n@ kurut-
mus#tur. Bu @ss@zl@k ve bu gurbet, onlara mu%this# bir egoisme
dersi vermis#tir. Onun ic#in her biri kendi yuvas@nda bir kun-
duza do%nmu%s#tu%r.
*
* *
Defteri koynuma ve kalemi cebime yerles#tirdikten sonra,
d@s#ar@ya c#@kt@m. Ve ag~@r ag~@r yang@n kokular@n@n, dumanlar@n,
c#@g~l@klar@n geldig~i tarafa dog~ru yu%ru%du%m.
Bu%tu%n ko%ylu%ler, kad@n erkek, c#oluk c#ocuk meydanl@g~a top-
lanm@s#lard@. Kad@nlar, buraya, ates#ten kurtarabildikleri es#ya-
lar@ y@g~@yorlar ve bu ameliye bittikten sonra, her biri kendi
es#yas@n@n tes#kil ettig~i ku%me u%stu%nde oturup ag~l@yordu. Erkek-
ler, art@k ug~ras#man@n, kars#@ koyman@n faydas@zl@g~@n@ anlay@p,
elleri bo%g~u%rlerinde, ayakta duruyorlard@. Ben bunlara dog~ru
gittim.
Etraf@m@z@ c#eviren du%s#man askerlerinin halimizle aly eder
gibi bir tav@rlar@ vard@. Kimi su%ngu%su%nu%n ucu ile, kad@nlardan
veya c#ocuklardan herhangi birini korkutuyor. Kimi nis#an ala-
cak gibi tu%feg~ini, s#unun bunun u%zerine c#eviriyordu. Is#te, c#@g~-
l@klar, hep bir ag~@zdan o zaman kopmag~a bas#l@yordu.
Arada bir, gene onlardan birkac#@ ic#imize girip yang@ndan
kac#@r@lm@s# es#yay@ almag~a kalk@s#@yordu. Kad@nlar, [Virmeyiz,
can@m@z@ al@n, gayri... Vermeyiz. Aha, bir kuru can@m@z kald@.
Onu da al@n], diye sac#masapan birtak@m s#eyler so%ylu%yorlard@.
Bu so%zlere, derhal, tekmeler ve yumruklar cevap veriyordu.
Bunun u%zerine bir c#@g~l@k daha kopuyordu.
Bir tanesi Zeynep kad@n@n o%nu%ne dikilip sordu:
-- Yu%zu%me neden, o%yle o%fkeyle bak@yorsun? Alt@nlar@n@
ald@k diye mi? Sende daha c#ok var. Biliyoruz.
Zeynep kad@n:
-- Go%zu%nu%ze dizinize dursun, donguzlar... diyordu.
-- Domuz mu? Biz, domuz ha? Al sana, al sana...
Ve Zeynep kad@n, bir mu%ddet tekmeler, yumruklar alt@n-
da bunal@p kal@yordu.
-- Hele, s#una bak. K@z, ne o%rtu%nu%p duruyorsun. o%yle?
Bir bas#ka ga^vur, bu so%zlerle Emineye yaklas#@yor. Emine,
bu mahs#er ic#inde bu%zu%le bu%zu%le, kapana kapana s#ekilsiz bir-
s#ey, bir bohc#a halini alm@s#t@. Ismail, erkekler aras@nda ayakta
duruyor. Yan go%zle, bas#l@yan sahneye bak@yor.
-- Ac# surat@n@. Ac# bakay@m.
Bu adam, bir Ermeni s#ivesiyle konus#uyordu. Elini Emine-
nin bas#@na dog~ru uzatt@. Ben, ko%ylu%lerden birine yaklas#@p, ya-
vas#c#a:
-- Yahu, bunlar@n zabitleri fila^n nerede? dedim.
-- Bilmiyorum, gayri...
Biraz o%tede, go%zu%me Bekir C#avus#un dik b@y@klar@ ilis#ti. Is#a-
ret ettim. Yan@ma geldi.
-- Bunlar, bo%yle bas#@bos# mu? Kumandanlar@ yok mu?
-- Var. Demin buradayd@lar. S#imdi, te orada Porsug~un ya-
n@nda oturuyorlar.
-- Ben gidip bunlar@ s#ika^yet edeceg~im.
-- Nafile, dinlemezler.
-- Yok, yok. Ben gidip s#ika^yet edeceg~im.
Kalabal@g~@ yar@p, Bekir C#avus#un go%sterdig~i yana yu%ru%yo-
rum. Derhal, u%c# do%rt asker birden etraf@m@ c#eviriyor. Tesadu%f.
Bunlardan da hic#biri tu%rkc#e bilmiyor. Onlar, rumca birs#eyler
soruyor. Ben tu%rkc#e birs#eyler so%ylu%yorum. Anlas#mak kabil de-
g~il. Nihayet, is#i frans@zcaya do%ktu%m. Gene anlamad@lar. Sonra.
Sonra is#aretle ve tektu%k hat@r@ma gelen rumca kelimelerle ku-
mandanlar@na gitmek istedig~imi anlatt@m. Onlar, belki kuman-
danlar@n@n beni c#ag~@rd@g~@n@ so%yledig~ime hu%kmettiler. Benimle
yu%ru%meg~e bas#lad@lar.
Zabitler; Bekir C#avus#un is#aret ettig~i yerde, derme c#atma
bir c#ad@rda oturmus#lar, birs#eyler yiyorlar.
Daima yan@mdaki neferlerle beraber, yanlar@na yaklas#t@m.
Frans@zca:
-- Mu%saade edersiniz, sizinle bir iki so%z konus#mag~a gel-
dim, dedim.
Do%rt kis#i idiler. Do%rdu% de birden ayag~a kalk@p tela^s#la ba-
na dog~ru yu%ru%du%ler.
Ic#lerinden biri:
-- Siz kimsiniz? Ve burada is#iniz ne? dedi.
-- Ben, go%rdu%g~u%nu%z gibi, bir sakat askerim. Bu ko%ye c#e-
kilmis# oturuyorum ve size askerlerinizin, ko%ylu%lere ettikleri
ezadan s#ika^yete geliyorum.
-- Ne gibi? Ne gibi?
-- Haydi ko%yu% yakt@n@z. Para ve yiyecek nam@na ne varsa
ald@n@z. Fakat, s#u bic#are insanlara eza edilmesinin ma^na ve
lu%zumunu anlam@yorum.
Za^bit, kas#lar@n@ c#att@:
-- Yunan askeri o%yle s#ey yapmaz. Yanl@s#@n@z var, dedi.
-- Nas@l yan@lm@s# olabilirim? S#imdi go%zu%mle go%rdu%m. Bir
c#oban c#ocug~u benim evimde o%ldu%ru%lmu%s# yat@yor.
-- Eh, kimbilir, ne yapm@s#t@r? Bize husumet go%sterenlere
kars#@, en s#iddetli tedbirleri almakta mazuruz. Biz oyun oyna-
m@yoruz. Harbediyoruz.
-- Ko%yu% yakman@z@, zahiresiz ve paras@z b@rakman@z@ anl@-
yorum. Fakat, tekrar ediyorum ki, kad@nlara ve c#ocuklara edi-
len eza ve cefalar@ lu%zumsuz bir zulu%m tela^kki ediyorum.
-- Rica ederim. Kelimelerinizi tartarak so%yleyin.
Arkas@n@ do%nu%p bana yol vermek isterken birden hat@r@na
mu%him bir s#ey gelmis# gibi.
-- Durun, durun... Biraz gelir misiniz, buraya ...dedi.
Ve arkadas#lar@na rumca birs#eyler so%yliyerek, beni go%ster-
di.
-- Siz bir zabitsiniz, o%yle mi? Ne zaman? Nerede?
-- Umum' harpte, muhtelif cephelerde bulundum.
-- Kolunuzu nerede kaybettiniz?
-- C#anakkalede... dedim.
-- Ha ha, o%yle ise, siz mu%kemmel bir Kemalistsiniz.
-- Bir Kemalist mi? Evet. Fakat, C#anakkalede harbetti-
g~im ic#in deg~il, sade bir namuslu Tu%rk oldug~um ic#in...
Za^bitler, gu%ldu%ler: